İslâm Ülkeleri Arasında Ticari İşbirliği
Ticaret, çeşitli ülkeler arasındaki işbirliği için önemli bir vasıtadır. Ekonomilerde, “ ticaretten kazanç” fikri, eskiye dayanan ve iyi yerleşmiş, bireylere, karmaşık modern ekonomiler kadar iyi uygulanabilen bir düşünüştür. Ticaret, mevcut ticari mallar stokunun çoğaltılmasında; elverişli kaynakların dağıtım işinde ihtisaslaşma ve dallara ayrılmada; nispi kaynak donatımının gerçekleştirilmesinde; büyüme ve gelişme potansiyelinin artırılmasında ve büyük kâr sağlamasında, yeni yollar açar. Yeni ve büyütülmüş marketler dış taleple beslenir; yerli unsurları artırmak, ihraç edilebilen malların üretiminde çeşitli avantajlar doğurur; üretim masraflarını azaltır, üretimi artırır, millî geliri genişletir ve sonunda ferahlık sağlar (1).
Ülkelerarası ticari ilişkilerin gelişmesinde ve devletlerin son derece dürüst ve güvenilir olması, özü ve sözü bir olması esastır. Ticari işbirliğinin gelişmesi için birbirine güvenle birlikte kültürel birlikte şarttır. Ancak bu düşünce çerçevesinde alışveriş ve iş ilişkileri köklü bir gelişme gösterir.
İslâm Ülkeleri, dünya ticaret hacminin büyük bir bölümünü oluşturmakla beraber, birbirleri arasındaki ticari ilişkilerin istenilen düzeyde olduğu söylenemez.
Osmanlı Devleti’nin tarihe mal olmasıyla parçalanan İslâm toprakları, Batılı güçlerin denetimleri altına girmiştir. Bu süreç içinde ticari ilişkilerin de Batı ile yoğunlaştığı bir vakıadır. Çünkü batılı güçler, siyasi yollarla girdikleri İslâm Ülkeleri’nin maden kaynaklarını, ülkelerine hammadde olarak taşırlarken, işlenmiş mamul madde olarak geri satmışlar ve bu alışverişten büyük ticari kârlar elde etmişlerdir. İslâm Ülkeleri ise, bu sömürgeci güçler ile yaptıkları ticari alışverişten kâr elde etmek şöyle dursun, büyük ekonomik kayıplarla karşı karşıya gelmişleridir. Bunun sonucu olarak İslâm ülkeleri, 1970’lerden itibaren, Batı ile olan ithalat ve ihracatını yavaşlatarak, birbirleri ile ticari alışverişe yönelmişlerdir. Fakat henüz İslâm Ülkeleri’nin aralarındaki ihracat ve ithalat bağlantıları arzu edilen bir seviyeye ulaşmış değildir. Bununda sebebi; İslâm Ülkeleri’ndeki sanayilerin çok geri kalmış olmasına bağlanabilir. Her ne kadar İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı sanayileşme yolunda çaba harcıyorlarsa da, bu sanayinin montajcı anlayışla yürütülmesi, istenilen hedeflere varmayı zorlaştırmaktadır.
İslâm Ülkeleri arasında ticari işbirliğini sağlamak düşünülürse, önce sanayileşme alanında yeni teknolojilerin geliştirilip kurulması gerekir. Bir de İslâm Ülkeleri’nde üretilen emtia çeşitlerinin çoğaltılması ve yaygınlaştırılması lâzımdır. Bugün İslâm Ülkeleri’nin ihraç ettikleri maddeler çok kısıtlıdır. Başlıca ihraç ürünleri şunlardır: Tarım ürünleri, yiyecekler, maden cevherleri ve az bir miktar da sanayi ürünleridir. Bu ülkeler ihracat gelirlerinin büyük bir kısmını sanayi ürünleri ithalatına ayırmaktadırlar.
