Aranan Şey: Mutluluk
Milyonlarca insanı arkasında koşturan, Mecnun'un Leyla'yı bulmak için yollara düşmesine benzetebileceğimiz bu arayış, bugünün genellikle bütün insanında görülebilir. Bu aranan şey hepimizin de tahmin edebileceği gibi "mutluluk"tur.
Çağ gittikçe ilerliyor mu, geriliyor mu? Yeniye doğru mu gidiyor, eskiye doğru mu gidiyor? Hemen cevabı yapıştırırız: "Tabii ki ilerliyor. Nasıl düşünebiliriz gerilediğini?" Evet, ilk anda diyeceğimiz şey bunlardır. Halbuki iyi bir düşünmemiz ve sonra da cevap vermemiz gerekir. Düşünelim…
İnsanoğlu için en önemli şey nedir? Aya mı çıkmak?... Çıktı… Uçak, gemi, füze gibi şeyler mi yapmak? Yaptı. Öyleyse ne? İyi bir düşünce sonucu aldığımız mahsulle bunun cevabını verebiliriz.
İlim gün geçtikçe ilerliyor. Buna şüphemiz yok. Ve bunun sonucu olarak insanoğlu yukarıda saydığımız gibi birçok şey meydana getiriyor. Böyle olduğu halde bu yaratık kendisini mutlu hissedemiyor. İçinde daima bir sıkıntı… Yüzünde çeşitli insanlara göre takındığı ayrı ayrı maskeler… Ne bu hal? Ne zaman veya nasıl kurtaracak bu sıkıntılardan, sahtekârlıklardan?
Adam krallar gibi yaşıyor. Bilmem sayısız arabası, apartman katı, dükkânı var. Ailesi, çocukları var. Her gece sazda, barda içki, kumar… Emrinde adamlar. Bir dediği iki olmuyor. Varda var… Aklımıza gelmeyen şeyler. Fakat adam içtiği zaman kendinden geçiren, onu mutlu (!) eden içkinin tesirinden kurtulduğu zaman içinde bir burukluk, sızı, yani mutsuzluk hissediyor. Bütün zenginliklerini gözlerinin önüne getiriyor, bunlar onu mutlu edemiyor.
Kadın sosyetenin en âlâsı… Çevresinde büyük etkisi var. Her yerde tanınıyor. Sözde seviliyor (!). O da herkesi seviyor (!). Her gün berberin daha doğrusu onların diliyle kuaförün önüne oturuyor. Her gün makyajını muntazam aksatmadan yapıyor. Kocası zengin, para bol… Neredeyse her gün bir sosyetenin partisinde, çayında… Dediğimiz gibi her şeyi yerinde. Hiçbir eksiği yok. Önce de belirttiğimiz gibi kişinin karakterine göre surat değiştirir, konuşur. Sorarsın: "Mutlu musunuz?" Yüzü biraz kızarır. Fakat belli etmemeye çalışarak: "Evet, çok! (!)" der. Evet, insanlara karşı böyle. Fakat bir de yalnızlığını düşünelim. Onun düşünceleriyle baş başa kalmış halini göz önüne getirelim. Hakkında vereceğimiz karar şudur: Hayır, mutlu değildir.
Bir kere o kişi insanlara karşı iki yüzlülük yapıyor. Maske taşıyor. Yani durumunda, yaşayışında samimi değildir. Böyle bir insan düşünceleriyle baş başa kaldığı zaman sahtekârlığı aklına gelince kendinden nefret eder. Kendisine itimadı olmaz. Tabii ki böyle bir insan mutlu olamaz. Bundan başka her gün yüzlerce lirayı boşuna harcayan; eşine, kendisine, çocuklarına, vatanına ve milletine zararı dokunan bu insan mutlu olabilir mi?
Bu açıklamalardan sonra diyebiliriz ki; insanlık ilerlemiyor, aksine geriliyor. Nasıl mı? Açıklayalım.
Evet. Yukarıda sorduğumuz sorunun cevabını şimdi verebiliriz. Demek ki insanoğlu için en önemli şey "MUTLULUK"muş. Yukarıda verdiğimiz örneklerle bunun insan için ne kadar mühim olduğunu anlıyoruz. Buna göre mutlu olmayan insan yaşayamaz. Yaşasa da her şeyden bîhaber ve ne yaptığını bilmez bir halde yaşar.
İnsanlık ilerlemiyor demiştik. Çünkü; eğer insanlık ilerlemiş olsaydı kendisi için en önemli şey olan, onun yaşamasına en büyük katkıyı sağlayan mutluluğun nereden geldiğini araştırır, bulur ve böylece hayatını refah, saadet ve mutluluk içerisinde sürdürürdü.
Bugünün insanı ilimde ilerlediğine göre bunu da bulması gerekirdi. Halbuki zaman ilerledikçe ve insanoğlu yeni buluşlar yaptıkça mutluluk denen şeyden daha da uzaklaşıyor ve uçurumların dibine bir kat daha gömülüyor.
Öyleyse insanların mutlu olmalarını sağlayacak bir tek çıkar yol kalıyor. O da bu dünyanın yaratılışını, yaratılışındaki hikmeti ve meydana gelişini araştırmak. Eğer insanoğlu bu dünya ve varlıklar üzerinde en güzel şekilde ve hakkıyla düşünmüş olsa, muhakkak ki bütün bunların sebebinin Bir Tek Kuvvet olduğunu anlamakta gecikmeyecek. İşte o zaman insan bu Kuvvet'e, Yaradan'a bağlanmalı ki mutluluğa gark olsun. Bütün insanların tek noktada birleşmeleri aynı zamanda onlarda kopmayan sağlam bir bağ meydana getirir ki samimilik, kardeşlik hiç eksilmez.
Evet. Bu eşsiz manayı on dört asır evvel İslâm duyurmuştu insanlara. Ve onlara mutluluk kapılarını ardına kadar açmıştı. Buna tabi olan ve mutlu olan insanlar on dört asır evvelinden bu yana dünyada eksilmemiştir. Öyleyse diğer insanlar da mutlu olmak istiyorlarsa –ki muhakkak isterler– buna dönsünler.
İslâm'da ilmin yeri büyüktür. Cenab-ı Allah, Peygamberi vasıtasıyla insanlara ilk olarak "OKU!" emrini vermiştir. Bu yüzden, İslâm'a tâbî olan her insan, bu emri omuzlarına yüklenmiştir. Son birkaç asra kadar güzel bir şekilde çalışmış ve muazzam âlimler yetiştirmiştir.
İslâm'da insan, maddi yönden ne kadar fakir olursa olsun, manevi yönden çok zengindir. Zaten esas zenginlik budur. Onun için maddenin bir değeri yoktur. Eğer maddi yönden zengin olursa; yoksullara yardım eder, açları doyurur ve böylece daha da mutlu olur. İslâm'da insan maske takınmaz. "Ya olduğu gibi görünür veya göründüğü gibi olur." İslâm'da boşuna olan her şey haramdır. İslâm'da herkes birbirinin kardeşidir.
Ve İslâm'da, HERKES MUTLUDUR!...
(25 Eylül 1974)
Çağ gittikçe ilerliyor mu, geriliyor mu? Yeniye doğru mu gidiyor, eskiye doğru mu gidiyor? Hemen cevabı yapıştırırız: "Tabii ki ilerliyor. Nasıl düşünebiliriz gerilediğini?" Evet, ilk anda diyeceğimiz şey bunlardır. Halbuki iyi bir düşünmemiz ve sonra da cevap vermemiz gerekir. Düşünelim…
İnsanoğlu için en önemli şey nedir? Aya mı çıkmak?... Çıktı… Uçak, gemi, füze gibi şeyler mi yapmak? Yaptı. Öyleyse ne? İyi bir düşünce sonucu aldığımız mahsulle bunun cevabını verebiliriz.
İlim gün geçtikçe ilerliyor. Buna şüphemiz yok. Ve bunun sonucu olarak insanoğlu yukarıda saydığımız gibi birçok şey meydana getiriyor. Böyle olduğu halde bu yaratık kendisini mutlu hissedemiyor. İçinde daima bir sıkıntı… Yüzünde çeşitli insanlara göre takındığı ayrı ayrı maskeler… Ne bu hal? Ne zaman veya nasıl kurtaracak bu sıkıntılardan, sahtekârlıklardan?
Adam krallar gibi yaşıyor. Bilmem sayısız arabası, apartman katı, dükkânı var. Ailesi, çocukları var. Her gece sazda, barda içki, kumar… Emrinde adamlar. Bir dediği iki olmuyor. Varda var… Aklımıza gelmeyen şeyler. Fakat adam içtiği zaman kendinden geçiren, onu mutlu (!) eden içkinin tesirinden kurtulduğu zaman içinde bir burukluk, sızı, yani mutsuzluk hissediyor. Bütün zenginliklerini gözlerinin önüne getiriyor, bunlar onu mutlu edemiyor.
Kadın sosyetenin en âlâsı… Çevresinde büyük etkisi var. Her yerde tanınıyor. Sözde seviliyor (!). O da herkesi seviyor (!). Her gün berberin daha doğrusu onların diliyle kuaförün önüne oturuyor. Her gün makyajını muntazam aksatmadan yapıyor. Kocası zengin, para bol… Neredeyse her gün bir sosyetenin partisinde, çayında… Dediğimiz gibi her şeyi yerinde. Hiçbir eksiği yok. Önce de belirttiğimiz gibi kişinin karakterine göre surat değiştirir, konuşur. Sorarsın: "Mutlu musunuz?" Yüzü biraz kızarır. Fakat belli etmemeye çalışarak: "Evet, çok! (!)" der. Evet, insanlara karşı böyle. Fakat bir de yalnızlığını düşünelim. Onun düşünceleriyle baş başa kalmış halini göz önüne getirelim. Hakkında vereceğimiz karar şudur: Hayır, mutlu değildir.
Bir kere o kişi insanlara karşı iki yüzlülük yapıyor. Maske taşıyor. Yani durumunda, yaşayışında samimi değildir. Böyle bir insan düşünceleriyle baş başa kaldığı zaman sahtekârlığı aklına gelince kendinden nefret eder. Kendisine itimadı olmaz. Tabii ki böyle bir insan mutlu olamaz. Bundan başka her gün yüzlerce lirayı boşuna harcayan; eşine, kendisine, çocuklarına, vatanına ve milletine zararı dokunan bu insan mutlu olabilir mi?
Bu açıklamalardan sonra diyebiliriz ki; insanlık ilerlemiyor, aksine geriliyor. Nasıl mı? Açıklayalım.
Evet. Yukarıda sorduğumuz sorunun cevabını şimdi verebiliriz. Demek ki insanoğlu için en önemli şey "MUTLULUK"muş. Yukarıda verdiğimiz örneklerle bunun insan için ne kadar mühim olduğunu anlıyoruz. Buna göre mutlu olmayan insan yaşayamaz. Yaşasa da her şeyden bîhaber ve ne yaptığını bilmez bir halde yaşar.
İnsanlık ilerlemiyor demiştik. Çünkü; eğer insanlık ilerlemiş olsaydı kendisi için en önemli şey olan, onun yaşamasına en büyük katkıyı sağlayan mutluluğun nereden geldiğini araştırır, bulur ve böylece hayatını refah, saadet ve mutluluk içerisinde sürdürürdü.
Bugünün insanı ilimde ilerlediğine göre bunu da bulması gerekirdi. Halbuki zaman ilerledikçe ve insanoğlu yeni buluşlar yaptıkça mutluluk denen şeyden daha da uzaklaşıyor ve uçurumların dibine bir kat daha gömülüyor.
Öyleyse insanların mutlu olmalarını sağlayacak bir tek çıkar yol kalıyor. O da bu dünyanın yaratılışını, yaratılışındaki hikmeti ve meydana gelişini araştırmak. Eğer insanoğlu bu dünya ve varlıklar üzerinde en güzel şekilde ve hakkıyla düşünmüş olsa, muhakkak ki bütün bunların sebebinin Bir Tek Kuvvet olduğunu anlamakta gecikmeyecek. İşte o zaman insan bu Kuvvet'e, Yaradan'a bağlanmalı ki mutluluğa gark olsun. Bütün insanların tek noktada birleşmeleri aynı zamanda onlarda kopmayan sağlam bir bağ meydana getirir ki samimilik, kardeşlik hiç eksilmez.
Evet. Bu eşsiz manayı on dört asır evvel İslâm duyurmuştu insanlara. Ve onlara mutluluk kapılarını ardına kadar açmıştı. Buna tabi olan ve mutlu olan insanlar on dört asır evvelinden bu yana dünyada eksilmemiştir. Öyleyse diğer insanlar da mutlu olmak istiyorlarsa –ki muhakkak isterler– buna dönsünler.
İslâm'da ilmin yeri büyüktür. Cenab-ı Allah, Peygamberi vasıtasıyla insanlara ilk olarak "OKU!" emrini vermiştir. Bu yüzden, İslâm'a tâbî olan her insan, bu emri omuzlarına yüklenmiştir. Son birkaç asra kadar güzel bir şekilde çalışmış ve muazzam âlimler yetiştirmiştir.
İslâm'da insan, maddi yönden ne kadar fakir olursa olsun, manevi yönden çok zengindir. Zaten esas zenginlik budur. Onun için maddenin bir değeri yoktur. Eğer maddi yönden zengin olursa; yoksullara yardım eder, açları doyurur ve böylece daha da mutlu olur. İslâm'da insan maske takınmaz. "Ya olduğu gibi görünür veya göründüğü gibi olur." İslâm'da boşuna olan her şey haramdır. İslâm'da herkes birbirinin kardeşidir.
Ve İslâm'da, HERKES MUTLUDUR!...
(25 Eylül 1974)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.