Amerika'nın hedefi
ABD öncülüğünde IŞİD’le mücadele adı altında Ortadoğu'da kimi yorumculara göre yıllarca sürebileceği iddia edilen bir operasyon başladı. Türkiye de önce rehineler dolayısıyla ne yapacağını bilemediği bu operasyona balıklama dalarak askeri, siyasi, lojistik… her türlü desteği vereceğini söyleyip Amerika’nın yanında yer aldı.
Ortada yazılan söylenen çok şey var ama şunu iyi bilmemiz lazım:
Amerika’nın Ortadoğu politikalarının temel felsefesi 3 sacayağına dayanır. Amerika bu bölgede her ne yaparsa mutlaka bu 3 gayeyi gözetir. Nedir bunlar?
1- İsrail’in güvenliğini sağlamak.
2- Petrol ve diğer kaynakların üretimini kontrol altında tutmak, bu gelirlerden alacağı payı azami ölçüde almak.
3- Bölgedeki İslami hareketlerin ya kendi kontrol ve güdümünde gelişmesini sağlamak, ya da imha etmek.
Tabi bu hedefleri her zaman açık açık söylemez. Değişik kılıflar altında gayesine ulaşmaya çalışır. Bu kılıflar nedir derseniz, kılıf çok:
İnsan hakları, özgürlükler, barış, demokrasi, terörle mücadele, diktatörlüğe karşı mücadele, nükleer-kimyasal silahların imhası… vb. kulağa hoş gelen bahaneler her zaman devrededir. Mesela Saddam devrilirken kitle imha silahları dendi, arkası fos çıktı. Ama olsun, Saddam gitti, ortalık karıştı ya. Onun da istediği buydu. Saddam’dan sonra Irak vatandaşları ne kadar da özgür oldu, ortalığa nasıl barış ve demokrasi hakim oluverdi gördük ve halen görüyoruz.
Amerika’nın hedefini söyledik, hedefe ulaşmak için bahanelerini de söyledik. Bu hedefe ulaşmak için kullandığı araçları, yolları da söyleyelim:
Amerika bu hedeflerine varmak her yolu kullanır. Tabiri caizse amaca ulaşmak için her yol mubahtır onun için. Gerekirse silah kullanır, savaş çıkarır. Bir ülkenin başına önce kendi adamını getirir, başkan yapar, onu kullanır kullanır, daha sonra darbe yapar onu asar, gözünün yaşına bakmaz. Gerekirse kendi güdümünde örgüt kurar, palazlandırır, sonra kendi kurduğu örgütü kendi yok etmeye kalkar. Gerekirse hükümetleri, medyayı, televizyonları, montajı, şantajı, sinemayı, köşe yazarını… kullanabileceği herkesi ve her şeyi kullanır. Gerekirse cami, kilise bombalatır, çocuk, kadın öldürür, katliam yapar.
Ortalığı karıştırır, karıştırır ve sonra da “kurtarıcı” rolüyle oraya çöreklenmeye çalışır.
Hani bizim Kenan Evren de öyleydi ya 12 Eylül’de. İhtilale zemin hazırlamak için önce kargaşayı yaptı ya da seyretti, sonra da halka “Aman efendim gelin de kurtarın” dedirtti.
Allah bizi bilcümle kurtarıcılardan kurtarsın!
Şimdi kurtarıcı rolüne bürünen Amerika şöyle tarif ediliyor:
“Amerika 24 saat, hangi ülkede ne yapsak, nereyi nasıl karıştırsak diye aralıksız çalışan bir mekanizmanın adıdır. Dünya uyurken, onlar dünyayı nasıl yönetiriz diye çalışır ve dünyayı uyutur, kendileri uyumazlar!”
Evet, tarifi beğenin beğenmeyin, tarif eden böyle tarif etmiş Amerika’yı.
Amerika’nın ipiynen kuyuya inilmez. Bu sefer kuyu dipsiz kuyu, inersek bi daha çıkaran da olmaz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.