Kur'an’ın Ehl-i Kitaba Bakışı ve Mü'minlerin Dostları
En büyük hata ve zaaflarımızdan biri de, dost diye tanıdığımız ve tuttuğumuz insan ya da topluluklar konusundadır. Halbuki dostu ve düşmanı bilmek üzerimize farzdır. Bu hususta gaflet etmek ve cahil olmak, telâfisi mümkün olmayan büyük felâketlere sebep olabilmektedir. Bu, tarihte yüzlerce defa cereyan etmiştir. O halde müslüman, asıl kaynağından bu önemli konuyu öğrenmeli ve tatbik etmelidir.
Bir kere ehl-i kitab dediğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar yani batı kesinlikle dostumuz olamaz. Zira ALLAH (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur:
"-Sen onların dinine tabi olmadıkça ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar senden razı (ve hoşnud) olmazlar. De ki; Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur." (2 Bakara 120)
Yıllardır bizi aldattılar ve hala da aldatıyorlar:
-Sizinle dostuz, kardeş ülkeyiz, sizinle beraberiz...
-Batı bizim hakiki dostumuz. Batıyı örnek alıyoruz, gibi yaygaralar...
Onların ilim ve tekniğini alacağız derken, inanç ve adetlerini çağdaşlık adı altında memleketimize getirdiler. Onlar da zaten bunun için gayret ediyorlardı. Çünkü artık, Müslüman Türk'ü savaş meydanlarında yenemeyeceklerini çok iyi anlamışlardı.
Önce bizleri Kur'an ve Sünnet’ten uzaklaştırdılar. Eğer biz yukarıdaki ayeti kerimeyi canlı tutsaydık, bu hatalara düşmezdik. Oradan anlıyoruz ki; biz onların ilmini, fennini, tekniğini alsak, hatta dünya görüşlerine katılsak dahi yine onlar bizi sevmezler. Yine bize düşmandırlar. Onlar ancak kendi dinlerine girildiği zaman dost sayarlar. Allah bundan korusun. Halbuki onların inançlarının ve adetlerinin benimsenmesi, mü'minleri imanından uzaklaştırıp, kâfirlerden yapar:
"-Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız, sizi imanınızdan çevirip kâfirler yaparlar." (3 Al-i İmran 100)
Allah Rasûl’ü de bu mevzuya şöyle açıklık getirirler:
"-Kim bir kavme benzemek isterse, onlardan olur." (Tirmizî, isti’zan 7)
Akıllı ve ferasetli mü’mine, bunlardan başka açıklama gerekmez. Zira söyleyen Rabbi ve O'nun Rasûl’üdür. Onlar kesinlikle doğruyu ve hakkı söyler.
“Yahudileri ve Hıristiyanları Dost Edinmeyin!”
Ama ne acıdır ki, Rabbimizin söylediği unutturuldu. Hiç baktırılıp düşündürülmedi. Biz mü'minler bu haberlerden gafil olduk. Onları dost tuttuk. Müslümanların mahvolmasını, ezilmesini, işkenceler altında inlemesini, dostluk (!) adına seyrettik. İşte Filistin, Bosna-Hersek... İşte Azerbaycan, Irak, Çeçenistan, Afganistan, Mısır, Suriye ve daha niceleri... Acaba bunlara karşı suskunluğun ve kâfirlere verilen desteğin hesabını nasıl vereceğiz? Sonra aynı ehl-i kitap, dönüyor dostuz dediği müslümanlara hainlik yapıyor. Gayet normaldir bu. Niçin mi? Çünkü o, mü'mine dost olamaz. Mü'minler de onları dost tutmamalıydı ve hiç bir zaman tutmamalı. Zira Müslüman, müslümanın dostudur: "-Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da, kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" (4 Nisa 144)
İman eden insan, şuur ve idrak sahibidir. Düşünür, kendi inanç ve imanında olan mü'minleri bularak dost olur. Gerek ferd, gerek cemiyet ve gerekse devlet ilişkilerinde kâfirleri dost ve kardeş (!) edinemez. Onların kâfir olduğu gerçeğini unutmadan, İslâm’ın menfaatlerini düşünerek ilişkiler içerisinde bulunur. Bunun aksi ise, yukarıdaki ayet-i kerimede bildirildiği üzere, Allah'ın gazabını celbeder. Ve -Allah korusun- öyle bir bela ile müptelâ kılar ki, hayret ve şaşkınlık içinde bırakır. Evet, o dost (!) tutulan ve sanılan insanların, memleket işgali, ırz, namus, din ve vatan saldırılarıyla karşı karşıya kalır.
