Milli Görüş mührü
Yayınlanma:
Eminönü eski Belediye Başkanı Lütfi Kibiroğlu, Milli Görüş belediyeciliğinin Türkiye’de referans noktası olduğunu belirterek, belediyeciliğe mühür vurduklarını söyledi
* 1976 yılından itibaren Milli Görüş Hareketi’nin içinde yer aldınız. Milli Görüş belediyeciliğinin oluşmasında sizlerin de katkısı var. Türkiye’de Milli Görüş belediyeciliği referans noktası olarak gösteriliyor. İcraatların başında bulunan kişilerden biri olarak Milli Görüş belediyeciliğinin temel farkını anlatabilir misiniz?
- Milli Görüş belediyeciliği 3 temel esasa dayanır. Şeffaf belediyecilik, sosyal belediyecilik ve garson belediyecilik.
* Bu ilkeler Milli Görüş belediyeciliği öncesinde yok muydu?
- Onu yaşı 50’nin üzerinde olan insanlara sorun. Bırakın belediye başkanını, müdürle görüşmek için 3 gün bekler, birilerini araya sokmak şartıyla randevu alabilirlerdi. Ben de mali müşavirlik yaptım. Neticede belediyelerle işimiz oluyordu, devletin vergi daireleri, sigorta, adli sicil olmak üzere tüm bunlarla işimiz oluyordu. Hakikaten belediyeciliği biz öğrettik dersek çok mu mübala etmiş oluyoruz ama fazla da mütevazı olmaya gerek yok. Milli Görüş belediyeciliği Türkiye’de bir referans, bir mühür oldu ve Türk insanı şunu anladı. Demek ki, belediyecilik buymuş, belediye başkanı uzaydan falan gelmiyormuş, benim gibi 9 ay 10 günlük insanmış, belediye başkanı da bazen sevinir bazen üzülürmüş, benim gibi insanmış.
Biz toplumla, vatandaşla olan bütünleşmeyi sağladık. Devlet-millet kaynaşmasını onlar söyledi biz yaptık. Biz bunu söylemden çıkardık, fiiliyata döktük.
Yolda kalmış bir insanın gelip benden yol parası isteyeceği kadar halka yakındım. Yani bize ulaşmak isteyenlerden, şu sözü asla kabul etmiyorum. ‘Başkanım sana ulaşamadık’ benim lügatimde bu yok. Bana ulaşamadığı ancak şöyledir. Belediyeye gelmiştir, o anda ben yokum. Valilikte bir toplantıda ya da başka bir yerdeyimdir. Aynı anda iki yerde olamayacağıma göre o da tam benim belediyede olmadığım zamana denk getirmiş ve bana ulaşamamıştır. Ama benim orada olduğum zaman bana ulaşamayan veya telefonuna cevap vermediğim hiçbir Allah’ın kulu olmaz. Bu bizim literatürümüzde yok. Milli Görüşçü belediye başkanları adına söylüyorum. Gömlek çıkaranları değil, onların gömlekli hallerine de kefilim.
* Peki, Milli Görüş belediyeciliğinin 3 ilkesini açarsak.
- Sosyal belediyecilik şuydu: Bir belediye başkanı niye belediye başkanı olur. Belediye başkanının birinci görevi beldesinde yaşayan insanların huzurunu temin etmektir. Sizin mesul olduğunuz sınırlar içerisinde huzuru temin etmemiş iseniz sizin belediye başkanlığınız tartışılır. Böyle bir şey olamaz. Yani vatandaş rahat olmadıkça, bizim anlayışımızda belediye başkanı rahat uyuyamaz, hakkı yok. Dolayısıyla sosyal belediyecilik birebir halka inmekle ve onun dertleriyle dertlenmektir. Ben iftiharla şunu söylüyorum; her insanın kendi hayatında torunlarına anlatacak bir şeyleri vardır. Bizim de bu konuda torunlarımıza anlatacak bir şeylerimiz var. Ben belediye başkanı olarak ilk imzamı fakirlere yardım sandığına attım. Burada biz, sadece fakirlerin değil zenginlerin de belediye başkanıyız. Fakirlere hizmet edip de zenginlere etmeyecek misin gibi bir durum yok. Beldemizde yaşayan bütün insanları, zengin-fakir ne olursa olsun huzurunu temin etmekle mükellefiz. Sosyal belediyecilik anlayışını bunun üzerine gerçekleştirdik.
