Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

Ateş Her Şeyi Yakar mı?

Ateş Her Şeyi Yakar mı?

Çocuklarla birlikte yazı serisi

Ateş Her Şeyi Yakar mı?

 

Sevgili çocuklar,

Biz ateşin her şeyi yaktığını biliriz, değil mi? Su boğar, bıçak keser, ağırlıklar ezer ve bunun gibi daha neler, neler…

Hiç düşündünüz mü, ateşe yakma gücünü veren kim? Suya boğma, bıçağa kesme, ağırlıklara ezme gücünü veren kim? Bu gücü onlara veren “O her şeye gücü yeten varlık yani Allah” bu maddelerin bu güçlerini geçici veya kalıcı bir şekilde geri alırsa ne olur? Artık ateş yakamaz, su boğamaz, bıçak kesemez, ağırlıklar ezemez değil mi?

Hele bu bir de Peygamber olursa… Bunlar yaşanabilirler ve insanların aklı buna ermediğinden de adına “Olağan üstü hal veya mucize” denmiştir.

Bu veya başka mucizeleri, Peygamberler Allah’ın izniyle göstermişler ve insanları bu ilahi gücü tanımaya davet etmişlerdir.

Gelelim, Hazreti İbrahim’in durumunu takip etmeye…

Hazreti İbrahim, Kral Nemrut ve Keldanilerin (o devirde yaşamış bir ırk) putlarını baltayla kırmış ve baltayı da büyük putun boynuna asmıştı ya. Bunu ancak İbrahim yapar diye düşündüklerinden onu yakalamışlar ve ceza vermek istemişlerdi.

Kral’ın danışmanlarından birisi “O’nu ateşe atarak yakalım” dedi ve bu fikir kral ve adamlar tarafından çok beğenildi. Kral Nemrut hemen emir verdi.

Odunlardan bir dağ yapın. İbrahim’i ceza olarak yakacağız

DAĞLAR KADAR ODUN YIĞILIYOR

Hemen adamlar çalışmaya ve şehrin meydanına odunları yığmaya başladılar. Odunları görenler, “Bu ne kadar büyük bir odun yığını böyle. Sanki bir dağ gibi olmuş” diyorlardı. 

İbrahim’e ceza verme günü gelince odunları birçok yerinden ateşlediler. O kuru odunlar, içlerine karıştırılan çıralarla (yanıcı odunlar) birlikte alev alev yanan kocaman bir ateş dağı oluverdi.

Ateşin yüksek sıcaklığından dolayı kimse ateşe yaklaşamıyordu. “Peki, ama İbrahim’i bu ateşe nasıl atacağız, kimsemiz ateşe yaklaşamıyor ki” dediler.

Kötülük ve zulüm denince kafası çalışan danışmanlardan birisi; “Onu bir mancınıkla uzaktan ateşin içine atalım” deyince, O’nun için bir mancınık hazırladılar.

Sevgili çocuklar,

Mancınığı, şöyle düşünün. Hani bazen yaramaz çocuklar olur. Eline bir çatalın ucuna bağlanmış lastikten yapılmış bir “SAPAN” alır. İçene koyduğu çakıl taşlarını evlerin camlarına, ağaca konmuş öten güzel kuşlara ve oraya buraya atar, dururlar, ya... İşte, mancınık bu sapanın çok büyüğü…

Kur’an-ı Kerim bize bu olayı haber verirken; “Onun (İbrahim) için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın, dediler” buyrulmaktadır.

İBRAHİM ATEŞE ATILIYOR

Hazreti İbrahim, mancınığa yerleştiriliyor, kalın lastikler 8 -10 öküze çektirilerek geriliyor. Ve bu lastikleri bağlayan kalın ip ansızın bir kılıç darbesiyle kesiliyor. İbrahim önce havalanıyor arkasından da dağ gibi alev alev yanan ateşin içerisine düşüyor.

Hazreti İbrahim’in hareketlerini gözleyen Nemrut ve adamları; “Hah. İşte şimdi İbrahim yanıyor. Artık ondan ebediyen kurtuluyoruz” diye düşünüyorlar.

Ama o da ne! Hazreti İbrahim ateşin içerisinde oturup durduğunu ve ateşin onu yakmadığını görüyorlar. “Nasıl olur, bu mümkün değil…” diyorlar.

Kur'an-ı Kerim'in Enbiya suresinde Allah (celle celaluhu); “Ey ateş! İbrahim için soğuk ve esenlik ol” dedik buyuruyor. Ve Allah, ateşin yakıcılık özelliğini ondan alarak İbrahim için selametli (esenlikli) bir yer olmasını emrediyor.

Bu konu ile ilgili halkımızın kullandığı ve bir deyim olarak dilimize yerleşen bir “karınca” hikâyesini de burada anlatmak istiyorum.

Hazreti İbrahim’in dağ gibi ateşe atılarak yakılmak istenmesi üzerine bir karınca ağzına bir damla su alarak yola çıkıyor. Ona; “Nereye gidiyorsun” diye soruyorlar. O da; “Hazreti İbrahim’in ateşini söndürmeye…” diye cevap veriyor. Ona diyorlar ki;

“Bu boyla, bu bacakla o araya nasıl gideceksin ve bu bir zerre (damla) suyla İbrahim’in ateşini nasıl söndüreceksin?” Karıca da onlara;

Ben de biliyorum. Oraya ulaşmam da o ateşi söndürmem de zor. Ama ben böylece İbrahim tarafında olduğumu ispatlıyor (kanıtlıyor) ve gerekirse bu yolda ölebileceğimi gösteriyorum” diyor.

Sevgili çocuklar,

Ülkemizde, bizim şehirlerimizden Şanlıurfa’yı duymuşsunuzdur. İşte, Hazreti İbrahim içene konarak atıldığı mancınık şehrin yüksek bir tepesinde sağlam iki taş direk olarak orada durmaktadır. Aşağılarda da içinde birçok balığın yaşadığı “Balık göl” denilen bir yer var. İbrahim bu mancınıkla bu Balıklı gölün bulunduğu yerdeki o dağ gibi yana ateşin içine atılıyor. Ateşler sönüyor ve yerinde göl oluşuyor, içinde de balıklar oynaşıyor.

Şanlıurfa’ya gidenler bunları gözleriyle görüyorlar.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi