Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

Herşey Bir Nizam Üzerinedir

Herşey Bir Nizam Üzerinedir

Gençlik inceleme yazı serisi

“Dünya görüşü” diye de adlandırılan din, en azından ona inananları mutluluğa götürmesi gerekir. Bir din düşünün ki kendine inanlarını bile mutlu edemiyor, onları bedbaht ve huzursuz bırakıyorsa, o din ilahi değildir. Kendini ilah (kanun koymaya yetkili) zenneden biri veya birilerince ortaya atılmış bir takım kurallarıdır.
Eğer bir din ilahi ise ki (yaratıcı, sadece dine inanların değil inanmayanların da ilahıdır) bu gün tanrısına isyan halinde olan bir insanın, belki yarın gerçekleri görerek dinine sarılabileceğini baştan kabul eder.
İkincisi yaratıcı yarattığı insanlara, hiçbir yarattığı canlıya vermediği akıl gibi bir büyük nimet vermiş ve onların yaşayabilmesi için bütün şartları da oluşturmuştur. Dolayısıyla insanı imtihana (sınava) almıştır.
İmtihana tabi tutulacak olanlara ise eşit haklar, görevler ve fırsatlar vermek önce imtihan yapacağım diyenin şanındandır. Yoksa inananlara başka sorular ve şartlar, inanmayanlara başka sorular ve şartlar o imtihana girecek olanlara adil davranılmadığını ve insanlara arasında ayırım yapıldığının işareti olacaktır.
O halde bir insan şöyle ibret gözüyle kendini uzuvlarına (organlarına), her gün yediği içtiği şeylere, başını kaldırıp gökyüzüne (uzaya) baksa ve bunların muazzam yapıları ile onların ne kadar sistemli bir şekilde çalıştıklarını görecek, bunlar onun iman edilmesi gerektiği inancına getirecektir.
Ama insanoğlu, Allah’ın kendine verdiği akılla düşündüğü halde kendini yaratanı bulamaması ve bir de kalkıp onu inkâra kalkışması ne kadar garip ve acınacak bir haldir.
BİR DÜNYA SINAVI
İmam-ı Azam hazretleri, henüz çocukken bir ateistin (Allah’a inanmayan) karşısına çıkartırlar ve onunla bir mübahase (fikir yarışması) yapmasını isterler. Bir uygun zaman belirlenir ve o gün halkın huzurunda imtihanın yapılacağı ilan olunur.
Sorular da baştan bellidir. Bunlar, zamanımızda da özellikle gençlerimizin aklını bulandırmak için sorulan “evrim teorisi” sorularıyla aynıdır;
İlki; “Kâinat ve dünya kendi kendine yaratılmıştır. Onun bir yaratıcısı yoktur.
İkincisi Allah varsa niçin görmüyoruz? Onu bana gösterin.
Üçüncüsü Allah varsa, o şimdi ne işle meşguldür?” gibi tam materyalist sorulardır.
O gün ve o saat gelir. Soruları hazırlayan adam ve halk oraya gelmişlerdir ama henüz İmam-ı Azam ortada yoktur. Aradan biraz zaman geçer. Artık sabırlar tükenmek üzerineyken İmam-ı Azam hazretleri çıkar gelir. Kendisi için hazırlanmış kürsüye çıkar. Materyalist adamın ilk sorusu İmam-ı Azamı tenkit etmek olur.
Ey, benim sorularıma cevap verecek çocuk! Ben de seni bir şey zannettim. Sen daha söz verdiğin saatte yerine gelmedin? Ya sorularıma nasıl cevap vereceksin? İmam-ı Azam;
“Çok özür dilerim. Gecikme, elimde olmayan sebeplerden oldu. Buraya gelirken yolumun üzerine bir nehir çıktı. O nehri sal olmadan geçemedim. Biraz beklemem gerekti. Hemen yanı başındaki ormandan ağaçlar kesildiler. Benim bulunduğum yere geldiler. Bir araya yaklaştılar. Birbirlerine sıkıca bağlanıp bir sal oluşturdular. Ben ancak ondan sonra salın üzerine çıkarak karşı sahile geçmem mümkün oldu. Gecikme özrümün tarafınızdan kabul edilmesini dilerim” diye konuşur.
Ateist adam, yine bir açık buldum diye sevinir ve İmam-ı Azam’a yüklenmek ister.
“Şu hale bakın. Özrü kabahatinden daha büyük. Toplantıya geç kaldığı yetmiyormuş gibi bir de gecikmesini uydurma bahaneler ile örtmeye çalışmaktadır” der. O zaman İmam-ı Azam-ı hazretleri “taşı gediğine kor” ve;
HER ŞEYİ BİR YARATICISI VAR
“Sal gibi gayet basit ve iptidai bir varlığın bile kendi kendine olamayacağı bilen ve benim bu gerekçemi kabul etmeyen sen, nasıl oluyor da kâinat gibi muazzam bir varlığın kendi kendine yaratıldığını ve onun bir yaratıcısı bulunmadığını iddia ediyorsun?” diyerek Materyalist adamı bu sorusunda acze düşürür.
İkinci soru “Allah vardır diye iddia ediyorsunuz. Bir şey varsa o şeyi görmemiz gerekmez mi? Allah varsa bana da gösterin?” dir. İmam-ı Azam hazretleri;
“Sen bu soruları nereden bulup çıkartıyorsun böyle? Aklından, değil mi?”
“Elbette ki aklımla düşünüyorum ve bu soruları soruyorum” der.
“Demek ki senin aklın var. Öyle mi? Peki madem aklın varsa bu aklını biz niçin göremiyoruz? Bize aklını göster ki biz de aklının var olduğuna inanalım” der.
Adam benim aklım yok dese bir türlü, aklım var dese bir türlü(!) Halkın huzurunda sesini bile çıkartamaz.
Bazı okuyucularımız akıl yerine beyni düşünebilirler. Bilginiz gibi beyin kafatası içinde ve etten yapılmış bir organımızdır. Akıl bu organımızın çalışması ile elde edilen bir neticedir. Beyin başka bir şeydir, akıl yine başka...
Üçüncü soruya gelindiğinde yani “Allah varsa şimdi ne yapıyor?” sorusu için İmam-ı Azam hazretleri;
“Senin üzerinde durduğun o kürsü, halkın daha iyi görebileceği bir yere konmuş. Sen benden önce geldiğin için o kürsüyü seçmiş ve üzerine çıkmışsın. Sen oradan in. Ben oraya çıkayım. Üçüncü soruna oradan cevap vereceğim” der.
Adam kürsüden iner. İmam-ı Azam hazretleri o kürsüye çıkar ve ona dönerek;
“Allah” der. “Şimdi senin gibi materyalist bir insanı bu kürsünden indirdi, benim gibi kendine inanan birini bu kürsüye çıkardı ve verdiğim cevaplarla seni mağlup etmemi sağlamaktadır” der.
Bütün kâinatı emsalsiz (eşi benzeri olmayan) bir şekilde yaratan, koyduğu sistemle onların en ince ayarlar çalışmalarını sağlayan (onların birbirleri ile çarpışarak, kâinatın yok olması düşünülemez) Allah (c.c), yaratarak imtihana tabi tuttuğu insana bir sistem koması düşünülebilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi