Haydi devam edelim
Bismillah..
Şöyle güzel başlayalım güzel devam ettirelim.. Bir süre dinlenmek amaçlı hem Kanal 42 Ana Habere hem de köşe yazılarımıza ara vermiştik. Yeniden bir aradayız çok şükür.
Geçenlerde, arkadaşlarla şakalaşırken şahsım adına bir cümle ile şaka yapıldı, şakayı yapana alınmadım hatta cümle biraz da hoşuma gitti. Kendisi dedi ki; "Kız dünyaya haber olarak gelmiş".
İmam - Hatip lisesi yıllarımda Kelam dersine giren öğretmenim Nihat Topçu sormuştu ilk ciddi şekilde, "Zügül senin amacın hedefin nedir?" diye.
"Hocam ben gazeteci olacağım" demiştim.
O zamanlar neydi Gazeteci diye bildiğim, beni peşinden sürükleyen bu hevesin tam manası neydi bilmiyorum. Belki babadan etkilenmekti, belki çok meraklı olmamdan kaynaklıydı, belki havalı bir ismi var diyeydi. Yalana gerek yok, gazeteci olacağım diyordum ama neden deseler belki mantıklı cevabım olmazdı.
Ama nasıl da istiyordum, anlatamam. Yaşımdan büyük kitapları okuyordum siyaseti hemen öğreneyim (!) diye. Kendimce yazılar yazıyordum, kompozisyon yarışmalarına katılıyordum, araştırıyordum, çiziktiriyordum.
Nasip..
Yıllar yıllar sonra, bugün gazetedeki okuyucu ve televizyondaki izleyici ile kısa aranın ardından yeniden buluşmak üzere şimdi bu yazıyı yazıyorum.
Bir şeyi çok isterseniz, Allah nasip ediyor. Ben önce bunu öğrendim. Yoksa kat sayı mevzusu ile hakkımız yenilirken o senelerde, gazetecilik uzaktan bir hayal gibi kalabilirdi. İnanmak tekeden süt çıkarmak misali, kat sayı dediler ama biz yine gazeteci olabildik çok şükür. Kat sayı farkı onların olsun!
Gelelim bugüne..
Şimdi 14 Eylül'de yeniden Kanal 42 Ana Haberde bizleri bekleyen izleyicimiz ile buluşacağız. Ve köşe yazıları ile de Merhaba Gazetesi okurları ile yeniden sohbet edeceğiz.
Bana dua edin istiyorum, Allah çıktığımız bu yolda bizlerin yüzünü kara çıkarmasın inşallah.
Sadede gelelim mi?
Bu yazının özü nedir? Hani dedim ya, yıllar önce bana sorsalar "gazeteci olmayı neden istiyorsun, nedir gazeteci olmak?" diye mantıklı cevabım olmazdı demiştim.
Şimdi cevap veriyorum..
Baktığınız dünya penceresinin kenarında olduğunuzu hayal edin, kuşlar uçuyor havada. Kimi yerden havalanıyor göğe doğru, kimi aşağı iniyor mantıksızca. Kanat çırpıyorlar, sesleri bir birbirine karışıyor. Nasıl da güzel manzara diye bakmaya devam ederken, pencerenizi tıklayan birini görüyorsunuz. Kafası aşağıdan yarım yamalak görünüyor hafifçe. Hiç konuşmadan, eliyle işaret ediyor size bazı noktaları.
Aşağıda, kuşları yukarı bırakmakla görevli birkaç kişi var, onlar kuşları yukarı gönderiyor. Az ilerde yukarı tepede elinde sapanları kuşları vurmaya çalışanlar, bir kenarda masaya oturmuş birkaç kişi var. Kaç kuş vurulur? Kaç tanesi kaçar diye atışıyorlar. Bir yanda kuşların sahibi, yalvarır gözlerle sahne bitsin diye bekliyor. Bir köşede, bir çocuk. Kuşları vurmasınlar diye ağlıyor.
Pencereyi tıklayan adam, iki eliyle pat pat vuruyor bir iki. Tek kişilik bir ses çıkarıyor, kuşlar sese aşina tabi. Herşeyi unutup, birlik olup kaçmaya başlıyorlar. Çocuk mutlu, kuşların sahibi sevinçli, sapancıların canı sıkkın, pencereden bakanlar manzara aslında bambaşkaymış diyerek şaşkın, masadakiler ise kuşları bulma peşinde avare avare bakıyorlar hala.
Manzarada "uçan kuşlar martılar" müziği ile sahneyi izleyenlerin camına tıklarız biz. Bizi duyanlar olur, görenler olur. İşaret ettiğimiz noktaya kafasını çevirip bakanlar olur. Veya olmaz! "Sahne ne güzeldi arkadaş, niye bozdular şu caaağnım sahneyi" diye kızanlar da olur. Tabi ki olacak..
Bi şey daha var, bizler için söylenecek. Biz gazeteciler, bir pat-pat'lık sese ihtiyacı olan mazlumların, haksızlığa uğramışların, çaresiz kalanların pat-pat sesiyiz.
Bunu şak-şak diye başkaları için yapanlar da var, onlar ayrı!
***
Hafta içi her akşam saat 19:00'da Kanal 42 Ana Haber'de ve haftalık köşe yazılarımız ile Merhaba Gazetesi'nde tekrar tekrar buluşmak üzere.
Şakşakçılara değil, bize çevirin gözlerinizi..
Selametle..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.