Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

Heba Olan Ömür

Heba Olan Ömür

Allah’ın yeryüzüne eşref-i mahlûk olarak gönderdiği insana lâzım olan en önemli şey, şüphesiz ki, O Yüce Rabbine kulluktur. Bunun dışındaki şeyler sadece bu maksada hizmet etmeye ve onu taçlandırmaya sebep olmalıdır.

Bu eşsiz maksudu desteklemeye namzet çok şey olabilir. Ama bunların başında da herhalde ilim gelmektedir/gelmelidir.

Kişi çocukluğundan itibaren çok şey öğrenir. Önce aile sonra da okul ve çevrenin yardımıyla öğrenilen şeyler çoğalır. Bütün bunlar, onun iyi bir eğitim halinde kendi üzerinde belirmesine, insana en çok gerekli olan kulluk bilincinin artmasına vesile olmalıdır. Eğer çekilen onca emekler (!) bunun zıddını ortaya koyuyorsa, gerçekten insana yazık olmaktadır. Böylesine bir durumda aile ve eğitimcilerin oturup düşünmesi gerekir.

Evet, onca emekler acaba yanlış yönde mi çekildi?

Verilmesi gereken şeyler, verilenler tarafından hangi şuur ortamında verildi?

Yoksa verilenler Allah’a kulluk maksadını taşımıyor muydu?

Tabii ki en önemli nokta da budur. Bugün insanlarımız, içinde bulunduğu hayatı peşin, sonraki hayatı ise “Daha ona çook var!” hayali içerisinde görmektedir ne yazık ki! Bu boş felsefe ise, kendisini ve çocuklarını büyük bir felâkete sürüklemektedir.

Genel manâda, bilgi yüklenen yavrularımız gerek ebeveyn gerekse yükleyici tarafından sanki birer bilgisayar olarak görülmektedir. Duygusuz, hissiyatı ve maneviyatı olmayan bir alet sadece… Açıp kapamayla kendisinden faydalanılan, sorulduğu zaman söyleyen, ancak sorulan soru ve verilen cevapla hiçbir zaman renk ve şekil değiştirmeyen bir alet…

Ağlamaklı bir şey anlattığı halde ağlamayan…

Gülümsemeye yönelik bir soru ya da anlatımda hiç gülümsemeyen…

Adeta donmuş bir suratla daima size bakan…

Ama artık “onsuz” da olunmayan bir tavır içerisinde…

Biz bu duyguları/değişimleri yitirdiğimiz an kayıplara gittiğimizin farkına varmalıyız artık. İnsan ki, îmanıyla şekil alan, kulluğuyla “en güzel” biçimini ortaya koyan bir mahlûktur aslında. Onu insan eden hakikatler ancak bu şekilde ortaya çıkar. O halde:

İlmi irfana dökmedikçe ilim yüklemenin bir anlamı yoktur.

İlim O’nun adına anlatılmadıkça, O’nu hatırlatmadıkça, O’nu anmaya ve hiç unutmamaya sebep olmadıkça, çekilen emeklerin hepsi hebâ olur.

Bilelim ki “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku!” (96 Alâk 1) emr-i ilâhîsi bunları açıklayan en büyük delildir.

Ah, yavrularımızın bir irfan mektebine ne kadar da ihtiyacı var. Öğrendiğini tatbike döktüren, insan ve kul olmasındaki gerçek manayı kavratan, şekil ve tavırlarını inancından alan, “hiçbir kınayıcının kınamasından alınmayacak” (5 Mâide 54) kadar şuurlu, bağlı bir nesil. İşte aranan ve özlenen bir nesil! Kendisini yaratanı hiçbir zaman, hiçbir yerde unutmamaya gayret ederek, “ihsan” mertebesini kendisine hedef seçen bir nesil… İşte her bir ebeveynin ve eğitimcinin özünde böyle bir aslan yatmalıdır.

Yoksa günü gün ederek (!) yaşamak, vakit doldurup ömür törpülemek, sonra da eyvaah demek!.. Neye yarar? Artık yan-yakıl dur… “Ba’de harabi’l-Basra.” Basra harap olduktan sonra, ömür bitip O’na göçtükten sonra…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi