'Tayyip Erdoğan, Çankaya'ya Çıkmadı, Atatürk Orman Çiftliği'ne Kaçtı'

'Tayyip Erdoğan, Çankaya'ya Çıkmadı, Atatürk Orman Çiftliği'ne Kaçtı'

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulun 135. Birleşimi saat 14.00'te elektronik yoklama yapılarak açıldı. Birleşimi Meclis Başkanvekili Sadık Yakut yönetiyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan 62. hükümetin programı üzerindeki...

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulun 135. Birleşimi saat 14.00'te elektronik yoklama yapılarak açıldı. Birleşimi Meclis Başkanvekili Sadık Yakut yönetiyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan 62. hükümetin programı üzerindeki görüşmeler yapılıyor.

    62. hükümetin programı üzerinde konuşan HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı, Davutoğlu hükümetinin yasallık edinmesi için bir şekil şartının yerine getirilmesinden daha fazla bir anlam taşımadığını kaydetti.

    Kürkçü, "Atanmış hükümetin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş bir hükümet niteliğini kazanması için Anayasa'nın gerektirdiği bir prosedürü yerine getiriyor olsak da hepimiz biliyoruz, 62'nci Hükümet AKP olağanüstü kongresinden beri artık fiili, gerçek, somut, siyasi iktidar merkezi değil. Siyasi iktidar merkezi, bundan böyle, fiilen, Tayyip Erdoğan'ın Atatürk Orman Çiftliği'nde olacağı anlaşılan cumhurbaşkanlığı konutuna taşındı. Siyasi hakikat budur.

Bu siyasi hakikat, bu yeni siyasi güç dizilişi, Hükûmet Programı'nı Sayın Davutoğlu'nun kabinesini gerçek, fiili ve egemen bir iktidar odağı olarak kabul ederek tartışmamızın önünde başlı başına bir engel. Kaldı ki önümüzdeki program belgesinin de esasen 61'inci Hükümet Programı'nın kes-yapıştır usulüyle güncellenmesinden ibaret olduğu hiçbirimizin gözünden kaçmıyor. Dolayısıyla, söze ister istemez bu yeni siyasi güç paylaşımının Türkiye'nin bugünü ve geleceği açısından ima ettikleriyle başlamak kaçınılmaz." diye konuştu.

    Türkiye'nin 10 Ağustostan bu yana, adeta toplumu iktidara tapınma ayinlerinin cezbesine çağıran bir törenselliğe mahkum edildiğini anlatan Kürkçü, şöyle devam etti: "Sanki sadece bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin ötesindeyiz, sultanımızın cülus törenindeyiz, kurucu babamızın ebedi hükümdarlığının doruğuna tırmanışına tanıklık ediyoruz, o da nihai iktidar mevkiinden bir kulunu sadrazamlığa yükseltiyor. Bu havayı beslemeye ve artık yeni bir dönemin başladığına dair kabulü zihinlere ve toplumun bilinçaltına nakşetmeye yönelik bir sembolizm, debdebe ve azamet o günden beri aldı yürüdü. Devlet iktidarı kendisini gösteri toplumunun merkezine yerleştirdi; yandaş medyada ve kalemşörlerde çığırtkanlık, coşku, esrime ve güya özgüven patlamaları had safhaya vardı; devir teslim günleri boyunca Anayasa, baba yasa umursanmadan, göstere göstere, 'fiili başkanlık' veya 'cumhurbaşbakanlık' rejiminin ilk temrinleri yapıldı. Ancak oldukça yavan kaçan ve gerçeküstülükle yüklü bu kurgunun acımasız gerçeklikler karşısında hiçbir hükmü yok."

    Kürkçü, "Hâlâ rüyadan uyanmayanlar için, özellikle AKP milletvekili arkadaşlarımız için onlara bu sert gerçekliklerin birkaçını hatırlatmak istiyorum: Birincisi; Tayyip Erdoğan Çankaya'ya güçlenmiş olarak değil, güçsüz bir konumda, yıpranmış olarak, yara bere içinde, yolsuzluk soruşturmalarının şaibesi altında ve verilmemiş hesaplarla çıktı. O, Çankaya'ya çıkmadı, Atatürk Orman Çiftliği'ne kaçtı. AKP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy oranını da artırmadı. Yüzde 52 civarında, oy kullanan seçmenlerin yüzde 52'si civarında oy almak Türkiye'de gerçek bir gösterge değil. Evet, hukuki ve siyasi bir gösterge ama yüzde 75 civarındaki bir katılımda elde edilen yüzde 52 oy aslında AKP'nin geçmiş onay konumunda yerinde saymaya devam ettiğinin çok açık bir göstergesiydi. Mutlak rakamlarla baktığımızda ve yurt dışı oylarını çıkarttığımızda, yerel seçimlerde ne aldıysanız oradasınız. Yani sandıktan bakıldığında da ortada bir ilerleme, bu kükreyişleri haklı gösterecek bir halk desteği, bir yüceliş yok. Ahmet Davutoğlu bakımından da Dışişleri Bakanlığından Başbakanlığa terfi eden bu Başbakanımız açısından da aynı durum geçerli. O da, hüsrana uğramış, faturaları temizlenmemiş bir dış politikanın mimarı. Temel politik hedefleri iflasa uğramış bir Dışişleri Bakanı olarak Başbakanlık koltuğuna geçti. Bunu hükûmet programının, Davutoğlu'nun bizzat kendi eseri olan Orta Doğu'daki durumun hiçbir acil ve yakıcı sorununa değinmemesinden, bunlardan adeta kaçmasından da apaçık görmek mümkün. Böyle bir hükümet programı olabilir mi? 49 diplomatını IŞİD cellatlarına rehin vermiş bir Hükümet, bununla ilgili ne yapacağına dair bir tek hüküm programında içermiyor. Suriye'de bizzat Türkiye hükümetlerinin yol açmış oldukları kaotik durum dolayısıyla ortaya çıkmış olan büyük iç göçler, Türkiye'ye yönelmiş olan sayıları 1,5 milyonu geçmiş olan göçler karşısında ne yapılacağına dair hiçbir hüküm içermiyor ama Orta Doğu hakkında âlây-ı vâlâ ile konuşuluyor." şeklinde konuştu.

    "Gezi, Gezi'den beri, Gezi'den sonra" ama bu hükümetin bütün basınçlarına rağmen Gezi için açılan davanın iddiaların hiçbirisini doğrulamadığını dile getiren Kürkçü, kanunsuz yürüyüşten başka daha ciddi bir suçla suçlanan hiç kimse olmadığını kaydetti.

    Türkiye'nin geleceğinin iki istikamette seyrettiğini dile getiren Kürkçü, bunların 'Gezi'nin gösterdiği istikamet ve Kürtlerin özgürlük mücadelesi.' olduğunu söyledi. CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.