Savaşa UNESCO Barış Ödülü... Merci.

Savaşa UNESCO Barış Ödülü... Merci.

Obama’nın Nobel Barış Ödülü aldığı bir dünyada, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın UNESCO Felix Houphouet-Boigny Barış Ödülü’nü alması hiç şaşırtmamalı bizi.

Obama’nın Nobel Barış Ödülü aldığı bir dünyada, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın UNESCO Felix Houphouet-Boigny Barış Ödülü’nü alması hiç şaşırtmamalı bizi.

Ödül jürisi dünyanın genel durumunu analiz etmiş, Afrika’nın karşı karşıya bulunduğu tehditler, tehlikeler ve Mali’deki gelişmeleri değerlendirmiş ve Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'ı, Afrika halklarıyla gösterdiği dayanışma ve Mali’ye yaptığı 'insani' müdahalesi göz önüne alınarak bu ödüle layık görmüş.

Merci!

Nerede an itibarı ile aktif savaş durumunda olan veya askeri operasyon yapan bir ülke varsa, o ülkenin liderine uluslararası kuruluşlarca barış ödülü vermek ‘yeni dünya düzeninin’ yeni adeti olsa gerek. Bu mantıkla düşünüldüğünde, Hollande’dan başkasına verilemezdi bu ödül. En taze işgal Mali’de ve başında da Hollande bulunuyor.

Bu ödülün verilmesi, nereden bakarsak bakalım, aklın alacağı bir mantık değil ve pek çok açıdan büyük soru işaretleri yaratan bir durum ama önce işin 'ahlaki' yönüne değinelim.

Savaşlara, olmayan barışlara barış ödülü veriliyorsa, yazılmayan romanlara edebiyat, çekilmemiş filmlere de Oscar ödülleri verilebilir.

Ödül vermenin de bir usulü olmalıdır. Nasıl olur da ortada olmayan bir durum için, ulaşılmış bir sonuç varmışçasına ödüller verilebilir. Bu tip ödüller bir uğurda harcanan ömürler, verilen emekler ve elde edilen somut veya soyut sonuçlar için verilmiyor muydu?. Şu anda Mali'de sıcak bir askeri çatışma var ve bu durum barış için  verilen bir ödülün dünyaya vermek istediği mesajın çok uzağında.

Dileyelim bu gibi ödüller diğer dünya liderlerinin savaş iştahını kabartmaz.

John Pilger, Ocak ayında yayımladığı makalesinde ''İslami terörizme karşı savaş dedikleri şey Afrika’nın zenginliğinin sömürülmesi için yaratılan uydurma bir gerekçedir’’ diye yazmıştı.

Associated Pres’in 2012 yılı sonunda verdiği habere göre ABD’nin Afrika’da 35 ülkede askeri birlikleri bulunmaktadır. Fransa ise, hem NATO bünyesinde, hem de geçmiş sömürge günlerinden kalma nostalji ile Afrika’ya hala büyük bir iştahla bakmaya devam etmektedir. Dünyaya, bir yandan ‘İslami terörizm’, ‘Avrupa uygarlığının karşısındaki büyük tehlike’, ‘demokrasi’ gibi kavramlar üzerinden Afrika’ya yapılan askeri müdahalelerin sahte ve yapay gerekçeleri anlatılırken, diğer yandan da Çin, Rusya, Uzak Doğu ve Batı’nın içinde bulunduğu rekabet ortamının ve Afrika üzerindeki plan ve projelerin vahşeti ve gerçekliği islamofobik, emperyalist propoganda yöntemleri ile örtbas edilmektedir.

10 yılı aşkın süredir Afganistan’da nasıl kadınları ‘özgürleştirmek’ için, ‘demokrasi’ uğruna savaşıyorlarsa, Irak’ı nasıl dünya barışını tehdit eden kitle imha silahlarını yok etmek üzere düm düz ettilerse, şimdi de Afrika’da, teröre karşı Afrika’yı ve ‘dünya medeniyetini’ korumak için askeri operasyolarını genişletiyorlar.

Sorduğumuzda bize söylenenler bunlar. Tarihte herhalde hiç bir güç, ''sömürmek, denetim altına almak, karşı tarafın zenginliğini ele geçirmek için savaşıyorum'' dememiştir. Biz bizi bildik bileli NATO, dünya devleri devletler her seferinde, bir taraflara barış, demokrasi, özgürlük vb. şeyleri götürmek üzere savaştıklarını söylediler.

