Suskunluk sarmalı!!!
Gazetecilik veya halkla ilişkiler bölümlerinde okuyan her kişi Alman bilim insanı Elisabeth Noelle Neuman'ın "Suskunluk Sarmalı" kuramını bilir. Bireyin düşüncelerini açıkça söylemekten dolayı dışlanma korkusunun bilimsel adıdır Suskunluk Sarmalı...
**
Suskunluk Sarmalını örneklendirecek olursak eğer; kitle iletişim araçları egemen düşünceyi aktarırken, aykırı düşünceye giderek daha az yer veriyor. Bu sarmal sonucunda egemen düşünceyi ifade eden insan sayısında artış oluyor, aykırı düşünceyi ifade eden insan sayısında azalma oluyor.
**
Birçok insan önemli kamusal konularda yalnız kalmamak için çevrelerine bakıyor ve hangi düşüncenin güçlenip hangi düşüncenin düşüşe geçtiğiyle ilgili ipuçları arıyor. Birey en sonunda dışlanma korkusuyla derin bir sessizliğe gömülüyor...
**
Son yıllarda en çok yaşadığımız durumun bilimsel açıklamasıdır suskunluk sarmalı. Neden mi? Toplumun büyük bir kesimi düşüncelerini ve fikirlerini açık açık dile getirmekten çekiniyor.. Herkeste bir dışlanma korkusu var. Buna gazeteciler de dahil...
**
Gazeteciler yazamıyor, konuşamıyor..."Abonelik gider, reklam kesilir, mahkemelik olurum" diye korkuyor...
Akademisyenler demeç veremiyor... "Doktoram yanar, doçentliğim yanar" diye bahane sunuyor..
STK Başkanları "Ben anlamam, ben bilmem, başkasına sorun" diyor..
Mülki amirler, "Valilik'e dilekçe verin, izin alın. Açıklama yapmamız yasak" diyor...
Sokaktaki vatandaş, "Aman haberde benim adımı vermeyin, başım yanar" diye çekiniyor..
**
Herkeste genel itibariyle bir tedirginlik var. Üniversitede görev yapan bir akadamisyen bile "OHAL var konuşamam" diye bahane üretiyor. Kendilerine göre haklılık payları var. Fakat; siyasi bir mesele değil, sağlık, çevre, ekonomi gibi konularda bile konuşmaktan korkuyorlar...
**
Bizim basın camiası da akademisyenlerden çok farklı değil. Hepimizde bir boşvermişlik, bananecilik başladı. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla günlerimiz gelip geçiyor...
**
Yönetilenler için değil yönetenler için gazetecilik yapılıyor. Bildiklerimizi, gördüklerimizi, duyduklarımızı yazmıyoruz. Sadece susuyoruz. 3 maymun rolünü oynuyoruz. Hiçbirşey olmamış gibi gazetecilik yaptığımızı zannediyoruz...
**
Şehrimizde yaşanan bazı olayları bile yaygın basından veya bazı yerel internet sitelerinden takip ediyoruz. Sustukça, sessiz kaldıkça vebale girdiğimizin bile farkında değiliz...
**
Gazeteciler olarak "Huzuru Mahşer"de yazdıklarımızdan çok yazamadıklarımızdan veya yazmadıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Gazeteci dünyaya oturmaya, suskun kalmaya ve dalkavukluk yapmaya gelmedi...
**
Gazetecinin görevi yazmaktır, gerçekleri korkusuzca dile getirmektedir. Gerçekleri yazamayan bir gazeteci sadece habercidir.. "Gazetecilik ile habercilik" arasındaki ince farkı da görmek gerekiyor..
**
Türkiye'de tek tip gazetecilik dönemi başlıyor. Gazetecinin ölüm süreci yazmayınca başlar. Şu an özgür Türk medyasının ölüm süreci başlamıştır. Bitkisel hayata gireceğimiz günler yakındır...
**
Bu kadar sessizlik hayra alamet değil. Sessiz kalarak, susarak, görmezden gelerek bu topluma kötülük yaptığımızın farkında bile değiliz. Korku imparatorluğu kurmak çözüm değil, aksine çözümsüzlüğün daniskası...
**
Suskunluk Sarmalının sonu genelde toplumsal patlamalarla sona eriyor. Arap Baharı gibi benzeri olayların yaşanmaması için toplumda düşünce ve fikir hürriyeti olmalı, basın özgür olmalı...
**
Gazeteciler adam gibi gazetecilik yapmalı, akademisyenler alanlarında görüş verebilmeli... STK'lar alanlarıyla ilgili her konuda çıkıp açıklama yapabilmeli. İktidar da bu eleştirileri ve haberleri dikkate alıp çözüm yolu aramalıdır...
GÜNÜN SÖZÜ:
Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez.Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez. (Tolstoy)..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.