Muzaffer Dereli

Muzaffer Dereli

Başımıza Taşlar Yağdırma Allah'ım!

Başımıza Taşlar Yağdırma Allah'ım!

İnsan! Acaba niçin var şu dünya hayatında? Niçin yaratıldı o? Onu Yaratan niye yarattı ve gönderdi bu âleme?
Böylesine soruların hücum ettiği bir gönül hali yaşarız zaman zaman… Ya da yaşamalıyız. Yoksa insan olmanın ve insanca yaşayıp-yaşamamanın ne anlamı olabilir ki!
Gözünüzün önünde biriken ve tek tek ele alınıp çözülmesi gereken pek çok problem var bugün. Ne yazık ki insanımız nereden gelip nereye gitmekte olduğunu neredeyse hiç düşünmüyor. Sadece dünyasına has bir hayatın içinde debelenip duruyor. Genciyle-ihtiyarıyla pek fark etmeden… Hele gençliğin hali! Ne kadar da dehşet verici! Yazık oluyor onlara. Bomboş bir hayatın içinde hebâ olup gidiyor onlar. Ne kadar da üzülüyor insan.
Okulların, üniversitelerin önünü görüyor musunuz bazen? Oralara bakınca boşluğu, hiçliği, anlamsızlığı ve maneviyatsızlığı hissediyorsunuz. Nereye hazırlanıyor onlar? Ne elde edecekler acaba bu halleriyle? Sadece dünyalık adına bir ömrü hebâ etmek… Bu akıllı bir iş mi acaba? Ya ölüm! O gelecek ya bir gün.
Yoksa gelmeyecek mi sanıyor bu insanoğlu? Bu çok değer verilen, uğruna masraflar edilen, edasına-süsüne nice özen gösterilen, giyim-kuşam ve kuaförüne yetişilemeyen şu beden, o kara toprağa yatmayacak mı? Haydi, ne olacak ondan sonrası? Sanki unutulacak mı ondan öncesi?
Ey insan! Genç, orta yaşlı ya da ihtiyar… İşte düşünmen gereken gerçek… Hiçbir zaman kaçamayacağın hakikat!
Bugün yaptığın şey, kendi kendinden kaçmak. Bizzat kendin kendini aldatıyorsun. Yarın eyvah diyeceksin. O zaman kim ya da ne koşacak imdadına. "Hesap gününün sahibi olan Allah'ın" (1 Fatiha 3) huzurundasın. O'ndan başka nereye gidebileceksin? Zaten insan kıyamet ânında da soracak ve ona şöyle cevap verilecek:
"Gözün kamaştığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan:"kaçacak yer nerede?" der. Hayır, hayır; bir sığınak yoktur. O gün, sen, Rabbinin huzuruna varıp durursun. O gün, insanoğluna önde ve sonda yaptığı ne varsa bildirilir. Özürlerini sayıp dökse de, insanoğlu, artık kendi kendinin şahididir."(75 Kıyamet 7-15)
Hal böyle olunca bugünkü boş vermişliğin, ahlaksızlığın, anlamsızlığın acısı o gün çekilecek. Bugün çocuklarına bu yönde rağbet etmeyenler, yarın onun acısını nasıl da tadacaklar. Bu zevk, bu istek ve arzular, şu bedenin Allah'a ait olan hususlarda tembelliği nasıl telafi edilebilecek? Bu mümkün mü? Asla değil!
Boşlukta dolaşan ve nereye düşeceği belli olmayan bir cisim gibi oradan oraya dolaşan insanımıza, acımaktan başka yapacağımız tek şey, onlara bu gerçekleri hatırlatmak, iyiliği emredip kötülükten yasaklamaktır. Faizin, içkinin, kumarın, fuhşun, yalan ve hırsların boyunduruğu altında koşuşturan insanımıza, gençliğimize Rabbimiz akıl-feraset versin. Bir daha hiç elde edilemeyecek bir ömrün böylesine kötülüklerle heder edilmesi, ebedi cennet gibi bir hayatın kaybına sebep olduğu gibi, acısı ve ızdırabıyla herkesin kaçmak isteyip kaçamadığı bir cehennem hayatını da getirecektir kişiye. Artık o gün ne ihtişam vardır, ne debdebe. Ne güzellik vardır ne yakışıklılık… Ne dünya neş'esi vardır ne de hırsı. Ah insan ah! Ah insanımız ah! Ah mü'min kardeşlerimiz ah! Ah gençliğimiz ah! Nasıl da yazık ediyorsun kendine.
Böylesine bir hayat içinde ve "nemelazımcılık" gibi âfetin karanlığında yol alırken, eski ümmetler geliyor aklımıza. Nice helâk çeşitleriyle mahvolan topluluklar. Sonra da şöyle diyor ve sığınıyoruz Rabbimize:
"Başımıza taşlar yağdırma Allah'ım!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muzaffer Dereli Arşivi