Bu Seçim Ne Söylüyor
Güncel olaylar yazı serisi
12 Haziran seçimleri yapıldı. Milletimiz, kararını bir netice ile ortaya koydu. Her şeyden önce bu neticenin hepimize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını dilerim. Seçimin yorumuna geçmeden önce bazı hakikatleri birlikte incelememiz yerinde olacaktır.
Değişmez kanunlar her zaman, ama her zaman hükmünü icra etmektedirler. Bu seçim sonuçlarına bakarak konuyu biraz aralamak gerekirse; “Siz nasılsanız öyle idare olunursunuz” hükmü ile başımıza gelen idarenin teşekkülü arasında sıkı bir bağın olduğu görülmektedir.
Biz toplum olarak çok iyiyiz de idaremiz bize kötü bir icraat mı sunuyor veya biz toplum olarak çizgiden dışarı çıktığımız halde idaremiz bizi çok memnun mu ediyor? Hayır, böyle bir terslik asla mevzuu bahis olmamaktadır.
Bir başka hükümde ise; “Bir toplum içinde bulunduğu durumu düzeltmedikçe Allah onların durumunu düzeltmez” buyrularak, toplumun iyiliği veya kötülüğü hak etmesi ancak kendi durumu ile ilgilidir, buyrulmaktadır. Toplum iyiliğe yönelirse Allah o toplumu iyi icraatların yapıldığı bir toplum haline getirir. Bunun tersi de doğrudur.
Bir başka hakikat ölçüsü; “İçinizde iyiliği emreden, kötülükten men eden (yasaklayan) bir gurup bulunsun. İşte onlar felaha erenlerin ta kendileridir” buyrularak bir toplum içinde hepsi de olmasa bir takım insanların yukarıda belirtilen işleri yapması halinde o toplumun tamamının mutluluğa erişebileceğini müjdelenmektedir.
YA SEÇİM NETİCELERİ
Bu seçimlerde de medya faktörü en önde bulunmaktaydı. Ülkemizde seçime giren 15 parti olduğu halde devletin televizyonu başta olmak üzere birçok televizyon ve gazete sanki üç parti ve özellikle AKP ve CHP seçime giriyormuş gibi davrandı. Bu üç partinin haber yorumlarını halka aktardılar. Öbür partilerin çalışmalarından hemen hiç bahsetmediler ve adeta yok saydılar. Sonuçta vatandaş her an karşısında iki parti gördüğü için oyunu da bu ikileme göre kullandı.
Parti genel başkanlarının bütün konuşmalarında birbirini itham etmeleri ise bu ikilemi hızlandıran diğer önemli bir husustur.
Gerçek demokrasi ile idare edilen ülkelerde seçimlere katılan bütün partilerin tanıtılmasında eşit haklar verilirken, bizde bu uygulamanın ne denli demokratik bir yapının sahibi olduğumuzu açıkça bir kere daha ortaya konmuştur. Bu tip demokrasilere “Demoktatur” yani demokrasinin seçimlere alet edilmesi şekli denildiğini bilmektedir.
Seçim neticelerini hepimiz yakından takip ettik. 2002 yılından bu yana 9 senedir iktidarda bulunan AKP oyların % 49.91’ini aldı. Bu neticeyle de 326 milletvekili çıkardı. Ana muhalefet partisi olarak bilinen CHP ise oyların 25.91’ini alarak meclise 135 milletvekili soktu. Oy itibariyle üçüncü durumdaki MHP ise % 12.99’luk oyu ile 53 milletvekilini meclise gönderdi. Arada doğunun özel şartları nedeniyle (köylerde ve mecralarda oturanlara belirtilen adaya rey vermesi şartı getirilmektedir) bağımsız adaylara yöneldiler ve 36 milletvekili çıkardılar.
Bizim sizlerin dikkatini çekmek istediğimiz önemli bir parti olan Saadet Partisinin (aldığı oy oranını nazar-ı dikkate almadan) bu gurubun içinde dördüncü parti olarak boy göstermesidir. Zira yukarıda ki partiler üç aşağı beş yukarı aynı zihniyetin sahipleri oldukları halde (özelliklere aşağıda temas edeceğim) SP bunların hiç birisine benzemeyen bir parti durumundadır. Aldığı oy niçin azdır, diyenler olursa da bu partinin bu seçim hengâmesinde kendisini iyi anlatamadığı içindir.
Bu haliyle SP, sanki bütün partilere ve milletimize “Ben de varım” demektedir.
Bildiğiniz gibi var olmak, hâkim olmanın ilk kademesidir. Bu parti büyük çoğunluklara kendini anlatabildiği gün adım adım iktidara gelecektir, demektir.
FARKLI ZİHNİYETLER
Bu seçimde barajı aşarak meclise giren partilerin temel zihniyetleri ve icraatları açısından aralarında pek önemli farklar yoktur. “Aralarında ki kavga nedir öyleyse?” diye sorulduğunda, bunun cevabı; “Sen iyi idare edemiyorsun. Ben daha iyi idare ederim” kavgasından başka bir şey değildir.
Hiçbir parti kendini tarif etmek için adına aldığı Türk, Türkiye, Milli, Milliyetçi gibi kelimelerle ölçülmez. Onlar ancak programlarına, fikriyatlarına ve icraatlarına bakılarak değerlendirilir. Bu bakımdan üç parti de;
- Batıcıdırlar. Düşünce tarzlarını ve işlerini Batıya göre tanzim ederler.
- Mevcut sömürücü faizi aynen yürütmenin hesaplarını yaparlar,
- Her işlerini içeriden ve dışarıdan aldıkları borçlarla yürütmektedirler.
- Dolaylı vergi oranı % 70’e çıkmış bulunan ülkemizde bütün vergiler 70 milyon insanım tarafından ödenmektedir. Bu vergi sistemini düzeltmek yerine aynı sistemi yürütmek sevdasındadırlar.
- AB (Avrupa Birliği) ne girebilmek her üç parti de programlarındadır.
- Milletin mili ve manevi değerlerinin yükseltilmesi, bunun için ilkokuldan itibaren Kur’an derslerinin konulması hiç birinin amacı değildir.
- Her üçü de tüketim ekonomisi taraftarıdır ve “İhtiyaçlarımızı ithal ederiz” mantığındadırlar.
- Diğer icraatları açısından da karşılaştırdığınız zaman yine aralarında pek fark olmadı görülecektir.
Ama aynı parametreler ile bir kere de SP tartılacak olursa;
- Milli görüşçüdür. Bütün işlerini milletin hak ve menfaatlerine göre ayarlar.
- Sömürücü faizi mutlaka kaldırmayı amaçlamaktadır.
- Denk bütçe ve havuz sistemiyle kendi imkânlarımızı yatırıma yönlendirirler.
- Vergilerin, adil olarak varlıklı kimselerden alınmasını, geçinme zorluğu çekenlerden vergi alınmaması taraftarıdırlar.
- AB yerine İslam birliğini savunurlar. Bu uğurda D-8’leri kurmuşlardır.
- Milletin mutluluğu için manevi değerlerin küçük yaştan itibaren çocuklarımıza vermenin şart olduğuna inanırlar.
- Üretim ve ihracat seferberliği yapabilmenin hazzıyla yanıp tutuşmaktadırlar.
- Diğer fikir ve uygulamalar açısından da durum aynı şekildedir.
12 Haziran seçimleri yapıldı. Milletimiz, kararını bir netice ile ortaya koydu. Her şeyden önce bu neticenin hepimize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını dilerim. Seçimin yorumuna geçmeden önce bazı hakikatleri birlikte incelememiz yerinde olacaktır.
Değişmez kanunlar her zaman, ama her zaman hükmünü icra etmektedirler. Bu seçim sonuçlarına bakarak konuyu biraz aralamak gerekirse; “Siz nasılsanız öyle idare olunursunuz” hükmü ile başımıza gelen idarenin teşekkülü arasında sıkı bir bağın olduğu görülmektedir.
Biz toplum olarak çok iyiyiz de idaremiz bize kötü bir icraat mı sunuyor veya biz toplum olarak çizgiden dışarı çıktığımız halde idaremiz bizi çok memnun mu ediyor? Hayır, böyle bir terslik asla mevzuu bahis olmamaktadır.
Bir başka hükümde ise; “Bir toplum içinde bulunduğu durumu düzeltmedikçe Allah onların durumunu düzeltmez” buyrularak, toplumun iyiliği veya kötülüğü hak etmesi ancak kendi durumu ile ilgilidir, buyrulmaktadır. Toplum iyiliğe yönelirse Allah o toplumu iyi icraatların yapıldığı bir toplum haline getirir. Bunun tersi de doğrudur.
Bir başka hakikat ölçüsü; “İçinizde iyiliği emreden, kötülükten men eden (yasaklayan) bir gurup bulunsun. İşte onlar felaha erenlerin ta kendileridir” buyrularak bir toplum içinde hepsi de olmasa bir takım insanların yukarıda belirtilen işleri yapması halinde o toplumun tamamının mutluluğa erişebileceğini müjdelenmektedir.
YA SEÇİM NETİCELERİ
Bu seçimlerde de medya faktörü en önde bulunmaktaydı. Ülkemizde seçime giren 15 parti olduğu halde devletin televizyonu başta olmak üzere birçok televizyon ve gazete sanki üç parti ve özellikle AKP ve CHP seçime giriyormuş gibi davrandı. Bu üç partinin haber yorumlarını halka aktardılar. Öbür partilerin çalışmalarından hemen hiç bahsetmediler ve adeta yok saydılar. Sonuçta vatandaş her an karşısında iki parti gördüğü için oyunu da bu ikileme göre kullandı.
