"Ömrünün sonuna kadar davasına sadık kaldı"

"Ömrünün sonuna kadar davasına sadık kaldı"

Merhum Ali Güneri'nin oğlu eski Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri babasını anlattı. Güneri, "Babam ömrünün sonuna kadar davasına sadık kaldı. Hiçbir makam mevki beklemeden çalıştı" dedi

Milli Görüş camiasının Konya'daki en önemli isimleri arasında yer alan gazetemizin kurucusu rahmetli Necmettin Erbakan Hocanın dava arkadaşlarından olan Ali Güneri’nin vefatının sene-i devriyesi dolayısı ile Ali Güneri’nin oğlu, 54. Hükümet dönemi Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri Gazetemize özel açıklamalarda bulundu.

HİÇBİR MAKAM MEVKİ BEKLEMEDEN ÇALIŞTI

Rahmetli Ali Güneri’nin oğlu Teoman Rıza Güneri, "Babam rahmetlinin İslami şuuru Erbakan Hocamızla tanışmasından önce de vardı ama Erbakan Hocamızın ortaya koyduğu, İslam’ın unutturulmuş en önemli yönü olan 'cihat' temelli şuurlanmayı, bütün Milli Görüşçülerde olduğu gibi babamda da çok net olarak görürüz.Ömrünün sonuna kadar bu böyle devam etti" dedi. Teoman Rıza Güneri, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Babamı Hakk'a uğurladıktan sonra her geçen gün daha çok özlüyor ve her geçen gün kubbede bıraktığı hoş sedasını daha iyi anlıyoruz. Ömrüne sığdırdığı değerler, dostlar, hizmetler, mücadele, izler aldığı dualar karşılığında Allah’ın lütfu olarak az insana nasip olduğuna inandığımız yoğunluktadır. Çocuk yaşında evlerinde misafir kalan Sami Efendi Hazretlerine ibrikle abdest suyunu döktükten sonra, Hoca Efendi başını okşamış ve uzunca dua etmiş. Bu duanın bereketi olsa gerek. Rahmetli babam Konya’mızın Uluırmak Mahallesinde doğmuş, komşuları olan Tahir Büyükkörükçü hocamız başta olmak üzere çocuk yaşından itibaren, hoca efendilerin sohbetlerinde bulunmuş, manevi terbiyesi gelişmiş, şuurlu bir Müslüman olarak inancının kuvvetlenmesinin temelleri o yıllarda oluşmuştur. Sohbet gruplarıyla haftada 1 gün mutlaka toplanılırdı, bizim çocukluğumuzda da en çok hafızalarımızda iz bırakan bu sohbet toplantılarıydı. Bu sohbet toplantıları yemekli de olurdu, misafirlere hizmetlerimizi yapardık, cemaatle namazlar kılınır, sohbet hocaları tefsir, hadis dersleri yapar, Kur’an okunur, ilahiler okunurdu. Bizim de Annemle, kardeşlerimle en zevk aldığımız günler olurdu. Bilhassa Mübarek gecelerde mutlaka bizim evde toplanılır yemek ikramımızdan sonra yine sohbetler, cemaatle namaz, Kur’an, ilahi okunmasının yanında cemaatle tesbih namazı da kılınırdı. Şimdi kaç evde kaldı bu adetler diye düşündükçe kendi adımıza seviniyorum ama şimdiki nesillerimiz için de çok üzülüyorum. İslami şuuru Erbakan Hocamızla tanışmasından önce de vardı ama Erbakan Hocamızın ortaya koyduğu, İslam’ın unutturulmuş en önemli yönü olan “cihat” temelli şuurlanmayı, bütün milli görüşçülerde olduğu gibi babamda da çok net olarak görürüz, ömrünün sonuna kadar bu böyle devam etti elhamdülillah. Dostluğa, arkadaşlığa çok önem verirdi, çocukluk arkadaşlarıyla bile ömrünün sonuna kadar irtibatını kesmemiştir."

