Yazma eserlere aşığım
RÖPORTAJ: İBRAHİM BÜYÜKEKEN
Yazma eserleri gün yüzüne çıkaran Araştırmacı-Yazar Kasım Kocabaş, “El yazma bir kitaba dokunduğunuzda o arkasındaki emeği, sanatı, sabrı, göz nurunu, ilmi hissediyorsunuz. Yazma eserler benim için bir aşktır” dedi
GİZLİ KALMIŞ SIRLAR VAR
Sarayönü'nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni olarak görev yapan Araştırma-Yazar Kasım Kocabaş, yazma eserlere olan ilgisi sayesinde bugüne kadar çok sayıda eseri gün yüzüne çıkardı. Gazetemizin sorularını cevaplandıran Araştırmacı-Yazar Kasım Kocabaş, “Yüzlerce yıl öncesinin eserlerine dokunmak, hissetmek ve bazen gizli kalmış sırları ortaya çıkarmak benim için heyecan verici. Yazma eserleri aşığım” dedi.
YAZMA ESERLER YOK OLMASIN
“Kitap hazırlamanın bu zorluğundan ve az bulunur olmasından geçmişte kitaplara daha çok değer veriliyor” diyen Kocabaş, şunları söyledi: “Yok edilen o kitaplar olsaydı belki medeniyet bugün daha ileri seviyelerde olacaktı. Kitaplar maalesef ilgisiz durumda. Halkın elinde çokça kitap var. Ama kimse ne yapacağını bilmiyor. Bu yüzden de kültürel mirasımız ya yok oluyor ya da ilgisizlikten sahipsiz kalıyor.”
**El yazma kitap sizin için neyi ifade ediyor?
-Adından da anlaşılacağı gibi el emeğiyle yazılıp hazırlanan kitapları ifade ediyor. Ama kültürümüzde çok önemli bir yerde duran nadide eserler. Bugün onlara ‘milli hafızamız’ deniliyor. Gerçekten de medeniyet bu seviyeye geçmişte elle yazılan kitaplar sayesinde ulaştı.
**Yazma eserlere ilginiz nereden geliyor? Bu kadar eseri nasıl temin ediyorsunuz?
-İlk tanışma sahaflardan alımla başladı. Sonradan internetten satış yapan sahaflar sayesinde ilerledi ve bir tutku haline dönüştü. Heyecan verici tarafı yüzlerce yıl öncesine dokunmak, hissetmek ve bazen gizli kalmış sırları ortaya çıkarmak. El yazma bir kitaba dokunduğunuzda o arkasındaki emeği, sanatı, sabrı, göz nurunu, ilmi hissediyorsunuz. O kitabın, bulunduğu ortamlarda konuşulanlara şahit olduğunu düşünüyorsunuz. Tarihin canlı şahitleri onlar. Konuşamıyorlar ama kendi lisanı halleriyle anlatıyorlar her şeyi. Yeter ki dillerinden anlayan birileri olsa.
**Kitapların yazımı hakkında bilgi verebilir misiniz?
-Her biri bir sanat ve emek eseri. Kağıdı selülozdan çok zor şartlarda yapılıyor. Daha sonra makasçılar tarafından kesilerek bazılarının üzeri özel bir zamkla kaplanıyor. Bu aharlama işi hem kitabın ömrünü uzatıyor, hem de yazı yazanın kaleminin kolay yazmasının sağlıyor. Siyah mürekkep ‘is’ten yapılıyor. Renkli olanlar ise bazen bir tür böceğin kanından ya da değişik otlardan hazırlanıyor. Sonrası onu yazacak hattata kalıyor. İnci gibi döşüyor yazıları. Bazen birkaç ay, bazen de yıllarca sürüyor yazma işi. Bununla da bitmiyor kitabın serüveni. Soluğu bir ciltçide alıyor. Deriden özenle yapılmış kaplar bazen de bez ya da kartondan yapılıyor. İç kapağı ise zaman zaman ebru desenli kâğıtlar süslüyor. Son iş ise altın, bakır gibi madenlerle tezhipleme (altınla süsleme) işi. İşte her biri bir sanat eseri. Yazar cümlelerine hamdele ve salveleden sonra ‘abdi fakir’ gibi cümlelerle başlayıp tevazusunu ifade ediyor. Adeta gerçek sanatkârın Yüce Allah olduğunu vurguluyor.
Eski kâğıtlara yüzlerce yıldır filigranlar işleniyor. Kâğıdı ışığa tuttuğunuza daha kolay görünüyor. Bazen kâğıdın yapıldığı bölgeyi, bazen tarihi veriyor. Kur'an-ı Kerimler genellikle filigransız kâğıtlara yazılmaya özen gösteriliyor.
**Yazma işi neden bitti?
-XV. asırdan itibaren matbaanın hızla gelişimi (bizde XVIII. Yüz yıl) ile yazma kitap işi de azalmaya başlamış. Makinelerde kısa sürede basılı verilen yüzlerce hatta binlerce kitap bu mesleği de bitirmiş günümüzdeki onlarca meslek gibi. Evet, okuma ve bilgi oranını artırmıştır matbaa, ama emek ve sanatı da bitirmiştir beraberinde.