Parti genel başkanlarının bütün konuşmalarında birbirini itham etmeleri ise bu ikilemi hızlandıran diğer önemli bir husustur.
Gerçek demokrasi ile idare edilen ülkelerde seçimlere katılan bütün partilerin tanıtılmasında eşit haklar verilirken, bizde bu uygulamanın ne denli demokratik bir yapının sahibi olduğumuzu açıkça bir kere daha ortaya konmuştur. Bu tip demokrasilere “Demoktatur” yani demokrasinin seçimlere alet edilmesi şekli denildiğini bilmektedir.
Seçim neticelerini hepimiz yakından takip ettik. 2002 yılından bu yana 9 senedir iktidarda bulunan AKP oyların % 49.91’ini aldı. Bu neticeyle de 326 milletvekili çıkardı. Ana muhalefet partisi olarak bilinen CHP ise oyların 25.91’ini alarak meclise 135 milletvekili soktu. Oy itibariyle üçüncü durumdaki MHP ise % 12.99’luk oyu ile 53 milletvekilini meclise gönderdi. Arada doğunun özel şartları nedeniyle (köylerde ve mecralarda oturanlara belirtilen adaya rey vermesi şartı getirilmektedir) bağımsız adaylara yöneldiler ve 36 milletvekili çıkardılar.
Bizim sizlerin dikkatini çekmek istediğimiz önemli bir parti olan Saadet Partisinin (aldığı oy oranını nazar-ı dikkate almadan) bu gurubun içinde dördüncü parti olarak boy göstermesidir. Zira yukarıda ki partiler üç aşağı beş yukarı aynı zihniyetin sahipleri oldukları halde (özelliklere aşağıda temas edeceğim) SP bunların hiç birisine benzemeyen bir parti durumundadır. Aldığı oy niçin azdır, diyenler olursa da bu partinin bu seçim hengâmesinde kendisini iyi anlatamadığı içindir.
Bu haliyle SP, sanki bütün partilere ve milletimize “Ben de varım” demektedir.
Bildiğiniz gibi var olmak, hâkim olmanın ilk kademesidir. Bu parti büyük çoğunluklara kendini anlatabildiği gün adım adım iktidara gelecektir, demektir.
FARKLI ZİHNİYETLER
Bu seçimde barajı aşarak meclise giren partilerin temel zihniyetleri ve icraatları açısından aralarında pek önemli farklar yoktur. “Aralarında ki kavga nedir öyleyse?” diye sorulduğunda, bunun cevabı; “Sen iyi idare edemiyorsun. Ben daha iyi idare ederim” kavgasından başka bir şey değildir.
Hiçbir parti kendini tarif etmek için adına aldığı Türk, Türkiye, Milli, Milliyetçi gibi kelimelerle ölçülmez. Onlar ancak programlarına, fikriyatlarına ve icraatlarına bakılarak değerlendirilir. Bu bakımdan üç parti de;
- Batıcıdırlar. Düşünce tarzlarını ve işlerini Batıya göre tanzim ederler.
- Mevcut sömürücü faizi aynen yürütmenin hesaplarını yaparlar,
- Her işlerini içeriden ve dışarıdan aldıkları borçlarla yürütmektedirler.
- Dolaylı vergi oranı % 70’e çıkmış bulunan ülkemizde bütün vergiler 70 milyon insanım tarafından ödenmektedir. Bu vergi sistemini düzeltmek yerine aynı sistemi yürütmek sevdasındadırlar.
- AB (Avrupa Birliği) ne girebilmek her üç parti de programlarındadır.
- Milletin mili ve manevi değerlerinin yükseltilmesi, bunun için ilkokuldan itibaren Kur’an derslerinin konulması hiç birinin amacı değildir.
- Her üçü de tüketim ekonomisi taraftarıdır ve “İhtiyaçlarımızı ithal ederiz” mantığındadırlar.
- Diğer icraatları açısından da karşılaştırdığınız zaman yine aralarında pek fark olmadı görülecektir.
Ama aynı parametreler ile bir kere de SP tartılacak olursa;
- Milli görüşçüdür. Bütün işlerini milletin hak ve menfaatlerine göre ayarlar.
- Sömürücü faizi mutlaka kaldırmayı amaçlamaktadır.
- Denk bütçe ve havuz sistemiyle kendi imkânlarımızı yatırıma yönlendirirler.
- Vergilerin, adil olarak varlıklı kimselerden alınmasını, geçinme zorluğu çekenlerden vergi alınmaması taraftarıdırlar.
- AB yerine İslam birliğini savunurlar. Bu uğurda D-8’leri kurmuşlardır.
- Milletin mutluluğu için manevi değerlerin küçük yaştan itibaren çocuklarımıza vermenin şart olduğuna inanırlar.
- Üretim ve ihracat seferberliği yapabilmenin hazzıyla yanıp tutuşmaktadırlar.
- Diğer fikir ve uygulamalar açısından da durum aynı şekildedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.