Günü kurtarmaya çalışıyorlar
Günü kurtarmaya çalışıyorlar
Saadet Partisi Konya İl Başkanı Mehmet Şen, Türkiye’nin dış siyasette ve terör olaylarında günü kurtarmaya çalıştığını belirterek, asıl yapılması gerekenin meselenin kökünü kurutmak için çalışmak olduğunu belirtti
Saadet Partisi Konya İl Başkanı Mehmet Şen, 25 Kasım Pazar günü yapılacak olan 4. Olağan İl Kongre öncesinde ülke gündemini Merhaba’ya değerlendirdi. Şen, yeni anayasa çalışmalarından, Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerine; terör olaylarından bu olayların çözümüne kadar farklı konularda sorduğumuz soruları yanıtladı.
*Yeni anayasayla ilgili süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Mevcut yapıyla hiçbir yere varamayız. Çünkü mecliste oluşturulan Anayasa Komisyonu Avrupa’da, Fransa’da, Almanya’da, İsveç’te, Norveç’te küçük büyük Avrupa ülkelerinde anayasa incelemesi yapacak. Şimdi bize mevcut kanunlar nereden geldi, Avrupa’dan. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kuruldu, Medeni Hukukumuz İsviçre’den getirildi, Sanayi Hukukumuz Almanya’dan getirildi, Ceza hukukumuz İtalya’dan getirildi. Yani o gün zaten oradan getirilmişti. 100 yıl önce getirilmiş olan kanunlar ülkemizin temel kanunları oldu. Şimdi o kanundaki yanlışlıklar, boşluklar hatalar ortaya çıktı. Çözelim diyoruz, yine gidiyoruz Avrupa’daki kanunları inceleyip bu şekilde çözmeye çalışıyoruz. Bu sorunun bu şekilde çözülemeyeceği başından belli.
*Peki ne yapılmalı, anayasa metni neye dayanarak oluşturulmalı?
- Bakın bizim bir geçmişimiz var, geçmişimizde Mecelle diye bir hukukumuz var. Osmanlı Devleti o kanunlar sayesinde 6 asır boyunca sadece kendi ülkesinin değil, kendi ülkesi dışındaki insanların da huzurunu sağlamış bu kanunlarla. Şimdi bazı hesabı başka olan insanlar laiklik, din devleti, siz şeriatı mı istiyorsunuz diyip bu tür konulara çekiveriyorlar. Çünkü art niyetlidirler. Biz onlara diyoruz ki tarihen sabit olan olaylar var. Mecelle’yi bugün batı inceliyor ve kültürlerine uygun olan taraflarını alıyor. Siz neden Mecelle hukukunun incelenmesi ve bugünkü şartlarda uygulanabilirliği konusunu araştırmıyorsunuz. Bunun mutlaka yapılması lazım. Biz Türk toplumu olarak İslam kültürüne tabi bir milletiz. İslam hukukçuları da bu komisyonlarda yer almalı ve görüşlerini belirtmelidir. Üniversitelerimizde İslam hukuku ile çalışma yapan profesörlerimiz var. Bunlar resmi olarak görev yapan insanlar. Bu hocalarımızın görüşleri de Anayasa Komisyonlarında yerini almalı, anayasa çalışmalarına katkıda bulunmalıdır. Bunlar olmadığı için bizim çalışmalarımız hep yerlerde sürünüyor. Ben yapılan bu çalışmaların samimi olduğuna inanmıyorum. Çünkü kanunları değiştirin talimatı da Avrupa Birliği’nden geliyor. Bunu merkezi hükümet bir ihtiyaç olarak gördüğü için ortaya atmıyor. AB yolunda atılması gereken bir adım olduğu için bu çalışmalar yapılıyor. Yani Türkiye’nin sosyal yaşantısında böyle bir eksiklik var, onun için kanunları değiştirelim diye yapılan çalışmalar değil bunlar. Ayak sürüyorlar, kamuoyunu yanlış yerlere yönlendiriyorlar.
*Türkiye’nin komşuları ile olan ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz? Sıfır sorun politikası yapılırken neden sınır komşularımızla gerginlik yaşadık?
- İşi temelinden konuşmak gerekir. Geçen gün Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu ile birlikte yaptığı bir toplantıda bulundum. Üzüldüğüm bir taraf oldu o da şu, BM’den adeta yardım isteniyor. BM var olan bir organizasyondur bunu reddetmiyoruz ama şu anda BM’de 5 ülkenin sözü geçiyor. Geriye kalan 160 ülke bu 5 ülkenin görüşlerine tabi olmak zorunda buna Türkiye de dahil. Bu 5 ülkeden birisi alınan kararı onaylamazsa o karar onaylanmıyor. 5 Birleşmiş Millet var ortada. Diğer taraftan NATO diye bir kuruluş var. NATO da bu 5 ülkenin emrine tabi olan bir kuruluş. Geçenlerde sözde NATO adına Malatya’da bir üs kuruldu. NATO adına Amerika’dan gelen uzmanlar kurdu bu üssü. NATO’nun kendine ait müteşekkil ülkelerden oluşan bir gücü olması gerekirken arkasından Amerika çıkıyor. Afganistan’da NATO’nun barış güçleri diye bir askeri birlik var, arkasına bakıyorsunuz Amerika çıkıyor. Amerika Irak’a girerken BM olarak NATO olarak girdi. 6-7 yıldır Irak’ta 2 milyona yakın Müslüman şehit edildi. Amerika onları BM ve NATO adına şehit etti. Bizim dışişlerimiz hadiseye bakarken bu gerçeği görerek harekete geçmeli. Geçtiğimiz günlerde yine BM’nin talimatı üzerine Libya’ya giden askeri birlikler gözlem yaparak korundu. Kimin talimatı üzerine, BM’nin talimatı. Bakın Fransa gidiyor, Libyalı Müslümanları öldürüyor, biz de onları öldüren gemileri kolluyor, gözetiyoruz. Biz bu eksende bir dışişleri politikası geliştirecek olursak, her zaman BM’nin ve NATO’nun emirlerine mahkum olmak zorunda kalırız.
*Bugün yaşanan birçok sorunun temelinde BM ve NATO’ya bağlılığın mı yer aldığını söylüyorsunuz?
- Ben Sayın Davutoğlu’nun ve Filistin Devlet Başkanı’nın konuşmalarından maalesef bu bağımlılığı gördüm. Hayır, siz bir doğu ülkesisiniz. Bir İslam ülkesisiniz. Sizin dünyada yepyeni bir oluşum kurmanız lazım. Bu yapılabilir, zamanında bunun adımı atıldı. Haklının yanında olan bir BM kurmak zorundayız. BM varsın çalışmalarını göstersin, NATO varsın çalışmalarını göstersin. 1996 yılında Rahmetli Erbakan Hocamız bunun ilk adımını D-8 ile attı ve Birleşmiş Milletler gerçekleştirilmişti. Bunun ikinci adımı D-60, üçüncü adımı ise D-160’tı. Bakın böyle bir anlayışta ne yapılır biliyor musunuz, bir Müslüman ülkenin içerisinde bir problem var ise hemen diğer Müslüman ülkeler bir araya gelerek nasihat ederler. O nasihatten sonuç çıkmazsa oraya Müslümanlar müdahale eder. Bir Müslüman diyarında gayri Müslimler güç kullanamaz. Yapılacak bir şey varsa onu da Müslümanlar yapar. Ama maalesef yıllardır BM ve NATO endeksli sürdürülen uygulamalar devam etmektedir. Geçen hafta Washington Büyükelçimiz Namık Tan’ın bir gazete beyanatını okudum. İfadesi şuydu, 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ABD ile olan münasebetlerimizin en iyi olması yönünde zirveyi yaşıyoruz dedi. Bir taraftan Amerika İran’la, Suriye’yle bizi çatıştırmaya çalışıyor. Ermeni soykırımını muallakta tutarak bizi Ermenistan’la çatıştırmaya çalışıyor. Biz de bir taraftan Amerika’yla dostluk kuruyor, onların kurdukları projelere eş başkanlık yapıyoruz. Bu duruma bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu denir.
*Ortadoğu’daki sorunların kaynağında Amerika mı var?
-Ortadoğu’daki sorunların kaynağında Amerika’nın varlığı olduğu herkesçe malumdur. Irak bir devlet idi şu an orada 3 devlet var. Bunu kamuoyu bilmiyor. Suriye’yi yine kaynatmak isteyen, Mısır’ı Libya’yı Tunus’u karıştıran yine odur. Biz Suriye ile İran ile hiçbir zaman düşman iki ülke olamayız. Ecevit bile vefatından önce Başbakanken, parlamentodan tezkerenin geçmesini istedi Amerika. İncirlik Hava Üssü ve bazı limanların Amerika’ya tahsisi yapılacaktı. Ecevit din düşmanı olarak bilinir ama o Ecevit dedi ki, ‘Hayır bizim Suriye İran ve Irak ile tarihi ve kültürel bağlarımız, din bağımız var. Birbirimiz ile karşılıklı akrabalıklarımız var. Bu üsleri size veremeyiz’ dedi. Biz, Irak, İran, Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerle hem tarihi ve hem kültürel bağları olan kardeşleriz. Kardeşler bazen birbirilerine küsebilirler ama hiçbir zaman savaş yapamazlar. Dolayısı ile dışişlerimizi de bu yönden görmek lazım. Bu nedenle Sayın Davutoğlu’nun tamamen iyi niyetle ortaya koyduğu sıfır sorun politikası 2 sene sonra iflas etmiştir. Davutoğlu, inancının gereğini yapmıştır ama BM ve NATO eksenli düşünüldüğü için var olan iyi düşünceler bir anda iflas etmiş ve kardeşlerimizle düşman hale gelmişizdir. Bu bir fitne tohumudur, İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın arasına bu tohum atılmıştır. Bu uygulamalar devam etmektedir. Saadet Partisi bunun önlenmesi için vardır.
*Peki Türkiye’deki terör olayları neden bitmek bilmiyor?
- Biraz önce ifadesini yapmaya çalıştığımız dış ülkelere bakışımızdaki yanlışlıktan kaynaklanıyor. Ben soruya soru olarak cevap veriyim. Zaho dağlarında diş tedavi üniteleri, ameliyathaneler, hastaneler, fırınlar var. Bunlar çadırlarda olmuyor, tesisler kuruluyor. Orada 10 binlerce kişi var. Bunların tedavisi var, barınması var, elindeki silahlar var, o silahların mühimmatları var. Dağda bunlar kendiliğinden olmaz. Her şeyden önce parayla olur. Para kendi başına bir şey yapmaz. O imkanların oraya taşınması lazım. Bu çerçevesini çizdiğim imkanlar 30 yıl boyunca devam eden bir süreçten ileri geliyor. Bu insanlarla silaha silahla mücadele verirseniz gününüzü kurtarırsınız. O bölgeyi kısmen rahatlatmanın çabası içerisine girmiş olursunuz. Bataklığa sürekli zehir akıyor. Bu zehri kim akıtıyor, mühimmatı kim veriyor. Tıbbi aletler kimler tarafından veriliyor, ilaç kim tarafından veriliyor. Doktorları kim besliyor orada. Ekmek fırınlarını kim çalıştırıyor… Bütün bunların cevabını bulmak gerekir her şeyden önce. Irak besliyorsa Irak, Suriye besliyorsa Suriye, Amerika besliyorsa Amerika demek gerekiyor. Dışişleri Bakanımızın bunu düşünmemesine imkan var mı, o da bizim gibi düşünüyordur muhtemelen.
Geçen günlerde İran’da iki tane insansız hava uçağı düşürüldü. İran bunların fotoğrafını çekti ve tüm basına ilan etti. Siz bulduğunuz mühimmatları niçin dünya kamuoyuna ilan edip de bakın bunlar tesadüf olamaz, şu şu silahlar toplanıp gözaltına alındı. Şu kadar silah Amerika’nın yapımı, şu kadarı İsrail yapımı diye niye ilan etmiyorsunuz.
*Çözüm noktasında ne yapılmalı?
- 1996 yılında Erbakan Hocamız Başbakan olduğunda bunu yaptı. İlk temmuz ayında kendisine bir tezkere sunuldu. O zaman çekiç güç vardı 5 bin kişiden oluşan. İlk çekiç gücü oylamasında 54. Hükümet zamanında meclis reddetti. Hocam dedi ki bunlar geldikleri gibi gidecekler. Bir ay içerisinde 5 bin Amerikan askeri tasını tarağını topladı gitti. Grafiğe bakılsın 1995-96 yılları terörün tamamen durduğu yıllardır. Çünkü kaynaklar kesildi. Ekmek gelmedi mi yerinden kıpırdayamaz bunlar. Kurşunu bittiği zaman diğer şarjörünü kullanır o da bittiği zaman ne olacak, mühimmatı yok. Bir anda PKK saldırılarının durduğunu görmek tesadüf olamaz.
*Peki terörü destekleyenler neden destekliyor?
-Burada ikinci bir İsrail devleti kurmak için çıban oluşturmak istiyorlar. Birinci adım atıldı ve Irak’ın kuzeyinde 36. paralelin kuzey tarafında bir Kürt devleti kuruldu. Gerçekte bir Kürt devleti değil bu. Ben ırkçılık yapmıyorum, ırkçılığa da karşıyım. İnanç itibariyle Müslüman olan herkes kardeştir. Ancak Kuzey Irak’ta oluşturulan yerde bir Siyonist anlayış oluşturuldu. Barzani Yahudi bir annenin çocuğudur. Bu bir tesadüf değildir. Buradaki hedef İsrail’in yapılanmasının bizim güney doğumuza sarkıtılması ve devletin bu tarafa genişletilmesidir. İsrail’in Megalo İdea’sını bile bile, bunları göre göre küçük bir PKK hadisesi olarak yorumlayamayız. Maalesef başta İsrail olmak üzere dış güçlerin güney doğumuzu parçalamak ve burada bir İsrail devletinin oluşturulması projesinin aşamalarıdır bu. Dışişleri çalışmalarımızda bunu böyle görürsek sonuca gideriz. Yok buradaki PKK’yı eline silah almış dört çapulcu gibi görürsek bir sonuca varamayız. Üzülüyoruz, 35-40 bin vatan evladı şehit oluyor. Vatan evlatlarının bu şekilde heder edilmesine gönlümüz razı olamaz. Gerçek tedbirlerin alınması lazım, İsrail’e Amerika’ya bir dur demek lazım. Roj TV Hollanda’dan yayın yapıyor bildiğim kadarıyla. PKK’nın yayınını yapıyor. Bunlar da Avrupa Birliği ülkesi. Şimdi Roj TV, PKK’nın propagandasını yapıyor. Operasyonları da yayınlarının içerisinde aktardığı söyleniyor. Bizim girmek istediğimiz AB ülkesinden yayın yapıyor bu kanal. PKK burada askerlerimizi şehit ediyor. Peki ben niye onlarla dostluk kurmaya çalışıyorum. Bakın ne kadar tutarsız bir ilişkimiz var. Kaynağı doğru tespit etmemiz lazım ve ona göre restimizi çekmemiz lazım.
İSLAM BARIŞ GÜCÜ OLUŞTURULMALI
Efendim, öyle yaparsak BM ve NATO’ya karşı çıkmamız lazım. Çıkın, niçin çıkmıyorsunuz. Endonezya, Malezya, Pakistan, Hindistan, Afganistan, İran gibi ülkelerle gel bir araya yepyeni bir güç ol. Yeni bir BM ol, yeni bir askeri güç oluştur. Bizim bunu yapmamız lazım. Bunu batı dünyası yaptıysa, biz doğuyu ve Müslüman ülkeleri temsil eden bir ülke olarak mahkum mu olmak zorundayız. Onun için Saadet Partisi var, onun için ekonomiyle, ahlakla, dışişleriyle alakalı meselelerde günü kurtaracak tedbirler önermez. Köklü çözümler önerir. Hayır NATO değil, İslam Barış Gücü oluşturulsun. İşte çözüm o zaman gelir. Meselenin köklü çözümü için bunu yapması lazım Türkiye’nin. Ortadoğu’ya ağabeylik ve modellik yapmış bir ülke olan Türkiye’de bu potansiyel hala var. Saadet Partisi de büyük düşünmek için çırpınıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.