Camiler Haftası
Camiler müminlerin cem oldukları, toplandıkları yerlerdir. Asr-ı Saadette camiler, müminlerin maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarını karşıladıkları, her aradıklarını buldukları bir odak noktası, bir hayat kaynağı durumundadır.
Peygamberimiz "Cemaatte rahmet vardır" buyurmak suretiyle bunun önemine işaret etmiş, cemaatle kılınan namaza 27 kat daha fazla sevap ve ecir verileceğini müjdelemiştir. Çünkü cami o zaman her şey demektir. İlim meclisi, millet meclisi, harp meclisi, serbest kürsü, birlik yuvası... ve ibadethanedir.
Bu sebeple Allah Resûlü Medine’ye gelir gelmez Mescid-i Nebevinin inşaatına başlanmış, kısa zamanda gayet sade ve mütevazı bir şekilde tamamlanmıştır. Duvarları kerpiç, altı kum, üstü hurma dalları ile kaplı, bazı yerlerinden güneş ışığı sızıyor ve yağmur yağdığı zaman içinde bazı yerlerde su toplanıyor. Mihrapta basit bir işaret, minber ise bir hurma kütüğü.
Cenâb-ı Allah: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” Buyurarak bu mabetleri yaptıranları övüyor. Resûl-i Ekrem de: "Kim Allah için bir mescit yaptırırsa, Allah da o kişi için Cennette bir köşk yaptırır" buyurarak bu hayır ehli insanları teşvik ve takdir ediyor. Böyle kişiler ölseler bile amel defterlerinin kapanmayacağını, sevap ve faziletin yazılmaya devam edeceğini müjdeliyor.
Allah Resûlünü ve sahabelerini örnek alan ecdadımız da her gittikleri yere cami, mescit ve benzer dini ve sosyal eserler yaptırmayı dini bir vecibe telâkki etmişler, ayet ve hadislerdeki müjdelere güvenerek, hâkim oldukları her yeri çiçek tarlaları gibi, bu mabetlerle bezemişler, Allah'a uzanıp yalvaran iki el gibi minareler dikip, Arif Nihat Asya merhuma şu beyti söyletmişlerdir:
Mevla’dan bize ses vermede hep ced’lerimiz
Manevi bekçisidir yurdun, ulu mabetlerimiz.
Yaptırdıkları eserlerin maddeten ve manen, kimseye muhtaç ve bağımlı olmaması için: İmamın, müezzinin, kayyumun aylığını karşılayacak, caminin yakıtına, tamiratına ve benzeri masraflarına bol bol yetecek, gelir getiren mal ve mülkleri vakfetmişlerdir. Eserlerinin başkalarının katkısına ve takviyesine muhtaç olmasını kendileri için zül telâkki etmişlerdir.
Sadece Balkanlar da 11 bin caminin yaptırıldığını tarihçi İsmail Hami Danişmend zikretmektedir. Yine bunların hemen hemen tamamına yakınının ya yıkıldığını, ya kiliseye çevrildiğini, ayakta kalan birkaç tanesinin de bilhassa Yunanistan da meyhane, sinema, tiyatro ve kahvehane olarak kullanıldığını Türkiye Gazetesi resimleriyle beraber basıp dile getirmiştir.
Yunan’ın bugün yaptığını biz 80 sene önce yapmışız. Belki bu durumu Yunan bizden örnek aldı. Sultan Selim, Alaeddin, Aziziye, Şerafettin, Piri Paşa Camii gibi Konya merkezindeki ve memleketin birçok yerindeki camiler değişik maksatlarla (askeri depo, müze, ambar, ahır vb.) kullanılmış mesela:
Sultanahmet Camii 1939-1945 yılları arasında askeri kışla gibi kullanılmış, içinde ocaklar yakılmış, yemekler pişirilmiş, çamaşırlar kaynatılmış… bunların nemi ile çiniler, sıvalar ve birçok yerleri zarar görmüştür. 1948 yılında Dolmabahçe Camii yıllarca müze olarak kullanılmış, Karamustafa Paşa Camii cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu Saz Evi olarak kullanılmış, Fahrettin Altay Paşa Konya 2. Ordu kumandanı iken Selçukluların emaneti Alaaddin Camii’ni hububat ambarı yapmış ve birçok tarihi camiyi tekke ve türbeyi yıktırmıştır.
