"Almanya’da Müslümanların Talepleri İçin Akil Adamlara İhtiyaç Var"

"Almanya’da Müslümanların Talepleri İçin Akil Adamlara İhtiyaç Var"

Siyaset bilimci Prof. Dr. Ulrich Willems, Almanya'da hükümetin din politikasını ihmal ettiğini söyleyerek Kanada modelinin örnek alınmasını istedi.

Siyaset bilimci Prof. Dr. Ulrich Willems, Almanya'da hükümetin din politikasını ihmal ettiğini söyleyerek Kanada modelinin örnek alınmasını istedi. Müslümanların dini özgürlükleri konusunda hükümeti başını kuma gömmekle suçlayan profesör, dini sorunların siyasi alanlarda ve mahkemelerde tartışılırken, kamuoyu önünde tartışılmamasını eleştirdi. Willems, Müslümanların taleplerinin toplum nezdinde de anlayışla karşılanmasını hedefleyen tartışma ortamı önerdi.

Siyaset bilimci Prof. Dr. Ulrich Willems, federal hükümeti ve eyalet yönetimlerini din politikasına ait önemli meseleleri ihmal etmekle suçladı. Uluslararası karşılaştırmalarda Almanya’nın bu alanda kötü bir pozisyonda olduğu belirten profesör, özellikle İslam’a yaklaşım konusunda Almanya’nın eksiklerinin olduğunu vurguladı.

Münster Üniversitesi’nin ‘Din ve Siyaset’ inisiyatifi araştırmacılarından Willems, Alman Protestan Kilisesi’nin (EKD) çıkardığı ‘Reformation. Macht. Politik’ adlı dergide yazdığı makalesinde İslam Konferansı toplantılarının doğru yönde atılmış bir adım olduğunu, ancak Federal İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich’in yetersiz katkısının var olan sinerjiyi de durma noktasına getirdiğini ifade etti.

Almanya’da Müslümanların yirmi yılı aşkın süredir anayasanın kendilerine verdiği din özgürlüğü hakkı için çabaladıklarının altını çizen siyaset bilimci, buna rağmen İslam din dersi ve bu dersi verecek öğretmenlerin yetiştirilmesindeki gelişmelerin yeni yeni yaşandığına dikkat çekti. Din siyaseti açısından önemli oranda bir ‘problem baskısı’nın söz konusu olduğunu dile getiren Willems, erkek çocukların sünnet olması, cami yapımı, İslam din dersi ve kurban kesme gibi çok sayıda tartışmaların bunu gösterdiğini belirtti. Willems yazısında, “Başını kuma gömme din politikası, bu tartışmalara tecrübesizce tekrar girmemize sebep oluyor.” ifadesini kullandı.

Diğer ülkelerin daha iyi çözüm yolları seçtiklerini yazan araştırmacı, örnek olarak Kanada’yı gösterdi. Siyaset bilimci, Quebec şehrinin filozof Gerard Bouchard ve Charles Taylor öncülüğündeki bir heyetle komisyon kurduğunu ve artan dini ve kültürel çeşitliliğe nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda ülke çapında tartışma süreci başlattığını hatırlattı. Willems, “Alman politikası da buna benzer bir bilgilendirme ve tartışma süreci başlatsa daha iyi bilgi sahibi olurdu.” ifadesini kullandı. Dini azınlıklar hakkında kamuya açık tartışmalar olmadan problemlerin çözülemeyeceğine işaret eden Willems, makalesinde de bu yüzden ‘kötü hazırlık’ başlığını kullandı.

Siyasi elit tabakanın bir kısmının Almanya’yı uzun bir süre göç ülkesi olarak görmediğini hatırlatan araştırmacı, bunun bir sonucu olarak da din politikasında reformlara ihtiyaç duyulmadığı tespitinde bulundu. Dini sorunların siyasi alanlarda ve mahkemelerde tartışılırken, kamuoyu önünde tartışılmamasını yadırgayan Willems, “Konuyu enine boyuna tartmak için girişilen tartışmalar ancak dini ve dini olmayan azınlık ve çoğunlukların haklı talepler için toplumda anlayış kazanıldığı ve bu konularda bilgilenmiş bir şekilde tartışma kabiliyeti arttığı zaman başarılı olur.” yorumlarına yer verdi. Bunun yerine tartışmalara ‘problemli algılar’ın hakim olduğuna dikkat çeken Willems yazısında, “Hıristiyan ve herhangi bir dine mensup olmayan çoğunluk halk, Müslümanlar gibi azınlık kesimlerin taleplerini tehdit veya çıkar siyaseti olarak görüyor. Bu, sünnete kanuni izin konusunda yaşanan çok büyük reddetmede kendini gösterdi.” dedi.

Bilimadamı, din siyaseti düzenini de problemli bulduğunu kaydetti. Cumhuriyetin, ilk dönemlerinde çoğunluğu Hıristiyan olan halka göre tasarlandığını belirten Willems, bu yüzden dinlerin önüne tüzel kişi olarak kabul etme konusunda merkezi muhatap ve net üye yapısı gibi şartlar konduğunu, bunu ise İslam gibi dinlerin bu şekliyle yerine getiremeyeceğini dile getirdi. Buna ek olarak savaştan sonra büyük Hıristiyan gruplara mümkün olduğunca büyük bir hareket alanı sağlandığını hatırlatan Willems, bunun özellikle okullar, anaokulları, hastaneler ve huzurevleri açısından Hıristiyanlığın damgasını vurduğu bir topluma imkan sağladığını kaydetti. Willems, “Şayet bugün ağırlıklı sayıdaki sosyal kurumlar Hıristiyan kuruluşlar tarafından işletiliyorsa, bu herhangi bir dine mensup olmayanlar ve Hıristiyan olmayanlar için yeterli imkanın eksik olduğu anlamına gelir. Bu, bu kuruşlarda hizmet verenler için söz konusu olduğu kadar hizmet alanlar için de geçerlidir.” tespitinde bulundu. CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.