İnanın bir insan olarak benim neye ihtiyacım varsa o beldede yaşayan bütün insanların da ona ihtiyacı var. Dolayısıyla belediye başkanı kendisini başkasından farklı görme lüksüne sahip değildir, böyle bir hakkı yoktur. Sadece Allah beni belediye başkanı olarak imtihan eder, öbür kardeşimi de ayakkabı tamircisi olarak imtihan eder. Sadece mesleklerimizde fark var ve bütün fark bundan ibarettir.
Sosyal belediyecilikte yapacağınız her iş sosyal kesime hitap etmelidir. Mesela; ben örnek olarak şöyle söylüyorum. Bir yeri istimlak edeceğim. Oraya kamu yararına bir şey yapılacak. Asla rızası olmadan hiçbir yeri istimlak etmedim. O mülk sahibini çağırdım, onla adam gibi konuştum, projemi ona anlattım, senin yerini bu yüzden istimlak etmek istiyoruz ama senin mağdur olmanı istemiyorum, bunu Allah da istemiyor kanunlarımız da istemiyor. O kardeşlerimizle anlaşarak yerlerini aldık ve istimlak ettik. Bakın bütün bu kerametler Lütfi Kibiroğlu’nun kerameti değil, Milli Görüş’ün kerametidir.
Onun için sosyal belediyecilikte halkı yok sayarak halka rağmen hiçbir şey olmaz.
Şeffaf belediyecilik dediğimiz kapalı kapılar ardından pazarlık olmaz. Ben şunu iddia ediyorum. ‘Ben belediyeden herhangi bir bilgiyi istedim bana vermediler’ diyen birisi gösteremezsiniz. Böyle bir olay yok. Bakın; 5 yıllık belediye başkanlığımda encümene hiç başkanlık etmedim. Bir kere fotoğraf çekilmek için encümen üyeleriyle buluştum. Onun dışında hiçbir zaman encümene başkanlık etmedim. Encümeni tesir altında bırakmamak için.
Dolayısıyla hiç kimse şunu diyemez ki, Eminönü’nde gizli saklı işler oldu. Asla böyle bir şey söz konusu değildir.
Üçüncü ayağımız garson belediyecilik. Garson belediyecilik de hizmetleri vatandaşın ayağına götürmek. Öyle hizmetler vardır ki iki şekilde olur. Vatandaş belediyeye gelir onu yapar ya da belediye vatandaşa götürür. Biz daima bu tür hizmetlerde vatandaşın ayağına gitmeyi tercih ettik. Yani hizmeti onun ayağına götürdük. Öyle insanlarımız vardır ki, hastadır, yatalaktır ya da işi müsait değildir. Biz bu hizmetleri kardeşlerimizin ayağına götürürüz. Garson belediyecilikten kasıt self servis değil, kendin pişir kendin ye mantığı değil. Garson belediyecilikten anlayışımız da budur.
SEYYAR SATICININ ARABASINA YARDIM EDEN BELEDİYE BAŞKANI
Bir hatıramı anlatıyım. 2009 yılında Eyüp’ten belediye başkanı adayıyım, kahvehanede konuşuyoruz. Bir tanesi dedi ki; ‘Başkanım, ben bir şey söyleyeceğim, sizin belediye başkanlığınız döneminde Eminönü’nde seyyar satıcıydım.’ Öyle deyince kalbim çıkacak hale geldi. Çünkü belediye başkanı seyyar satıcının bir numaralı düşmanıdır. Hele hele Eminönü gibi bir yerde. Tabi mikrofon onda ve şöyle devam etti: ‘Bir gün hava soğuk; muz, portakal, limon satıyoruz. Tam da Cağaloğlu yokuşundayım. Aşağıdan haber geldi, ‘zabıta geliyor kaç’ Araba dolu, yükleniyorum yükleniyorum araba gitmiyor. Adamın biri geldi bana yardım etti, çıktık yukarıya, adama teşekkür edeceğim, döndüm bir de baktım başkan. Başkan benim arabaya yardım etti ve beni çıkarttı ve bana ‘siz hızlı kaçacaksınız, biz usul kovalayacağız’ dedi.’
Böyle de bir hatıramız oldu. Zulmetmeyeceksin. Belediye başkanlığı zulüm makamı olmamalı. Olabilir mi? Tabi olabilir. Zulüm yapacaksan oradan daha iyi bir yer bulamazsın. İcraatın başısın, her şey senin elinde ve bir başbakanın yok. Orada başbakan da, bakan da, milletvekili de sensin. Efendimiz, ‘insanların en hayırlısı insanlara en çok faydalısı olanlardır’ dedi. Demiyor ki insanların en hayırlısı belediye başkanlarıdır. Hem belediye başkanı hem de insanlara faydan dokunuyorsa daha hayırlısın.
* Şimdiki belediye hizmetlerini nasıl görüyorsunuz
- Pardon, hizmet mi var şimdi?
* Yani olduğu kadarıyla.
- Hizmet var da ben mi görmüyorum. Çok üzülüyorum. Yemin ediyorum, bu hal beni çok üzüyor. Ben bazı yerlerde diyorum. Duble yol yapıyorlar. Doğru duble yol yapmak neye benziyor biliyor musunuz? Çocukları aç bir kadına çelik tencere hediye etmek gibi bir şey. Belediye başkanın birinci görevi beldesinde yaşayan insanların huzurunu temin etmekti. Senin beldende yaşayan insanlar aç, sefil, muhtaç ise o insanlarda huzurdan bahsetme imkanın var mı? O zaman sen belediye başkanıyken ne yapman gerekir. Hani meşhur kıssa anlatılır ya. Hz. Ömer gezerken bir kapı aralı, içerde bir mum yanıyor, içeriden kadın bağırıyor; ‘Ömer, Allah seni kahretsin.’ Hz. Ömer kapıyı çalıyor. Kadına, ‘Sen niye böyle bağırıyorsun? Ömer’i tanır mısın?’ Kadın, ‘Hayır, tanımam’ diyor. Bunun üzerine Ömer, ‘Peki niye bağırıyorsun?’diye soruyor. Kadın da, ‘İki tane yetim var, aç uyutmaya çalışıyorum’ diyor. Ömer ise, ‘İyi ama ocakta tencere kaynıyor’ deyince kadın, ‘İçinde taş var, yemek yok. Çocukları kandırmak için bu ateşi yaktım, çocukları kandırıyorum’ diye cevap veriyor. Ömer bunun üzerine, ‘Peki Ömer’in bundan haberi v ar mı?’ diye sorunca kadın, ‘Haberi olmayacaksa niye halife oldu?’ sorusuyla cevap veriyor.
Yani bir belediye başkanı, ‘beldemde şöyle çaresizlikler var, bundan benim haberim yok’ deme hakkına sahip değil. Emin olmak, şehremin olmak. Belediye başkanıysan şehrin en emin olan insanı sensin. Ama şehrin insanları senden emin değil. Böyle bir şey olmaz. Onun için Milli Görüş belediyeciliği gerçekten iftiharla hamdederek, şükrederek söylüyoruz hakikaten belediyeciliğe mühür vurmuştur.
MİLLİ GÖRÜŞ’E DÖNMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK
Bu milletin başka çaresi yok. Milli Görüş’e dönmekten başka bir çaremiz kalmadı. Bütün yollarda deniz bitti. Bir tek açık yolumuz var; o da Milli Görüş. Ya Milli Görüş’e geleceğiz; bu milletin kendi malı, bu millet gibi düşünen, bu millet için kendini feda eden, genel başkanımızın söylediği gibi yerli malı. Ya da felaket. Ben bazı konuşmalarımda diyordum; ya Saadet, ya felaket, ikisinden birini seçin, üçüncü bir yol yok. Zaten Milli Görüş belediyeciliğini gören herkes bunu özlüyor. 2009 seçimlerinde gerek ben gerek diğer arkadaşlar; hiçbir kimseden bir tek kelimelik kötü söz duymadı. Bazı belediye başkan adayları sokaklara giremedi. Elhamdülillah bize her kapı açık. Vatandaş bizi hala işletmede tutuyor. Bir gün gelecek benim buna ihtiyacım olacak. Ben de buradan vatandaşa diyorum ki; dikkat et patlak tekerli arabayı devirmeden lastiği değiş. Araba devrildikten sonra lastiği değiştirsen de kıymeti olmaz. Türkiye şu anda mutlaka ve mutlaka Milli Görüş’e dönmek zorundadır.
* Bir yerel yönetici olarak Konya’da belediyelerin hizmetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben bazı meclislerde lafın yeri geldiğinde diyorum ki, ‘Türkiye’deki diğer vilayetler ne zaman Konya’ya benzerse Türkiye kurtulmuştur. Konya mihenk taşı.’ Ama Konya’ya mührü vuran Milli Görüş’tür. Şimdi tenkit etmek değil gayem ama baktığımız zaman yapılan bir şey görmedim. Belki vardır ama ben görmedim. Temizlikte biraz geriye kalınmış gibi gördüm.
Zaman da geçiyor, dünya gelişirken Konya’nın geriye gitmesi bizi üzer. Ben yanlış bilmiyorsam Halil Ürün zamanında Japonya’da dünya kentlerinde sekizinciliği aldı. Bugün kaçıncıdır merak ediyorum. Ben bugün Türkiye’de Konya’dan çok daha güzel vilayetlerin olduğunu biliyorum. Oysa Konya bir numaraydı. Konya’ya bir numara yakışır ama bunu yapmak için gayret gerekiyor.
Konya en az göç veren illerden biridir. Ama son zamanlara baktığımızda Konya da göç vermeye başladı. Bu Konya için çok güzel bir fotoğraf değildir. Ümit ediyoruz ki, Konya’da Milli Görüşçü belediyelerle iyi mesafeler kat edilsin. Konya yaşanabilir bir şehir olsun.
-----------------------
Lütfi Kibiroğlu kimdir?
1947 yılında Konya Akşehir’de doğdum. İlk, orta ve liseyi Akşehir’de okudum. 1968 yılında İstanbul Ticari İlimler Akademisi Galatasaray İktisat ve İşletmecilik Yüksek Okulunu bitirdim. 1972 güz dönemi mezunuyum. Okulu bitirince işletme ve pazarlama ihtisası için Almanya’ya gittim. Daha sonra İstanbul’a geldim. 1973 yılından itibaren serbest muhasebeci mali müşavir olarak çalışmaya başladım. Siyasi hayatım 1976 yılında Milli Selamet Partisi ile başladı ve partinin çeşitli kademelerinde, hemen hemen her kademesinde, bulundum. Mahalle yönetiminde başladım, ilçe yönetimine, ilçe başkanlığına seçildim. 1994-99 yılları arasında İl Genel Meclis Üyeliği yaptım. 1999-2004 yılları arasında ise Eminönü Belediye Başkanlığı görevini yaptım. Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyeliği ve şu an Saadet Partisi İstanbul İl Başkan Yardımcısıyım. Evli, 2 çocuk babası ve 2 torun sahibiyim.
- Milli Görüş belediyeciliği 3 temel esasa dayanır. Şeffaf belediyecilik, sosyal belediyecilik ve garson belediyecilik.
* Bu ilkeler Milli Görüş belediyeciliği öncesinde yok muydu?
- Onu yaşı 50’nin üzerinde olan insanlara sorun. Bırakın belediye başkanını, müdürle görüşmek için 3 gün bekler, birilerini araya sokmak şartıyla randevu alabilirlerdi. Ben de mali müşavirlik yaptım. Neticede belediyelerle işimiz oluyordu, devletin vergi daireleri, sigorta, adli sicil olmak üzere tüm bunlarla işimiz oluyordu. Hakikaten belediyeciliği biz öğrettik dersek çok mu mübala etmiş oluyoruz ama fazla da mütevazı olmaya gerek yok. Milli Görüş belediyeciliği Türkiye’de bir referans, bir mühür oldu ve Türk insanı şunu anladı. Demek ki, belediyecilik buymuş, belediye başkanı uzaydan falan gelmiyormuş, benim gibi 9 ay 10 günlük insanmış, belediye başkanı da bazen sevinir bazen üzülürmüş, benim gibi insanmış.
Biz toplumla, vatandaşla olan bütünleşmeyi sağladık. Devlet-millet kaynaşmasını onlar söyledi biz yaptık. Biz bunu söylemden çıkardık, fiiliyata döktük.
Yolda kalmış bir insanın gelip benden yol parası isteyeceği kadar halka yakındım. Yani bize ulaşmak isteyenlerden, şu sözü asla kabul etmiyorum. ‘Başkanım sana ulaşamadık’ benim lügatimde bu yok. Bana ulaşamadığı ancak şöyledir. Belediyeye gelmiştir, o anda ben yokum. Valilikte bir toplantıda ya da başka bir yerdeyimdir. Aynı anda iki yerde olamayacağıma göre o da tam benim belediyede olmadığım zamana denk getirmiş ve bana ulaşamamıştır. Ama benim orada olduğum zaman bana ulaşamayan veya telefonuna cevap vermediğim hiçbir Allah’ın kulu olmaz. Bu bizim literatürümüzde yok. Milli Görüşçü belediye başkanları adına söylüyorum. Gömlek çıkaranları değil, onların gömlekli hallerine de kefilim.
* Peki, Milli Görüş belediyeciliğinin 3 ilkesini açarsak.
- Sosyal belediyecilik şuydu: Bir belediye başkanı niye belediye başkanı olur. Belediye başkanının birinci görevi beldesinde yaşayan insanların huzurunu temin etmektir. Sizin mesul olduğunuz sınırlar içerisinde huzuru temin etmemiş iseniz sizin belediye başkanlığınız tartışılır. Böyle bir şey olamaz. Yani vatandaş rahat olmadıkça, bizim anlayışımızda belediye başkanı rahat uyuyamaz, hakkı yok. Dolayısıyla sosyal belediyecilik birebir halka inmekle ve onun dertleriyle dertlenmektir. Ben iftiharla şunu söylüyorum; her insanın kendi hayatında torunlarına anlatacak bir şeyleri vardır. Bizim de bu konuda torunlarımıza anlatacak bir şeylerimiz var. Ben belediye başkanı olarak ilk imzamı fakirlere yardım sandığına attım. Burada biz, sadece fakirlerin değil zenginlerin de belediye başkanıyız. Fakirlere hizmet edip de zenginlere etmeyecek misin gibi bir durum yok. Beldemizde yaşayan bütün insanları, zengin-fakir ne olursa olsun huzurunu temin etmekle mükellefiz. Sosyal belediyecilik anlayışını bunun üzerine gerçekleştirdik.
İnanın bir insan olarak benim neye ihtiyacım varsa o beldede yaşayan bütün insanların da ona ihtiyacı var. Dolayısıyla belediye başkanı kendisini başkasından farklı görme lüksüne sahip değildir, böyle bir hakkı yoktur. Sadece Allah beni belediye başkanı olarak imtihan eder, öbür kardeşimi de ayakkabı tamircisi olarak imtihan eder. Sadece mesleklerimizde fark var ve bütün fark bundan ibarettir.
Sosyal belediyecilikte yapacağınız her iş sosyal kesime hitap etmelidir. Mesela; ben örnek olarak şöyle söylüyorum. Bir yeri istimlak edeceğim. Oraya kamu yararına bir şey yapılacak. Asla rızası olmadan hiçbir yeri istimlak etmedim. O mülk sahibini çağırdım, onla adam gibi konuştum, projemi ona anlattım, senin yerini bu yüzden istimlak etmek istiyoruz ama senin mağdur olmanı istemiyorum, bunu Allah da istemiyor kanunlarımız da istemiyor. O kardeşlerimizle anlaşarak yerlerini aldık ve istimlak ettik. Bakın bütün bu kerametler Lütfi Kibiroğlu’nun kerameti değil, Milli Görüş’ün kerametidir.
Onun için sosyal belediyecilikte halkı yok sayarak halka rağmen hiçbir şey olmaz.
Şeffaf belediyecilik dediğimiz kapalı kapılar ardından pazarlık olmaz. Ben şunu iddia ediyorum. ‘Ben belediyeden herhangi bir bilgiyi istedim bana vermediler’ diyen birisi gösteremezsiniz. Böyle bir olay yok. Bakın; 5 yıllık belediye başkanlığımda encümene hiç başkanlık etmedim. Bir kere fotoğraf çekilmek için encümen üyeleriyle buluştum. Onun dışında hiçbir zaman encümene başkanlık etmedim. Encümeni tesir altında bırakmamak için.
Dolayısıyla hiç kimse şunu diyemez ki, Eminönü’nde gizli saklı işler oldu. Asla böyle bir şey söz konusu değildir.
Üçüncü ayağımız garson belediyecilik. Garson belediyecilik de hizmetleri vatandaşın ayağına götürmek. Öyle hizmetler vardır ki iki şekilde olur. Vatandaş belediyeye gelir onu yapar ya da belediye vatandaşa götürür. Biz daima bu tür hizmetlerde vatandaşın ayağına gitmeyi tercih ettik. Yani hizmeti onun ayağına götürdük. Öyle insanlarımız vardır ki, hastadır, yatalaktır ya da işi müsait değildir. Biz bu hizmetleri kardeşlerimizin ayağına götürürüz. Garson belediyecilikten kasıt self servis değil, kendin pişir kendin ye mantığı değil. Garson belediyecilikten anlayışımız da budur.
SEYYAR SATICININ ARABASINA YARDIM EDEN BELEDİYE BAŞKANI
Bir hatıramı anlatıyım. 2009 yılında Eyüp’ten belediye başkanı adayıyım, kahvehanede konuşuyoruz. Bir tanesi dedi ki; ‘Başkanım, ben bir şey söyleyeceğim, sizin belediye başkanlığınız döneminde Eminönü’nde seyyar satıcıydım.’ Öyle deyince kalbim çıkacak hale geldi. Çünkü belediye başkanı seyyar satıcının bir numaralı düşmanıdır. Hele hele Eminönü gibi bir yerde. Tabi mikrofon onda ve şöyle devam etti: ‘Bir gün hava soğuk; muz, portakal, limon satıyoruz. Tam da Cağaloğlu yokuşundayım. Aşağıdan haber geldi, ‘zabıta geliyor kaç’ Araba dolu, yükleniyorum yükleniyorum araba gitmiyor. Adamın biri geldi bana yardım etti, çıktık yukarıya, adama teşekkür edeceğim, döndüm bir de baktım başkan. Başkan benim arabaya yardım etti ve beni çıkarttı ve bana ‘siz hızlı kaçacaksınız, biz usul kovalayacağız’ dedi.’
Böyle de bir hatıramız oldu. Zulmetmeyeceksin. Belediye başkanlığı zulüm makamı olmamalı. Olabilir mi? Tabi olabilir. Zulüm yapacaksan oradan daha iyi bir yer bulamazsın. İcraatın başısın, her şey senin elinde ve bir başbakanın yok. Orada başbakan da, bakan da, milletvekili de sensin. Efendimiz, ‘insanların en hayırlısı insanlara en çok faydalısı olanlardır’ dedi. Demiyor ki insanların en hayırlısı belediye başkanlarıdır. Hem belediye başkanı hem de insanlara faydan dokunuyorsa daha hayırlısın.
* Şimdiki belediye hizmetlerini nasıl görüyorsunuz
- Pardon, hizmet mi var şimdi?
* Yani olduğu kadarıyla.
- Hizmet var da ben mi görmüyorum. Çok üzülüyorum. Yemin ediyorum, bu hal beni çok üzüyor. Ben bazı yerlerde diyorum. Duble yol yapıyorlar. Doğru duble yol yapmak neye benziyor biliyor musunuz? Çocukları aç bir kadına çelik tencere hediye etmek gibi bir şey. Belediye başkanın birinci görevi beldesinde yaşayan insanların huzurunu temin etmekti. Senin beldende yaşayan insanlar aç, sefil, muhtaç ise o insanlarda huzurdan bahsetme imkanın var mı? O zaman sen belediye başkanıyken ne yapman gerekir. Hani meşhur kıssa anlatılır ya. Hz. Ömer gezerken bir kapı aralı, içerde bir mum yanıyor, içeriden kadın bağırıyor; ‘Ömer, Allah seni kahretsin.’ Hz. Ömer kapıyı çalıyor. Kadına, ‘Sen niye böyle bağırıyorsun? Ömer’i tanır mısın?’ Kadın, ‘Hayır, tanımam’ diyor. Bunun üzerine Ömer, ‘Peki niye bağırıyorsun?’diye soruyor. Kadın da, ‘İki tane yetim var, aç uyutmaya çalışıyorum’ diyor. Ömer ise, ‘İyi ama ocakta tencere kaynıyor’ deyince kadın, ‘İçinde taş var, yemek yok. Çocukları kandırmak için bu ateşi yaktım, çocukları kandırıyorum’ diye cevap veriyor. Ömer bunun üzerine, ‘Peki Ömer’in bundan haberi v ar mı?’ diye sorunca kadın, ‘Haberi olmayacaksa niye halife oldu?’ sorusuyla cevap veriyor.
Yani bir belediye başkanı, ‘beldemde şöyle çaresizlikler var, bundan benim haberim yok’ deme hakkına sahip değil. Emin olmak, şehremin olmak. Belediye başkanıysan şehrin en emin olan insanı sensin. Ama şehrin insanları senden emin değil. Böyle bir şey olmaz. Onun için Milli Görüş belediyeciliği gerçekten iftiharla hamdederek, şükrederek söylüyoruz hakikaten belediyeciliğe mühür vurmuştur.
MİLLİ GÖRÜŞ’E DÖNMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK
Bu milletin başka çaresi yok. Milli Görüş’e dönmekten başka bir çaremiz kalmadı. Bütün yollarda deniz bitti. Bir tek açık yolumuz var; o da Milli Görüş. Ya Milli Görüş’e geleceğiz; bu milletin kendi malı, bu millet gibi düşünen, bu millet için kendini feda eden, genel başkanımızın söylediği gibi yerli malı. Ya da felaket. Ben bazı konuşmalarımda diyordum; ya Saadet, ya felaket, ikisinden birini seçin, üçüncü bir yol yok. Zaten Milli Görüş belediyeciliğini gören herkes bunu özlüyor. 2009 seçimlerinde gerek ben gerek diğer arkadaşlar; hiçbir kimseden bir tek kelimelik kötü söz duymadı. Bazı belediye başkan adayları sokaklara giremedi. Elhamdülillah bize her kapı açık. Vatandaş bizi hala işletmede tutuyor. Bir gün gelecek benim buna ihtiyacım olacak. Ben de buradan vatandaşa diyorum ki; dikkat et patlak tekerli arabayı devirmeden lastiği değiş. Araba devrildikten sonra lastiği değiştirsen de kıymeti olmaz. Türkiye şu anda mutlaka ve mutlaka Milli Görüş’e dönmek zorundadır.
* Bir yerel yönetici olarak Konya’da belediyelerin hizmetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben bazı meclislerde lafın yeri geldiğinde diyorum ki, ‘Türkiye’deki diğer vilayetler ne zaman Konya’ya benzerse Türkiye kurtulmuştur. Konya mihenk taşı.’ Ama Konya’ya mührü vuran Milli Görüş’tür. Şimdi tenkit etmek değil gayem ama baktığımız zaman yapılan bir şey görmedim. Belki vardır ama ben görmedim. Temizlikte biraz geriye kalınmış gibi gördüm.
Zaman da geçiyor, dünya gelişirken Konya’nın geriye gitmesi bizi üzer. Ben yanlış bilmiyorsam Halil Ürün zamanında Japonya’da dünya kentlerinde sekizinciliği aldı. Bugün kaçıncıdır merak ediyorum. Ben bugün Türkiye’de Konya’dan çok daha güzel vilayetlerin olduğunu biliyorum. Oysa Konya bir numaraydı. Konya’ya bir numara yakışır ama bunu yapmak için gayret gerekiyor.
Konya en az göç veren illerden biridir. Ama son zamanlara baktığımızda Konya da göç vermeye başladı. Bu Konya için çok güzel bir fotoğraf değildir. Ümit ediyoruz ki, Konya’da Milli Görüşçü belediyelerle iyi mesafeler kat edilsin. Konya yaşanabilir bir şehir olsun.
-----------------------
Lütfi Kibiroğlu kimdir?
1947 yılında Konya Akşehir’de doğdum. İlk, orta ve liseyi Akşehir’de okudum. 1968 yılında İstanbul Ticari İlimler Akademisi Galatasaray İktisat ve İşletmecilik Yüksek Okulunu bitirdim. 1972 güz dönemi mezunuyum. Okulu bitirince işletme ve pazarlama ihtisası için Almanya’ya gittim. Daha sonra İstanbul’a geldim. 1973 yılından itibaren serbest muhasebeci mali müşavir olarak çalışmaya başladım. Siyasi hayatım 1976 yılında Milli Selamet Partisi ile başladı ve partinin çeşitli kademelerinde, hemen hemen her kademesinde, bulundum. Mahalle yönetiminde başladım, ilçe yönetimine, ilçe başkanlığına seçildim. 1994-99 yılları arasında İl Genel Meclis Üyeliği yaptım. 1999-2004 yılları arasında ise Eminönü Belediye Başkanlığı görevini yaptım. Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyeliği ve şu an Saadet Partisi İstanbul İl Başkan Yardımcısıyım. Evli, 2 çocuk babası ve 2 torun sahibiyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.