Elhamdülillah o günler geride kaldı. Bu gün memleketimizin her yerinde cami var ve yenileri yapılıyor. Fakat ecdadınkilerle fiziki, estetik ve gaye yönünden kıyaslamak mümkün değil.
Meşrutası yok. Vakfı yok. Geliri yok ve her yönüyle halka muhtaç camiler. Yapımıyla, yakıtıyla, tamiriyle, ısınmasıyla, sergisiyle, hatta süpürgesine ve ampulüne varıncaya kadar vatandaşa muhtaç mabetler.
Her şeyi benim çilekeş meslektaşlarımın boynunda. Görevi yapacak, silecek, süpürecek, tamir edecek veya ettirecek, kışın sobasını yakacak, yazın çocuk okutacak yine hacı amcalardan da zaman zaman fırça yiyecek, azar işitecek. Merhum Hacı Veyis Zade Mustafa Efendi: "Bizim mahallenin dokuz evi var, on sekiz beyi var" diyerek mahalle kadınlarının da imamlara müdahale ettiğini dile getirmiştir.
Eskiden bazı cemaat, büyük bir manevi zevkle camileri süpürür, temizler, çıkan tozu toprağı biriktirir kerpiç haline getirir ve: "ölünce benim mezarımdaki saptırmalara bunları koyun" diye vasiyet ederler ve Allah'dan affedilmelerini umarlardı.
Şimdi bunun tersi oluyor. Hacı efendi gelip bir yerlere elini sürüp, biraz sonra arkasına namaza duracağı imama: "Hoca! bu toz ne?" diyor.
İşte camilerin ihtiyaçları, tamir ve temizliği hususunda imam-cemaat işbirliğini sağlamak, ecdadımızdaki o manevi hazzı ve duyguyu uyandırmak, mümine kadınları bile bu işe ortak etmek, böylece senede bir defa da olsa, imece usulüyle camilerin her tarafının elden geçirilip temizlenmesini ve tamir edilmesini sağlamak, birlik ve beraberliğe vesile olmak düşüncesiyle Ekim ayının ilk haftası Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından CAMİLER HAFTASI ilân edilmiştir.
Başta değerli meslektaşlarım olmak üzere, hafta vesilesiyle bu hayırlı hizmetlere iştirak eden kardeşlerimi tebrik eder, Cenâb-ı Allah'tan sıhhat, selâmet ve afiyetler dilerim.
Peygamberimiz "Cemaatte rahmet vardır" buyurmak suretiyle bunun önemine işaret etmiş, cemaatle kılınan namaza 27 kat daha fazla sevap ve ecir verileceğini müjdelemiştir. Çünkü cami o zaman her şey demektir. İlim meclisi, millet meclisi, harp meclisi, serbest kürsü, birlik yuvası... ve ibadethanedir.
Bu sebeple Allah Resûlü Medine’ye gelir gelmez Mescid-i Nebevinin inşaatına başlanmış, kısa zamanda gayet sade ve mütevazı bir şekilde tamamlanmıştır. Duvarları kerpiç, altı kum, üstü hurma dalları ile kaplı, bazı yerlerinden güneş ışığı sızıyor ve yağmur yağdığı zaman içinde bazı yerlerde su toplanıyor. Mihrapta basit bir işaret, minber ise bir hurma kütüğü.
Cenâb-ı Allah: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” Buyurarak bu mabetleri yaptıranları övüyor. Resûl-i Ekrem de: "Kim Allah için bir mescit yaptırırsa, Allah da o kişi için Cennette bir köşk yaptırır" buyurarak bu hayır ehli insanları teşvik ve takdir ediyor. Böyle kişiler ölseler bile amel defterlerinin kapanmayacağını, sevap ve faziletin yazılmaya devam edeceğini müjdeliyor.
Allah Resûlünü ve sahabelerini örnek alan ecdadımız da her gittikleri yere cami, mescit ve benzer dini ve sosyal eserler yaptırmayı dini bir vecibe telâkki etmişler, ayet ve hadislerdeki müjdelere güvenerek, hâkim oldukları her yeri çiçek tarlaları gibi, bu mabetlerle bezemişler, Allah'a uzanıp yalvaran iki el gibi minareler dikip, Arif Nihat Asya merhuma şu beyti söyletmişlerdir:
Mevla’dan bize ses vermede hep ced’lerimiz
Manevi bekçisidir yurdun, ulu mabetlerimiz.
