İlimonu al, irafa goy…
Öteğenner bi ahbabın ifdarındaydık. Guşun südü eğsik disem yalan deyil.
Ülen arkadaş o goca goca tepsi yimekler, börekler, datlılar zaten belli de, o salataların edası, ifdarlıkların gözelliği… şimdi beni salıvırsanız tek tek ağnadırım da mübarek gün ağzınız sulanır.
Hem içinizde oğlan çocuğu vardır, neme lazım, Bezircilerin Siyid Abe’nin didiği gibi bi tarafları filan şişer de beni hortladırsınız. “Hay yazmaz gomaz ol, yiyen var, yiyemeyen var” dirsiniz.
Valla haklısınız. Esgiden bööle yaz gış tomata-balcan filan olmadığı gibi, portakal ilimon filan da Gonya’ya pek gelmez, “he diyince” de bulunmazdı.
Bunnarın Gonya’da ilk önce kimin dükyanına geldiği, nası alınıp satıldığını filan gulakları çınnasın Nail Bülbül abemiz pek iyi ağnadır. Hem dükyan saabının şeceresini, hem sağındakı-solundakı gomşusunun gapı numarasına, lakabına varıncaya gadar sayar-döker.
Memed Ali Uz da o sokağın, o mahallenin cemaziyelevvelini belgesiynen ortaya gor çıkarı.
İşde o esgi zamannarda, seferibirlik zamanı, gıtlık var, yokluk var... Bööle zengin sufralar, envayi çeşit yiyecekler filan narasın. Nur içinde yatasıca raametli nenem ağnadırdı: “İramazan’da 30 günde 60 papara yidiğimiz zamannar olurdu bizim” dirdi. İfdarda papara, savurda papara…
Üstad Necip Fazıl mezardan kaksa gelse “9 pul-bir gul” mısrasını değişdiri, “60 öğüne bir yimek, bir öğüne 60 yimek…” diyi bi şiir döşenirdi.
Hani meşhor laf. İlk namaz, orta namaz… didiğimiz üç aylar girip de İramazan gelipbatırkana adam gayıt evinde bi ilimon bulmuş da çook gıymatlı bir mücevheri sandığa saklayacak gibi oğluna seslenmiş:
“İreceeep! Şu ilimonu al, iradiyonun yanındakı irafa goy, İramazan geliyor, ilahana sararsak ilazım olur” dimiş.
Bu lafları gonuşmak, yazmak, ağnamak üçun Cenap Kendi olmak, Ahmet Guş olmak ilazım.
Raametli Safa Odabaşı, Yalçın Dikilitaş sağ olsalar; şimdi ne İramazan yazıları döşenillerdi kim bilir...
Allah İhsan Gayseri’ye değirmi sakalı gibi uzun ömür virsin de o etlekmek içi hazırlanışı, ney üfler gibi etlekmek yime tariflerini yini nesiller de canlı canlı diğneme fırsatı bulsun.
Ya Sayim Sakaoğlu, Hocama ne dimeli? Allah ona da nice yitmiş-seğsen sene bereketli-velud ömürler virsin de Çaybaşı’nda tepsiyi çıkılayıp, velesbidin dümenine gısdırarak tuluk piynirinin buharı-kokusu burnuna tütee tütee eve getirdiği çarşı börekleri yog olup gitmesin iyşallah.
Bazıları bana diyor ki “Naha imi Gonyalı, bu lafları nerden bulun çıkarın, mezardan nenem çıkdı geldi sanki, o gonuşuyor zanitdim, duzlaayım da kokma imi?” diyollar. Bakman siz benim bööle ahkam kesdiğime. Şo yukarda adlarını zikrittiğim üstadlar yanında, bizimki olsa olsa Abduraman Çelebilik.
Yarın biz de Musalla’ya, Üçler’e goyup gitceez de, bu laflar yini nesillere bi hatıra galacak.
Bazen kütübanemde babadan-dededen galma sarı kiyatlara yazılmış, mörekkebi uçmuş el yazısı notlar bulurum da onnara bakar, dalar giderim.
Biz de aklımızın irdiği, dilimizin döndüğü gadar yazıyoruz ki çocuklar, torunnar aslını unutmasın. Bu günneri, bu lafları ansınnar. Niye, çünkü aslını inkar iden haramzadedir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.