Prenses Zeynep Osman: Türkiye'nin Geleceği Bir Soru İşareti

Prenses Zeynep Osman: Türkiye'nin Geleceği Bir Soru İşareti

Hem Devleti Aliye Osmanlı tarafından hem de Afganistan tarafından saray kökeni olan Zeynep Osman (Tarzi), geçtiğimiz hafta Amerika ve Türkiye’de gündem olan isimdi. Prenses Zeynep Osman, iki odalı mütevazı evinden çıkarılmama mücadelesi ile...

Hem Devleti Aliye Osmanlı tarafından hem de Afganistan tarafından saray kökeni olan Zeynep Osman (Tarzi), geçtiğimiz hafta Amerika ve Türkiye’de gündem olan isimdi. Prenses Zeynep Osman, iki odalı mütevazı evinden çıkarılmama mücadelesi ile New York Times’da haber konusu olunca, bir anda Amerikan ve Türk basının da ilgi odağı haline geldi.

II. Abdülhamit’in torunu ve Şehzade Mehmet Burhanettin Efendi’nin ise oğlu olan Osman Ertuğrul Osmanoğlu ile 1987 yılında evlenen Zeynep Osman (Tarzi), şimdilerde her ne kadar sıkıntılı günler geçirse de, ''Kimsenin yardımına ihtiyacım yok. Kimseden birşey istemem,” diyerek çıkarılmaya çalışıldığı evine ve yalnız sürdürdüğü New York'taki hayatına toz kondurmuyor. Eşini 2009 yılında kaybeden Zeynep Hanım, oturduğu mütevazı kiralık evinden çıkarılma riski yanında bir de bugünlerde “Silvernix” adlı 17 yaşındaki İran kedisinin mide kanseri olmasından dolayı üzüntülü.

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ MUAMMA

Zeynep Hanım, son gelişmelerle birlikte Türkiye’nin geleceği hakkında, “Bir sual işareti. Benim için çok büyük üzüntü ve sıkıntıdır bu hal.” diye konuşuyor.

Türkiye’nin Irak, Suriye gibi komşu ülkelerde süren şiddet olayları ve savaşlardan da çok üzüntü duyduğunu belirten Zeynep Hanım, daha sonra konuyu Türkiye’ye getirerek, “Bizim memleketimizde ırkçılık, dincilik, mezhepçilik yoktu. Bunlar yeni çıktı. Onlardan (Irak, Suriye) örnek alalım da biz de onlar gibi olmayalım. Orası benim vatanım, orada doğup büyüdüm. Biz hiç bilmezdik kim Sünniymiş kim Aleviymiş; kim Rummuş kim Ermeniymiş; kim Kürtmüş kim şuymuş buymuş diye. Bizim böyle şeyler umurumuzda olmazdı; çünkü bilmezdik. Biz böyle büyüdük, anlatabiliyor muyum? Biz hepsi ile ahbaptık, dosttuk ve hala da öyleyiz. Bu mezhepçilik ayrımcılık çok canımı sıkıyor.” ifadelerini kullandı.

“OSMANLI’DA MEZHEPÇİLİK YOKTU’’

Türkiye’de toplumun kutuplaştırılmasını büyük bir endişe ile takip ettiğini dile getiren Zeynep Hanım, “Böyle bir mezhepçilik, ayrımcılık ne Osmanlı’da vardı; ne de Cumhuriyet tarihinde. Osmanlı öyle açık görüşlü ve adaletliydi ki; Rumlara Rum mekteplerini açmaları için izin verdi. Fransız okulu, İngiliz okulu, Alman okulu, İtalyan okulu açılmasına izin verdiler. Yahudilere sinagog açıp ibadetlerini rahatça yapma haklarını verdiler. Hristiyanlara yine öyle, rica ederim hangi imparatorlukta böylesine insani haklar verilmişti?” şeklinde konuştu.

EVİNDEN ÇIKARILIYOR MU?

Geçtiğimiz Pazartesi New York Times gazetesi, Prenses Zeynep Osman’a mahkeme yoluyla evi boşaltması için ihbar gönderildiğini sayfasına taşıdı. Hem ABD hem de Türk basının da yankı uyandıran konu için ise Zeynep Hanım, henüz bu konunun netlik kazanmadığını söylüyor. “Davalar devam ediyor. Mahkeme devam ettiği için de bu konuda birşey söylemek istemiyorum.” diyen Zeynep Hanım, mahkemeden olumsuz bir kararın çıkması durumunda New York’ta kalma veya Türkiye’ye tamamen dönme konusunu henüz düşünmediğini söylüyor.

Haftaya Türkiye’ye gidecek olan Zeynep Hanım her yıl yaklaşık 5 ay ülkesinde, 7 ay da Amerika’da ikamet ediyor. Zeynep hanımın ablası Fatma ile ailenin en küçük ferdi olan erkek kardeşi Mahmut İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’da olduğu gibi New York’ta da dostlarının, akrabalarının olduğunu belirten Zeynep hanım, “Allah’a şükür yalnız bir hayat sürmüyorum.” diyor.

İstanbul Nişantaşı’nda doğan Zeynep Hanım, 1920 yılında Osman Ertuğrul Osmanoğlu gibi sürgün olan Afgan Kraliyet Ailesi’nden Prens Abdulfettah Tarzi ile Türk olan eşi Pakize Hanım’ın ikinci çocukları olarak dünyaya gelir. Aile geçmişinin rahmetli eşi Şehzade Osman Ertuğrul Efendi ile çok paralellik arz eden yönleri olduğuna dikkat çeken Zeynep Hanım durumu, “Benim ailem de Osman Efendi’nin ailesi gibi sürgün edilmiş. Annem Türk’tü; babam ise ülkesinde ailesinin sürgün edilmesinden sonra 1936 ya da 1937’de Türkiye’ye gelmiş. Ama babamın ailesinin tamamı 1928’de çıkmış Afganistan’dan. Babam ile kız kardeşi önce Roma’ya gitmişler; sonra da İstanbul’a anne ve babasının yanına gelmiş. Benim anneannemlerle, babamın ailesi aynı sokakta oturuyormuş ve annemle de öyle tanışıp evlenmişler.” diye özetliyor.

Zeynep Hanım, kolej eğitiminin ardından doktor olan annesi Pakize Tarzi’nin işlettiği kliniği bir dönem yönetir. 1971 yılına kadar İstanbul’da yaşadıktan sonra New York’a taşınır. Henüz gençlik yıllarının baharında olan Zeynep Hanım, babasının bir dostu olan Afgan kökenli bir doktor ile evlenir. Bu evlilik ancak 5 yıl kadar devam eder. Eşinden ayrıldıktan sonra tekstil işine atılır ve Manhattan adasındaki ünlü 7. Cadde'de bir ofis açar. Türkiye’de diktirdiği kıyafetleri, New York’ta toptan satmaya başlar. Zeynep Osman Tarzi o yılları; “7. Cadde’de ‘Showroom’ dedikleri bürosu olan ilk Türk bendim. Türkiye’de yaptırdığım ürünleri burada çok ünlü mağazalara toptan satıyordum.’’ diye anlatıyor.

“DÜNYAYA BİR DAHA GELSEM...”

Geçmişi ve ailesi ile iftihar eden birisi Zeynep Hanım. Aileden gelen asaleti ile övünmese de ebeveynleriyle iftihar ettiğini söylemeden geçemiyor. “Annemle iftihar ederim. Babamın bana verdiği soyadını taşımaktan iftihar ederim; ama Osman Efendi ile evlenmek, benim için bambaşka birşey. Bir daha dünyaya gelsem bugüne kadar yaşadıklarımdan daha başka birşey istemezdim; yalnızca Osman Efendi ile daha erken yaşlarda tanışıp evlenmek dışında.” diyor.

Osman Ertuğrul Efendi denilince aklına eşinin birçok yönü geldiğini anlatan Zeynep Hanım; “Son derece zeki ve iyi eğitim almış, kendisini çok iyi yetiştirmiş bir insandı. Büyüdüğüm aile ve arkadaş çevremde çok entelektüel insan vardı; ancak hiçbiri Osman Efendi gibi değildi. O kadar entelektüel olmasına rağmen son derece de mütevaziydi. Geçmişi ile iftihar eder ama asla geçmişte yaşamazdı. Ah ah deyip hiç sızlanmaz, uğradıkları haksızlıklara veryansın etmez ve olan olmuş, geçen geçmiş deyip kitabı kapatmış biriydi. Osman Efendi hep yaşadığı güne ve ilerisine bakardı." diyor.

“TÜRKİYE'DEN BAŞKA HİÇBİR ÜLKENİN PASAPORTUNU TAŞIMADI”

Eşinin başka hiçbir ülkenin vatandaşlığını kabul etmediğini, hep memleketi olarak sadece Türkiye’yi gördüğünü anlatan Zeynep Hanım, 2004 yılında Osman Efendi’nin Türkiye vatandaşı olana kadar hiçbir ülkenin pasaportunu taşımadığını, yalnızca Yeşil Kart’ı olduğunu söylüyor. Zeynep Hanım bu durumu şöyle anlatıyor; “Yeşil Kart'ı olmasına rağmen hiçbir zaman Amerikan vatandaşı olmak için talepte bulunmadı. Hatta vatandaş olması için teklifte bulunan ülkelerin tekliflerini de geri çevirdi. Aynı şekilde Türk vatandaşı olmak için de kendisi bir müracaatta bulunmadı. Osman Efendi’nin madencilik işi nedeniyle Venezuela'ya gittiği bir dönemde, oranın Türkiye büyükelçisinin onu arayarak, ‘Efendim genel af çıktı (Ecevit affı). Eğer teşrif ederseniz size Türk pasaportu verelim.’ dediği sözlerini aktaran Zeynep Hanım, eşinin de bu teklife cevabının, ‘Ben bir günah, hata işlemedim ki siz beni affedebilesiniz.’ diyerek olumsuz cevap verdiğini aktarıyor.

Osman Ertuğrul Efendi’ye neden “Son Osmanlı” denildiğini de Zeynep Hanım şöyle anlatıyor; “Babası da kendisi de sarayda doğmuş, büyümüş; saray adabı muaşeretini, geleneğini bilen son şehzadeydi. Allah rahmet eylesin, Büyük Neslişah Sultan da son sultandı. Osman Efendi vefat edince Neslişah Sultan bir beyanat verdi gazetelere ve dedi ki; ‘Osman Efendi’nin vefatı ile Osmanlı Hanedanlığı kalkmıştır. Bundan böyle artık sadece Osmanlı ailesi vardır.’ işte o nedenle Son Osmanlı’ydı.”

“AFGANİSTAN’A BİR DAHA GİTMEM''

Baba tarafından Afgan olmasına ve orada hala akrabalarının bulunmasına rağmen Afganistan’a bir daha gitmeyeceğini söylüyor Zeynep Hanım. 1970 yılında Kral Zahir Şah’ın, Türkiye'ye resmi ziyareti sırasında programının dışına çıkarak İsranbul’da ailesine misafir olduğunu belirten Zeynep Osman, onun daveti üzerine üç aylığına o yıl Afganistan’a gittiğini anlatıyor. Afganistan izlenimleri aktaran Zeynep Hanım, “Afganistan’da gidip görmediğim yer kalmadı. O zamanlar bizim memleketimizden daha güvenliydi. Kadınlar çalışıyordu ve hepsi de modern giyimliydi. Üstelik kadınlar her meslekte görev yapabiliyordu. Benim Afganistan’a gittiğim yıllarda İstanbul yoklar diyarıydı. Bizim ülkede doğru düzgün yol yoktu, yorgan yoktu ama Afganistan’da otobanlar, yollar hep asfaltlıydı. Afgan milleti de son derece medeniydi. Çok sevdim. Babamın geldiği topraklardı; insanda bir yakınlıkta oluyor.”

Bugün Afganistan’ın yaşadıklarına çok üzüldüğünü aktaran Zeynep Hanım, babasının geldiği toprakların geleceği için pek ümitli olmadığını söylüyor. Bir daha baba diyarına gidecek misiniz sorusuna ise, “Bir daha artık gitmem Afganistan’a.” diye iç geçiriyor.

CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.