Çocuklarla baş başa yazı serisi (11).... Kardeşler Yusuf'la Yüzleşiyor
Sevgili çocuklar,
Bünyamin de ağabeyi Yusuf gibi geri gelmeyince, Yakup Peygamber diğer çocuklarına “Siz kardeşleriniz Yusuf ile Bünyamin’i kaybettiniz. Allah katında büyük günaha girdiniz” diye tenkit (ayıplamış, azarlamıştı) etmişti.
Babaları ne zaman oğullarıyla karşılaşsa onlara bu veya benzer şekillerde tenkitte bulunuyordu. Oğulları da artık bu tenkit ve azarlardan bunalmışlar;
“Ne yapsak da babamızın bu üzüntüsünü azaltsak” diye düşünmeye başlamışlardı.
Yol göstermek yine babaları Yakup’a düştü. Bir gün oğullarına;
“Oğullarım. Gidiniz! Yusuf ile kardeşi hakkında bir ciddi araştırma daha yapınız. Allah’ın onları size bulduracağına ait rahmetinden ümit kesmeyiniz” dedi.
“Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak inanmayanlar ümit keserler” diye ekledi.
Bu konuşma ve içinde bulundukları sıkıcı durumdan kurtulmak için kardeşler tekrar Mısır’ın yolunu tuttular.
Çünkü kıskançlıkları sebebiyle kardeşleri Yusuf’u önce kuyuya atmışlar. Birkaç gün sonra Yusuf’u kuyudan çıkartarak Mısır’a giden bir kervana kardeşlerini köle (boğaz tokluğuna çalışan işçi, amele) olarak satmışlardı.
Şimdi de tekrar Mısır’a gidiyorlardı. Acaba kervancı başı kardeşleri Yusuf’u, Mısır’da ne yapmıştı? Belki orada Yusuf’a ait biz iz bulabilirlerdi.
Hem zaten en küçük kardeşleri Bünyamin’i de Mısır’ın Hazine nazırı, hırsız bularak orada alıkoymamış mıydı?
Yakup’un oğulları Mısır’a giderek Hazine Nazırının (Bakanı) huzuruna çıktılar;
“Ey… Aziz. Bizi ve ailemizi çok büyük bir darlık bastı. Yanınızda çok küçük bir para ile geldik ve biz yine sizden erzak istiyoruz” dediler.
“Sen artık bize lütfet (paramız kadar değil gönlünüz genişliğince ver) Çünkü Allah, lütfedenleri ödüllendirir” dediler.
Yusuf artık Yakup oğullarına gerçekleri açıklamanın zamanı geldiğini düşünerek;
“Bir zamanlar, cahilliğinizin (bilmezliğinizin) eseri olarak Yusuf ve kardeşine, neler yaptığınızı biliyor musunuz?” diye sordu.
Bu soru karşısında şaşıran ağabeyler,
“Aaa…” dediler. Sen misin gerçekten, Yusuf musun sen” Yusuf da;
“Evet. Benim” dedi, Yusuf. “Bünyamin de kardeşimdir. Allah bize lütfetti (selamet ve kerametle) ve bizi birbirimize kavuşturdu” dedi.
Ağabeyler;
“Allah’a yemin ederiz ki; Allah seni, gerçekten bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz sana yaptığımız hareketlerde haksızdık.” dediler. Yusuf da;
“Bu gün sizi ayıplayacak ve suçlayacak değilim. Çünkü Allah, belalara (kötülüklere) sabredenlere (katlananlara) büyük mükâfatlar (ödüller) verecektir” dedi.
“Allah sizleri yarlıgasın (suçunuzu af etsin)” diyerek gönüllerini aldı.
Yusuf babasının durumunu zaten Bünyamin’den öğrenmişti. Onlara;
“Şu benim gömleğimi babama götürün. Gömleğimi yüzüne ve gözüne sürsün. Bi iznillahi tââlâ (Allah’ın izniyle) gözleri açılacak ve artık görmeye başlayacaktır” dedi.
Yusuf yine cömertliğini (karşılıksız verebilmeyi) göstererek, ağabeylerinin develerine erzaklarını yükledi ve onları Kenan iline gönderdi.
Bu arada Kenan ilinde gözleri görmeyen Yakup Peygamber etrafındakilere;
“Eğer bana, sen çok ihtiyarlamışsın demezseniz, inanın ki ben Yusuf’un kokusunu alıyorum” dedi.
Rüzgâr sekiz günlük mesafeden (uzaklıktan) Yusuf’un kokusunu Yakup aleyhisselama ulaştırmıştı.
Çevresindekiler;
“Allah’a yemin ederiz ki sen hala eski yanılgıda devam ediyorsun” dediler.
Fakat kervan Kenan iline gelirken, önden koşturan müjdeci bir ağabey Yusuf’un gömleğini babasına getirdi ve;
“Babacığım. Yusuf; babam bu gömleği yüzüne gözüne sürdün diye gönderdi” dedi.
Gömleği yüzüne süren Yakup Peygamberin gözleri açıldı ve tekrar görmeye başladı.
Yakup Peygamber yanındakilere;
“Ben Yusuf’un kokusunu alıyorum derken, sizin bilmediğiniz şeyleri Allah bana bildiriyor, demedim mi” dedi.
Bu arada kervan da geldi ve Yakup oğulları babalarına karşı mahcup (utangaç) bir şekilde etrafında dizildiler ve babalarına;
“Ey, babamız. Sen Peygambersin. Allah senin duanı kabul eder. Bizim günahlarımız ve hatalarımız için ne olur Allah’a istiğfar ediver (af edilmemizi iste)” dediler.
Sonra da ilave ettiler;
“Biz gerçekten suçlu insanlarız” dediler. Yakup da;
“Sizin için Allah’tan istiğfar dileyeceğim. Ama bilin ki O, çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir” dedi.
Bünyamin de ağabeyi Yusuf gibi geri gelmeyince, Yakup Peygamber diğer çocuklarına “Siz kardeşleriniz Yusuf ile Bünyamin’i kaybettiniz. Allah katında büyük günaha girdiniz” diye tenkit (ayıplamış, azarlamıştı) etmişti.
Babaları ne zaman oğullarıyla karşılaşsa onlara bu veya benzer şekillerde tenkitte bulunuyordu. Oğulları da artık bu tenkit ve azarlardan bunalmışlar;
“Ne yapsak da babamızın bu üzüntüsünü azaltsak” diye düşünmeye başlamışlardı.
Yol göstermek yine babaları Yakup’a düştü. Bir gün oğullarına;
“Oğullarım. Gidiniz! Yusuf ile kardeşi hakkında bir ciddi araştırma daha yapınız. Allah’ın onları size bulduracağına ait rahmetinden ümit kesmeyiniz” dedi.
“Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak inanmayanlar ümit keserler” diye ekledi.
Bu konuşma ve içinde bulundukları sıkıcı durumdan kurtulmak için kardeşler tekrar Mısır’ın yolunu tuttular.
Çünkü kıskançlıkları sebebiyle kardeşleri Yusuf’u önce kuyuya atmışlar. Birkaç gün sonra Yusuf’u kuyudan çıkartarak Mısır’a giden bir kervana kardeşlerini köle (boğaz tokluğuna çalışan işçi, amele) olarak satmışlardı.
Şimdi de tekrar Mısır’a gidiyorlardı. Acaba kervancı başı kardeşleri Yusuf’u, Mısır’da ne yapmıştı? Belki orada Yusuf’a ait biz iz bulabilirlerdi.
Hem zaten en küçük kardeşleri Bünyamin’i de Mısır’ın Hazine nazırı, hırsız bularak orada alıkoymamış mıydı?
Yakup’un oğulları Mısır’a giderek Hazine Nazırının (Bakanı) huzuruna çıktılar;
“Ey… Aziz. Bizi ve ailemizi çok büyük bir darlık bastı. Yanınızda çok küçük bir para ile geldik ve biz yine sizden erzak istiyoruz” dediler.
“Sen artık bize lütfet (paramız kadar değil gönlünüz genişliğince ver) Çünkü Allah, lütfedenleri ödüllendirir” dediler.
Yusuf artık Yakup oğullarına gerçekleri açıklamanın zamanı geldiğini düşünerek;
“Bir zamanlar, cahilliğinizin (bilmezliğinizin) eseri olarak Yusuf ve kardeşine, neler yaptığınızı biliyor musunuz?” diye sordu.
Bu soru karşısında şaşıran ağabeyler,
“Aaa…” dediler. Sen misin gerçekten, Yusuf musun sen” Yusuf da;
“Evet. Benim” dedi, Yusuf. “Bünyamin de kardeşimdir. Allah bize lütfetti (selamet ve kerametle) ve bizi birbirimize kavuşturdu” dedi.
Ağabeyler;
“Allah’a yemin ederiz ki; Allah seni, gerçekten bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz sana yaptığımız hareketlerde haksızdık.” dediler. Yusuf da;
“Bu gün sizi ayıplayacak ve suçlayacak değilim. Çünkü Allah, belalara (kötülüklere) sabredenlere (katlananlara) büyük mükâfatlar (ödüller) verecektir” dedi.
“Allah sizleri yarlıgasın (suçunuzu af etsin)” diyerek gönüllerini aldı.
Yusuf babasının durumunu zaten Bünyamin’den öğrenmişti. Onlara;
“Şu benim gömleğimi babama götürün. Gömleğimi yüzüne ve gözüne sürsün. Bi iznillahi tââlâ (Allah’ın izniyle) gözleri açılacak ve artık görmeye başlayacaktır” dedi.
Yusuf yine cömertliğini (karşılıksız verebilmeyi) göstererek, ağabeylerinin develerine erzaklarını yükledi ve onları Kenan iline gönderdi.
Bu arada Kenan ilinde gözleri görmeyen Yakup Peygamber etrafındakilere;
“Eğer bana, sen çok ihtiyarlamışsın demezseniz, inanın ki ben Yusuf’un kokusunu alıyorum” dedi.
Rüzgâr sekiz günlük mesafeden (uzaklıktan) Yusuf’un kokusunu Yakup aleyhisselama ulaştırmıştı.
Çevresindekiler;
“Allah’a yemin ederiz ki sen hala eski yanılgıda devam ediyorsun” dediler.
Fakat kervan Kenan iline gelirken, önden koşturan müjdeci bir ağabey Yusuf’un gömleğini babasına getirdi ve;
“Babacığım. Yusuf; babam bu gömleği yüzüne gözüne sürdün diye gönderdi” dedi.
Gömleği yüzüne süren Yakup Peygamberin gözleri açıldı ve tekrar görmeye başladı.
Yakup Peygamber yanındakilere;
“Ben Yusuf’un kokusunu alıyorum derken, sizin bilmediğiniz şeyleri Allah bana bildiriyor, demedim mi” dedi.
Bu arada kervan da geldi ve Yakup oğulları babalarına karşı mahcup (utangaç) bir şekilde etrafında dizildiler ve babalarına;
“Ey, babamız. Sen Peygambersin. Allah senin duanı kabul eder. Bizim günahlarımız ve hatalarımız için ne olur Allah’a istiğfar ediver (af edilmemizi iste)” dediler.
Sonra da ilave ettiler;
“Biz gerçekten suçlu insanlarız” dediler. Yakup da;
“Sizin için Allah’tan istiğfar dileyeceğim. Ama bilin ki O, çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.