2-2-1206x800.jpeg

“DÖRT OĞLUN VAR BİRİNİ ZEKÂT OLARAK VERECEKSİN”

1995 seçimlerinde merhum Necmettin Erbakan'ın “dört oğlun var birini zekât olarak vereceksin” diyerek emir vermesi üzerine siyasi hayatının başladığını belirten Güneri, “Babam gelişen teknolojiyi kullanmaya çalışır ve işinin en uzmanlarıyla çalışmayı tercih ederdi. Siyasi hayatında da bu hassasiyetini devam ettirdi. Planlı, programlı idi, detaylara önem verirdi, çözüm odaklı fikirler geliştirir, çalışma arkadaşlarının düşüncelerine değer verirdi. Hiçbir makam mevki beklemeden gücünün sonuna kadar çalıştı. Erbakan Hocamızın en yakınlarından biri olmasının yanında, İl başkanıyken ve genel merkezde de etkili görevde iken hiçbir zaman milletvekilliği, belediye başkanlığı gibi görevlere talip olmamıştı, hatta kendisine yapılan ısrarlı teklifleri bile şiddetle ret etmişti. Hâlbuki o dönemde nerdeyse bütün il başkanları milletvekili adayı olmuşlardı. Benim milletvekili olmamı da istememiş, biz karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek çalışmaya devam edelim demişti, ben de bu görüşte idim, Ancak 1995 seçimlerinde Erbakan hocamızın “dört oğlun var birini zekât olarak vereceksin” diyerek emir vermesi üzerine emre uymuştuk.Teşkilatı oluştururken, adayları belirlerken kim dava için en faydalı olur hep bu gözle baktı ve hem davaya sadık olacak, hem de en iyi çalışmalar yapabilecek, çok oy alabilecek ve de teşkilatının da istediği kişileri destekledi ve onların aday olması için gayret etti. Bilhassa son saydığım bu iki özelliğinde dolayı da Erbakan Hocamız tarafından çok sevildi, Babam da ona çok sadık kaldı” dedi.

2-1-1040x800.jpg

BABAM ÇOK MİSAFİRPERVERDİ

Babamın en önemli vasıflarından birisi, belki de birincisi misafirperverliği olduğunu söyleyen Güneri, daha sonra şunları kaydetti: “Tabii içerden biri olarak söyleyeyim, bu işin gerçek kahramanı Allah CC hayırlı uzun ömürler versin, annemdir. Evimizde sürekli yemekli misafirimiz olurdu, babam akşama doğru haber verip, bu akşam misafirimiz var, -3 kişi, 5 kişi, 10,15 kişi fark etmez- dediğinde bile Annem hiç bu saatte haber verilir mi diye hiç serzenişte bulunmadan, hatta memnun olarak, gözlerinin içi parlayarak hemen hazırlıklarını yapar, olduğunca mükellef sofralar kurulur ve misafirler ağırlanır, yataklar hazırlanıp, yatırılır, sabah kahvaltıları ikram edilirdi. Erbakan hocamız Konya milletvekili olarak bilhassa seçim dönemlerinde Konya’mızda uzunca kalır ve bizde misafir olurdu. Bütün hizmetleri yapılır, her sabah seçim çalışmasına ilçelere vs gidecek kalabalık heyete kahvaltıları hazırlanır, gece döndükleri geç saatler de de yine sofra hazırlanırdı. Bazı Ramazan aylarında nerdeyse 30 iftarda misafirimiz olduğu gibi sahurlarda da misafirimiz olurdu. Misafirlerimiz sadece teşkilat mensuplarımız değil, akrabalarımız, babamın arkadaşları dostları, sohbet halkaları çok sık misafirlerimiz olurdu. Annem 80’li yaşlarında bile hem Konya’daki evinde hem de Medine’deki evlerinde yemekli misafir ağırlamaya devam etmiştir. Babam aşırı cömert ve yardım severdi ihtiyaç sahiplerini arar bulur ve imkânı ölçüsünde yardımcı olmaya çalışırdı, hiç kimseyi geri çevirmezdi. Camiye ve cemaate çok düşkündü, 5 vakit mutlaka camiye giderdi, gidemediği zaman da evde annemle cemaat olurlardı. Gece ibadetini hiç aksatmazdı, annem de kendisine ayak uydururdu. Çok erken uyanır, gece namazları kılınır, virdler okunur, teşbihler çekilir ve sonra en özel anlarda birine gelinirdi, sesli olarak çok uzun dua eder, annem de amin derdi, bu ritüel mutlaka her gece aksamadan tekrar edilirdi. Bu duasında bütün aile bireylerini, yakın akrabaları, arkadaşlarını her seferinde tek tek isim isim sayarak dua ederdi. İslam beldelerindeki sıkıntılar için, İslam ülkelerinin birlik beraberliği için, İslami şuuru olan liderleri isim imim sayıp bilhassa birlik beraberlikleri için dua ederlerdi. Aile birliğine çok önem verirdi, akrabalardan ve arkadaşlarından dargın olanları barıştırmak için özel gayret sarf ederdi. Bunun için davetler yapardı. Rasülullah efendimizin sünnetleri konusunda aşırı hassastı, sakalsız imam görse, üzülür, uygun lisanla telkinde bulunur, sağ eliyle yiyip içmeyenleri, yine uygun lisanla uyarırdı. Hayatında sünnetler onun için çok önemliydi. Sevdiğini Allah için severdi, kişiler hakkındaki tek kriteri İslami şuuru olup olmadığı idi, bu konuda özel bir hatırayı paylaşmak isterim; Benim eşimle ilgili tanışma sürecimizde, babam okuluna gidip, hocalarıyla görüşmüş, şuurunu sormuş hatta bazı sınav yazılarını incelemiş, biz bunu sonradan öğrendik. Babamın hayatında önemli bölümlerden birisi de 12 Eylül 1980 darbesinden sonra uzun cezaevi dönemidir. MSP’nin GİK üyesi olduğu için tutuklamışlardı, ilk 4 ayında Erbakan hocalarla birlikte Dil Okulu denilen binada kalmışlardı, orası nispeten rahat bir yerdi. Ancak ilk 4 aydan sonra Milletvekili olmayan tutukluları Mamak cezaevine aldılar. Çok zor ve çileli bir süreçti. İdam mahkumlarını bile son günlerinde sadece 5 gün tuttukları tek kişilik hücrede 21 gün tutmuşlar, türlü işkenceler uygulamışlardı. Tek tip cezaevi elbisesi, sıfır numara saç tıraşı, askeri yürüyüş eğitimleri, içtimalar ve marş söyletmeleri, ziyarete gittiğimizde bizim, rahmetli babaannemin önünde bile yüksek sesle andımızı, çeşitli askeri marşları okutmaları ve bazen tartaklamaları, işin boyutunu anlatan enstantanelerdi. Tabii sonunda beraat etmişlerdi. Bu çileler de yıldırmadı, çıkar çıkmaz faaliyetlerine devam ettiler.”

