‘Şapkamın Altı’ndaki düşünceler

‘Şapkamın Altı’ndaki düşünceler

Edebiyatımıza birçok eser kazandıran Hüzeyme Yeşim Koçak, fikirlerini “Yazar şapkasının” içinde topladığı, ‘Şapkamın Altı’ isimli deneme kitabını yayınladı

‘İnsan görünene değil, asıl gizlediklerine bakmalıdır’ diyen gazetemiz köşe yazarı Hüzeyme Yeşim Koçak, her insanın şapkasının altında nihayetinde “başının” olduğunu belirtti. ‘Şapkamın Altı’nı gazetemize değerlendiren Koçak, eserinde toplumun içinde gördüğü aksaklıklar, çıbanbaşları ve zamanımızdaki bazı baş(lık)lar (şapkalar) hakkındaki düşüncelerini yazıya aktardığını söyledi.

‘ŞAPKAMIN ALTI’ BİR İNSAN VARLIĞIDIR
“Şapka bir giyecekti ama şapkaya da çok şey giydirilebilirdi” diyen Koçak, aynı konuyu, farklı bir açıdan ve koldan, ironik bir tarzda “Şapka Meselesi” adıyla hikâyeleştirerek EDEBİYATÇIysam ne OLAYIM” isimli öykü kitabında da işlediğini kaydetti.
“Şapkamın Altı’nın öncelikle insan varlığını kapsadığını” ifade eden Hüzeyme Yeşim Koçak, “Bu başlık altında; insan bedeni, kalbi, zekâsı ve ürettiği şeyler sonra onun meydana getirdiği dünya hatıra getirilebilir. Bir Batılaşma, modernleşme projesinin alâmeti, mankurtlaşma simgesi olarak, garplıların şahsiyetimizi örten, gözlerimizi kör eden büyülü şapkası halen başımızdadır. Yine genişletirsek, dünyanın da nice şapkaları vardır. Dünya, sihirbaz külâhı benzeri devasa bir şapkadır. Görünene değil, asıl gizlediklerine, eşyanın (şapkanın) gerisine bakmalıdır. Pandora’nın kutusunu (şapkasını) ise hiç açılmamalıdır. Bazen bize havuç yerine bir şapka uzatılır, kanılmamalıdır. Şapkayı, örten, perdeleyen, kapatan bir giysi olarak düşündüğümüzde ise görürüz ki, benliğin de türlü şapkaları, kılıkları vardır ve kendini muhtelif biçimlerde muhafaza ve kamufle eder” dedi. 
EŞYANIN ESİRİ OLUYORUZ
Demokrasi, barış, özgürlük, çağdaşlık, şiddet gibi toplumu ilgilendiren birçok konuda görüşlerini anlatan Hüzeyme Yeşim Koçak, “Önemli olanın özümüze, değerlerimize sahip çıkarak Hak yolda yürüyüşümüz ve bekamızdır” diye konuştu. Kitabın ilgi çekici bir denemesi olan ‘Başkaldır(ı)’ konusunda ise, Müslüman Türk’ün başkaldırısının, hayırlarının farklılığına değinerek şunları kaydetti: “Başkaldırıyı, bir direniş, diriliş ruhuyla, köksüzleşmeye, soyut-somut Batı işgaline, makineleşme ve bukalemunlaşmaya reddiye, yaratılışın merkezindeki aşka davet ve mukavemet şuuru olarak anlıyorum. Biz kutularla sarmaş dolaş, kutu gibi bir dünyada yaşarız. Bölmeli, kalıplanmış dimağımıza, kutu kutu ıvır zıvır tıkıştırırız. Eşyanın nispeti bizi sıkar boğar… Eşyanın hakikatinden değil,  göbeğinden sesleniriz. Evler bizim değil, eşyalarındır. Şehirler eşyalaşır; şer bloklaşır, bir set (eşya) halinde karşımıza dikilir. Eşya bizi kafesler” şeklinde ifade etti. ‘Ad Koymak’ denemesinde isimlere dikkat çeken Koçak,  “Kaybettiğimiz bir âlemin en mûtena isimleri, kavramları yoktur yahut içi boşaltılarak bir şekilde aslî hüviyeti silinmiştir… Güzel isimler koymak kadar isimlerimizi, adlarımızın hayatını güzel bir yaşantıyla taçlandırmak, manalandırmak gerekir” dedi.
NOSTALJİYLE GERÇEKLERDEN KAÇIYORUZ
“Nostalji, gerçeklerden kaçış, hayale sığınma şeklinde tezahür ediyor, gerçek dünyadan kaçak yaşıyor, meselelere, sorunun köküne ve çözümlere eğilmiyoruz.” diyen Koçak, şunları kaydetti:  “Artık milletçe gördüğümüz rüyalar bulunmuyor; herkes kendi küçük penceresinden, dar zaviyesinden bahçesini, dünya kulübesini seyrediyor. Koyun, Bukalemun, Eşek(lik), insandaki ve cemiyetteki indirgenmeyi, düşüşü hicveden yazılardır. Fıkradaki Eşek, Cennet ve Cehennem önünde aynı tepkiyi gösterir, yani ikisini eşitlerken, günümüzde de benzer bir durumla karşılaşılır. Kavramlar bulamaçlaşır, zıtlıklar görülmez, bir nispet ölçü gözetilmez, iyilik kötülük hepsi birdir müsavidir. ‘Değersiz, çirkin’ bambaşka anlamlar süslemelerle önümüze çıkarken, hakikat de alabildiğine kıymetsizleştirilmiştir.
Ortak paydalar, cihanşümul doğrular, büyük ülküler artık yoktur. Şekle şüpheyle, iğvâyla yoğrulmuş bir eşeklik yükünü ya da hayvanileşmenin, kararmanın ağırlığını taşırız. Davamız da bir yükselme, insanlaşma davasıdır zaten.”
KÜLTÜRÜMÜZDEN UZAKLAŞIYORUZ
Millî ve dinî kültürümüzden uzaklaştığımızı bildiren Koçak, “Kalplerin nasırlaştığı, içsel şapkaların haçların taşındığı; kahramanların tükendiği, anti kahramanların çoğaldığı bir çağda yaşıyoruz. Biz bir ahret lisanını; hayret ve haşyet duygusunu, güzellik algısını kaybettik; dünyayı kanıksadık hafifsedik. Adım adım öteye gidiyoruz ama Ötenin sesine kulak vermiyoruz. Samimi tövbe ve halis dualardan uzağız. Sürekli tenkit merakındayız.  En önemlisi, Allah'tan razı değiliz, sorgulayıp duruyoruz. Hâlbuki dinin sunduğu kesinliklere, kıstaslara ihtiyacımız var. Sürüleri, şeyleri, pasif izleyiciliği seviyoruz. Oysa her insan bir dünya, bazen gönlündeki güzellikten, derunundan habersiz kalsa da” diye konuştu.
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V) ÖRNEK ALMALIYIZ
Hz. Peygamber (s.a.v)’in hayatımızdaki rolüne de değinen Koçak, onun eşsiz rehberliğinin önemi üzerinde durdu. “Efendimiz mücessem sevgi, baştan ayağa güzelliktir” diyen Koçak, sözlerine şöyle devam etti: “Yepyeni bir düzen kurmuş, büyük bir ruh inkılâbı meydana getirmişti. O, sonsuzluğun elçisiydi. İslâmiyet’in, Efendimiz’in(s.a.v) getirdiği aydınlığa, kuşatıcılığa şiddetle muhtacız. Her halükârda inancımıza dört elle sarılmalıyız.”
HASAN AYHAN

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.