İslam Dünyası Gezi'yi nasıl okudu?

İslam Dünyası Gezi'yi nasıl okudu?

İDSB Genel Koordinatörü Cihangir İşbilir İslam Dünyası'nın Gezi Parkı olaylarına nasıl baktığını yazdı.

95 senedir köprünün altından çok sular aktı, doğru, ancak bugün görülüyor ki ‘İslam Dünyası’ diye tabir edilen ve hududu çizilemeyen büyük ailenin fertleri birbirini tanıdıkça yıkılmak istenilen köprüler yeniden kuruluyor. Gezi’de temerküz eden ‘küresel tertip’in faillerinin asıl korktuğunun Yeni Türkiye’nin inşası olduğu kadar, gayet fıtri bir şekilde, ‘Yeni İslam Dünyası’nın da inşası olduğunu görmek için biraz tarih bilmek ve Türkiye ve Erdoğan lehine İslam Dünyası’ndan yükselen seslere kulak vermek yeterli. Kuala Lumpur’dan New York’a, San’a’dan Tel Aviv’e, Üsküp’ten Viyana’ya, Saraybosna’dan Gazze’ye, Kahire’den Tiran’a yürüyen, açıklama yapan, slogan atan, fetva yayınlayan İslam Dünyasının ‘ana damar’ını temsil eden kalabalıklar ve bu kalabalıkları irşad eden hakiki seçkinler kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları ‘değer’in bedelini çok iyi biliyorlar gibiydi.

DEVRİMCİ BEYAZ TÜRKLERİN RUH İKİZLERİ

Bu arada, devrimci ‘beyaz Türkler’in ruh ikizleri ve türdeşleri olan İslam Dünyası’nın eski kodlarla düşünen ulusalcı-seküler entelijansyası son süreçte, bir kez daha Türkiye ile İslam Dünyası’nın duygusal bağlarının kopacak olmasından ve Türkiye Modeli rüyasının kâbusa dönüşme ihtimalinden pürneşe kendilerini açık ettiler! Geçmiş olsun!

Dile kolay; Osmanlı Devleti’nin tasfiyesinin üzerinden 95 sene geçti. Geçen koca yüzyıl boyunca, bu tasfiyenin mimarlarının enkaz altından ganimet devşirirken hinihacette kullanılacak beşeri sermaye de devşirmediklerini söylemek fazlaca naiflik olur. Bugün Türkiye menşeli felaket haberlerini alesta bekleyen bir yığının İslam Dünyasında bulunması bizi şaşırtmamalı onun için.

İSLAM DÜNYASI GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İSTİYOR

‘Sessiz çoğunluk’ ise her yerde aynı: Tüm imkânsızlıklara, haber kanallarının kifayetsizliklerine ve bulanık haber akışına rağmen İslam Dünyasında geniş kitlelerin Türkiye’deki paradigma değişikliğini ve bu değişime karşı geliştirilen yerli-yabancı hamleleri gayet iyi okudukları da bir vakıa.

Bu ise üç günde olmadı. Son yirmi yıl içinde tavandan daha çok tabanda yüzyılın susamışlığını gidermek istercesine muazzam bir ‘etkileşim’ yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Bu etkileşimle birlikte adeta koskoca bir ‘ümmet’ kendini yeniden inşa ediyor. Her seçilmiş ‘acı’, her ‘fedakârlık’ veya her ‘başarı’ hikâyesi bu inşa sürecine katkıda bulunuyor. Son asırda üst üste yaşanan felaketler, işgaller, unutulmuşluklar, ihanetler, yalan söyletilen tarih kitapları aile fertlerini ayırsa da günün sonunda birbirlerine kenetlenmelerine mani olamıyor.

İslam Dünyası güçlü bir Türkiye istiyor, bu kesin. Türkiye’nin sarsılmamasını, ekonomik ve siyasi olarak dik durmasını istiyor. Mevcut iktidarda bu ışığı gördüğü için de İslam Dünyası Yeni Türkiye’nin arkasında tereddütsüz durabiliyor. Neye rağmen? Kendi gayr-ı meşru liderlerine rağmen. Neye rağmen? Bin bir türlü belalarla cebelleşmelerine rağmen. Cephede savaşan bir Suriyeli dostum, “Türkiye’deki son hadiselerin bertaraf edilmesi Suriye’deki devrimden daha önemliydi” derken çok emindi. Olaylar başladığında Balkanlardaydım ve benzer görüşler orada da dillendiriliyordu ve şöyle deniyordu: “1912’den beri Türkiye ile koptuğumuz gibi nefes de alamaz durumdaydık. Artık nefes alıyoruz. Türkiye barış ve istikrarı yakaladıkça Balkanlar da huzur bulacak. Son olaylar Balkanların ve İslam Dünyasının da huzurunu bozmak ve geleceğini karartmak için.”

İSLAM DÜNYASI TAYYİP ERDOĞAN’DA İSTEDİĞİ LİDER PROFİLİNİ GÖRÜYOR

Dünyanın ve bilhassa İslam Dünyasının ‘liderlik’ sıkıntısı ve ‘lider’ açlığı çektiği bir zamanda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘sahiplenme siyaseti’ ve ‘kararlı duruşu’ mazlum milletler için bir ümit olduğu gibi küresel ve bölgesel güç odakları için de başlıca endişe kaynağı oldu. İslam Dünyası ve mazlum halklar tarihin en acı 100 yılını yaşadıktan sonra, Hilal Coğrafyası’nın birçok bölgesini zehirli ve kirli hançerler saplandıktan sonra, bugünkü Türkiye ve Tayyip Erdoğan ‘profil’inin nasıl bir talih olduğunun gayet iyi farkında. Aynı şekilde 1918’de Osmanlı Devleti’ni tasfiye ettikten sonra atılan virüslü tohumlarla yeniden bu ruhun dirilmemesini isteyen odaklar da bu yüksek ‘profil’den kaygılı. Bu güçlü Tayyip Erdoğan ‘liderlik profili’ de Gezi olaylarında İslam Dünyası’nın Türkiye’nin yanında olmasının önemli bir sebebi oldu. Saldırıların odağındaki figürün Tayyip Erdoğan olması da bu gerçeği teyit ediyor.

VE GÜN GELİR BİR SELAHADDİN GELİR…

Gezi Hadisesi şimdilik bitti ama enkaz kaldırılıp sular durulduğunda aynı odakların yeniden harekete geçmek için menhus cephelerinin ‘istihkâm’ına çalışacakları ve bu arada vücudun başka taraflarında (şu an Mısır’da yaptıkları gibi) operasyon yapacakları muhakkak.

İslam Dünyası, tarihinin en kritik dönemlerinden birisinden geçiyor. Bu dönemde, güçlü bir ittifakla, yapılan saldırılar püskürtülürse bu karanlık tertip kuvvetli bir tramplene dönüşebilir. Tayyip Erdoğan figüründe belirginleşen âdil ve mihver lider ruhu ve modeli İslam Dünyası’nda benzer liderlerin yetişmesine de vesile olacaktır.

Ve bir gün, bir Selahaddin gelecek ve ümmeti yeniden birleştirecektir. Bu Selahaddin, bir kişi olmayacaktır. Bu ruha ve vizyona sahip meşru liderler ittifakı ile bu ittifak mümkün olacaktır ve gelecekse bahar, tüm İslam ümmetine gelecektir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.