İbadet ve Hayat
Hayatımıza anlam kazandıran yegâne hakikat Allah'a ibadet etmektir. Bunun dışında olan her şey anlamsız bir kelimeden ibarettir.
Hayat deyince aklımıza canlı, diri olmak gelir. Anlam itibariyle canlılığı ifade eden bu kelime, aslında gerçek anlamda diri olmanın ancak Allah'a kulluk etmekle mümkün olacağını hatırlatır. Çünkü hayatı bahşeden O'dur. Yani bizi yoktan var eden, canlı kılan, belirli bir süre bu âlemde barındıran, çokça nimetler bahşeden O'dur. Dünya hayatını yaşamak ancak O'nun bahşedeceği bir "hayat" ile mümkündür. Ama onun ardından da ölüm gelir. O halde bu ikisi arasındaki zaman diliminin önemini kavramak gerekir. Onun bize niçin verildiğini de. İşte bu manada Kur'an'da şöyle beyan buyrulur?
"Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır." (67 Mülk 2)
İşte gerçek… Hayatını "hayat" yapan insanlar kazanacaktır ebedî âlemde. Hayatını hayat yapamayan kişiler ise mutlaka kaybedecektir.
Bu gök kubbe altında kederi olmayan insan yoktur. Ama yalnızca kederi bu gerçeği özümsemek olan kişiler sonsuzluk kervanına katılacaktır. O gerçek hayat da ancak böyle verilecektir insana.
Bugün "hayatımı yaşıyorum" diyen insanlara bakmak lazım. Acaba neyi niçin yaşıyorlar? Sonsuzluğa uzanan yolda olduklarının farkında mıdırlar? Yoksa bu hayatlarının gerçek bir "hayat" olduğunu mu sanıyorlar? Hâlbuki Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" Milletinin cevabı: "Doğru sözlü isen bize Allah'ın azabını getir" demek oldu." (29 Ankebût 29)
Böylesine bir dünya hayatı için de şöyle buyrulur:
"Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz; doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar, fakat zalimler Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar." (6 En'âm 32)
Acaba onların yaptıkları neydi ve sonuç ne olacaktı? İşte bunun da belgesi:
"Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azabları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler." (2 Bakara 86)
Evet, âhireti verip dünya hayatını satın almak ne kötü bir alış-veriştir. Böyle yapanlar hep kaybetmiştir. Zira onlar hayatlarını ibadet mayasıyla, tâat neşvesiyle yoğurmuyorlar. Ne acı bir gerçek bu!
İbadet ve hayat. Ya da hayat ve ibadet… Ne ibadet hayatsız, ne de hayat ibadetsiz olabilir. Keşke bu gerçeği bir kavrayabilsek…
Hayat deyince aklımıza canlı, diri olmak gelir. Anlam itibariyle canlılığı ifade eden bu kelime, aslında gerçek anlamda diri olmanın ancak Allah'a kulluk etmekle mümkün olacağını hatırlatır. Çünkü hayatı bahşeden O'dur. Yani bizi yoktan var eden, canlı kılan, belirli bir süre bu âlemde barındıran, çokça nimetler bahşeden O'dur. Dünya hayatını yaşamak ancak O'nun bahşedeceği bir "hayat" ile mümkündür. Ama onun ardından da ölüm gelir. O halde bu ikisi arasındaki zaman diliminin önemini kavramak gerekir. Onun bize niçin verildiğini de. İşte bu manada Kur'an'da şöyle beyan buyrulur?
"Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dirimi (hayatı) yaratan O'dur. O, güçlüdür, bağışlayandır." (67 Mülk 2)
İşte gerçek… Hayatını "hayat" yapan insanlar kazanacaktır ebedî âlemde. Hayatını hayat yapamayan kişiler ise mutlaka kaybedecektir.
Bu gök kubbe altında kederi olmayan insan yoktur. Ama yalnızca kederi bu gerçeği özümsemek olan kişiler sonsuzluk kervanına katılacaktır. O gerçek hayat da ancak böyle verilecektir insana.
Bugün "hayatımı yaşıyorum" diyen insanlara bakmak lazım. Acaba neyi niçin yaşıyorlar? Sonsuzluğa uzanan yolda olduklarının farkında mıdırlar? Yoksa bu hayatlarının gerçek bir "hayat" olduğunu mu sanıyorlar? Hâlbuki Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Erkeklere yaklaşıyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" Milletinin cevabı: "Doğru sözlü isen bize Allah'ın azabını getir" demek oldu." (29 Ankebût 29)
Böylesine bir dünya hayatı için de şöyle buyrulur:
"Onların söylediklerinin seni üzeceğini elbette biliyoruz; doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar, fakat zalimler Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar." (6 En'âm 32)
Acaba onların yaptıkları neydi ve sonuç ne olacaktı? İşte bunun da belgesi:
"Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azabları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler." (2 Bakara 86)
Evet, âhireti verip dünya hayatını satın almak ne kötü bir alış-veriştir. Böyle yapanlar hep kaybetmiştir. Zira onlar hayatlarını ibadet mayasıyla, tâat neşvesiyle yoğurmuyorlar. Ne acı bir gerçek bu!
İbadet ve hayat. Ya da hayat ve ibadet… Ne ibadet hayatsız, ne de hayat ibadetsiz olabilir. Keşke bu gerçeği bir kavrayabilsek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.