Yaptırdıkları eserlerin maddeten ve manen, kimseye muhtaç ve bağımlı olmaması için: İmamın, müezzinin, kayyumun aylığını karşılayacak, caminin yakıtına, tamiratına ve benzeri masraflarına bol bol yetecek, gelir getiren mal ve mülkleri vakfetmişlerdir. Eserlerinin başkalarının katkısına ve takviyesine muhtaç olmasını kendileri için zül telâkki etmişlerdir.
Sadece Balkanlar da 11 bin caminin yaptırıldığını tarihçi İsmail Hami Danişmend zikretmektedir. Yine bunların hemen hemen tamamına yakınının ya yıkıldığını, ya kiliseye çevrildiğini, ayakta kalan birkaç tanesinin de bilhassa Yunanistan da meyhane, sinema, tiyatro ve kahvehane olarak kullanıldığını Türkiye Gazetesi resimleriyle beraber basıp dile getirmiştir.
Yunan’ın bugün yaptığını biz 80 sene önce yapmışız. Belki bu durumu Yunan bizden örnek aldı. Sultan Selim, Alaeddin, Aziziye, Şerafettin, Piri Paşa Camii gibi Konya merkezindeki ve memleketin birçok yerindeki camiler değişik maksatlarla (askeri depo, müze, ambar, ahır vb.) kullanılmış mesela:
Sultanahmet Camii 1939-1945 yılları arasında askeri kışla gibi kullanılmış, içinde ocaklar yakılmış, yemekler pişirilmiş, çamaşırlar kaynatılmış… bunların nemi ile çiniler, sıvalar ve birçok yerleri zarar görmüştür. 1948 yılında Dolmabahçe Camii yıllarca müze olarak kullanılmış, Karamustafa Paşa Camii cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu Saz Evi olarak kullanılmış, Fahrettin Altay Paşa Konya 2. Ordu kumandanı iken Selçukluların emaneti Alaaddin Camii’ni hububat ambarı yapmış ve birçok tarihi camiyi tekke ve türbeyi yıktırmıştır.
Elhamdülillah o günler geride kaldı. Bu gün memleketimizin her yerinde cami var ve yenileri yapılıyor. Fakat ecdadınkilerle fiziki, estetik ve gaye yönünden kıyaslamak mümkün değil.
Meşrutası yok. Vakfı yok. Geliri yok ve her yönüyle halka muhtaç camiler. Yapımıyla, yakıtıyla, tamiriyle, ısınmasıyla, sergisiyle, hatta süpürgesine ve ampulüne varıncaya kadar vatandaşa muhtaç mabetler.
Her şeyi benim çilekeş meslektaşlarımın boynunda. Görevi yapacak, silecek, süpürecek, tamir edecek veya ettirecek, kışın sobasını yakacak, yazın çocuk okutacak yine hacı amcalardan da zaman zaman fırça yiyecek, azar işitecek. Merhum Hacı Veyis Zade Mustafa Efendi: "Bizim mahallenin dokuz evi var, on sekiz beyi var" diyerek mahalle kadınlarının da imamlara müdahale ettiğini dile getirmiştir.
Eskiden bazı cemaat, büyük bir manevi zevkle camileri süpürür, temizler, çıkan tozu toprağı biriktirir kerpiç haline getirir ve: "ölünce benim mezarımdaki saptırmalara bunları koyun" diye vasiyet ederler ve Allah'dan affedilmelerini umarlardı.
Şimdi bunun tersi oluyor. Hacı efendi gelip bir yerlere elini sürüp, biraz sonra arkasına namaza duracağı imama: "Hoca! bu toz ne?" diyor.
İşte camilerin ihtiyaçları, tamir ve temizliği hususunda imam-cemaat işbirliğini sağlamak, ecdadımızdaki o manevi hazzı ve duyguyu uyandırmak, mümine kadınları bile bu işe ortak etmek, böylece senede bir defa da olsa, imece usulüyle camilerin her tarafının elden geçirilip temizlenmesini ve tamir edilmesini sağlamak, birlik ve beraberliğe vesile olmak düşüncesiyle Ekim ayının ilk haftası Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından CAMİLER HAFTASI ilân edilmiştir.
Başta değerli meslektaşlarım olmak üzere, hafta vesilesiyle bu hayırlı hizmetlere iştirak eden kardeşlerimi tebrik eder, Cenâb-ı Allah'tan sıhhat, selâmet ve afiyetler dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.