Ağa İle Köle
Çok eski zamanlarda bir beldede bir Ağa yaşarmış. Asaletli, adaletli, ahlaklı, cömert ve merhamet dolu bir kimseymiş. Herkese iyilik eder, malında cimrilik yapmaz, çalışanlarına ücretlerini hem zamanında ve hem de bolca verirmiş. Herkes onun yanına gelmeye can atar, ihsanlarına nail olmak istermiş.
İşte bu Ağa bir gün esirler arasında 7–8 yaşlarında bir çocuk görmüş onu ve dolgun bir ücretle satın almış. Getirip bu güzel çocuğu o kocaman mülkün içerisinde büyütmüş. Yedirmiş-içirmiş, giydirmiş-kuşatmış. O, yetim ve öksüz diyerek ondan hiçbir şey esirgememiş.
Gün olmuş gençliğe ulaşmış o çocukcağız. Ağasına az-çok çalışmaya başlamış. Ağası onu azad etmiş, evermiş, eline mal-mülk vermiş, onu perişan koymamış. Çoluk-çocukları olmuş bu genç evlilerin.
Böylece yaşayıp giderlerken günler, aylar, yıllar geçmiş. Genç adam da orta yaşa doğru adımlamaya başlamış, ama bu arada Ağa'sına karşı kusurları oluyormuş. Bazen Ağa'nın isteklerine karşı tembel davranmaya, kendi arzularını öne almaya yönelirmiş.
Gel zaman-git zaman Ağa onun bu hallerine vakıf olduğu halde pek ses etmemiş. Ama yavaş-yavaş evladı gibi üzerine titrediği bu insana da gönlü incinmiş. En sonunda kaşını eğmiş.
Eski Köle bunun pek farkına varmamış. O, hayatına devam ediyor, dünyasına rağbet ediyor ve dünyası için gece-gündüz çalışıyor, zaman zaman da eğlencelere dalıyormuş. Nefsi ona Ağa'nın bütün iyiliklerini unutturmuş ve nefsi neredeyse onu alt etmeye kalkıyormuş.
Ama bir gün başı dara gelmiş. “Eyvah, ne yapacağım şimdi? Bu dertten nasıl kurtulurum? Ben ne ettim, yazık ettim kendime? Şimdi kime gidem, derdimi kime anlatam?” diye düşünmeye başlamış. Tam bu anda Ağa'sı aklına gelmiş. Onu düşünmüş.. “Ama, ama.. demiş, ben onu ihmal ettim. Neredeyse hepten unuttum. Nefsime uydum. Oysaki hep iyilikler bana onun sebebiyle geldi. Yazıklar olsun bana,” diye hayıflanmış. Sonra da bütün hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçmiş.
Onun bu halini fark eden eşi de kendisini hırpalamış:
- A Efendi! Sen benim sözlerime hep kulak tıkadın. Hep bildiğine gittin. Nefsine uydun. Şimdi ne yapacaksın? Ağa'n da gücengin sana!
Kendisi de iyi bildiği halde hanımına sormuş:
- Öyle mi? Ne biliyorsun?
- Görmüyor musun? Bilmezlikten gelme. Kaşı eğik sana. Kırgın duruyor baksana. Şimdi kime gideceksin? Bu derdini ancak o hallerdi.
Adam başını eğmiş. Düşünmüş, düşünmüş. Derin düşüncelerinden göz yaşlarıyla başını kaldırmış:
- Haklısın hanım. Doğru söylersin. Yanlışlarımı anladım. Zaten Ağa'mı ihmal ettiğim için bunlar geldi başıma.
Sonra birden gözleri parlamış:
- Ama hanım, benim Ağam pek merhametlidir. Kapısına varıp duracağım. Yalvarıp-yakaracağım. Kendimi affettirmeye çalışacağım. Benim bildiğim Ağa'msa o beni affeder, çünkü o merhametlidir. Dayanamaz yüreği. Çevirmez kimseyi kapısından. İsterse defalarca yanlışlık yapsın kendisine. Haydi, sen bana dua et, ben ona gidiyorum. Bil ki ona varan eller boş dönmez.
Yola koyuldu. Evvelki köleliğini hatırladı, bütün iyiliklerini düşündü Ağasının. Sonra da ona ve kendisine yaptığı yanlışların ezikliğine büründü. Onların altında ter döktü, adeta eridi. Varıp kapısını çaldı:
- Ağam ben geldim. Sana yanlışlar ettim, kendime zulmettim. Kulun-kölen olayım affet beni. Kovma kapından. Eğme ne olur kaşını. Seni ben çok seviyorum, ama bir kere nefsime uydum işte. Kölelerin hali budur. Ama sen Ağa'sın, ihsanı bol olansın, affedersin. Büyüklere af yaraşır, ne olur affet bu köleni.
Ağa ona baktı. Dilekleri samimiydi. Gerçekten pişman olmuştu.
İçi dayanmadı. Kıyamadı ona. Açtı kapısını, aldı içeri. Onu affettiğini söyledi. Yine onu ihsanlara boğdu. İyilik ve yardımlarla uğurladı.
Kölenin sevincine diyecek yoktu. Uçuyordu adeta göklerde. Nasıl ulaştığını bilemiyordu çoluk-çocuğuna, evine-yurduna. Kendisini merakla bekleyen hanımına:
- Müjde, müjde diyordu. Ağa'm beni affetti. Kaşını açtı, bana ihsanlarda bulundu. Artık söz, onu hiç unutmayacağım.
* * *
Ah insan ah! Ağa'nın kaşını açmaya gayret edip ondan ihsanlara ulaşmaya çalışıyorsun da, O seni yoktan var edip iyilik ve ihsanlara garkeden yüce Rabbine karşı nasıl da gaflete dalıp nankörlük ediyorsun. Ya başın derde düşünce kime yalvarıyorsun? Ya yarının, ya ahiretin ne olacak? Ne zaman yapacaksın O'nun gönlünü? Yoksa o kıyamet gününde mi? Ne fayda?
Şimdi yalvar Rabbine: Ey Rabbim! Sen benden razı ol da, isterse bütün dünya razı olmasın. Sen bana gücensen de herkes beni sevse, neye yarar?
İşte bu Ağa bir gün esirler arasında 7–8 yaşlarında bir çocuk görmüş onu ve dolgun bir ücretle satın almış. Getirip bu güzel çocuğu o kocaman mülkün içerisinde büyütmüş. Yedirmiş-içirmiş, giydirmiş-kuşatmış. O, yetim ve öksüz diyerek ondan hiçbir şey esirgememiş.
Gün olmuş gençliğe ulaşmış o çocukcağız. Ağasına az-çok çalışmaya başlamış. Ağası onu azad etmiş, evermiş, eline mal-mülk vermiş, onu perişan koymamış. Çoluk-çocukları olmuş bu genç evlilerin.
Böylece yaşayıp giderlerken günler, aylar, yıllar geçmiş. Genç adam da orta yaşa doğru adımlamaya başlamış, ama bu arada Ağa'sına karşı kusurları oluyormuş. Bazen Ağa'nın isteklerine karşı tembel davranmaya, kendi arzularını öne almaya yönelirmiş.
Gel zaman-git zaman Ağa onun bu hallerine vakıf olduğu halde pek ses etmemiş. Ama yavaş-yavaş evladı gibi üzerine titrediği bu insana da gönlü incinmiş. En sonunda kaşını eğmiş.
Eski Köle bunun pek farkına varmamış. O, hayatına devam ediyor, dünyasına rağbet ediyor ve dünyası için gece-gündüz çalışıyor, zaman zaman da eğlencelere dalıyormuş. Nefsi ona Ağa'nın bütün iyiliklerini unutturmuş ve nefsi neredeyse onu alt etmeye kalkıyormuş.