BABAM MEKKE MEDİNE AŞIĞI İDİ

Rahmetli Ali Güneri’nin Mekke, Medine aşığı olduğunu belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Orada yaşamayı hatta orda ölmeyi çok istiyordu. Erbakan Hocamıza “hocam sizden başka hiçbir talebim yok, ne olur benim orada sürekli kalabilmem için bana yardımcı olun” diye rica ederdi. Kısmet oldu, ömrünün son 12 yılını ağırlıklı olarak Medine-i Münevvere’de geçirdi. Orada mütevazi bir ev tuttu, annemle beraber vakitlerinin çoğunu Mescidi Nebevi’de geçirirlerdi. Gece saat 3’te mescide gidilir, işrak vaktine kadar, namaz, Kur’an, dua ile meşgul olunur, işrakten sonra eve dönülürdü, ikindi namazına tekrar mescidi Nebeviye gider, yatsıdan sonra çıkarlardı. Medine’de de sohbet grupları vardı, sık sık yemekli misafirleri olurdu. Son görüşmesinde Erbakan Hocamız kendisine, “Aleyhissalatü vesselam efendimiz için Eyüb-El Ensari ne ise bizim için de sen o’sun” diyerek verdiği değeri gözyaşları içinde dile getirmişti. Babam da bu son görüşmesini her fırsatta tekrar tekrar anlatır ve bundan büyük memnuniyet duyardı. Babam Erbakan Hoca’ya sadakatten ve Millî Görüşçü olmaktan hiçbir zaman taviz vermedi. Rabbim Erbakan Hocamıza da babama da ve bütün geçmişlerimize de rahmet eylesin ve bizleri cennetinde Rasülullah efendimizin sancağı altında buluştursun. Babamı vefatının birinci yıldönümünde gazetenizde yer vererek anmanızdan dolayı ailem adına teşekkürlerimizi arz ederiz.”

SAİT ÇELİK

adsiz.jpg

adsiz-001.jpg

adsiz-002.jpg

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum