Fransa Mali'de: Neokolonyal endişe ve yalnızlık

Fransa Mali'de: Neokolonyal endişe ve yalnızlık

''Neokolonyal'' bir tutum sergilemekle suçlanan Fransa ''çıkarlarını'' ve ''güvenliğini'' korumak için girdiği bu savaşta yalnız bırakılmış gibi. Gözlemcilere göre de yakın gelecekte ortak bir BM operasyonu ufukta görünmüyor.

Afrika, Orta Doğu, Asya ve Güney Amerika'da pek çok ülke devletleşme ve ulus inşası süreçlerini, model aldıkları Avrupa devlet ve ulus sistemine göre yeniden yapılandırmak ve siyasi bir varlık halini almak için mücadele veriyor.
 
Geçtiğimiz 11 Ocak'ta Fransa'nın askeri müdahalede bulunduğu Mali de bunlardan biri.
 
Söz konusu ülkelerdeki Devlet ve/veya ulus inşası süreçleri dekolonizasyon döneminden beri uluslararası konjonktürdeki degişimlerden doğrudan etkilenen, zayıf, müdahaleye açık ve sürdürülmesi sorunlu yapılar olarak karşımıza çıkıyor.

Fransa'nın Mali'ye müdahalesini anlamaya çalışırken dekolonizasyon süreciyle başlayan Afrika'daki Devlet/ulus inşa faaliyetlerini, devlet kurumlarının yapısal sorunlarını, dışardan müdahalenin rolünü ve uluslararası konjonktürün belirleyiciliğini aklımızın bir kenarında tutmakta yarar var.

Bu temel unsurları not ettikten sonra Mali krizine ve Fransa'nın askeri müdahalesine ve bunun uluslararası siyasetteki izdüşümlerine birkaç soruyla yakından bakalım.

Müdahale neden oldu?

Mali, kolonyal geçmişten kaynaklanan tarihi, ekonomik, kültürel ve insani bağlar bir yana, Fransa'nın Afrika'daki temel çıkarları için büyük önem teşkil eden bir ülke. 1960'ta bağımısızlığına kavuşan 14 milyon nüfuslu Mali'nin yüz yıla yakın bir süre Fransa sömürgesi olduğunu hatırlatalım burada.

Bir yandan Kuzey Afrika'daki Fransız çıkarlarının, Fransız vatandaşlarının can güvenliğinin ve yatırımlarının El Kaide'nin Kuzey Afrika kanadı olan AQMI (Al Qaida au Maghreb islamique) ve benzeri gruplar tarafından tehdit edilmesi, diğer yandan geçtiğimiz yıl Fransa'nın liderliğinde Libya'ya düzenlenen NATO operasyonunun ardından hala istikrar ve düzenin sağlanamamış olması, ulusötesi ''suç'' ve ''terör'' örgütlerinin bölgenin hakimiyetine soyunmuş olmaları Fransa'yı Libya'dan sonra Mali'ye de müdahale etmeye koşullandırdı.

Mali devlet başkanı Dioncounda Traore'nin ülkesinde artan şiddet ve kuzeye hakim olmaya çalışan ve ''İslami bir yönetim'' talep eden cihadist grupların giderek ilerlemeleri nedeniyle Fransa'dan yardım istemesinin ardından Fransız cumhurbaşkanı François Hollande Serval adı verilen askeri operasyonunun emrini verdi ve Fransız askeri birlikleri Mali'ye hareket etti.

Bir cins Afrika kaplanından adını alan Serval harekatına, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 20 Aralık 2012 tarihli, 2085 numaralı kararı temel teşkil ediyor ve böylece harekat uluslarası hukuk nezdinde de meşruluk kazanmış oluyor.

Kolonial dönemden kalan tarihi, siyasi, sosyal ve ekonomik bağlar, Fransa'daki hatırı sayılır Mali diasporasının temasları, Mali'deki iç karışıklığın AQMI'nin faaliyetlerini artırmasına olanak sağlaması, AQMI'nin Mali'nin kuzey ve güneyi arasında kritik öneme sahip Kona kentine saldırması, bölgedeki AQMI ve benzeri örgütler trafından kaçırılıp tutsak edilen Fransızların can güvenliğinin iyice tehlikeye girmiş olması askeri operasyonu Fransa hükümeti nezdinde ''acil'' hale getirdi.

Hükümeti oluşturan Soyalist Parti ve destekçisi diğer sol çoğunluk ve Yeşiller bir yana sağ muhalefet de operasyonun aciliyetine vurgu yaptı.

Yalnızca aralarında, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan, Sol Cephe'nin lideri Jean Luc Mélenchon'un da olduğu küçük bir siyasetçi grubu harekata karşı çıktı.

İç karışıklığın kökenleri

Mali nüfusunun yüzde 90'ı güneyde ve başkent Bamako çevresinde yaşıyor. Kuzeyde ise Berberi kökenli bir halk olan Tuaregler bağımsızlık talep ediyor.

Ancak kuzey bölgesi özellikle Libya'da Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından faaliyet alanlarını genişleten cihadist grupların kontrolüne girmeye başladı.

Mali geçtiğimiz yılın başından beri bu grupların saldırılarıyla giderek içinden çıkılmaz bir şiddet döngüsünün ve yönetim krizinin içine sürüklendi.

General Amadou Aya Sanogo devletin ve mevcut yönetimin ülkenin bütünlüğünü koruyamadığını ileri sürerek 22 Mart 2012'de askeri darbe yaptı.

Ancak ülkenin bütünlüğünü tekrar oluşturma amacıyla gerçekleştirilen darbe tam aksi yönde sonuç verdi ve kimi gruplar ordudan koptu.

Ordudaki bu dağılma Tuareglerle de çatışma halinde olan İslamcı grupların faaliyetlerinin kontrol edilemez şekilde artması sonucunu doğurdu.

Ansar Din ve Mujao gibi AQMI'ye bağlı gruplar Mali'nin kuzeyinde hakimiyet kurmaya başladılar.

Radikal islamcı grupların Mali'nin kuzeyindeki ilerlemeleri Moritanya, Nijerya, Libya gibi bölge ülkelerindeki diğer radikal gruplarla olan bağları nedeniyle hem Sahra Afrikası için hem de Fransa başta olmak üzere bölgede çıkarları olan ülkeler için önemli bir ''tehdit'' oluşturdu.

 

Fransa müdahalesinin amaçları

Fransa başbakanı Jean Marc Ayrault, 14 Ocak Pazartesi günü askeri harekatın ardında üç temel amaç olduğunu ve söz konusu amaçların gerçekleştirmesinin Fransa için aciliyet taşıdığını açıkladı.

Ayrault'ya göre Fransa için öncelikli hedef Mali'deki ''terörist gruplar''ın faaliyetlerini durdurmak.

İç karışıklık ve ''terörist faaliyetler''le mücadele eden Mali devletinin varlığını korumasına destek olmak, toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin yeniden teşkil edilmesini sağlamak Fransa'nın ikinci temel hedefi.

Son olarak, Fransa BM'nin 2085 numaralı kararına dayanılarak Afrika müdahale gücünün Mali'de kontrolü devralmasını sağlamayı hedefliyor.

Müdahale nasıl karşılandı?

Fransa'nın Mali'ye müdahalesi Fransa'da birkaç istisna dışında birlik mesajlarıyla karşılandı.

Özellikle son yıllarda Fransa gündeminden düşmeyen AQMI'nin elinde bulunan çok sayıda Fransız esirin durumu kamuoyu ve Fransız siyasetçiler nezdinde Afrika'da faaliyet gösteren radikal İslamcı gruplarla ilgili oldukça olumsuz bir kanaat oluşturmuştu.

Fransa'nın Afrika'yla olan tarihsel bağları, hali hazırdaki ekonomik çıkarları ve radikal grupların mütemadiyen Fransa'ya yönelik tehditleri operasyonu meşru kılan faktörler arasında sayılıyor.

Fransa medyası operasyon sürecinde ve sonrasında soğukkanlı, mesafeli ve bilgilendirici haberler yayımladı ve görece ortak bir tutum sergiledi.

Görsel ve yazılı basında operasyonun aciliyeti, gerçekleştirilme nedenleri, Mali devletinin içinde bulunduğu kriz aktarılmaya ve uzman konuklar vasıtasıyla açıklanmaya çalışıldı.

AQMI ve benzeri örgütlerden gelen Fransa'ya yönelik tehditler soğukkanlı haberlerle topluma aktarıldı. Hükümet güvenlik önlemlerini en yüksek seviyeye çekti ve alarm durumunu en üst düzeyin bir altı olan ''güçlendirilmiş kırmızı'' olarak ilan etti.

Mali diasporası temsilcileri cumhurbaşkanı François Hollande'i ziyaret ederek Fransa'nın Mali'ye uzattığı ''yardım eli'' için teşekkür edip, durumun aciliyetine ve kritikliğine vurgu yaptı.

Mali'de ise operasyon tehdit ve iç karışıklık karşısında genel olarak bir ''kurtuluş ümidi'' olarak algılandı.

Fransa yalnız mı bırakılıyor?

Operasyonun hemen ardından Fransa'da en çok konuşulan konulardan biri Fransa'ya verilen uluslararası destek oldu.

Bir televizyon programına konuk olan, eski dışişleri bakanı Bernard Kouchner'in belirtttiği gibi ''bütün Avrupa'yı tehdit eden bu durum karşısında Avrupa sessiz ve hareketsiz kaldı ve Fransa'yı yalnız bıraktı''.

Kouchner askeri bir operasyon karşısında Avrupa'nın çekimserliğinin anlaşılabileceğini söylerken askeri müdahale dışında bir çözümün yetersiz kalacağının da altını çizdi.

Öte yandan hükümet uluslararası destek konusunda daha temkinli açıklamalarda bulundu, 14 Ocak'taki konuşmasında başbakan Ayrault Fransa'nın müdahalesinin BM şartı çerçevesinde gerçekleştirildiğini, başta Afrika devletleri olmak üzere uluslararası toplumun desteğini aldığını, Birleşik Krallık, Belçika, Danimarka, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Kanada'nın operasyona destek verdiklerini Almanya'nın da destek verebilir durumda olduğunu sözlerine ekledi.

Ancak hükümetin yumuşak tonuna rağmen basın ve uzmanlar Fransa'nın uluslararası toplum tarafından gereken desteği göremediğini sıkça vurguluyor.

Yazının en başında belirttiğimizi gibi Mali krizi aslında Afrika'daki kronik devlet ve egemenlik krizinin bir uzantısı.

Dekolonizasyon süreciyle devletleşme ve uluslaşma faaliyetine giren pek çok Afrika ülkesi gibi Mali de ardı arkası kesilmeyen yönetim krizleriyle mücadele ediyor.

Batı ekonomik çıkarları ve özellikle enerji alanındaki yatırımları aracılığıyla Afrika'daki egemen güç olmayı sürdürüyor, tüm müdahaleler, tüm değişiklikler Batı devletlerinin çıkarlarına doğrudan bağımlı bir şekilde tezahür ediyor.

Diğer bir deyişle AQMI'nin faaliyetleri Mali'yi ''tehdit ettiği'' kadar Fransa'nın Afrika'daki çıkarlarını da doğrudan ilgilendirdiği için bugün yeni bir ''dış müdahale'' gündeme geldi.

Ancak ''neokolonial'' bir tutum sergilemekle suçlanan Fransa ''çıkarlarını'' ve ''güvenliğini'' korumak için girdiği bu savaşta, şimdilik diğer Batı devletleri tarafından yalnız bırakılmış gibi . Gözlemcilere göre de yakın gelecekte ortak bir BM operasyonu ufukta görünmüyor

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.