Güneş batmayan imparatorluğun kalbine güneş doğmuyor!

Güneş batmayan imparatorluğun kalbine güneş doğmuyor!

LONDRA İZLENİMLERİ -1-

Mustafa ARSLAN
 
 
Londra tarih kokuyor. Binalar size bunu hissettiriyor. Bir de yemyeşil bir şehir. Parklar için çok geniş alanlar ayrılmış. Çınarlar hakim parklarda. Geniş caddelerden soldan akan bir trafikte geçiyoruz. İlk izlenimiz onca kalabalık şehrin trafiğinin oldukça rahat olduğu. Sonradan bu kanaatimizi görece değiştiren örnekler yaşasak da bu büyüklükteki bir şehir için trafiğin rahat olduğunu söyleyebiliriz.
-------
Güvenlik kaygısı! Emin olun güvenlik kaygıları zaman zaman paranoya halini alabiliyor. Ve emin olun her güvenlik tedbiri yeni güvenlik tedbirlerini beraberinde getiriyor ve güvenlik sarmalı denilen bir paradoks ortaya çıkıyor. O nedenle diyoruz ki güvenlik istiyorsanız, başka insanların, başka ülkelerin güvenlik ve yaşama haklarına saygı göstermelisiniz.

**
Son birkaç aydır yollardayız.
Bir taraftan Kamu İhale Kurumu’nun ihale mevzuatını düzenleyen kanun değişiklik taslağı ile Adalet Bakanlığı bürokrasisinde hazırlıkları yürütülmekte olan İcra İflas Kanunu değişiklik taslağının yerel basının gelirleri üzerinde oluşturduğu tehdit, diğer yanda yaklaşmakta olan Basın İlan Kurumu Genel Kurulu Anadolu Gazete Sahipleri Temsilcilik Seçimleri dolayısı ile sıklıkla Ankara’dayız.
Kimse kimseye mücadele etmeden bir hak vermiyor. Anadolu basını yüklendiği ağır görevi güç bela sürdürmeye çalışırken, son değişiklik tasarıları can sıkıcı doğrusu. Ancak, başta Konya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı dostumuz Sefa Özdemir olmak üzere Konyalı gazete sahibi arkadaşlarımızla ciddi bir hak arama mücadelesi yürütüyoruz. Çok şükür derdimizi anlatma, fonksiyonumuzu izah imkanı buluyor ve sonuçta hüsn-ü kabul ile karşılanıyoruz.  Bu noktada Konya Milletvekili Orhan Erdem’in ve arkadaşlarının verdiği desteği belirtmeden geçmek olmaz.
Adana, Mersin, Isparta, Afyon, Burdur, Uşak, İç Batı Karadeniz ve İç Anadolu’nun Doğu Bölümü illerinde cemiyet başkanları ve meslektaşlarımızla görüşüyoruz. Sorunları yerinde görmek açısından son derece faydalı geçiyor ziyaretler. (İşte bu nedenle gezi yazımızı gecikerek de olsa yazmış oluyoruz) Tam da bu yoğunluğun arasında Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’ndan bir davet alıyoruz. 25-28 Ekim’de Londra’ya çağırıyorlar bizi. Kısa bir tereddüt geçiriyoruz. Bunca yoğunluk arasında bir de yurtdışı ziyareti ne kadar uygun olurdu acaba. Mesleki tecrübe açısından faydalı olacağı kanaati ağır basıyor. Diğer yandan Polonya ve Bosna-Hersek dışında Avrupa’ya seyahatimizin olmaması, Avrupa’nın merkez ülkelerinden birini inceleme fırsatı bizi ikna eden faktörler arasında yer alıyor.
Bir Ankara programımıza İngiltere vize ofisini sıkıştırıyoruz.
İngilizler vize işlemleri konusunda son derece sıkı bir program uyguluyor. Adeta sabrınızı sınıyorlar. Onlarca evrak, parmak izi, fotoğraf çekimi… Can sıkıcı bir dizi işlem. Vize başvuru randevusu bile başlı başına insanı bezdirecek nitelikte. Üstelik ücretli. Normal bir zamanda katlanabilir miydik bilinmez ama onca yoğunluğun arasında süreç tamamlanıp gidiyor. Delegasyon yetkilileri de vize sürecini yakından takip ediyor ve sorun çıkmadan 6 aylık vizemiz geliyor.
25 Ekim sabahı Konya’dan İstanbul’a uçuyoruz. Konya havaalanı o gün tam bir curcuna yaşıyor. Konya’da yapılan tekvando müsabakalarından ülkelerine dönmeye hazırlanan Azeri ve Acem yolcuların bavullarını uçaklar nasıl alacak merak ediyoruz. O nedenle uçağa bagaj verme konusunda bir tereddüt geçiriyor ve vermemeye karar veriyoruz. Aksi halde bagajımızın Bakü’de ya da başka bir şehirde olması ihtimalini göze almamamız gerekebilecek. İstanbul  Havaalanına ayak basar basmaz nadiler Londra yolcularına sesleniyor. Pasaportumuza bakıp birer güvenlik pulu yapıştırıyor. Birkaç yıl önce New York, Salt Lake City, Chicago’ya yaptığımız ziyarette hissettiklerimiz canlanıveriyor. Güvenlik kaygısı! Emin olun güvenlik kaygıları zaman zaman paranoya halini alabiliyor. Ve emin olun her güvenlik tedbiri yeni güvenlik tedbirlerini beraberinde getiriyor ve güvenlik sarmalı denilen bir paradoks ortaya çıkıyor. O nedenle diyoruz ki güvenlik istiyorsanız, başka insanların, başka ülkelerin güvenlik ve yaşama haklarına saygı göstermelisiniz. Belki Amerika’nın, İsrail ve İngiltere’nin tüm dünya havaalanlarında diğer ülkelerden ekstra güvenlik tedbiri almak zorunda kalmasına böylece ihtiyaç da olmayacaktır.
 Aynı çerçevede geçtiğimiz Mayıs’ta Polonya’ya yaptığımız gezide heyetimizle ancak Varşova’da tanışmıştık. Bu defa öyle olmuyor. Grup liderlerinin mahareti sayesinde hemen tüm ekiple Yeşilköy Havaalanı’nda tanışıyoruz. Bu noktada Konya’dan grup lideri olan Yasemin Telli Üçler’in çabasını takdirle anmak gerek.
Ekibimizde Bursa’dan Necati Kartal, Gaziantep’ten Ahmet Kaya, Şanlıurfa’dan Veysel Polat, Adana’dan Nermin Ateş, Antalya’dan Abdullah Yalçın, Kayseri’den Demet  Öztürk,  Eskişehir’den Tülay Taşkın, Diyarbakır’dan Nevzat Bingöl, Samsun’dan Uçkan Apak gibi tecrübeli gazeteciler var. Ekipte bendeniz ve Trabzon’dan da bir Elif Çavuş bulunuyor. İzmir’den davet edilen arkadaş ise vizesinde çıkan sorun nedeni ile katılamıyor. İngiltere ekibi görüleceği üzere Türkiye’nin dinamik ve merkez şehirlerinden seçilmiş.
Uçağımız İstanbul’dan zamanına yakın havalanıyor. 3 saat 15 dakikalık uçuş sonrası Londra’ya iniyoruz.



Uçağımız Lonrda üzerinde iken ilk incelemelerimizi yapıyoruz. Birbirine bitişik çok uzun binalar, yeşillik, zaman zaman nehir kavramını aşan Thames’in görüntüsü, Thames’in üzerinde gemiler ilgi ve merakımızı artırıyor.
İlk aksilik başıma geliyor. Heyetin üyeleri sorunsuz pasaport kontrolünden geçerken, bendeniz isim ve soy isim benzerliğimiz olan bir adaşımın sayesinde sıkıntılı bir 10 dakika geçiriyorum. O Mustafa Arslan ben değilmişim! Benim başıma gelen hafifi. Dakikalarca sorular sorulan, dikkatle dinlenen kişiler görüyoruz pasaport kontrolünde. Bu küçük aksilikten sonra otelimize doğru hareket ediyoruz. Grup liderlerimizden Oasis Tur’dan Tayfun arkadaşımız Londra konusunda oldukça deneyimli. İlk bilgileri Kensington’daki otelimiz Holiday Inn’e varıncaya kadar bize aktarıveriyor.





Londra tarih kokuyor. Binalar size bunu hissettiriyor. Bir de yemyeşil bir şehir. Parklar için çok geniş alanlar ayrılmış. Çınarlar hakim parklarda. Geniş caddelerden soldan akan bir trafikte geçiyoruz. İlk izlenimiz onca kalabalık şehrin trafiğinin oldukça rahat olduğu. Sonradan bu kanaatimizi görece değiştiren örnekler yaşasak da bu büyüklükteki bir şehir için trafiğin rahat olduğunu söyleyebiliriz.
Çift katlı kırmızı renkli otobüsler, klasik taksiler ve telefon kulübeleri Londra’nın hakim görüntüleri. Zaten sembol de olmuşlar.
Soğuk ve yağmur için hazırlıklıyız. Zaten yağmur da bizi karşılıyor gelir gelmez.  Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun kalbine güneş doğmuyor sanki. Ondan olsa gerek İngilizler’in soğukluğu, soğuk imajları!
Holiday Inn 4 yıldızlı bir otel. Gezimiz sonrası geç saatte İstanbul’a ulaştığımız için birkaç saatliğine de olsa konakladığımız Wow Airport Otel de 4 yıldızlı. Anlaşılabilsin diye söylüyorum. Holiday Inn bir karşılaştırma yapılırsa tek yıldızlı bir otel ayarında. Yine de şikayet etmiyoruz, idare ediyoruz. Dünyanın en pahalı şehirlerinden birinde, belki de en pahalı şehrinde olduğumuzun da farkındayız.
Belirtmeliyim ki son derece yoğun bir programa tabi tutuluyoruz İngiltere’de. Sırası geldiğinde detaylarını aktaracağım ancak bir fikir versin diye belirteyim; Otele yerleştikten sonra akşam yemeği ile birlikte AB İngiltere Temsilcisi Jonathan Scheele ve Medya Bölüm Başkanı Antonia Mochan (arkadaşlar onun adını Anatolya yapıyor) ‘ın sunumu gerçekleşiyor. 2. Gün sabahı London City Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Başkanı George Brock’un İngiliz Medyası ve üniversitede gazetecilik eğitimi hakkındaki bilgilendirmesi sonrasında Londra Büyükelçimiz Ünal Çeviköz ile görüşüyoruz. Öğleden sonra ise Parlemonto binasında Lordlar Kamarası’nın tek Türk asıllı üyesi İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu Üyesi Barones Hüseyin Ece ve Liberal Demokrat Denetçi Lord Teverson ile görüşüyoruz. Romantik rehberimiz eşliğinde otobüsle şehir turu 2. günün sonu oluyor. 3. gün görüşmemiz otelde Avrupa Gazeteciler Birliği  Başkanı William Horsley ile başlıyor ve İnsan Hakları İzleme Komitesi’nde İngiltere Müdürü Tom Porteous ve Avrupa ve Orta Asya ‘dan Sorumlu Müdür Yardımcısı Benjamin Ward ile devam ediyor. Öğleden sonra ise BBC’deBölgesel Program Sorumlusu  Davip Holdworth görüşmesi ve akabinde de London Eye ile bitiyor. Dönüş günümüz olan 4. Günde de program devam ediyor. Basın Şikayetler Komisyonu Halkla İlişkiler Başkanı William Gore ve Eski Başkan Vekili Bop Pinker ile görüşüyoruz. Sonrasında da zorlu dönüş yolculuğuna başlıyoruz.
------
YARIN: AB küresel anlamda 2-3 yaşında bir çocuk

Londra izlenimlerinin 2. bölümünü okumak için>>>>>

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum