Mağdurları açıkta bırakmayız

Mağdurları açıkta bırakmayız
Gerçekleştirdiği faaliyetlerle Türkiyede adından söz ettiren Şefkat-Der, maddi zorluklar yaşıyor
Söyleşi: Hasan AYHAN
 
SUNUŞ:

 

Açtığı Kadın ve Erkek Sığınma Evi’yle Türkiye’de tartışmalara neden olan Şefkat-Der, maddi olumsuzluklar içinde mücadelesine devam ediyor. 1995 yılında Şefkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan’ın önderliğinde kurulan Şefkat Kapısı Muhtaçları Koruma Derneği, bugüne kadar binlerce evsize, dışarıda kalmış insana, mağdura kucak açarak önemli bir sosyal faaliyet gerçekleştirdi. Tüm faaliyetlerini gönüllülerle gerçekleştiren ve tek bir maaşlı elemanı olmayan Şefkat-Der, kendi imkânlarıyla çalışmalarına devam ediyor. Şefkat-Der’in 15 yıllık geçmişini konuştuğumuz Hayrettin Bulan, “Biz derneği kurduğumuzda mevcut dernek ve vakıflarda genelde öğrenci hizmetleri, Kur’an Kursu faaliyetleri vardı. Evsizlerle ilgili çalışma yoktu, şuanda da yok. Bizim yeni bir dernek kurmamız icap etti. O dönemde 1995 yılında Şefkat-Der’in temeli de atılmış oldu. Şefkat-Der, sevdiğim canlı bir varlık gibi geliyor bana. Hayatta en çok sevdiğim yani insan kimi sever anasını, babasını, ailesini, kardeşlerini, akrabalarını sever ama Şefkat-Der benim için bunlardan ve kendimden daha önemlidir” dedi. Son aylarda maddi zorluklar yaşadıklarını anlatan Bulan, Erkek Sığınma Evi’nde mağdurların 35 gün soğukta kaldığını söyledi. Bu süre içinde yetkililerden hiçbir yardım görmediklerini bu süre zarfında Konya Valisi’nin ve Konya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın konuyu bilmesine rağmen sessiz kalmasını üzüntüyle karşıladıklarını aktaran Bulan, mağdurların durumu medya da yer almasıydı ilgililerin yardım etmemeye devam edeceklerini kaydetti. Konya Valisi’nin İçişleri Bakanlığı’nın genelgesini uygulamadığını, Başbakan’ın söylediklerini duymazdan geldiğini ileri süren Bulan, “Hiçbir makam kalıcı değildir. Eğer Konya’da devamlı iyi işlerle anılmak istiyorlarsa mazlumların ahını almasınlar. Devlet yetkilerinin, iktidar partisinin bu kadar olaylara seyirci kalmasına üzülüyorum. Yüzde 70-80 oy almak önemli değil. Önemli olan mazlumun sesini duymaktır” diye konuştu.

 

 

 

Hayrettin Bulan kimdir?

 

Hayrettin Bulan, 1972 Konya Kulu doğumlu. 1976 yılında Konya’ya göç etmişler. İlk, orta ve lise öğrenimini Konya’da tamamladı. 1993 yılında Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümünü kazandı. Kendini Allah’a kul olmaya çalışan bir insan olarak tanımlayan Bulan, 1995 yılından itibaren sürekli mağdurlarla ilgilendiği için öğrenimini tamamlayamamış. Bulan, öğrenci affıyla birlikte öğrenimini tamamlamayı planlıyor.

 

 

 

* Hayrettin Bey, kurmuş olduğunuz Şefkat-Der ile sürekli gündemde yer aldınız? Şefkat-Der’in kuruluş süreci nasıl oldu?

 

­–İlk resmi kuruluş tarihi 1995 fakat ben lise bire giderken sokakta bulduğum insanları otel odalarına götürürdüm, evime getirirdim. Konya Gazi Lisesi’nde öğrenciyken Konya Otogarı’nda veya farklı yerlerde olsun bir evsiz gördüğüm zaman en büyük mutlu olduğum şey bu evsizi alıp evime getirmek, otel odasına kiralayıp yatırmaktı. Daha sonraki yıllarda da dernek kurmadan önce Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nda gönüllü olarak ziyarete gitmek, oradaki çocuklarla ilgilenmek, gönüllü abilik yapıyordum. Körfez Savaşı sırasında Konya’ya mülteciler geliyordu. Onlarla da yakından ilgilenmeye çalışıyordum. O zaman mahallemizdeki bazı arkadaşlarla birlikte göçmenlere yardımcı olmayı severdik. Daha sonraki dönemde de 1995 yılında o zamanki Şefkat Kapısı Muhtaçları Koruma Derneği olan Şefkat-Der’i kurduk. Derneği kurmadan önce bütün vakıfları, dernekleri ziyarete gittik. Kanaat önderlerini, belediyeleri ziyaret ettik. Mevcut olan vakıf ve dernekleri yönlendirmeye çalıştık. Sokakta yaşayan insanlar, yetimhanede yaşı dolanlar, sokakta kalan akli dengesi yerinde olmayan meczuplar, genel ev ve batakhanelere düşmüş kadınlarla ilgili bir şeyler yapılması için İstanbul ve Ankara’daki vakıf ve dernekleri ziyarete gittik. Çünkü mevcut olan kuruluşlarda genelde öğrenci hizmetleri, Kur’an Kursu faaliyetleri vardı. Evsizlerle ilgili çalışma yoktu, şuanda da yok. Bizim yeni bir dernek kurmamız icap etti. O dönemde 1995 yılında Şefkat-Der’in temeli de atılmış oldu. Şefkat-Der, sevdiğim canlı bir varlık gibi geliyor. Hayatta en çok sevdiğim yani insan kimi sever anasını, babasını, ailesini, kardeşlerini, akrabalarını sever ama Şefkat-Der benim için bunlardan ve kendimden daha önemlidir.

 

* Bu süreçte aslında Türkiye’de ses getiren Kadın Sığınma Evini de açmış oldunuz? Sığınma evini nasıl hayata geçirdiniz?

 

– Böyle bir sığınma evi gerçekten gerekliydi. Çünkü sokakta kalmış ve parası olmayan kadının gidecek hiçbir yeri yok. Bu sığınma evimizde mağdur kadınlar kaldı, cinsel sömürüye maruz kalmış kadınlar, genel evlerden kurtulmasına vesile olduğumuz kadınlar, çocuklarla birlikte dul kadınlar kaldı. O döneme baktığımız zaman Türkiye’de kadınlar sığınma evi sayısı 5 ten fazla değildi. Sosyal hizmetler ve belediyeler dâhil. Sivil toplum kuruluşunun Kadın Dayanışma Vakfı’nın bir yeri vardı. Şefkat-Der’in açmış olduğu sığınma evi Doğu Ve Güneydoğu Bölgesi olmak üzere İç Anadolu Bölgesi dâhil, bütün şehirlere insanlara kapısını açan bir yer oldu. Büyükşehir’lerden Konya’ya sokakta kalmış kadınlar geldi. Süre sınırlaması olmadan burada kaldılar. Yerleştiler. Sığınma Evi Konya’ya hizmet vermekten öte Türkiye’ye hizmet veren bir yer oldu. Mülteci ve sığınmacılar geldi binden fazla, depremzede ailelerini misafir ettik. Arzulardım ki bu sığınma evleri Türkiye’nin her yerine açılsın. Konya’nın haricinde İstanbul ve İzmit’e açabildik. İzmit’te yerimiz yok ama İstanbul’da yerimiz var. Sosyal hizmetler faaliyete girene kadar Türkiye’de bir boşluğu doldurmaya çalıştık. Çünkü sokakta kalmış kadınlar tacizlere, tecavüzlere uğruyor. İntiharı düşünüyor. Sığınacak, korunacak bir yeri yok. Allah’ın bir emaneti gibi gördük.  Bir insan sokakta yaşıyorsa, donarak ölüyorsa bu insanlarımız için merkezler yapamıyorsak niye yaşıyoruz ki. Bundan daha büyük günah ve ayıp olabilir mi?

 

* Kadın Sığınma Evi harici bir de Erkek Sığınma Evi açtınız. Bu süreci de anlatır mısınız?

 

– Erkek barınma eviyle ilgili 1995 yılında ilk derneği kurmadan önce sokakta yaşı dolmuş ayrılmış bir grup çocuğu toplayıp kendi evime getirmiştim. Erkek sığınma tabiri ile anılan yerimiz 2011 yılında medyaya duyuruldu. 1995 yılında otel odalarını kullanıyorduk. Daha sonra ev de tutmuştuk. Mağdur kadın bir yere giderken, Şefkat-e gidiyor. Ama mağdur erkeklerinde gidebileceği bir yer olmalıydı. Bunun için yerine göre dükkân gibi yerler tuttuk. Ev veren olmadı. Biz bu derneği 1995’te kurmuştuk ama 1993-94’lü yıllarda halen şimdi sokakta kalan çocukları toplamıştık. Evsizler, aralarında yaşlılar da oluyordu. Kiralık ev vermiyordu kimse. Otel odaları çok masraflı oluyordu. Sokak çocuğu diye kimse ev vermiyordu. Herkes Müslüman geçiniyor ama iş uygulamaya geldiğince kimse, yetimle, öksüzle ilgilenmiyor. Bu çocuklarımız bir bölümü de çek senet mafyası musallat olmuştu. Sapıklar istismar ediyordu. Art niyetli, hırsız şebekeleri istismar ediyordu. Onların elinden âdete çekip aldık. Cemaat evlerine yerleştirilemedik. Mevcut vakıfların evlerine, yurtlarına yerleştiremedik.

 

* Gerçekten kimse kiralık ev veren olmadı mı?

 

– Hiçbir şekilde kimse ev vermedi. O yıllarda Merhaba Gazetesi’nde çalışan Gazeteci Ali Sait Öge ile görüştüğümüzde gazeteye bir ilan verilmişti. “Kesmesiz çocuklarımız için acele kiralık ev ve çalışabilecek bir iş arıyoruz” ilanıydı. Bu 15 gün sürdü. İlan için para teklif ettiğimiz de para da alınmadı bizden. Bunu da hiç unutamam. 15 gün boyunca arayan olmadı. Sonra ilanın şekli biraz daha büyüdü. Başına şu ilave getirildi “Şimdi bu kimsesiz çocuklar için ev verecek hiç kimse yok mu?” 15 günde öyle gitti bir Allah’ın kulu ne ev verebilirim diye aradı, ne de iş verebilirim diye aradı. O yayınları yetkililer bile görmezden geldi.

 

* 15 yıldır faaliyet içindesiniz masraflarınızı nasıl karşılıyorsunuz?

 

– 15 yıldır hangi zorluklarla mücadele ettiğimizi Allah biliyor. Yetkililerden, şirketlerden yardım görmeden kendi imkânlarımızla eş dostun yardımıyla bugünlere geldik. Polisler, donmak üzere olanları yıllarca bize getirmiştir. Büyükşehir Belediyesi, Kaymakamlar hep bize yönlendirmiştir. 500 büyük sanayi kuruluşu içine giren firma, binlerce orta ölçekli işletme var. Ama hiçbiri bize yardım etmemiştir. Hatta kredi çekerek, mağdurların ihtiyaçlarını gidermeye çalıştık. Şuanda bu çektiğimiz kredilerin borçlarını ödüyoruz.