Irkçılığın son modeli İslamofobi, emperyalist devletlerin son on yılı aşkın süredir devam eden savaşlarını ve işgallerini hem içerde kendi halklarına, hem de dışarda dünya insanlarına kabullendirmek üzere kullandıkları çok güçlü ve etkili bir propoganda yöntemi haline geldi.

Fransa’nın Mali’ye askeri müdahalesine gerekçe göstermek için yine bu propoganda çıktı karşımıza: ''Mali’deki gelişen İslami terörizm Avrupa’nın yanı başında kabul edilebilir bir durum değildir'' diyerek Mali’yi Avrupa’ya neredeyse sınır komşusu yaptılar. ''Ne de olsa komşu komşuya bazen komşuluk hakkı gereği müdahale edebilir'' diye düşünmemizi istediler herhalde.

Mali hükümeti ile çatışmaya giren ve bağımsız bir yönetim için mücadele eden çölün yerli halkı Tuareg’leri bir anda uluslararası İslami Terör ağının yeni gelişen bir parçası olarak tarih sahnesine çıkardılar.

Bugün topyekün El-Kaide ve İslami terörist diye bize anlatılan Tuareg’lerin topraklarının 19. yüzyıl da sömürgeciler tarafından nasıl  parçalara ayrıldığını unutturmaya çalıştılar.

Yine aynı dönemlerde Tuareg’lerin Fransız sömürgesine karşı verdiği savaşı ve mücadeleyi hatırlatmak istemediler.

Mali'de Tuareg'lerin yakın tarihte baş kaldırısının 1960'larda başladığını ve o zaman bastırılan ayaklanmanın, 1990'larda yeniden baş gösterdiğini bilmememizi istediler.

Bimemizi istedikleri tek ve tartışmasız 'doğru', Mali'den Batı'ya İslami terör tehdidinin olduğudur. Öte yandan Mali'nin topraklarının altında yatan zenginlik unutuverildi bir anda.

Yerelde varolan tarihsel süreçleri, MLNA, Ansar Dine gibi grupları, bunların hem Mali devletiyle hem de kendi aralarındaki ilişkileri, çelişkileri bir kalemde ''İslami terör'' diye adlandırıp bizi aldatmaya çalıştılar. Binlerce Tuareg'in sürgündeki çilelerini, fakirliklerini yaşanmamış gibisine yok saydılar.

Bütün bunlar yapılıyor çünkü bunlar Mali' denince, Tuareg denince, akla müziğiyle, tarihiyle, doğasıyla, acılarıyla, fakirlikleriyle ve çelişkileriyle bir insanlar topluluğu gelmiyor, savaşılması, öldürülmesi 'makbul' olan mahluklar geliyor. Düşmanı 'insansızlaştırmak' saldırıyı ve ölümü, saldıranların kendi halklarına daha da kabul edilebilir hale getiriyor.

Hollande, geçmişin sömürgeciliğinden aldığını düşündüğü yetkiyle Fransa’nın Afrika’ya istediği gibi müdahale edebileceğini söylüyor ve Mali’ye askeri müdahale yapmayı tanrısal bir hak ve ilahi bir adalet gibi görüyor. Bir yandan ekonomik krizde olan, diğer yandan ise askeri harcamaları artarak devam eden ABD ve Avrupa ülkeleri, NATO üzerinden yeni maceralara atılmaya hazır ve iştahlı gibi duruyorlar.

Özetlersek:

Asıl doğası yerel bir toprak kavgası olan TuaregMali çatışması Afrika’ya askeri müdahale için iyi bir gerekçe; 'İslami terörizme karşı savaş' iyi bir demokratik etiket ve 'uygar’ Batı’nın sivil ve uluslararası kuruluşlarının bu verdiği barış ödülleri ise iyi bir göz boyama ve aldatma oluyor.

Beyaz adam savaş açıyor, beyaz adam tarihi unutturuyor ve istediği gibi yeniden yazıyor, beyaz adam kime nasıl ne zaman müdahale edeceğine karar veriyor, ardından da beyaz adam 'beyaz adama' ''bravo'' diyerek ödüller veriyor.

Emperyalizm insanlığın fiziksel dünyasını sanal gerçeklikle yönetmeye çalışıyor.

Binlerce, dünyanın dört bir tarafında onurlu bir barış için mücadele insan varken UNESCO Barış Ödülü askeri operasyonun başında olan bir devlet başkanına veriliyor...

Bunlara şaşırmamalı ama unutmamalı da. Bir de UNESCO'nun web safyasında ''Hakkımızda'' kısmına bir bakmalı.

Savaş'a barış ödülü. Vallahi ne diyelim, Merci!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.