**Kitap kurtları ve kitap düşmanları
-Kitap kurdu günümüzde kitaplara çok meraklı olan insanları ifade ediyor. Oysa geçmiş zamanlarda, kitabın içerisinden türeyerek kitabın saf selülozdan oluşan sayfalarını delik deşik kemiren kurtlar kastediliyor. Mürekkepler özel is gibi maddelerden üretildiği için yazılı kısımlara çokça dokunamayan kitap kurtları, maalesef havalandırılıp bakımı yapılmayan kitaplara zamanla büyük zararlar verebiliyorlar. Ecdadımız kitap sayfalarına “ya kebikeç” yazıyorlar. Bu bir tür efsun gibi. Bu yazının kitabı kurtlardan koruyacağına inanılıyor. Kebikeç’in aynı zamanda bu tür kurtları ve olayları yöneten meleğin ismi olduğu inancı da mevcut. Tabi ki doğrusunu Allah (C.C.) bilir. Ama ben ecdadımızın boşa iş yapacağını da zannetmiyorum.
**Kitapların durumu nedir? Günümüzle karşılaştırırsak geçmişte kitaba verilen değer nasıldı?
-Kitap hazırlamanın bu zorluğundan ve az bulunur olmasından geçmişte kitaplara daha çok değer veriliyor. Ayrıca kutsal kitabımıza verilen değer, diğer kitaplara da yansıyor. Bir de kitap düşmanları var. Tarihte pek çok kütüphaneyi yakıp yıkan ve büyük katliam yapan kitap düşmanları. Yok edilen o kitaplar olsaydı belki medeniyet bugün daha ileri seviyelerde olacaktı. Kitaplar maalesef ilgisiz durumda. Halkın elinde çokça kitap var. Ne de olsa 1000 yılı aşkın bir kültürel sürecin mirasçılarıyız. Bu yüzden pek çoklarının evlerinde atadan dededen kalma eserler mevcut. Ama kimse ne yapacağını bilmiyor. Bu yüzden de kültürel mirasımız ya yok oluyor ya da ilgisizlikten sahipsiz kalıyor. Ortalarda ayakaltında dolaşmasın diye yakılı verilenden tutun, sokakta çerezcisine külah yapılması için satılanlara ve çöplerden toplananlara kadar bu içler acısı durum devam edip gidiyor.
**Sizi en çok üzen durum nedir?
-Kitabın sayfalarını parmaklarını ıslatarak çevirenler. Çünkü yazılar dağılıyor, kitap deforme oluyor. Sanki benim vücudum incinmiş gibi üzülüyorum. Kanunlarımızda bu kitapların yurt dışına satmamak ve çalıntı olmamak şartıyla yurt içinde alım satımı serbest. Ama bu durumu genelde ne vatandaşlarımız ne de emniyet mensuplarımız bilmiyorlar. Yazma eserler başkanlığı, komisyonları aracılığıyla bu eserleri satın alıyor. Ayrıca özel koleksiyonerler ve müzayede şirketleri aracılığı ile de alım satım işlemleri yapılabiliyor.
**Sizce yazma eserlerin korunması için çare nedir?
-Son dönemlerde yapılan çalışmalar sevindirici. Özellikle yazma eserler başkanlığının kurulması önemli bir adım. Kitapların belli kütüphanelerde toplanıp bakımlarının yapılıp tasnif edilmesi, dijital ortamlara aktarılıp kataloglarda paylaşılması takdire şayan çalışmalar. Ama yine de çalışmalar istenen seviyede değil. Kamu spotu tarzında bilgilendirici reklamların hala niçin yapılmadığını anlamış değilim. Vatandaş elindeki kitabı nasıl koruyacağını ve ne yapacağını bilmiyor. İşin acı tarafı kaybolan bu değerlerimizi tekrar geri getirme şansımız yok. O yüzden herkese büyük görevler düşüyor.
**Kasım hocam son olarak neler söylemek istersiniz?
-‘Kitap kurdu’ diyenlere kızıyorum. ‘Kitap aşığı’ ifadesi beni daha çok yansıtıyor. Kitaplarla beraberken onları hazırlayan o sanatkârlar sanki yanımdalar gibi hissediyor ve onlara bir Fatiha okuyorum. Ne güzel diyorum kendi kendime asırlar sonra bir Fatiha ile hatırlanmak. Hemen kalemime (pardon) klavyeme sarılıyorum bir eserde gelecek nesillere bırakabilmek için yazıyorum. Kim bilir gelecekte bir gün bizim için de bir dua okuyan bulunur. Söyleyecek çok söz var ama okuyanları da sıkmamak gerek. Diğerlerini kısmetse bir başka söyleşide ifade etmek ümidiyle sözlerimi burada noktalamak istiyorum.
KASIM KOCABAŞ KİMDİR?
1975 yılında Karaman'ın Kazımkarabekir ilçesinde dünyaya geldim. Babamın görevi nedeniyle Mersin'in Aydıncık İlçesinde uzun yıllar ikametten sonra Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldum. Aynı zamanda tarih alanında yüksek lisans eğitimime devam 2008 yılında başladığım öğretmenlik görevine halen Sarayönü İlçesinde devam etmekteyim. Aynı zamanda tarih alanında yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.