Kaynağı Kur’an'dır
Yayınlanma:
Kuranın okunmadan Mesnevi anlaşılamayacağını belirten Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, Kuran okunmuş ve gönül açlığı giderilmişse Mesnevinin okunmasına da gerek olmadığını belirtti
HAFTANIN SÖYLEŞİSİ / /HASAN AYHAN
“MEVLANAYI KENDİ ESERLERİNDEN ÖĞRENMELİYİZ”
Günümüz dünyasında insanlığın en çok özlediği konuların başında barış ve hoşgörü geliyor. Hz. Mevlâna'nın Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri ile hoşgörü mesajı bir kez daha insanlığa iletiliyor. Bu kapsamda Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler ile Hz. Mevlana’yı konuştuk. Şimşekler, Mevlana’nın kendi eserlerinden okunup öğrenilmesi gerektiğine dikkat çekti.
“MEVLANA’YI ANLAMAK VE ANLATILMASI GEREKİYOR”
Mevlana bugün sadece sloganlaşmış sözlerinden ibaret olmadığını aktaran Şimşekler, Mevlana’nın tanıtılmasından ziyade doğru şekilde anlatılması gerektiğini kaydetti. Mevlana sayesinde İslam’ın terör dini olmadığının yabancılara anlatabileceğini belirten Şimşekler, “Mevlana Araştırmaları Enstitüsü sayesinde Mevlana üzerindeki yanlış anlamalar da açıklığa kavuşturulacaktır” dedi.
SEMA’DA ALLAH’I HİSSETMELİYİZ”
“Sema Mevlana’nın aşk okyanusunun içerisinde balıklara atılmış, bir olta” diyen Şimşekler, Mevlana’yı hiç bilmeyen bir insanın Sema’yı izledikten sonra Mevlana’yı tanımak için peşinden gidebileceğine de dikkat çekti. Sema yaparken tamamen dünyadan sıyrılıp Allah’ın hissetmesi gerektiğini anlatan Şimşekler, buna semazen vakıf olursa düğün yerine, açılışa gidip sema yapmayacağını ifade etti.
Kuranın okunmadan Mesnevi anlaşılamayacağını belirten Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, Kuran okunmuş ve gönül açlığı giderilmişse Mesnevinin okunmasına da gerek olmadığını söyledi.
“MEVLANAYI KENDİ ESERLERİNDEN ÖĞRENMELİYİZ”
Günümüz dünyasında insanlığın en çok özlediği konuların başında barış ve hoşgörü geliyor. Hz. Mevlâna'nın Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri ile hoşgörü mesajı bir kez daha insanlığa iletiliyor. Bu kapsamda Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler ile Hz. Mevlana’yı konuştuk. Şimşekler, Mevlana’nın kendi eserlerinden okunup öğrenilmesi gerektiğine dikkat çekti.
“MEVLANA’YI ANLAMAK VE ANLATILMASI GEREKİYOR”
Mevlana bugün sadece sloganlaşmış sözlerinden ibaret olmadığını aktaran Şimşekler, Mevlana’nın tanıtılmasından ziyade doğru şekilde anlatılması gerektiğini kaydetti. Mevlana sayesinde İslam’ın terör dini olmadığının yabancılara anlatabileceğini belirten Şimşekler, “Mevlana Araştırmaları Enstitüsü sayesinde Mevlana üzerindeki yanlış anlamalar da açıklığa kavuşturulacaktır” dedi.
SEMA’DA ALLAH’I HİSSETMELİYİZ”
“Sema Mevlana’nın aşk okyanusunun içerisinde balıklara atılmış, bir olta” diyen Şimşekler, Mevlana’yı hiç bilmeyen bir insanın Sema’yı izledikten sonra Mevlana’yı tanımak için peşinden gidebileceğine de dikkat çekti. Sema yaparken tamamen dünyadan sıyrılıp Allah’ın hissetmesi gerektiğini anlatan Şimşekler, buna semazen vakıf olursa düğün yerine, açılışa gidip sema yapmayacağını ifade etti.
Kuranın okunmadan Mesnevi anlaşılamayacağını belirten Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, Kuran okunmuş ve gönül açlığı giderilmişse Mesnevinin okunmasına da gerek olmadığını söyledi.
Sunuş:
Savaşın ve gözyaşının eksik olmadığı günümüz dünyasında insanlığın en çok özlediği konuların başında barış ve hoşgörü geliyor. Dünya’ya her yıl hoş görü mesajları ise Konya’dan yayılıyor. 7–17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen Hz. Mevlâna'nın Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri hoşgörü mesajı bir kez daha insanlığa iletiliyor. Bu kapsamda Hz. Mevlâna'nın 737. Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri’nin yaşandığı bugünlerde Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler ile Hz. Mevlana’yı konuştuk. Mevlana’yı tanıdıkça Mevlana’nın insanoğluna yeni ufuklar açtığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, dünyada Mevlana’nın tanıtılmasından ziyade anlaşılmasına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. “Sema Mevlana’nın aşk okyanusunun içerisinde balıklara atılmış, bir olta. Âşık olmak isteyen balıklar bu oltaya tutunup daha sonra oltanın sahibine doğru yola çıkmaya başlıyor” diyen Şimşekler, Mevlana’yı hiç bilmeyen bir insanın Sema’yı izledikten sonra Mevlana’yı tanımak için peşinden gidebileceğini belirtiyor. Mevlana sayesinde İslam’ın terör dini olmadığının yabancılara anlatabileceğini aktaran Şimşekler, bu görevin Türkiye için bir misyon olması gerektiğini bildirdi. Şimşekler, Mevlana Araştırmaları Enstitüsü’nün de kurulduğunu belirterek, enstitüyle birlikte Mevlana üzerindeki yanlış anlamaların da daha iyi bir şekilde açıklığa kavuşturulacağını dile getirdi.
Yrd. Doç. DR. Nuri Şimşekler kimdir?
Aslen Hadimli olan Yrd. Doç. DR. Nuri Şimşekler, 1964 yılında Konya’nın Araplar Mahallesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Konya’da tamamladı. 1983–84 öğretim yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’na girdi. 1987 yılında mezun oldu. Mevlana’yı Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünde yakından tanıdı. Mevlana’nın eserlerinin Farsça olduğunu eğitim yıllarında öğrendi. Mevlana’yı yakından tanımak için 1990 yılında Selçuk Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak vazifeye başladı. 1992 yılında S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladı. 1998 tarihinde de S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı. 2005 tarihinde Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü tarafından Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulması çalışmalarını yürütmekle görevlendirildi. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü’nün kurulmasıyla enstitüye müdür olarak atanan Yrd. Doç. DR. Nuri Şimşekler, halen bu görevini sürdürmektedir. Evli ve 4 çocuk sahibidir.
“Gerçek dostluğu bulmak için önce Mevlana olmalıyız. Mevlana olduktan sonra ilahi aşkı da buluruz, gerçek dostluğu da”
* Nuri Hocam, devamlı olarak Mevlana’yı her toplantıda, programda, sokakta, evde anıyoruz. Tüm bunlara rağmen Mevlana’yı yeterli derece de tanıyor muyuz?
– Mevlana’yı tanıyoruz demek yanlış aslında. Mevlana’yı gerçekten tam olarak tanımak mümkün değil gibi. Aslında tanınır ama okudukça Mevlana’nın yeni ufuklar açtığını görüyoruz. Mevlana, ‘hiçbir konuda aşırıya gitme sadece bilgi konusunda aşırı git’ diyor. Öğrendiklerinle kalma her öğrenmenin sonunda yeni bir şeyler öğrenmek için ileriye doğru adım atılmasını istiyor. Mevlana bugün sadece sloganlaşmış sözlerinden ibaret olmadığına şahit oluyoruz. Bugün Mevlana’nın Sema’dan oluşan önemli bir şahıs olmadığını görüyoruz. Tabii ki bunlarda Mevlana’yı ilk tanıma açısından önemlidir ancak insan bununla kalmamalı Mevlana’yı kendi eserlerinden okuyup öğrenmelidir.
* Her yıl düzenlenen vuslat törenlerinde gerçekleşen programlar Mevlana’yı tanıtmak için yeterli mi? Daha farklı programlar yapılabilinir mi?
– Mevlana’yı bizim tanıtmamız gerekmiyor. Bir Konya olarak Türkiye olarak gerçekten Mevlana’yı tanıtmamıza gerek yok. Zaten insanlar Mevlana’yı tanıyor. Bizim buradaki amacımız bir anma vesilesidir. Mevlana’nın hakka yürüyüşünün sembolik olarak anma vesilesidir. Burada tüm insanlara gelin diyoruz ve insanlar buraya gelmişken Hz. Mevlana’nın mezarını da gezmiş oluyor. Burada sunmaya çalıştığımız bilgilerden, Ayin-i Şerif’ten, sergilerden, konferanslardan onların istifade etmesini istiyoruz. Anma sadece anlamaya yönelik olmalıdır. Yani burada daha popüler şeyler yapıp Mevlana’yı şöyle tanıtalım böyle tanıtalım demek çok yanlıştır. Bu tanıtımlar herhalde Konya’ya daha çok turist gelsin, daha çok ticari getirisi olsun mantığıyla yapılması isteniyor. Zaten 2005 yılında da UNESCO 2007 yılını uluslararası Mevlana yılı olarak ilan etti ve Mevlevi müziği ve semadan oluşan Mukabele-i Şerif-i koruma altına alınıp dünya kültürel miras listesine ekledi. Dolayısıyla artık dünya Mevlana’yı biliyor.
“MEVLANA’NIN İSMİ AŞAĞILANMAMALI”
* Mevlana isminin ve simgelerinin çeşitli yerlerde kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Bugün bir Paris’e gidin Eiffel Kulesi’nin her tarafta ismini, anıtını, sembolünü görürsünüz. Bir New York’a gidin orada ki Özgürlük Anıtı’nın resmini, temsilini görürsünüz. İtalya’ya gidin pizza kulesi yine aynı şekildedir. Konya’nın simgesi de Mevlana’dır. Şair Arif Nihat Asya’nın dediği gibi ‘Konya demek Mevlana demek.’ Dolayısıyla Mevlana figürünün, yeşil türbe figürünün farklı yerlerde kullanılması ilk etapta normal gibi gelebilir. Yalnız bunu çok farklı amaçlarla kullanmamalıyız. Aşağılayıcı bir tarzda kullanmamalıyız. Biraz peynirle içine konulan bir kıymanın börek yapılıp bunun adını da Mevlana böreği olarak atlandırmamalıyız. Çocukluğumuzda peynir şeker olarak bildiğimiz şeker son yıllarda Mevlana şekeri oldu. Mevlana civarındaki birçok esnafın Mevlana ya da şems adıyla anılmış olması çok hoş değil. Bir kasabın, berberin Mevlana isminin vermesi hoş değil. Bir kültür merkezine, caddeye, okula, parka Mevlana ismini verebilirsiniz. Belediyemiz sembolik olarak katlı otoparktan Mevlana ismini kaldırabilirse diğer esnaflarımızda isimlerini değiştirecektir.
* Mevlana törenlerine binlerce insan Sema’yı izlemek için geliyor, aynı zamanda. Hz. Mevlana için Sema’nın önemi nedir?
– Sema Mevlana’nın aşk okyanusunun içerisinde balıklara atılmış, bir olta, bir yem gibi görüyorum. Âşık olmak isteyen balıklar bu oltaya tutunup daha sonra oltanın sahibine doğru yola çıkmaya başlıyorlar. Sema insanı görsel ve işitsel olarak etkileyen bir ritüel. Mevlana’yı anlatmaya da semayla başlamamız çok yanlış değil. Mevlana’yı hiç bilmeyen bir insan Sema’yı izledikten sonra Mevlana’yı tanımak için peşinden gidebilir. Bugünkü Sema’yı yapan arkadaşlarımızın gerçekten layıkıyla bu işi yaptıklarına inanıyorum ama kendileri Turizm ve Kültür Bakanlığına bağlı sanatçılar. Mevlana’nın Sema’sı ise biraz daha farklı. Mevlana diğer tarikatlarda olduğu gibi cezbeye gelmek için zikir yapmamış. Mevlana’nın zikri Sema’dır. Mevlana bugünkü gibi dönmemiştir. Bakarsınız yemeğin ortasında bir şey düşünür sevgilisinden bir ilham alır kalkar ve sevgilisini anmak için Sema yapar. Çoğu zamanda Sema yaparken gazel, rubai söyler. Aynı şekilde misafirliğe gittiğinde, sokaktayken sevgilisinden ilham aldığında sema etmiştir. Fakat bunu Mevlana her yerde Sema ediyormuş bugünde her yerde Sema edilebilir düşüncesiyle karşılaştırmamak gerekir. Canının, ruhunun Allah’ın bir parçası olduğunu hissedemiyorsan canında can yok demektir. Canında can olmayan insan için Sema sadece dönmek başka bir anlam ifade etmez. Böyle insanlara Mevlana, ‘Ona def ne yapsın ney ne yapsın’ diyor. Ayrıca Sema sadece dönmekte değildir. ‘Kâbe’ye dönenler her an semadadırlar’ diyor Mevlana. Onun için Sema yaparken tamamen dünyadan sıyrılıp Allah’ı hissetmenin bir anlamı olduğunu bilmeliyiz. Buna semazen vakıf olursa düğün yerine, açılışa gidip sema yapmaz. Gerekli yerlerde adabıyla bu semayı icra eder.
* Dünyanın çeşitli yerlerinde Mevlana ismiyle dernekler açılıyor, bunu nasıl karşılıyorsunuz?
– Bu dernekleri daha çok yabancılar açıyor. Türkiye’den ve özellikle Konya’mızdan gurbette giden insanlarda, kendi değerleri konusunda biraz daha milliyetçilik duyguları ön plana çıkıyor. Konya’dan gidenlerin değeri Mevlana’dır. Dernekler kuruyorlar, camii yaptırıyor adını Mevlana Camii koyuyor. Hollanda’da ve Almanya’da Mevlana adında camii var. Tabii o derneklerde sadece mesnevi okunmayabilir, sohbetler yapılabilir ama sevgiden dolayı Mevlana ismi konmuştur. Fakat Türklerin kurduğu derneklerden daha fazla yabancıların kurduğu dernekler var. Avusturya, Amerika, Kanada, İsviçre, Almanya, Hollanda, İtalya ve buna benzer birçok ülkede 15’den fazla dernek var. Buralarda haftada veya 15 günde bir gün bir araya gelip Sema yapıyorlar. Yalnız Sema Mevlana’yı anlamanın en son noktası olmalıdır. Öncelikle Mevlana’nın ne dediğini öğrendikten sonra Sema’ya yer vermeliyiz. Mevlana’yı anlamadan yapılan Sema’nın Sema olmadığını düşünüyorum. Tabii bunların birçok Mevlana’yı tanıdıktan sonra Müslüman olan insanlar. Bunların çevresinde Müslüman olmayan kişilerde var. Bunlar da bu kurulan derneklere gelerek Mevlana’yı tanıdıkça Allah’ın inayetiyle Müslüman oluyor. Mevlana’nın artık dünyada bir tanınırlığı var eserleri de bütün illerde çevrilmiş durumda. Böylece farklı milletlere mensup kişiler onu okuyup anlayabiliyor. Onun için Mevlana sayesinde İslam’ın terör dini olmadığını Türkiye olarak yabancılara anlatabiliriz. Bu İslam medeniyetinin simgesi olan Türkiye için bir misyon olmalıdır.
“İLAHİ AŞKA ULAŞMAK İÇİN ÖNCE MEVLANA OLMALIYIZ”
* Hz. Mevlana, ‘hamdım, piştim, yandım’ diyerek, ilahi aşka ulaştığını anlatıyor. Mevlana’daki ilahi aşk nedir?
– Mevlana’daki ilahi aşk baki olana tek olana duyulan aşktır. Mesnevi’de Mevlana, ‘ Yok olan hiçbir şey bağlanmak gerekmez’ diyor. Yok olan şey nedir maddiyattır, anadır, babadır, kardeştir, evlattır, akrabadır, sevgilidir. Baki olan tek şey vardır o da Allah’tır. Onun için der ki baki olanın aşkını seç ki daima diri kalasın. Yani Allah’tan gayrisinin terk edilmesini vurguluyor. Allah’ın Kur’an’da dediğinden farklı bir şey yapmamaktır. Bunun yanında çalışıp kazanmayalım mı tabii ki çalışıp kazanacağız. Mevlana müritlerine geçimlerini sağlayacak bir meslek öğrenmelerini tavsiye etmiştir. Mevlana dergahına gelen her kişiye de mutlaka kendi becerisi doğrultusunda bir meslek öğrenmesi sağlanmıştır.
* Hz. Mevlana’nın en sevdiği dostlarının başında Şems-i Tebrizi geliyor. Günümüz de böyle dostluklar yaşanabilir mi?
– Neden olmasın. Aynı dostluğu aslında isteyen bulur. Mevlana istiyordu ki Şems-i bulabildi. İnsanı bir gül bile bir gonca bile bir domates bile ilahı aşka sevk edebilecek unsurlar olabilir. Küçük bir tohumu toprağa atıyorsun zamanı geldiğinde birinden domates birinden biber çıkıyor. Bunu bile insan iyi idrak edebilirse Allah’a bir tohumdan da ulaşabilir. Orada şems Mevlana için bir vesiledir. 16 yüzyılda yaşamış İranlı bir şair, ‘günümüzde Şems’ler çok ama Mevlana’lar nerede’ diyor. Yani önce Mevlana olmalıyız. Mevlana olduktan sonrada ilahi aşkı da buluruz, gerçek dostluğu da.
* Nuri Hocam, Mesnevi’yi anlamak için öncelikle Kur’an-ı Kerim mi okunmalı?
– Bazen insanlar geliyor, mesnevi okumadıklarını ve mesneviyi okumak istediklerini iletiyorlar. Bende onlara diyorum Kur’an-ı okudun mu? Diye soruyorum. Okumadım dediklerinde, onlara önce Kur’an-ı okumalarını öneriyorum. Çünkü Kur’an-ı Kerim okunmadan mesnevi anlaşılmaz. Kur’an okunmuş ve gönül açlığı giderilmişse mesnevi okumana de gerek yok. Kur’an’ın ayeti kerimelerinden ya da tefsirinden bir şey anlaşamıyorsa insan mesnevideki hikâyelerden ders alarak anlayabilir. Bu konuyla ilgili şu hikayeyi anlatmak isterim. Bir gün Selçuklu Veziri Süleyman Pervane, biraz daha Moğolların etkisiyle halka değişik vergiler bağlıyor, Konya halkını inletmeye başlıyor. Süleyman Pervane aynı zamanda Mevlana’nın müritlerinden biridir. Bir gün Mevlana’nın huzuruna geliyor. Efendim, ‘bana öğütler verir misiniz?’ Diyor. Hz. Mevlana, ‘duyduğum kadarıyla Kur’an-ı ezberliyormuşsun’ O da ‘evet ezberliyorum’ diyor. Hz. Mevlana, ‘Hadisi şeriflerle ilgili de Sadrettin Konevi’nden okuyormuşsunuz’ diyor. O da ‘evet okuyoruz’ diyor. Bunun üzerine Hz. Mevlana, ‘eğer Allah’ın kelamından, Peygamber Efendimizin sözlerinden ibret almıyor, ders almıyor isen benim sözlerimden nasıl ders alacaksın’ diyor. Hz. Mevlana sayesinde biz yüce yaratıcımızı daha iyi anlamaya çalıştık. Peygamberimizin sevgisini gönlümüze daha çok nakşetmeye başladık. İnsanın kendi içinde olan ve yüz bin düşmandan daha beter olan nefsi daha iyi anlamaya ve onla mücadele etmeye başladık.
* Mevlana’nın en önemli simgelerinden biri de neydir. Neyin Mevlevilikteki anlamı nedir. Ney neyi simgeliyor?
– Ney de Sema da Mevlana’dan çok önce var olan şeylerdir. Ney milattan önce 5 binli yıllarda Mısır tarafından çalgı olarak kullanılmıştır. Göktürk kitabelerinde Sema’da dönen insanlara benzer kabartmalarına rastlıyoruz. Mevlana’yla birlikte ney ayrı bir önem kazanmış Sema farklı bir anlam kazanmış ve Mevlana’yla özdeşleşmiştir. Mesnevi, dinle bu neyi cümlesiyle başlıyor. Kendini adeta bir ney yerine koyarak bütün Mesnevisini bir neyin ağzından söyler. Neyin ise hammaddesi kamıştır. Ney sulak yerden getirilir, içi tamamen boşaltılır, yakılarak gözler açılır ve ondan sonra ses çıkarmaya başlar. Ses çıkartınca geldiği yerin şarkısını türküsünü söyler. İşte insan bu dünya telaşesini içinden boşaltabilirse ney gibi güzel ses çıkartabilir. Peki, Mevlana neyi üfledi mi? Hayır üflemedi. Mevlana’nın ney’e verdiği bu sembolik metafor, anlatım, mana neyi Mevlana’yla daha çok özdeşleştirmiştir.
“ENSTİTÜYLE MEVLANA DAHA DOĞRU ANLAŞILACAK”
* Mevlana’yı doğru tanıtmak açısından Mevlana Araştırmaları Enstitüsü çok önemliydi. 57 yıl sonra bu enstitüye kavuşuldu. Enstitünün geçmişten itibaren kurulma aşamasını biraz anlatır mısınız?
– Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına kadar Mevlana’yla ilgili çalışmalar genellikle Osmanlı coğrafyasındaki 140 yakın noktada kurulan Mevlevihanelerde yapılıyordu. Burada yetişen Mevleviler Mesneviyi okuyorlar, Mevlevi musikisi icra ediyorlar, yeni Ayni-i Şerifler besteliyorlar ve dini eserler kaleme alıyorlardı. Farklı güzel sanat eserleri de yapılıyordu. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla bu çalışmalar boşlukta kaldı. 1950’li yıllarda kadar bu şekilde kaldı. 1943 yılında Konya Halkevi tarafından bugünkü Mevlana törenlerine benzer törenler başladı ve bu törenler içine Sema da eklenerek devlet eliyle günümüze kadar yapılmaya çalışıldı. Fakat bunlar yapılırken Mevlana’yı Sema’yla anlatmaya çalıştık. Eski Mevlevihanelerde yapılan çalışmalar günümüze kadar intikal etmedi ve üniversiteler de yavaş yavaş Mevlana konusunda çalışmalar yapılmaya başlandı. Ama bunların kurumsal bir yapı içinde yapılması devamlı olarak dile getirildi. 1953 yılında Prof. Dr. Hamdi Ragıp Atademir, bir makale yazarak Konya’da bir Mevlana Enstitüsü kurulması gerekliliğinden bahsetti. Fakat bir türlü bu kurulamadı. 1973 yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Mevlana Tetkikleri Enstitüsü kuruldu. Fakat iyi çalıştırılamadı ve 1978 yılında kapatılarak binası İl halk kütüphanesine verildi. 1979 yılında Selçuk Üniversitesi bünyesinde Mevlana Araştırmaları Enstitüsü kuruldu. 1 yıl sonra askeri ihtilalin ardından kurulan YÖK tarafından lağvedildi. 1985 yılında Selçuklu Araştırma Merkezi bünyesinde bu tür çalışmalar güzel bir şekilde idare edildi. 2005 yılında Mevlana Araştırmaları Merkezini kurduk. Enstitü için YÖK’e müracaat ettik ve 22 Ağustos 2010 tarihinde Mevlana Araştırmaları Enstitüsü kurulmuş oldu.
* Enstitü ne zaman öğrenci kabul etmeye başlacak?
– Enstitü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi fakat enstitüdeki işlerle ilgili oluşturacağımız dosyaları üniversite senatomuzdan geçireceğiz, daha sonra YÖK’e göndereceğiz. YÖK’ten onur aldıktan sonra tez kabul işlerini yapacağız. Aralık ayından sonra oluşturduğumuz ana bilim dallarını YÖK’e göndereceğiz. Amacımız bilim dallarının uluslararası olmasıdır. Bu bilim dalları Konya’yla sınırlı kalırsa hiçbir anlamı olmaz. Bu enstitü bütün dünyada gerçek Mevlana uzmanı yetiştirecektir. İslam’dan ayrı tutulamayan Mevlana’yı anlatmayı çalışan, millet olarak Türk olduğunun vurgulandığı bir Mevlana Araştırmaları Enstitüsü olacak. Dünyaya bu şekilde duyurulacak. Amerika’da tanındığı gibi dinler üstü bir Mevlana’yı bu enstitü çalışmaları kapsamında önceleyebilecektir.
* Enstitü için yeni bina hazırlıklarınız var mı?
– Mevlevi nezaketine, edebine, ahlakına, adabına uygun bir bina yapılmasını istiyoruz. Sadece idari yerler, sınıflar, dershaneler, kütüphaneler değil, 40 kişilik misafirhanesinin de olacağı, insanların bahçesinde oturacağı, tefekkür edeceği, oturup ney üfleyebileceği bir bina yapılmalıdır. Bu binanın da Mevlana’ya yakın bir yerde olmalıdır. Rektörümüzde bize Mevlana’ya yakın bir yerde arsa tahsis edilirse binayı çok kısa bir sürede tamamlayabileceğimizi söyledi. Bu noktada çalışmalarımız devam ediyor.
* Hocam açıklamalarınız için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
– Mevlana’ya bu şehrin bir değeri olarak bakıyor isek ona gerektiği şekilde maddi ve manevi yatırımı yapmak zorundayız. Mevlana’yı tanıtmak gibi bir misyonun gerekliğine inanmıyorum. Mevlana zaten tanınıyor. Mevlana’yı anlamaya ve anlatmaya yönelik tanıtımlarının yapılması gerekiyor. Bunların öz deyişlerle belli sözlerle ya da semayla olmayacağını düşünüyorum. Onun için herkesin Mevlana’nın düşüncelerini, zihin dünyasını doğru bir şekilde anlamasını sağlamalıyız.
Savaşın ve gözyaşının eksik olmadığı günümüz dünyasında insanlığın en çok özlediği konuların başında barış ve hoşgörü geliyor. Dünya’ya her yıl hoş görü mesajları ise Konya’dan yayılıyor. 7–17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen Hz. Mevlâna'nın Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri hoşgörü mesajı bir kez daha insanlığa iletiliyor. Bu kapsamda Hz. Mevlâna'nın 737. Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri’nin yaşandığı bugünlerde Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler ile Hz. Mevlana’yı konuştuk. Mevlana’yı tanıdıkça Mevlana’nın insanoğluna yeni ufuklar açtığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, dünyada Mevlana’nın tanıtılmasından ziyade anlaşılmasına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. “Sema Mevlana’nın aşk okyanusunun içerisinde balıklara atılmış, bir olta. Âşık olmak isteyen balıklar bu oltaya tutunup daha sonra oltanın sahibine doğru yola çıkmaya başlıyor” diyen Şimşekler, Mevlana’yı hiç bilmeyen bir insanın Sema’yı izledikten sonra Mevlana’yı tanımak için peşinden gidebileceğini belirtiyor. Mevlana sayesinde İslam’ın terör dini olmadığının yabancılara anlatabileceğini aktaran Şimşekler, bu görevin Türkiye için bir misyon olması gerektiğini bildirdi. Şimşekler, Mevlana Araştırmaları Enstitüsü’nün de kurulduğunu belirterek, enstitüyle birlikte Mevlana üzerindeki yanlış anlamaların da daha iyi bir şekilde açıklığa kavuşturulacağını dile getirdi.
Yrd. Doç. DR. Nuri Şimşekler kimdir?
Aslen Hadimli olan Yrd. Doç. DR. Nuri Şimşekler, 1964 yılında Konya’nın Araplar Mahallesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Konya’da tamamladı. 1983–84 öğretim yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’na girdi. 1987 yılında mezun oldu. Mevlana’yı Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünde yakından tanıdı. Mevlana’nın eserlerinin Farsça olduğunu eğitim yıllarında öğrendi. Mevlana’yı yakından tanımak için 1990 yılında Selçuk Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak vazifeye başladı. 1992 yılında S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını tamamladı. 1998 tarihinde de S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı. 2005 tarihinde Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü tarafından Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi kurulması çalışmalarını yürütmekle görevlendirildi. Mevlana Araştırmaları Enstitüsü’nün kurulmasıyla enstitüye müdür olarak atanan Yrd. Doç. DR. Nuri Şimşekler, halen bu görevini sürdürmektedir. Evli ve 4 çocuk sahibidir.
“Gerçek dostluğu bulmak için önce Mevlana olmalıyız. Mevlana olduktan sonra ilahi aşkı da buluruz, gerçek dostluğu da”
* Nuri Hocam, devamlı olarak Mevlana’yı her toplantıda, programda, sokakta, evde anıyoruz. Tüm bunlara rağmen Mevlana’yı yeterli derece de tanıyor muyuz?
– Mevlana’yı tanıyoruz demek yanlış aslında. Mevlana’yı gerçekten tam olarak tanımak mümkün değil gibi. Aslında tanınır ama okudukça Mevlana’nın yeni ufuklar açtığını görüyoruz. Mevlana, ‘hiçbir konuda aşırıya gitme sadece bilgi konusunda aşırı git’ diyor. Öğrendiklerinle kalma her öğrenmenin sonunda yeni bir şeyler öğrenmek için ileriye doğru adım atılmasını istiyor. Mevlana bugün sadece sloganlaşmış sözlerinden ibaret olmadığına şahit oluyoruz. Bugün Mevlana’nın Sema’dan oluşan önemli bir şahıs olmadığını görüyoruz. Tabii ki bunlarda Mevlana’yı ilk tanıma açısından önemlidir ancak insan bununla kalmamalı Mevlana’yı kendi eserlerinden okuyup öğrenmelidir.
* Her yıl düzenlenen vuslat törenlerinde gerçekleşen programlar Mevlana’yı tanıtmak için yeterli mi? Daha farklı programlar yapılabilinir mi?
– Mevlana’yı bizim tanıtmamız gerekmiyor. Bir Konya olarak Türkiye olarak gerçekten Mevlana’yı tanıtmamıza gerek yok. Zaten insanlar Mevlana’yı tanıyor. Bizim buradaki amacımız bir anma vesilesidir. Mevlana’nın hakka yürüyüşünün sembolik olarak anma vesilesidir. Burada tüm insanlara gelin diyoruz ve insanlar buraya gelmişken Hz. Mevlana’nın mezarını da gezmiş oluyor. Burada sunmaya çalıştığımız bilgilerden, Ayin-i Şerif’ten, sergilerden, konferanslardan onların istifade etmesini istiyoruz. Anma sadece anlamaya yönelik olmalıdır. Yani burada daha popüler şeyler yapıp Mevlana’yı şöyle tanıtalım böyle tanıtalım demek çok yanlıştır. Bu tanıtımlar herhalde Konya’ya daha çok turist gelsin, daha çok ticari getirisi olsun mantığıyla yapılması isteniyor. Zaten 2005 yılında da UNESCO 2007 yılını uluslararası Mevlana yılı olarak ilan etti ve Mevlevi müziği ve semadan oluşan Mukabele-i Şerif-i koruma altına alınıp dünya kültürel miras listesine ekledi. Dolayısıyla artık dünya Mevlana’yı biliyor.
“MEVLANA’NIN İSMİ AŞAĞILANMAMALI”
* Mevlana isminin ve simgelerinin çeşitli yerlerde kullanılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Bugün bir Paris’e gidin Eiffel Kulesi’nin her tarafta ismini, anıtını, sembolünü görürsünüz. Bir New York’a gidin orada ki Özgürlük Anıtı’nın resmini, temsilini görürsünüz. İtalya’ya gidin pizza kulesi yine aynı şekildedir. Konya’nın simgesi de Mevlana’dır. Şair Arif Nihat Asya’nın dediği gibi ‘Konya demek Mevlana demek.’ Dolayısıyla Mevlana figürünün, yeşil türbe figürünün farklı yerlerde kullanılması ilk etapta normal gibi gelebilir. Yalnız bunu çok farklı amaçlarla kullanmamalıyız. Aşağılayıcı bir tarzda kullanmamalıyız. Biraz peynirle içine konulan bir kıymanın börek yapılıp bunun adını da Mevlana böreği olarak atlandırmamalıyız. Çocukluğumuzda peynir şeker olarak bildiğimiz şeker son yıllarda Mevlana şekeri oldu. Mevlana civarındaki birçok esnafın Mevlana ya da şems adıyla anılmış olması çok hoş değil. Bir kasabın, berberin Mevlana isminin vermesi hoş değil. Bir kültür merkezine, caddeye, okula, parka Mevlana ismini verebilirsiniz. Belediyemiz sembolik olarak katlı otoparktan Mevlana ismini kaldırabilirse diğer esnaflarımızda isimlerini değiştirecektir.
* Mevlana törenlerine binlerce insan Sema’yı izlemek için geliyor, aynı zamanda. Hz. Mevlana için Sema’nın önemi nedir?
– Sema Mevlana’nın aşk okyanusunun içerisinde balıklara atılmış, bir olta, bir yem gibi görüyorum. Âşık olmak isteyen balıklar bu oltaya tutunup daha sonra oltanın sahibine doğru yola çıkmaya başlıyorlar. Sema insanı görsel ve işitsel olarak etkileyen bir ritüel. Mevlana’yı anlatmaya da semayla başlamamız çok yanlış değil. Mevlana’yı hiç bilmeyen bir insan Sema’yı izledikten sonra Mevlana’yı tanımak için peşinden gidebilir. Bugünkü Sema’yı yapan arkadaşlarımızın gerçekten layıkıyla bu işi yaptıklarına inanıyorum ama kendileri Turizm ve Kültür Bakanlığına bağlı sanatçılar. Mevlana’nın Sema’sı ise biraz daha farklı. Mevlana diğer tarikatlarda olduğu gibi cezbeye gelmek için zikir yapmamış. Mevlana’nın zikri Sema’dır. Mevlana bugünkü gibi dönmemiştir. Bakarsınız yemeğin ortasında bir şey düşünür sevgilisinden bir ilham alır kalkar ve sevgilisini anmak için Sema yapar. Çoğu zamanda Sema yaparken gazel, rubai söyler. Aynı şekilde misafirliğe gittiğinde, sokaktayken sevgilisinden ilham aldığında sema etmiştir. Fakat bunu Mevlana her yerde Sema ediyormuş bugünde her yerde Sema edilebilir düşüncesiyle karşılaştırmamak gerekir. Canının, ruhunun Allah’ın bir parçası olduğunu hissedemiyorsan canında can yok demektir. Canında can olmayan insan için Sema sadece dönmek başka bir anlam ifade etmez. Böyle insanlara Mevlana, ‘Ona def ne yapsın ney ne yapsın’ diyor. Ayrıca Sema sadece dönmekte değildir. ‘Kâbe’ye dönenler her an semadadırlar’ diyor Mevlana. Onun için Sema yaparken tamamen dünyadan sıyrılıp Allah’ı hissetmenin bir anlamı olduğunu bilmeliyiz. Buna semazen vakıf olursa düğün yerine, açılışa gidip sema yapmaz. Gerekli yerlerde adabıyla bu semayı icra eder.
* Dünyanın çeşitli yerlerinde Mevlana ismiyle dernekler açılıyor, bunu nasıl karşılıyorsunuz?
– Bu dernekleri daha çok yabancılar açıyor. Türkiye’den ve özellikle Konya’mızdan gurbette giden insanlarda, kendi değerleri konusunda biraz daha milliyetçilik duyguları ön plana çıkıyor. Konya’dan gidenlerin değeri Mevlana’dır. Dernekler kuruyorlar, camii yaptırıyor adını Mevlana Camii koyuyor. Hollanda’da ve Almanya’da Mevlana adında camii var. Tabii o derneklerde sadece mesnevi okunmayabilir, sohbetler yapılabilir ama sevgiden dolayı Mevlana ismi konmuştur. Fakat Türklerin kurduğu derneklerden daha fazla yabancıların kurduğu dernekler var. Avusturya, Amerika, Kanada, İsviçre, Almanya, Hollanda, İtalya ve buna benzer birçok ülkede 15’den fazla dernek var. Buralarda haftada veya 15 günde bir gün bir araya gelip Sema yapıyorlar. Yalnız Sema Mevlana’yı anlamanın en son noktası olmalıdır. Öncelikle Mevlana’nın ne dediğini öğrendikten sonra Sema’ya yer vermeliyiz. Mevlana’yı anlamadan yapılan Sema’nın Sema olmadığını düşünüyorum. Tabii bunların birçok Mevlana’yı tanıdıktan sonra Müslüman olan insanlar. Bunların çevresinde Müslüman olmayan kişilerde var. Bunlar da bu kurulan derneklere gelerek Mevlana’yı tanıdıkça Allah’ın inayetiyle Müslüman oluyor. Mevlana’nın artık dünyada bir tanınırlığı var eserleri de bütün illerde çevrilmiş durumda. Böylece farklı milletlere mensup kişiler onu okuyup anlayabiliyor. Onun için Mevlana sayesinde İslam’ın terör dini olmadığını Türkiye olarak yabancılara anlatabiliriz. Bu İslam medeniyetinin simgesi olan Türkiye için bir misyon olmalıdır.
“İLAHİ AŞKA ULAŞMAK İÇİN ÖNCE MEVLANA OLMALIYIZ”
* Hz. Mevlana, ‘hamdım, piştim, yandım’ diyerek, ilahi aşka ulaştığını anlatıyor. Mevlana’daki ilahi aşk nedir?
– Mevlana’daki ilahi aşk baki olana tek olana duyulan aşktır. Mesnevi’de Mevlana, ‘ Yok olan hiçbir şey bağlanmak gerekmez’ diyor. Yok olan şey nedir maddiyattır, anadır, babadır, kardeştir, evlattır, akrabadır, sevgilidir. Baki olan tek şey vardır o da Allah’tır. Onun için der ki baki olanın aşkını seç ki daima diri kalasın. Yani Allah’tan gayrisinin terk edilmesini vurguluyor. Allah’ın Kur’an’da dediğinden farklı bir şey yapmamaktır. Bunun yanında çalışıp kazanmayalım mı tabii ki çalışıp kazanacağız. Mevlana müritlerine geçimlerini sağlayacak bir meslek öğrenmelerini tavsiye etmiştir. Mevlana dergahına gelen her kişiye de mutlaka kendi becerisi doğrultusunda bir meslek öğrenmesi sağlanmıştır.
* Hz. Mevlana’nın en sevdiği dostlarının başında Şems-i Tebrizi geliyor. Günümüz de böyle dostluklar yaşanabilir mi?
– Neden olmasın. Aynı dostluğu aslında isteyen bulur. Mevlana istiyordu ki Şems-i bulabildi. İnsanı bir gül bile bir gonca bile bir domates bile ilahı aşka sevk edebilecek unsurlar olabilir. Küçük bir tohumu toprağa atıyorsun zamanı geldiğinde birinden domates birinden biber çıkıyor. Bunu bile insan iyi idrak edebilirse Allah’a bir tohumdan da ulaşabilir. Orada şems Mevlana için bir vesiledir. 16 yüzyılda yaşamış İranlı bir şair, ‘günümüzde Şems’ler çok ama Mevlana’lar nerede’ diyor. Yani önce Mevlana olmalıyız. Mevlana olduktan sonrada ilahi aşkı da buluruz, gerçek dostluğu da.
* Nuri Hocam, Mesnevi’yi anlamak için öncelikle Kur’an-ı Kerim mi okunmalı?
– Bazen insanlar geliyor, mesnevi okumadıklarını ve mesneviyi okumak istediklerini iletiyorlar. Bende onlara diyorum Kur’an-ı okudun mu? Diye soruyorum. Okumadım dediklerinde, onlara önce Kur’an-ı okumalarını öneriyorum. Çünkü Kur’an-ı Kerim okunmadan mesnevi anlaşılmaz. Kur’an okunmuş ve gönül açlığı giderilmişse mesnevi okumana de gerek yok. Kur’an’ın ayeti kerimelerinden ya da tefsirinden bir şey anlaşamıyorsa insan mesnevideki hikâyelerden ders alarak anlayabilir. Bu konuyla ilgili şu hikayeyi anlatmak isterim. Bir gün Selçuklu Veziri Süleyman Pervane, biraz daha Moğolların etkisiyle halka değişik vergiler bağlıyor, Konya halkını inletmeye başlıyor. Süleyman Pervane aynı zamanda Mevlana’nın müritlerinden biridir. Bir gün Mevlana’nın huzuruna geliyor. Efendim, ‘bana öğütler verir misiniz?’ Diyor. Hz. Mevlana, ‘duyduğum kadarıyla Kur’an-ı ezberliyormuşsun’ O da ‘evet ezberliyorum’ diyor. Hz. Mevlana, ‘Hadisi şeriflerle ilgili de Sadrettin Konevi’nden okuyormuşsunuz’ diyor. O da ‘evet okuyoruz’ diyor. Bunun üzerine Hz. Mevlana, ‘eğer Allah’ın kelamından, Peygamber Efendimizin sözlerinden ibret almıyor, ders almıyor isen benim sözlerimden nasıl ders alacaksın’ diyor. Hz. Mevlana sayesinde biz yüce yaratıcımızı daha iyi anlamaya çalıştık. Peygamberimizin sevgisini gönlümüze daha çok nakşetmeye başladık. İnsanın kendi içinde olan ve yüz bin düşmandan daha beter olan nefsi daha iyi anlamaya ve onla mücadele etmeye başladık.
* Mevlana’nın en önemli simgelerinden biri de neydir. Neyin Mevlevilikteki anlamı nedir. Ney neyi simgeliyor?
– Ney de Sema da Mevlana’dan çok önce var olan şeylerdir. Ney milattan önce 5 binli yıllarda Mısır tarafından çalgı olarak kullanılmıştır. Göktürk kitabelerinde Sema’da dönen insanlara benzer kabartmalarına rastlıyoruz. Mevlana’yla birlikte ney ayrı bir önem kazanmış Sema farklı bir anlam kazanmış ve Mevlana’yla özdeşleşmiştir. Mesnevi, dinle bu neyi cümlesiyle başlıyor. Kendini adeta bir ney yerine koyarak bütün Mesnevisini bir neyin ağzından söyler. Neyin ise hammaddesi kamıştır. Ney sulak yerden getirilir, içi tamamen boşaltılır, yakılarak gözler açılır ve ondan sonra ses çıkarmaya başlar. Ses çıkartınca geldiği yerin şarkısını türküsünü söyler. İşte insan bu dünya telaşesini içinden boşaltabilirse ney gibi güzel ses çıkartabilir. Peki, Mevlana neyi üfledi mi? Hayır üflemedi. Mevlana’nın ney’e verdiği bu sembolik metafor, anlatım, mana neyi Mevlana’yla daha çok özdeşleştirmiştir.
“ENSTİTÜYLE MEVLANA DAHA DOĞRU ANLAŞILACAK”
* Mevlana’yı doğru tanıtmak açısından Mevlana Araştırmaları Enstitüsü çok önemliydi. 57 yıl sonra bu enstitüye kavuşuldu. Enstitünün geçmişten itibaren kurulma aşamasını biraz anlatır mısınız?
– Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına kadar Mevlana’yla ilgili çalışmalar genellikle Osmanlı coğrafyasındaki 140 yakın noktada kurulan Mevlevihanelerde yapılıyordu. Burada yetişen Mevleviler Mesneviyi okuyorlar, Mevlevi musikisi icra ediyorlar, yeni Ayni-i Şerifler besteliyorlar ve dini eserler kaleme alıyorlardı. Farklı güzel sanat eserleri de yapılıyordu. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla bu çalışmalar boşlukta kaldı. 1950’li yıllarda kadar bu şekilde kaldı. 1943 yılında Konya Halkevi tarafından bugünkü Mevlana törenlerine benzer törenler başladı ve bu törenler içine Sema da eklenerek devlet eliyle günümüze kadar yapılmaya çalışıldı. Fakat bunlar yapılırken Mevlana’yı Sema’yla anlatmaya çalıştık. Eski Mevlevihanelerde yapılan çalışmalar günümüze kadar intikal etmedi ve üniversiteler de yavaş yavaş Mevlana konusunda çalışmalar yapılmaya başlandı. Ama bunların kurumsal bir yapı içinde yapılması devamlı olarak dile getirildi. 1953 yılında Prof. Dr. Hamdi Ragıp Atademir, bir makale yazarak Konya’da bir Mevlana Enstitüsü kurulması gerekliliğinden bahsetti. Fakat bir türlü bu kurulamadı. 1973 yılında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Mevlana Tetkikleri Enstitüsü kuruldu. Fakat iyi çalıştırılamadı ve 1978 yılında kapatılarak binası İl halk kütüphanesine verildi. 1979 yılında Selçuk Üniversitesi bünyesinde Mevlana Araştırmaları Enstitüsü kuruldu. 1 yıl sonra askeri ihtilalin ardından kurulan YÖK tarafından lağvedildi. 1985 yılında Selçuklu Araştırma Merkezi bünyesinde bu tür çalışmalar güzel bir şekilde idare edildi. 2005 yılında Mevlana Araştırmaları Merkezini kurduk. Enstitü için YÖK’e müracaat ettik ve 22 Ağustos 2010 tarihinde Mevlana Araştırmaları Enstitüsü kurulmuş oldu.
* Enstitü ne zaman öğrenci kabul etmeye başlacak?
– Enstitü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi fakat enstitüdeki işlerle ilgili oluşturacağımız dosyaları üniversite senatomuzdan geçireceğiz, daha sonra YÖK’e göndereceğiz. YÖK’ten onur aldıktan sonra tez kabul işlerini yapacağız. Aralık ayından sonra oluşturduğumuz ana bilim dallarını YÖK’e göndereceğiz. Amacımız bilim dallarının uluslararası olmasıdır. Bu bilim dalları Konya’yla sınırlı kalırsa hiçbir anlamı olmaz. Bu enstitü bütün dünyada gerçek Mevlana uzmanı yetiştirecektir. İslam’dan ayrı tutulamayan Mevlana’yı anlatmayı çalışan, millet olarak Türk olduğunun vurgulandığı bir Mevlana Araştırmaları Enstitüsü olacak. Dünyaya bu şekilde duyurulacak. Amerika’da tanındığı gibi dinler üstü bir Mevlana’yı bu enstitü çalışmaları kapsamında önceleyebilecektir.
* Enstitü için yeni bina hazırlıklarınız var mı?
– Mevlevi nezaketine, edebine, ahlakına, adabına uygun bir bina yapılmasını istiyoruz. Sadece idari yerler, sınıflar, dershaneler, kütüphaneler değil, 40 kişilik misafirhanesinin de olacağı, insanların bahçesinde oturacağı, tefekkür edeceği, oturup ney üfleyebileceği bir bina yapılmalıdır. Bu binanın da Mevlana’ya yakın bir yerde olmalıdır. Rektörümüzde bize Mevlana’ya yakın bir yerde arsa tahsis edilirse binayı çok kısa bir sürede tamamlayabileceğimizi söyledi. Bu noktada çalışmalarımız devam ediyor.
* Hocam açıklamalarınız için teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
– Mevlana’ya bu şehrin bir değeri olarak bakıyor isek ona gerektiği şekilde maddi ve manevi yatırımı yapmak zorundayız. Mevlana’yı tanıtmak gibi bir misyonun gerekliğine inanmıyorum. Mevlana zaten tanınıyor. Mevlana’yı anlamaya ve anlatmaya yönelik tanıtımlarının yapılması gerekiyor. Bunların öz deyişlerle belli sözlerle ya da semayla olmayacağını düşünüyorum. Onun için herkesin Mevlana’nın düşüncelerini, zihin dünyasını doğru bir şekilde anlamasını sağlamalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.