Adnan Özkafa

Adnan Özkafa

İstiklal Marşı Şairi’nin hazin sonu

İstiklal Marşı Şairi’nin hazin sonu

Yarın İstiklal Marşı’nın kabulünün yıldönümü.

TBMM tarihinde, önemli hayırlı işlere imza atılmıştır. Bunlardan bir tanesi de bu milletin İstiklal Marşı’nın Mehmed Akif gibi vatan aşkıyla yanan inançlı bir insana yazdırılmış olması ve defalarca okunup ayakta alkışlanarak kabul edilmesidir.

Bundan ayrı, o dönemlerde yine 3 önemli karar daha alınmış. Bunlardan biri Elmalı'lı Hamdi Efendi’ye Kur’an-ı Kerim tefsiri yazdırılması, Ahmed Naim’e Sahih-i Buhari Terceme ve Şerhi yaptırılması ve yine Mehmed Akif’e de Kur’an-ı Kerim Meali hazırlatılması kararlarıdır.

Bu 3 karardan ikisi neticeye ulaşmış, Elmalı Tefsiri ve Buhari Tercemesi tamamlanmış, basılmış ve yıllardır ülkemizde en çok okunan birer kaynak olmuşlardır.

Ancak zaten ilk başta isteksiz olan ve Diyanet Reisi Ahmed Hamdi Akseki’nin ısrarları ile işe zorla ikna olan Mehmed Akif uzun yıllar binbir zahmetle bu meali hazırlamış fakat diğer iki eser basılıp dağıtıldığı halde bu meal için böyle bir şey söz konusu olmamıştır.

Gerçi meal tamamlanmış, hatta Eşref Edip tarafından da baştan sona incelenip çok beğenilmiş takdir de edilmiş. Ancak Mehmed Akif bazı derin endişe ve kaygılar taşıyarak bu kitabı basılmak üzere yetkili makamlara teslim etmemiştir. Hatta çok fakru zaruret içinde olduğu halde bu iş için Diyanet’ten aldığı avansı da iade etmiştir.

O yıllarda Mısır’da maddi, manevi, siyasi, ailevi, sıhhi ve psikolojik pek çok sıkıntıyla boğuşan Mehmed Akif hakikaten çökmüş, bitmiştir. Yukardaki her kelimenin açılımı ayrı birer bahistir ama şu anda detaylarına giremeyiz. Bunca sıkıntı sonunda tüm namazlarını yanılıp sehiv secdesiyle kılmaya başlayan Akif acilen İstanbul’a gelip tedavi olmak zorundadır.

Yazdığı meali Mısır’daki arkadaşı (Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun babası) Yozgatlı İhsan Efendi’ye bırakır ve “Ben sağlığıma kavuşur dönersem, gelişmelere bakar karar veririz, dönemezsem bu meal notlarını yak!” der.

Böyle demesinin sebebi Türkiye’deki hoşuna gitmeyen bir dizi gelişmelerdir. “Tanrı Uludur” diye başlayan Türkçe ezan, arkasından gelen Türkçe Kur’an, Türkçe Namaz… girişimleri onun pek de haksız olmadığını gösterir.

“Yarın benim yazdığım meal, Kur’an’ın aslı yerine namazlarda okunmaya başlarsa ben bu kitabı tebliğ eden Allah Rasülü'nün yüzüne nasıl bakarım” dediği de rivayet edilir.

İstanbul’a gidiş, o gidiş bir daha dönmek nasip olmaz ve ruhunu teslim eder.

Milletin İstiklal Marşı’nın şairinin cenazesi de hazindir. Üstünde bez dahi olmayan çıplak bir tabutla getirilmiş ve dönemin İçişleri Bakanı’nın talimatı ile devlet töreni yapılmadığı gibi, resmi zevatın cenazeye katılması bile engellenmiştir.

Üniversite hocası Prof. Abdülkadir Karahan cenazeye katıldığı için polis tarafından sorguya çekilmiş, üniversite değil de MTTB adına cenazeye katıldığını söyleyerek güç bela kurtulmuştur.

Bazı tarihçiler Mehmed Akif’in ömrünün sonlarında ve ölümünde çektiği sıkıntıların onun Sultan Abdülhamid aleyhtarlığına karşı bir sille-i ilahi olduğunu söylerler. Aynı şeyler Elmalılı Hamdi Yazır ve Bediüzaman Said Nursi için de söz konusudur. Orası da ayrı, uzun bir konu...

İstiklal Marşı’ndan nerelere geldik. 

Son sözü yine o marşın şairine bırakalım: “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Özkafa Arşivi