Ama bir gün başı dara gelmiş. “Eyvah, ne yapacağım şimdi? Bu dertten nasıl kurtulurum? Ben ne ettim, yazık ettim kendime? Şimdi kime gidem, derdimi kime anlatam?” diye düşünmeye başlamış. Tam bu anda Ağa'sı aklına gelmiş. Onu düşünmüş.. “Ama, ama.. demiş, ben onu ihmal ettim. Neredeyse hepten unuttum. Nefsime uydum. Oysaki hep iyilikler bana onun sebebiyle geldi. Yazıklar olsun bana,” diye hayıflanmış. Sonra da bütün hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçmiş.
Onun bu halini fark eden eşi de kendisini hırpalamış:
- A Efendi! Sen benim sözlerime hep kulak tıkadın. Hep bildiğine gittin. Nefsine uydun. Şimdi ne yapacaksın? Ağa'n da gücengin sana!
Kendisi de iyi bildiği halde hanımına sormuş:
- Öyle mi? Ne biliyorsun?
- Görmüyor musun? Bilmezlikten gelme. Kaşı eğik sana. Kırgın duruyor baksana. Şimdi kime gideceksin? Bu derdini ancak o hallerdi.
Adam başını eğmiş. Düşünmüş, düşünmüş. Derin düşüncelerinden göz yaşlarıyla başını kaldırmış:
- Haklısın hanım. Doğru söylersin. Yanlışlarımı anladım. Zaten Ağa'mı ihmal ettiğim için bunlar geldi başıma.
Sonra birden gözleri parlamış:
- Ama hanım, benim Ağam pek merhametlidir. Kapısına varıp duracağım. Yalvarıp-yakaracağım. Kendimi affettirmeye çalışacağım. Benim bildiğim Ağa'msa o beni affeder, çünkü o merhametlidir. Dayanamaz yüreği. Çevirmez kimseyi kapısından. İsterse defalarca yanlışlık yapsın kendisine. Haydi, sen bana dua et, ben ona gidiyorum. Bil ki ona varan eller boş dönmez.
Yola koyuldu. Evvelki köleliğini hatırladı, bütün iyiliklerini düşündü Ağasının. Sonra da ona ve kendisine yaptığı yanlışların ezikliğine büründü. Onların altında ter döktü, adeta eridi. Varıp kapısını çaldı:
- Ağam ben geldim. Sana yanlışlar ettim, kendime zulmettim. Kulun-kölen olayım affet beni. Kovma kapından. Eğme ne olur kaşını. Seni ben çok seviyorum, ama bir kere nefsime uydum işte. Kölelerin hali budur. Ama sen Ağa'sın, ihsanı bol olansın, affedersin. Büyüklere af yaraşır, ne olur affet bu köleni.
Ağa ona baktı. Dilekleri samimiydi. Gerçekten pişman olmuştu.
İçi dayanmadı. Kıyamadı ona. Açtı kapısını, aldı içeri. Onu affettiğini söyledi. Yine onu ihsanlara boğdu. İyilik ve yardımlarla uğurladı.
Kölenin sevincine diyecek yoktu. Uçuyordu adeta göklerde. Nasıl ulaştığını bilemiyordu çoluk-çocuğuna, evine-yurduna. Kendisini merakla bekleyen hanımına:
- Müjde, müjde diyordu. Ağa'm beni affetti. Kaşını açtı, bana ihsanlarda bulundu. Artık söz, onu hiç unutmayacağım.
* * *
Ah insan ah! Ağa'nın kaşını açmaya gayret edip ondan ihsanlara ulaşmaya çalışıyorsun da, O seni yoktan var edip iyilik ve ihsanlara garkeden yüce Rabbine karşı nasıl da gaflete dalıp nankörlük ediyorsun. Ya başın derde düşünce kime yalvarıyorsun? Ya yarının, ya ahiretin ne olacak? Ne zaman yapacaksın O'nun gönlünü? Yoksa o kıyamet gününde mi? Ne fayda?
Şimdi yalvar Rabbine: Ey Rabbim! Sen benden razı ol da, isterse bütün dünya razı olmasın. Sen bana gücensen de herkes beni sevse, neye yarar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.