Halbuki İslâm Ülkeleri, ihtiyaç duydukları malların üretimi için ortak sanayi yatırımları oluştursalar ve ticari alış verişlerini şuurlu bir biçimde birbirlerine yöneltseler, Batı sanayilerinin baskıcı etkilerden çok çabuk bir sürede kurtulabilirler. Böylece ticari işbirliği de arzu edilen düzeyde gelişme kaydeder ve istikrarlı bir dış ticaret dengesi oluşur.
------------
(1) Kureyşi, Abdurrahman, İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik ve Sosyal İşbirliği, Furkan yayınları, İstanbul, 1983, sh: 127
Ülkelerarası ticari ilişkilerin gelişmesinde ve devletlerin son derece dürüst ve güvenilir olması, özü ve sözü bir olması esastır. Ticari işbirliğinin gelişmesi için birbirine güvenle birlikte kültürel birlikte şarttır. Ancak bu düşünce çerçevesinde alışveriş ve iş ilişkileri köklü bir gelişme gösterir.
İslâm Ülkeleri, dünya ticaret hacminin büyük bir bölümünü oluşturmakla beraber, birbirleri arasındaki ticari ilişkilerin istenilen düzeyde olduğu söylenemez.
Osmanlı Devleti’nin tarihe mal olmasıyla parçalanan İslâm toprakları, Batılı güçlerin denetimleri altına girmiştir. Bu süreç içinde ticari ilişkilerin de Batı ile yoğunlaştığı bir vakıadır. Çünkü batılı güçler, siyasi yollarla girdikleri İslâm Ülkeleri’nin maden kaynaklarını, ülkelerine hammadde olarak taşırlarken, işlenmiş mamul madde olarak geri satmışlar ve bu alışverişten büyük ticari kârlar elde etmişlerdir. İslâm Ülkeleri ise, bu sömürgeci güçler ile yaptıkları ticari alışverişten kâr elde etmek şöyle dursun, büyük ekonomik kayıplarla karşı karşıya gelmişleridir. Bunun sonucu olarak İslâm ülkeleri, 1970’lerden itibaren, Batı ile olan ithalat ve ihracatını yavaşlatarak, birbirleri ile ticari alışverişe yönelmişlerdir. Fakat henüz İslâm Ülkeleri’nin aralarındaki ihracat ve ithalat bağlantıları arzu edilen bir seviyeye ulaşmış değildir. Bununda sebebi; İslâm Ülkeleri’ndeki sanayilerin çok geri kalmış olmasına bağlanabilir. Her ne kadar İslâm Ülkeleri’nin bir kısmı sanayileşme yolunda çaba harcıyorlarsa da, bu sanayinin montajcı anlayışla yürütülmesi, istenilen hedeflere varmayı zorlaştırmaktadır.
İslâm Ülkeleri arasında ticari işbirliğini sağlamak düşünülürse, önce sanayileşme alanında yeni teknolojilerin geliştirilip kurulması gerekir. Bir de İslâm Ülkeleri’nde üretilen emtia çeşitlerinin çoğaltılması ve yaygınlaştırılması lâzımdır. Bugün İslâm Ülkeleri’nin ihraç ettikleri maddeler çok kısıtlıdır. Başlıca ihraç ürünleri şunlardır: Tarım ürünleri, yiyecekler, maden cevherleri ve az bir miktar da sanayi ürünleridir. Bu ülkeler ihracat gelirlerinin büyük bir kısmını sanayi ürünleri ithalatına ayırmaktadırlar.
Halbuki İslâm Ülkeleri, ihtiyaç duydukları malların üretimi için ortak sanayi yatırımları oluştursalar ve ticari alış verişlerini şuurlu bir biçimde birbirlerine yöneltseler, Batı sanayilerinin baskıcı etkilerden çok çabuk bir sürede kurtulabilirler. Böylece ticari işbirliği de arzu edilen düzeyde gelişme kaydeder ve istikrarlı bir dış ticaret dengesi oluşur.
------------
(1) Kureyşi, Abdurrahman, İslâm Ülkeleri Arasında Ekonomik ve Sosyal İşbirliği, Furkan yayınları, İstanbul, 1983, sh: 127
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.