Yine görülen bir hakikattir ki, daima Yahudiler Hıristiyanları, Hıristiyanlar da Yahudileri destekliyor. Biri diğerini terk edip hiç bir zaman müslümanlara yardımcı olduğunu gördünüz mü? Buna şaşmamak lazım. Zira Kur'an-ı Kerim bunu 15 asır evvel haber vermiştir:
"-Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Zira onlar birbirlerinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Muhakkak ki Allah (c.c), zalimler topluluğuna yol göstermez." (5 Maide 51)
İman edenlerden onları dost tutanlar, onlardan oluyor. Bu duruma düşmek ne acıdır. İnsanı imanından eder. Yıllarca bu büyük dalalete düşen mü'minlere, Rabbim uyanış ve tevbe bahşeylesin. Yoksa âhiret aleminde onlarla beraber olunur. Çünkü Allah’ın Rasûl’ü şöyle buyurur:
"-Kişi, sevdiğiyle beraberdir." (Müslim, birr 165)
Yıllar önce, müslümanlar üzerinde oynanan senaryo, bugün de aynen tatbikat sahasındadır. Kıyamete kadar da bu böyle devam edecektir. Bunları bize Rabbimiz bildirmiştir ki, O'nun haberleri daima çıkar. Çünkü kainatın yaratıcısı ve sahibi O'dur. O'nun sözü üzerine söz yoktur. Mü’minler bunu böyle biliyorlarsa -ki bilmeliler-, o halde Allah'a her hususta tam itaat etmeleri gerekir.
Bakınız merhum Mehmed Akif'in seneler evvel söylediği şu beyitler, sanki bugün söylenmiş gibidir. Bir ibret levhası:
Ne bir yaşındaki masum için beşikte hayat,
Ne seksenindeki mazlum için eşikte necat,
O, baltalarla kesiktir; bu süngülerle delik,
Öbek öbek duruyor, pıhtı pıhtı kanla kemik…
“-Sizin Dostunuz Ancak Allah'tır!”
O halde mü'minlerin dostları kimdir? Bu konuyu apaçık belirten bir ayet-i kerimeyi hemen öğrenelim:
"-Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Rasûlüdür ve iman edenlerdir. (O iman edenler ise), Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler." (5 Maide 55)
İşte hakikat, işte mü'minlerin reçetesi ve işte dostlarımız. Onlar ne güzel dostturlar; Allah, Rasûl’ü ve mü'minlerden Allah'ın emirlerini yerine getiren kişiler. Yani takva sahipleri. O halde biz Allah ve Rasûl’ünün ve de mü'minlerin dostu olmayı istiyorsak, Rabbimize boyun eğenlerden olalım. Sevdiklerimizi de onlardan tutalım. Çünkü Allah'ın Rasûl’ü (s.a.v.):
"-Ancak mü'mini dost (ve arkadaş) edin! Yemeğini de ancak (Rabbinden) sakınan yesin,” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvud, edeb 16)
Kâmil mü'minler, Allah'ın dostlarını dost ve O'nun düşmanlarını da düşman kabul ederler. Bu hususta hiç bir zaman zaaf göstermezler. Çünkü bilirler ki Allah’ın düşmanlarını dost tutmak, Rabbin gazabını üzerlerine çeker ve O'nun bütün ibadetlerini mahveder. Bu hususta Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle der:
"-Bir insan sabahlara kadar namaz kılsa, günlerce oruç tutsa; Allah’ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmadıkça, bütün bunların kendisine hiç bir faydası yoktur."
İşte bu hakikate binaen, küfrü imana değişen insanlar babalar ve kardeşler bile olsalar yine dost olamazlar:
"-Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dostlar edinmeyin! Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (9 Tevbe 23)
Demek ki zalim sadece onlar değildirler. Mü'minim deyip, o insanları dost edinen kimseler de zalimdir. Zira inanan insan ancak Allah'ı, Rasûl’ünü ve Allah'tan korkan mü'minleri sever. Bunun zıddı olanlara ise düşman olur:
"-Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mü'minler iseniz, Allah'tan korkun!" (5 Maide 57)
Evet, "eğer mü'minler iseniz" buyuran Rabb-ı Zü'l-Celâlimiz hatırlatma ve ikazda bulunuyor. Ve mü'min olan, ancak Allah'ı dost edinenleri sever, O'nun gayrilerine düşman olur, diyordu. Allah kimlerin dostu idi? Hakikat şudur ki:
"-Allah iman edenlerin dostudur. (O Allah ki), onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır." (2 Bakara 257)
O öyle bir Dost'tur ki, O'ndan gayri sahip ve yüce yoktur. Kâinatın malikine kim dost olmak istemez ki:
"-Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır." (92 Bakara 107)
“Zalimlere Asla Meyletmeyin!”
Allah'tan gayriye yönelmek, zalimlere rağbet etmek, onları dost sanıp sarılmak ne büyük gaflettir:
"-Zalimlere asla meyletmeyin! Aksi takdirde cehennem ateşi size dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur. (Allah’tan gayri dost edinecek olursanız), yardım göremezsiniz." (11 Hûd 113)
O yüceler yücesi olan Mevlâ’mızın merhameti ne kadar sonsuzdur. Bu merhametinden dolayı, mübarek kitabının her tarafı, bin bir hakikat ve hikmetlerle kullarını uyarır. Tehlikeleri ve ebedi mahvına sebep olacak durumları haber verir. O yüce Rabbimize binlerce şükürler olsun. İşte mübarek uyarılarından biri daha:
"-Ey iman edenler! Sizden olmayanları yakın dost edinmeyin! Onlar size fenalık yapmaktan geri durmazlar. Sizin sıkıntıya düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarından dökülür, sinelerinin gizlediği ise, daha büyüktür. Düşünürseniz, Biz size ayetlerimizi açıkladık." (3 Al-i İmran 118)
Allah’ımız, Hakk’ı unutup Rasûl’ünü terk ederek, Rabbini inkâr edenlere dost olanların hallerini, akıllara durgunluk veren bir teşbihle misal getirir. Bakınız, idrak ederek on defa okuyalım:
"-Allah'tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise, şüphesiz örümceğin yuvasıdır. Keşke bilseler." (29 Ankebut 41)
Ne güzel bir teşbih!
Aslında pek tabiidir ki, biz mü’minler Allah’ ı sevenleri sevip, sevmeyenlere buğzedeceğiz. Bakınız şu hadis-i şerife:
"-Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir." (Ebû Davûd, sünnet 2)
Ah, bu sevgiyi bularak o buğza ulaşabilsek... O sevgi, bizler için âb-ı hayat, kurtuluş…
O buğz, mü'minler için imanın kemaline eriş…
Ve bu kişi, Rabbin dostu, yâri, güzel bir kuludur.
Sonra da bu kul, aşk ve şevk dolu olarak çağlayan bir derya gibi şöyle der ta gönlünden:
"-Benim dostum, kitabı indiren Allah'tır. O, salih kimselere dost olur." (7 A’raf 196)
O salih kullardan olmak ne güzel! Zira onların dostu, yâri, yardımcısı ve sevgilisi Rabbi olan Allah'tır.
Bundan gayri bir zenginlik, bir varlık, bir mana ve binlerle hakikat var mıdır?
Bir kez O'nun için gözyaşıyla ağlamak, deryalar dolusu manâ ve hikmet denizine gark olmak... Bu, O'nun dostluğuna işarettir. Bu, O'nun sevgi pınarıdır.
Duamız
Allah’ım! Dostluğunu bizlere nasib eyle ve ebediyyen bu dostluğundan ayırma. Gerçek Dostun Muhammed Mustafa’nla birlik eyle! Gün gelince de;
Dostu dosta kavuştur, ey melekü’l-mevt,
Ölüm vuslat, ölüm ki ba'sü ba'de’l-mevt! diyerek Kendine vasıl eyle!
Rabbimiz, her yerde mü’min kardeşlerimize başarı ve galibiyetler ver!
Rabbimiz, bu şuura ermeyi, kâfir ve münafıklara karşı şiddetli olup, gerçek mü'minlerle dost olarak yaşayıp Kendisine kavuşmayı nasib eyle!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.