 

* Erkek Sığınma Evi’nin elektrik, su ve doğalgazının 30 gün boyunca kapalı kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 – 15 yılın en zor maddi sıkıntıları yaşadığımız bir dönemin içindeyiz. Mevcut borçları ödemememiz sıkıntı yarattı. Ramazan’da da yeterli bağış yapılmadı. Destekte olmayınca giderlerimizi ödeyemez duruma geldik. Bu nedenle Erkek Sığınma Evi’nde kalan insanlar 30 gün boyunca soğukta kalmak durumunda kaldı. Konuyla ilgili toplantı yapmak gereği hissettik. Kira olmayan bağımsız bir bina oluşturulması konusunda Valiliği, belediyeyi, iş adamlarını yönlendirelim diye. Çünkü Sayın Başbakan kimsesizlerin kimi olacağız diyerek “Valilerimiz mağdurların gelmesini beklemesin bizzat kendileri mağdurların ayaklarına gitsin” açıklamasında bulunmuştu. Diğer taraftan Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tahir Akyürek Bey’de “Aç açıkta kimse yoktur” gibi bir cümleyi ağzına almıştı. Fakat bu söz büyük bir vebaldir. İstasyonda bir kişi soğuktan ve açlıktan ölmüştür. Acaba bu insanın ölümünü Sayın Başkan açıklayabilecek mi? Sayın Vali’de Sığınma Evi’nde kalan insanları zor durumdan kurtarmak için niye 35 gün bekledi. Bu insanların Konya’dan hiç haberleri yok. Ama şunu bilsinler ki Artık mağdurlar dua değil beddua etmeye başladı. Mazlumun bedduasını alanın ise işi rast gelmeyecektir.

 

* Valilik yardım için niye 35 gün bekleme gereği duymuş olabilir? Veya niçin 35 gün sonra yardım etmiştir?

 

– Öncelikle insanların oradaki durumunu görmezden gelmek istediler. Fakat medya özellikle Merhaba Gazetesi bunun üzerine gidince yardım etme gereği duydular. Israrla iki gün manşetten haber çıkıyor, birinci sayfadan haber çıkıyor, arka arkaya haber çıkıyor, köşe yazıları yazılıyor ama hala bir ses çıkmıyor. En sonunda ise Çetin Oranlı’nın durumu köşe yazısına taşımasıyla Konya Valisi, arayarak bir şeyler yapacağını söylüyor. Ama aradan 35 gün geçmiş. Yine Vali’nin yardım etme gibi bir düşüncesi yok fakat baktı medya bunun peşini bırakmadı, sahip çıkmak zorunda kaldı. Bunun aslında tadı kaçtıydı. Bu durum karşısında çok üzüldüğümü açıkça söyleyebilirim. Şahsen Başta Sayın Konya Vali’mize ve Konya Büyükşehir Başkanı’mıza, kaymakamlarımıza bu durumu hiç yakıştıramadım. Sosyal konularda yeterli duyarlıkta değiller. İktidar partisi milletvekillerinin ise bu konuda duyarsız olduğunu da düşünüyorum. 35 gün yardım için sanki dağlara seslendik. Dağa seslensek dağ bile insafa gelirdi. Aynı insafı ise yetkililerden göremedik.

 

* Yardım almasanız da Şefkat-Der faaliyetlerine devam edecek mi?

 

– Zaten amaçları Şefkat-Der’i kapatmak. Çünkü bizden 15 yıldır rahatsızlar. Yaptığımız tüm faaliyetler onların düzenini bozuyorlar. Onun için yetkililer İç İşleri Bakanlığı’nın genelgesine rağmen Şefkat-Der’e yardım etmeyelim ve kapansın gitsin. Böyle bir düşüncenin içindeler. Ancak bilmiyorlar ki buna kimsenin gücü yetmez. Biz Ankara’da, bakanlıklarda ne baskılar, soruşturmalar geçirdik. Yetkililerin duyarsız olmasıyla pes edecek, boynumuzu bükecek biri değiliz. Bu işe yüreğimiz koymuş insanlarız. Bir vali böyle yaptı, bir belediye başkanı böyle yaptı diye çekip giden insanlardan değiliz. Biz Allah’ın izniyle gerekirse borçla, eş dostun yardımıyla gerekirse çadır kurarak bu çalışmayı devam ettiririz. Bu bizim şahsi, ailevi sorunlarımızdan çok daha önemlidir. Şefkat-Der, Hz. Mevlana’dan, Konya etli ekmeğinden sonra tanınan önemli bir konumdadır. Öncüdür birçok noktada. Yetkililerden destek almadan, arkamızdan sponsorlar olmadan bu aşamadayız. Birilerinin kapris yapmak yerine Allah rızası için bizimle dayanışma içinde olmaları daha iyi değil mi? 2004 seçimlerinden sonra Tahir Akyürek’le ancak 2009 yerel seçimlerinden bir yıl önce görüşebildik. Kendisine sorunlarımızı anlattık ve kendisinden 18–60 yaş arası sokakta yaşayan insanlar için bir tesis yapılması sözünü aldık. Bunun içinde mağdur ailelerin kalabileceği bir bina da olacaktı. Söz verildi. Yer belirlenip ihale yapılacaktı. Halen bu proje pratiğe geçmedi. Verdiği hiçbir sözü yerine getirmedi. Belki farkında mı? Bilmiyorum ama Bugün Konya’da yoksulluğundan dolayı intihar edenlerin, boşananların birinci günahı Tahir Akyürek’e aittir.

 

* Gerçekten ilgili kurumlar Şefkat-Der’i kapatmak mı istiyor? böyle bur durumun olduğunu mu hissediyorsunuz?

 

– Konya’daki öğrencilerden gördüğümüz, ev hanımlarından gördüğümüz ilgiyi kurumlardan göremiyoruz. Bizimde şu çoprada tuzumuz olsun diye arayan bir şirkette görmedik. Bugün valilik biz yaparız anlayışı içinde ama bu o kadar kolay değil, Mazlumların dertleriyle ilgilenmek, onların sorunlarına çözüm bulmak kolay değil. Bu kapsamda “Biz yaparız” anlayışını doğru bir söz olarak görmüyoruz. Sokaktaki insanları toplasınlar bir görelim. 15 yıl yapmamışlar şimdi mi yapacaklar? Mağdurların verdiği dilekçelerden valilikteki yetkililer rahatsız olmuştur. Kira, elektik, gıda, su gibi sorunlarından dolayı Konya Valiliği bunu istismar etmiştir. 35 gün sessiz kalması uygun değildir. Baştan beri takip ediyordu da ne bekliyordu. İçişleri Bakanı’nın genelgesini duruyor. Her ilde aç ve açıkta kimse bırakılmayacak ilk etapta bir tane de olsa kadın-erkek barınma evlerini oluşturacaksın yazılı genele halen yürürlükte. Başbakan’ın konuşmaları ortadadır. Yazık değil mi o insanlara. Üşümemek için yerine göre gitti otogarda kaldı. Bu durum medyada yer alınca AKP hükümeti de rahatsız oldu ve hükümet rahatsız olunca tabii ki vali de rahatsız oldu. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı ve iktidar partisi milletvekillerini uyarıyorum. Mazlum dua etmiyor, gittikler yol yanlıştır.

 

* Sayın Bulan açıklamalarınız için teşekkür ediyorum. Son olarak Şefkat-Der olarak faaliyetleriniz neler olacak?

 

– Konya’daki devlet idarecilerinin de görev ve sorumluluğunu yerine getirme noktasında gerekli kamuoyu çalışmalarını yapacağız. Her hafta Valiliğin önünde, Büyükşehir’in önünde, kaymakamlığın önünde bizi göreceksiniz. Ama bu etkinliklerimizi ne pahasına olursa olsun yerine getireceğiz ve mücadelemize devam edeceğiz. Anlayışımız gereği hiçbir şeyden ne olursa olsun yılmayız ve çekinmeyiz. Artık yetkililerde komplekslerini bir tarafa bıraksınlar, kuru inatlaşmayı bir tarafa bıraksınlar işlerini yapsınlar. Hiçbir makam kalıcı değildir. Eğer Konya’da devamlı iyi işlerle anılmak istiyorlarsa mazlumların ahını almasınlar. Devlet yetkilerinin, iktidar partisinin bu kadar olaylara seyirci kalmasına üzülüyorum. Yüzde 70-80 oy almak önemli değil. Önemli olan mazlumun sesini duymaktır.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum