Grupçuluk
Çağımızın hastalığı falan değil, çok eskilere dayanan bir hastalık...
Seksen öncesi tavan yapmış…
Şimdilerde kronikleşmiş…
Benim adamım…
Benim arkadaşım…
Benim düşüncem…
Benim siyasetim…
Küçük olsun benim olsun…
Anlayış bu!
Hiç mesele değil…
Sıkıntı yok…
Sadece acınır…
Dar alanda top çevirme…
Bu bir hastalık ve de kronik…
Çok tehlikeli bir hastalık…
İç çatışmaya kadar götürür…
Büyük yarılmalara neden olur…
Büyük zararlara yol açar…
Açın, bakın geçmiş tarihi…
Örnekler çok fazladır…
Yıkım ve çöküş…
Grupçular…
Umut değiller…
Güç değiller…
Bir etkinlikleri, etkileri yok…
Yok hükmündedirler…
Ağırlıkları cürümleri kadar…
Yazık…
Çok yazık…
Üzülüyorum…
***
Söylemde demokrat, eylemde öyle değil..
Hani paylaşmak, dostluk, kardeşlik, eşitlik, dayanışma…
Yârin yanağından gayri her şeyi paylaşmak…
Bilgi, birikim…
Hak, hukuk, adalet…
Bilim, fen, felsefe…
Bir cahilden farkınız nedir?
Adı üzerinde grup!
Küçük bir azınlıklık bile değil…
Arkadaş grubu…
Ya da fikir grubu
Üç beş kişi…
Koca şehirde üç beş kişi…
Koca ülkede bin, iki bin kişi…
Grup mantığı ile insanları ötekileştirmek…
Dışlamak…
Sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, derneklerin, partilerin üç, beş kişi ile temsil edilmesi ne kadar acı…
Yazıktır, günahtır…
***
Bırakın küçük hesapları…
Kin ve nefret insanı çürütür…
Yok eder…
İnsan olun…
Tüm insanları sevin…
Umut olun, heyecan yaratın, kitleyi sürükleyin…
İktidar olun…
Korkmayın sevmekten, sevilmekten, paylaşmaktan…
Bir olmaktan, diri olmaktan…
Gelin, çıkın küçük dünyanızdan…
Paylaştıkça büyürsünüz…
Birleştikçe güçlenirsiniz…
Güçlendikçe topuluma, umut olursunuz!