Okumadan yazmak olmaz
Tunçbilek – Kütahya doğumlu olan yazar, daha ilk ve orta öğrenim yıllarındayken son derece başarılı yazılar yazarak, dikkat çekti. Onun yazı alanındaki kabiliyeti sonraki yıllarda farklı konularda ilginç yaklaşımlar ortaya koyacak kitaplar oluşturmasına vesile oldu. Türk Edebiyatı Dergisi ve Vakfı’nın açtığı “Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması’nda” 1997, 2000 ve 2001 yıllarında ödül aldı. 2002’de Beyan Yayınları’nın açtığı “İlk Romanlar Yarışması’nda” “Sindrella’nın Pabucu (Çoban Aşkın Çocuğuydu)” adlı romanıyla derece aldı. Bazı öyküleri, “Türkiye’nin En Güzel Hikayeleri” isimli Urduca ve “Turkish Delight” isimli İngilizce antolojide yer aldı. Deniz Kültür ve Sesli Yapım tarafından yapımcılığı üstlenilen, “Sesli Edebiyat / Öyküler Sesleniyor” isimli Sesli Öykü Antolojisi’ne dahil oldu. Yazıları; muhtelif dergi, sanat-edebiyat sitelerinde yayınlandı.
Yazar, şimdiye dek; Saklı Değerler, Muhabbet Buyursun Gelsin, Bekleyen, Havva Hanım’ın Gamzesi isimli öykü, Çoban Aşkın Çocuğuydu isimli roman;Bırakın Güzel Konuşsun, Bana Gönülden Çalıp Söyle, Ey Ruh(um) Geldinse Masaya Vur, Ötede ve Edibâne Süz(ül)üşler adlı deneme kitaplarını okurla buluşturdu.
Hüzeyme Yeşim Koçak, “EDEBİYATÇIysam ne OLAYIM” adlı son öykü kitabında da birbirinden çekici 30 öyküyü okurlarının beğenisine sundu.
Yazar, ŞAPKAMIN ALTI” isimli yeni bir deneme kitabının da hazırlıklarını sürdürüyor.
*Hüzeyme hanım, yazarlık serüveniniz nasıl başladı, ne zaman yazmaya başladınız? Sizi yazar olmaya yönelten etkenler neydi?
Galiba, bir yazarlık nüvesi, ukdesiyle doğuyorsunuz ve kader çizginiz de ona göre şekilleniyor. Eğer eli kalemli kişilerdenseniz, hayatınızda kelimelere yazılıysanız; bir gün mutlaka mürekkebe batıp bulanıyor, yazmaya başlıyorsunuz. Geçici de olsa, size verili bir gerçek o. Ortam, şartlar, kişiler, sürekli yenilenen gelişen (yazar) şahsiyetiniz; hepsi “yazı noktasına, sevdasına” hizmet ediyor.
Yanlış anlaşılmazsa, gerisi “hikâyedir” diyelim mi. Yani siz artık, “büyük hikâye(niz)de yazarsınız”.
*Yazı hayatınızda Konya’nın bir önemi var mı? Yani yazılarınızda Konya’dan hiç esinlendiğiniz oldu mu?
- Konya benim için, bir şuurun kazanılmasında önemli bir role sahip. Başta manevî hayatım ve yazı dünyam, bu kutlu şehirde büyük gelişme gösterdi. Edebî çevrem genişledi, önemli yazarlar, kültür adamlarıyla tanıştım.
Birbirinizi etkiliyor ve kaleminizi güçlü kılmak için çalışıyorsunuz. Daha ciddiye almaya başlıyorsunuz kendinizi; hem insanî yaratılışın haslığı bakımından, hem bir edebiyatçı olarak.
Ayrıca 2004 yılından bu yana Merhaba Gazetesi’nde yazmaya başladım. Gazetede yazmak, cesaret sağlayan, yazı tecrübenizi artıran bir unsur...
Hâsılı Konya pek çok yönden güzel ve anlamlı bir vasat.
* EDEBİYATÇIysam ne OLAYIM adlı kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz, bu kitabı yazmaya sizi ne yönlendirdi?
- Bir kere öykü yazarısınız. Edebî hayatınızda öykülerle bir noktaya gelmişsiniz. Öykü antolojileri, öykü dolayısıyla çeşitli ödüller v.s… Sanatınızın içerisinde öykü, vazgeçilmez bir unsur. Dolayısıyla muhtelif hikâyeleri devşirip, hikâye üretmeye, sanat kisvesine büründürmeye devam ediyorsunuz. Bu, öykü kitaplarının çıkmasının önemli bir sebebi. Ayrıca her kitabınız, bir basamak, çıta, edebî bir açılım...
EDEBİYATÇIysam ne OLAYIM, benim edebiyat dünyamı oluşturan keskin, eleştirel, muzip, sorgulayıcı, düşünce eksenli öykülerimi bir araya getirdiğim ve okur zevkine sunduğum bir gökkuşağı kitabı.
İçinde manevîyat kokusundan, aşka dair, ölüm temasından, toplumdaki yozlaşmanın kalbe oturan darbelerine, yüreğe vuran-hayat neşesine kadar değişik konularda ve renklerde hikâye bulunuyor.
Elbette okur daha farklı okumalar yapıp, türlü lezzetler alabilir.
* Yazdığınız kitaplarla ilgili okurlarınızın size yönelik eleştiri veya beğenileri oldu mu?
- Kitabım şu an çok yeni. İçindeki bazı öykülerim okur tarafından sevilmişti. Hırka, Kadeh, Hüsniye Terapiye Gidiyor, İp’ gibi. Daha önceki öykü kitaplarından da olumlu, yapıcı eleştiriler almıştım.
EDEBİYATÇIysam ne OLAYIM kitabında da; özellikle edebî çevreler, tarafından çok beğenilen, değer verilen öykülerim oldu. Dolayısıyla öykülerim kitaplaştı.
* Peki, çalışmalarınızı yayınlamadan önce, görüşlerine başvurduğunuz birileri oluyor mu?
- Çalışmalarınız değişik ortamlarda yayınlanmasıyla, sınanmış oluyor bir bakıma, görüşlere açık. Bu itibarla, genellikle kitaplarımı okura sunmadan önce görüş almıyorum. Ayrıca, herhalde zengin bir yazı tecrübesini içselleştiriyor, belli bir seviyeyi de yakalıyorsunuzdur. Ümit ederim ki öyledir.
Fakat roman gibi, pek de aşinası olmadığınız türlerde ve inceleme-araştırma benzeri, derin bir sabır emek gerektiren eserlerde, titizlenmeye özellikle fikir almaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Henüz yayınlanmayan “SARILMAK” isimli romanımı da, bu sebepten kıymetli bir akademisyenimize takdim etmiş ve düşüncelerini almıştım.
* Uzun bir süre yazmayı bıraktınız ve yeniden başladınız. Yazı hayatınıza yeniden başladıktan sonra yazmayı bırakacağım dediğiniz oldu mu?
-Hayır, uzun bir süre bıraktım. Şimdi Allah’ın izni ile devam etmek ve kaybettiğim seneleri telâfi etmek istiyorum. Tabii şartlar ne gerektirir, bilemeyiz. Yazmayı seviyorum ama “olmazsa olmazım edebiyat da” diyemiyorum.
Yazmaya ara veren de, karşınızda duran kişiydi, aynı Hüzeyme’ydi.
Faal bir yazar olarak, hayırlı bir şekilde hayatımı sürdürmek en samimi dileklerimden diyelim.
* Peki yazdığınız kitaplarda keşke şunu yazmasaydım dediğiniz veya bu kitabımda şu konuya da değinseydim dediğiniz oldu mu?
- “Yer verseydim” diyebiliyorsunuz. Çünkü kitabın üzerinden belli bir süre geçtikten sonra farklı bir görüşe sahip olabiliyorsunuz. Belki o yoğunlaşmanın ardından kitaba eklemek istediğiniz; yaşın deneyimin önünüze getirdiği, zamanın biriktirdiği bazı taze düşünceler, malzemeler, yeni ilham ve tespitler var. Fakat yeni bir kitap gerekçesi de, zannederim bu kıvranışlarla doğuyor.
“Farklı yazsaydım” dediğim vâki ama “keşke yazmasaydım” dediğim sanırım hiç olmadı. Ben mazideki yazıcı Hüzeyme’yle de barışığım ve kabulleniyorum. Tecrübesi yoktu ama samimiydi.
*Yazılarınızın konusunu nasıl belirliyorsunuz?
- Yaşadığım hadiseler, bazı hassasiyetlerim, memleket meseleleri, gündem; kalemimi hareketlendiriyor. İdealist, millî manevî değerlere önem veren bir insanım. Bu merkezî nokta, hadiseleri ele alış şeklinizi, dünya görüşünüzü ve yaşayış biçiminizi belirliyor.
Güçlü bir sanat ve iletişim vasıtası olan edebiyatla da, okurla paylaşım sürecine içerisine girmek istiyorsunuz.
Yazarlığınız; kaleminizi hayata, sanata, düşünceye daldırmaya sevk ediyor kısaca.
*Uzun süre yazarlık yapmış olan ve halende yazmaya devam eden tecrübeli bir yazar olarak, yazmaya yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir?
- Klasiklerimizden başlayarak, geniş bir yelpazede okumalarını, tefekküre önem vermelerini, özeleştiri yapmalarını ve çok çalışmalarını tavsiye ederim.
Benim gördüğüm bazı kesimlerde; kolayca, gerekli donanıma erişmeden mevkie, şan şöhret, başarıya talip olma durumu, hududu aşmış bir bencilik hâli var. Hâlbuki hakiki sanatın özü çile…
Gençlere sadece sanatın değil, hayatın da manevî hazlarını keşfetme ve yaşamalarını, bir “istikamet” üzerinde bulunmalarını öneririm. Anlamlı bir hayat...
*Hüzeyme hanım yeni bir kitap çalışmanız daha var. Bu kitabın konusu ne olacak?
-Toplumumuzdaki kimi açmazlar ve bazı kavramlar etrafındaki kalem oynayışlarından müteşekkil bir denemeler demeti. Önümüzdeki günlerde, NKM’den çıkacak: “ŞAPKAMIN ALTI.”
*Peki yeni bir kitap çalışmanız daha var mı tasarladığınız?
- Öncelikle yeni romanımı yayınlamak arzusundayım. Daha sonra bakalım Allah ne gösterir. Başka bir roman mı çıkagelir.
*Bir kitabı yazmak ne kadar zamanınızı alıyor?
Kendinizi yalnızca bir türe hasretmediğiniz, birkaç dalda yazdığınız için; çalışma şartlarınıza, yazdığınız kitabın içeriğine göre durum değişiyor. Mesela yeni öykü kitabımı 2007 yılında yazmaya başladım, 2010 yılının ilk aylarında yayınlayabildim. Farklı süreçler olabiliyor ama umumiyetle bir buçuk iki yılımı alıyor. Daha uzun da sürebilir.
*Ne kadar daha yazmaya devam edeceksiniz?
Murat edilen kadar.
Röportaj: Rasim ATALAY
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.