Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

Ağlamakla Dert Çözülmez

Ağlamakla Dert Çözülmez

Yuvamız yazı serisi

Ülkemizi soymak, bizleri bir lokma ekmeğe muhtaç kılmak için yıllarca üzerimizde oynanan oyunların başında Hayım Naum doktirini geldiğini birkaç yazımda yazmıştım.
24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan anlaşmaya, Türkiye’yi temsilen Hayım Naum adında bir Mısır Hahamı gönderilir. Bu adam, antlaşmasını imzalamaktan kaçınan İngiliz ve Fransız delegelerinin karşısında onlara; “siz bu anlaşmayı imzalayın. Zira Türkleri sahip oldukları imanları gereği bir türlü yenemiyorsunuz. Bakın tarih boyunca 19 Haclı ordusu ile bunların üzerlerine geldiniz ama her seferinde püskürtüldünüz. Onlarla savaş yaparak emellerinize ulaşamayacağınız hala anlaşılmadı mı? O halde neticesiz işler ile uğraşmak yerine başka bir metot uygulamalısınız. Anlaşmayı imzalayarak bir time of – dinlenme zamanı kazanmalısınız” der.
Bu çözüme akılları yatan müstevliler (işgalciler) anlaşmanın imzalanmasından sonra neler yapılması gerektiğini de ana hatlarıyla orada tespit ederler. “Hayım Naum Doktirini” adıyla siyasi literatüre giren planın ana hatları şunlardır.
Sulh zamanında Türkiye’ye uygulanmasına çalışılacak esasları şu şekildedir.
- Türk milleti işsiz bırakılmalıdır.
- İnsanları açlığa mahkûm edilmelidir.
- İç ve dış borca esir edilmelidirler.
- İnancından ve dininden ayrılmalıdır.
- Ülke sosyal ve fiziki açıdan bölünmeye götürülmelidir.
- Bölümler birbirleriyle savaştırılmalıdır.
- Böylece yumuşak lokma haline getirilmelidir.
AYNIYLA VAKİ OLMUŞ MUDUR?
Anlaşmanın imzalanmasından 85 yıl kadar bir zaman geçmiştir. Bu zaman içerisinde ülkemiz yönetimine birçok hükümet gelip gitmiştir. Şöyle elinizi vicdanınıza koyarak düşünürseniz her gelen hükümet bir evvel giden hükümeti aratmamış mıdır? Hatırlayın seçim sloganlarını Demirel hükümetine karşı Ecevit’in kazanabilmesi için “Umudumuz Ecevit - Karaoğlan” denmiş, Ecevit hükümetinden bunalan halkın ağzına bir sonraki seçimde “Kurtar bizi baba” diyerek Demirel adını vermemişler midir?
Son 40 senedir, AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) veya AB (Avrupa Birliği) denen topluluğa girebilmek için onlara büyük tavizler vermemişler, bu gün olduğu gibi ABD’ni stratejik ortağı olmuşlar, BOB (Büyük Ortadoğu Projesi) eş başkanlığını yürütmüşlerdir.
Bu hükümetler içerisinde kendi gücümüzle kalkınmaya, şahsiyetli dış politikaya ve manevi eğitime ağırlık veren ve ilki 1974’de CHP ile gerçekleşen, daha sonra AP, MHP ile “Milliyetçi cephe” olarak söylenen Milli Görüşün Partileri MSP hükümetleri ile 1976 yılında 1 sene devam eden Refah-Yol hükümetleri bu tasnifin dışında tutuyoruz.
DİNDEN VE AHLAKDAN KOPARMA
Eğitim ve öğretimde yıllarca maddeci ve materyalist bir sistem uygulanmış, çocuklarımıza her şey gözüyle gördüğü ve eliyle tuttuğundan ibarettir diye öğretilmiştir.
Gazeteler, dergiler, radyo ve televizyonlar ile şimdi de İnternet, bol bol açık çıplak kadın resimler basmışlar, ülke gençliği tahrik ederek ahlakın bozmaya çalışmışlardır.
Bunlara karşı Refah-Yol hükümeti döneminde “Müstehcenlikle mücadele” kapsamında çıplak resim basan dergiler ancak poşete kondurulmuş ve müstehcen televizyonculuğa da tek yasal önlem RTÜK kanunu çıkarmak olmuştur.
Şimdi gelinen noktaya bakın da “tarihin en şerefli bir milleti” ahlak zafiyetinde (bozulmasında) ne noktaya getirilmiş onu görelim.
NE HALE GELMİŞİZ
Her gün gazetelerde ve televizyonlarda değişik birçok şekline rastladığımız tecavüz olaylarından birini, Kurban Bayramı münasebetiyle bir kere daha yaşadık.
Mehmet Şevket Eygi 14 Aralık Pazar günkü Milli Gazetede, Anadolu'nun ortasında "Milli ve Manevi değerlere bağlı" bir şehrimizden gelen feryadı bakın nasıl yansıtıyordu.
 “AKSARAY’da yalnız yaşayan 45 yaşında bir kadının evinin kapısını bayramda üç çocuk çalmış. Biri 15, ikisi 14 yaşındaymış. İçeriye girmişler kadına tecavüz etmişler, bin lira parasını çalmışlar, ayrılmadan önce de üzerine çişlerini yapmışlar"
Aman Ya Rabbi... Doğrusu kanımız dondu, bu haber karşısında... Nasıl olur da bu üç küçük adam, namusu kendilerine emanet olan ve anneleri yaşındaki bir hanıma tecavüze yeltenirler? Bu çocukları böyle canavar gibi kimler, nasıl yetiştirmişler?
Bu hanım, evladı seviyesindeki bu çocukların tecavüzü esnasında yaşadığı ve kalan ömründe çekeceği büyük acı ve ıstırabı varın siz hesaplayın. Varsa bunun akrabaları ne kadar üzülmüşlerdir ve toplumun içine çıkacak yüzleri kalmamıştır.
ÇÖZÜM ÜRETMELİYİZ
Ülkemizde, hemen, şimdi bütün kurum ve kuruluşlarımızda “Manevi eğitim seferberliği” başlatılmalıdır. Anaokulu dâhil ilköğretim, lise ve hatta üniversitelerimiz de “Ahlak ve din dersleri” konulmalıdır. Böylece kötülükler daha baştan önlenmelidir.
Diyanet işleri başkanlığı, camisiz ve imamsız köy bırakmamalı, imamlar “namaz kıldırma memuru” olmaktan çıkartılarak bulunduğu beldenin insanlarıyla sosyal ve iyi ilişkiler kurabilen insanlar haline getirilmelidir.
Gazeteler, hele televizyonlar sorumsuzca yayınladıkları açık-çıplak (seksi) fotoğraf ve filmler ile vurup öldürdüğü adamlardan hesaba çekilmeyen hatta takdir gören “Kurtlar vadisi” gibi filmlerden vaz geçirtilmelidirler. RTÜK’e yeni görevler verilerek böyle yanlış yayın yapan televizyonların cezaları artırılmalıdır.
Sivil toplum kuruluşları dernek ve vakıflar devlet tarafından teşvik edilerek toplum içerisinde kaybolan manevi ve moral değerlerimizi halkımıza kazandırmaya çalışılmalıdır.
Halkımız, “Bekârlarınızı evlendiriniz…” kuralını kendi için görev bilmeli böylece yalnız yaşamaya mahkûm hiçbir kadın ve kızımız kalmamalıdır. Bu konuda çalışan kurum ve müesseseler topluma tanıtılmalı ve desteklenmelidir.
Halkımız, ister yerel seçimler, ister genel seçimler olsun programında ve taahhüdünde yukarıdaki konuları dile getiren partilere oy vermeli ve artık bir daha ağlamamalı, sızlamamalıdır. Yoksa bu gidişle hepimizin kapısı bir gün çalınacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi