Alâeddin Camii nakışlarını yapan öğretmen:  Abdullah Atıf Tüzüner

Alâeddin Camii nakışlarını yapan öğretmen: Abdullah Atıf Tüzüner

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Konya öğretmenlerinin bugünkü konuğu 1869’da Konya’da doğan, İstanbul Fatih Medresesi dersiamlarından, müderris, âlim, müfessir, edip, şair ve eğitimci Abdullah Atıf (Tüzüner)

İstanbul Fatih Medresesi dersiamlarından, müderris, âlim, müfessir, edip, şair ve eğitimci Abdullah Atıf (Tüzüner) 1869’da Konya’da doğdu, babası Konya’da Çankırılı Ali Efendi’dir. Annesi, Konya Müftülerinden Gezlevili Ahmet Efendi’nin kızı Şerife Hanım’dır. İlk eğitimini mahalle mektebinde aldı. Rüştiye tahsilinden sonra akrabalarından olan İçelli Tahir Efendi’nin Karatay Medresesi’ndeki derslerine devam etti. Bu arada resim ve nakkaşlığa merak sardı. Bu ilgisinden dolayı Abdullah Atıf Efendi, bir müddet, Konya Hükümet Konağını süslemek için Konya’ya gelen, nakkaşlarla birlikte çalıştı. 1306 yılında tamir edilen Alâeddin Camii nakışlarını yaptı. Halen camide mevcut bulunan eski nakışların birçoğu onun eseridir. Bundan sonra mahalle ve ders arkadaşı olan ve Hadimli Mehmet Vehbi Efendi’nin kayınbiraderi olan Mehmet Arif Beyle birlikte hat ve nakkaşlığı öğrenmek için İstanbul’a gitmek istedi. Fakat annesi onun Konya’dan ayrılmasını pek istemedi. Bunun üzerine Abdullah Atıf Efendi, akrabası İçelli Tahir Efendi’ye müracaat ederek ondan yardım ister. O da, İstanbul’da müderris olan kardeşi Arif Efendi’ye bir mektup yazarak bu gençlerin tahsilleriyle ilgilenmesini ister. Mehmet Arif ve Abdullah Atıf Efendiler1891’de İstanbul’a gelirler.

abdullah-atif-tuzuner-1.jpg

ALİM VE EFENDİ BİR İNSANDI

Mektubu Arif Efendi’ye verirler. Arif Efendi’de onlara: “Evladım İstanbul’a ilim tahsili için gelinir. Burada nakkaşlık, değil ancak ilim öğrenilir” diyerek onları ikna eder ve ilme yönlendirir. Her ikisini de Fatih Medresesi’ne yerleştirir. Nakkaşlık hayatı suya düşen iki arkadaş Fatih Medresesi’ndeki derslerine sımsıkı sarılırlar. Üç yıl İçelli Arif Efendi’nin ders alırlar. Hocaları vefat ettikten sonra Fatih Medresesi müderrislerinden olan Dağıstanlı Halis İstanbul Fatih Medresesi dersiamlarından, müderris, âlim, müfessir, edip, şair ve eğitimci Abdullah Atıf (Tüzüner) 1869’da Konya’da doğdu, babası Konya’da Çankırılı Ali Efendi’dir. Annesi, Konya Müftülerinden Gezlevili Ahmet Efendi’nin kızı Şerife Hanım’dır. İlk eğitimini mahalle mektebinde aldı. Rüştiye tahsilinden sonra akrabalarından olan İçelli Tahir Efendi’nin Karatay Medresesi’ndeki derslerine devam etti. Yüksek tahsil de yaptılar. Fakat o yüksek tahsil kendilerin de işine yaramadı. Bir koyun hayatı sürüp gittiler. İtiraf edeyim ki rahmetli Abdullah Atıf Efendi’nin bana gösterdiği ilgisizlikten duyduğum o eziklik hala yüreğimdedir. Kendisi cidden âlim ve efendi bir insandı. Mevla rahmetini esirgemesin.” 1928-1929 yıllarında ise Karma Okulu Müdürü Nail Bey’den sonra bu okulun Müdür vekilliğini yaptı. 1929’da Halil Şentürk okul müdürlüğüne atanınca o da tekrar Türkçe öğretmenliğine başladı. 1934’te emekli olan Abdullah Atıf Efendi tekrar İstanbul’a döndü. Orada bir taraftan vaizlik yaparken bir taraftan da birçok telif eserler meydana getirdi. Eski Diyanet İşleri Başkanı ve İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen hoca ile birlikte altı sene Elmalılı Muhammed Hamdi Yazar’ın Hak Dini Kur’an Dili tefsirinin tashihlerinde çalıştı. Bu sıralarda, Mehmet Ali Ayni Bey’in başkanı bulunduğu İstanbul Kütüphaneleri Tasnif Komisyonu azalığına seçildi. Mehmet Ali Ayni Bey’in vefatından sonra, bu komisyonun başkanlığına seçildi ve kaldırılmasına kadar başkanlık etti.

cttdxcjwiaaiyfw.jpg

ABDULLAH ATIF TÜZÜNER’İN ESERLERİ

Eserleri: 1. Hutbe Mecmuası, 2. Kavaidi Arabiyye, 3. Kur’ân-ı Kerîm ve Türkçe Meâli, 4. Lübbü’l-Kavaidi’l-Arabiyye-İkinci Kısım Sarf-ı Nahvi Arabi, 5. Lübbü’l-Kavaidi’l-Arabiyye-Birinci Kısım Sarf-ı Arabi, 6. Lübbülkıraa, 7. Mükemmel Kavaidi Osmaniyye, 8. Nahv-i Arabî, 9. Siretü’n-nebi, 10. Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lügatü’t-Türk adlı eserinin Tercümesi ve Yeni Lügat Sistemine Nakli, 11. Beş Sure-i Şerife (Meal ve Tefsiri), 12. Muhtasar Siyeri Muhammediye (Tercüme), 13. Ravzu’l-İnsan tercümesi (İslam Hekimliği), 14. Tıbbi Kırk, Hadis Tercümesi, 15. Ahitname-i Ali bin Ebi Talip (Tercüme), 16. Müslim Tercümesi, 17. Akaid-i İslamiyye (ilmihal). 18. Türk Sofileri, 19. 40 Hadis.Abdullah Atıf Efendi’nin, Beyanülhak, Mahfel ve Sebilürreşad dergilerinde makale ve şiirleri mevcuttur. Mart olayı sırasında el-İslam cemiyetinin yayın organı el-İslam gazetesinde “A. Atıf” imzasıyla da yazılar yazdı. 26 Nisan 1954’te İstanbul’da 85 yaşında iken vefat etti. Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.

EDİRNEKAPI ŞEHİTLİĞİ’NE DEFNEDİLDİ

Vefatı ardından Abidin Uyar tarafından 27 Nisan 1954 yılında Yeni Konya gazetesinde bir yazı yazılmıştır. Bu makalede onun hakkında şunları kaydetmektedir: “Bilginler diyarı Konya sinesinde yetiştirdiği kıymetli evlatlarından birini daha bugün İstanbul ufuklarına gömdü. O’nun musalla taşındaki mütevazı tabutu karşısında cemaatine hitap eden muhterem zat: “Bir âlimin ölümü demek bir cihanın yıkılışı demektir” dediği zaman ben dünyalar dolusu bir kütüphanenin alevler içinde semalara yükseldiğini görür gibi oldum. Çünkü O Sebilürreşat, Beyanülhak mecmualarında çıkan yazı ve şiirler Siyretünnebi, Hz. Muhammed ve dört halifeden notlar isimli basılmış ve basılacak başkaca eserlerinden ziyade kendisi okunulmasına doyulmayan, bitmeyen, tükenmeyen bir ahlak ve fazilet hazinesi bir eserdi. Çok genç denilebilecek çağlarında Fatih Dersiamlığı ile memleket hizmetine giren rahmetli, Arabî, Farisi, Türkçe ve Edebiyat muallimliği ile vatana birçok evlat yetiştirme iktifa etmemiş 84 yılını dolduran ömrünün son günlerine kadar mesaisine devam etmişti. Bir zamanlar fazlasıyla takatsiz kalmasına rağmen asil ve vefakâr eşinin koluna tutunarak Ragıp Paşa Kütüphanesi’ndeki tasnif komisyonu başkanlığı vazifesine devamındaki intizamıyla hizmet ve vazife aşkının en asil bir örneğini verdi. Bilginler Diyarı Konya, bir avuç dost ve hemşerilerinin eliyle Edirnekapı Şehitliği’ndeki ebedi istirahatgâhına tevdi edilen bu büyük evladınla haşre kadar iftihar et! Sen, ey büyük insan, bütün feragat dolu intizam içinde geçen hayatının bizlere verdiği ibret felsefesini çözmek için düşünürken sen bunca yıllık hizmetinin arasında sayısız vatan çocuklarının elinde yetişmesinin verdiği haz ve huzur ile müsterih uyu, nur içinde yat.”

3 YABANCI DİLİ ANA DİLİ GİBİ KONUŞURDU

Celaleddin Ali İmer, “Hemşehrimiz Abdullah Atıf Tüzüner” adlı makalesinde onun hakkında şunları yazmaktadır: “Mümeyyiz olarak imtihanlarına gittiğim Konya Lisesi’nde tanıştığım rahmetli Abdullah Atıf Tüzüner’le bilahare Erkek Orta ve Karma Orta mekteplerinde arkadaş olmak şerefine nail olmuştum. Üstat önceleri Lisede Arapça Öğretmeni iken o dilin okutulmaması dolayısıyla bir müddet Lisede ve sonra arz ettiğimiz Orta Okulda çalıştılar. Kendileri çok halûk ve ağırbaşlı ve ekseriyetle susar, sabır ile davranır, akıl ve mantık ve ilme başvurarak fikrini açıklardı. Bunun için her meslektaşının kendilerine sonsuz ve derin bir hayranlıkla hürmetini kazanırdı. Rahmetli, “Ana dili” Türkçeden gayri Arapça, Farsça ve İngilizce lisanlarını bilir ve öğretirdi. Pek tabiidir ki Arap dilinden tercümeler yapmıştır. Eserleri meydandadır. İngilizceyi Cemil Bey adında vukuflu bir zatın kızına Arapça öğretmek suretiyle bu genç Hanım’dan öğrenmiştir. Kudreti bunda da yüksekti. Fakat gösterişten kaçınır, çekinirdi. Kısaca bir deyişle alçak gönüllüydü. Bir bahiste, bir münakaşada fikrini açıklardı. Bunu ağır ve kesin bir dille ortaya atardı. Bizler de hayran dinlerdik. Pek meclis “ara” idi. işitilmemiş ve işitilmiş vakaları izah ederken zorluk çekmezdi. Tedris hayatında yavrularına parmak ısırtacak fikirler serdeder, taşkınları sustururdu. Tahsilinin son devrelerinde İstanbul’un hususi idadi mekteplerin de Türkçe, Arapça ve Farsça Öğretmenliği yaparak tahsilin geçim zorluklarını önlemeye çalışırken İstanbul muhitinde birden parlamış Vefa, Mercan, İstanbul idadi ve Sultani Mekteplerinde dahi aynı derslerin hocalığını ve Darü’l-hilafe Medreselerinde Edebiyatı Arabiye müderrisliğini yapmıştır. Üstat merhum böylece durmadan çalışırken bir taraftan da eser yazmakla meşgul olup “mükemmel kavaidi Osmaniye/Türkçe Gramer” “Siretü’n-nebi” ve Arapça “Lübbül kırae” bu eserler liselere kabul edilmiştir ve Arapça “sarf-nahiv” bunlar Daru’l-hilafe medreselerine kabul edilmiştir ve manzum “İsagoci, Mantık Kitabı”. Bu eserler tamamen basılmıştır. Basılmayan eserleri de şunlardır. “Divanı Lügati’t-Türk, Cihar-i Yar-i Güzinin Hayatı ve Hadisi Erbain” sonra “Kur’an Tercüme, Tefsiri”dir. Üstat Atıf Efendi merhum tevazulu ve yüksek ahlâklı ve herkese kendisini sevdiren ender yetişen yüksek seciyeli bir zat olup ziya-ı millet ve memleket için büyük bir kayıp olduğunda şüphe yoktur. Mevla’dan rahmet dileriz.”

Kaynak:İbrahim Büyükeken

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.