"Sanatkâr yetişmiyor, gençler günü kurtarayım derdinde"
Çocuk yaşında çıraklıktan başladığı marangozluk mesleğini aşk ile sürdüren Abdullah Sami Duvarcı, çıraklıktan ustalığa serüvenini ve meslek eğitimindeki problemleri Merhaba Şehir’e anlattı. Mesleklerin köreldiğinin altını çizen Duvarcı, “Çocuk kendine bir iş buluyor. Canı istediği zaman geliyor, canı istemediği zaman gelmiyor.3 gün bir yerde 3 gün başka bir yerde çalışıyor. Meslek öğreneyim diye bir dert yok. Maalesef meslekler köreliyor. Meslek kahır çekerek. Sabır ve sebatla öğrenilir” diyor.
ESKİ USTALAR HER İŞTEN ANLARDI
1976 doğumlu olduğunu söyleyen Abdullah Duvarcı, “Dedemiz Silleli, duvarcı ustası idi. Evimizin izbesinde, testere, bıçkı, çekiç, rende gibi takımlardan vardı. Eski ustalar her işten anlardı, sanatkardı. Evinde kışın kapı, camlar şiştimi kendisi hallederdi evdeki takımlarla. Biz de izbeye girip çıktığımızda o edavatları görünce bu heves hasıl oldu. İlkokulu bitirdikten sonra hafızlığa gittim, daha sonra ben okumayacağım diye babama ısrar ettim. Babam da vazgeçmeyeceğimi anlayınca bir usta buldu bu vesile ile 1988’de mesleğe başladım. Ustalarım 2 ortaktı. Birisi rahmetli oldu Abdullah Karabudak. Diğeri de Hamdi Pakyürek. Hala sağ. Allah razı olsun kendilerinden hem meslek hem de edep öğrendik. Ellerimizden tuttular” şeklinde konuştu.
ÇIRAKLAR DİSİPLİNE GELEMİYOR
Çırak bulamadıklarını söyleyen Duvarcı, sözlerine şöyle devam etti: “O zaman ilkokul 5 sene idi. İlkokul bitince Anadolu insanı çocuğunu Kur’an kursuna gönderir, daha sonra çocukta okuma istidadı varsa okula gönderirdi. Yoksa meyilli olduğu bir sanata yönlendirirdi. Aslında doğru olan bu. Kesintisiz eğitim çıktı, çocuk 18 yaşına kadar okuyor, bize geliyor, ‘Usta ben çalışacağım’ diyor. Şöyle bakıyorum eli yüzü temiz. Başlatıyorum. Bir çırak oluğu için ona mütekabil bir ücret veriyoruz. Bir hafta geliyor sonra gelmiyor. Çünkü çocuk, gezmeye, cep telefonuna alışıyor. Burada iş yaparken zırt pırt mesaj, arama geliyor. Aklı burada olmuyor. Sıkıya, disipline gelemiyor. Ağaç yaşken eğilir. Biz 13-14 yaşında mesleğe başladığımızda. Ustamız bağırır, çağırır gerekirse döverdi. Sesimizi de çıkaramazdık. Şimdi biraz sert söylesek ertesi gün çocuk gelmiyor.”
USTALAR RİCA MİNNET ADAM ALIRDI
“Ustaların yanında rica minnet girerdik. İyi ustalar öyle kolay almaz, seçerek alırlardı. Çocuk ezilir, azarlanırdı ama pişerdi” diyen Duvarcı, şöyle konuştu: “3 yaşında bir çocuk başında 2 usta 5-6 tane kalfa, birisi oradan bağırıyor, çekiç getir, onu getir. 2 sobamız vardı. Talaş tozu yakıyoruz. Ustalar gelmeden o sobalar yanacak. Talaşlığa girdimi her tarafınız toz olur. Malzeme 3-4 makinadan geçiyor. Makinalar arasında parçayı çırak taşır. Epey yorucu olur bu. Belediye otobüsü ile gelir giderdim. Yorgunluktan uyuyup son durağa gittiğim zamanlar olurdu. Bazen para verir bazen de vermezlerdi. Zaten ailem tembihlemişti; ‘Ustan para verirken ne verdiğine bakma’ diye. Ne derece doğru bilmiyorum daha eskilerde çocuğuma meslek öğretsin diye ustaya para verirlermiş. Bir gün ‘Baba ben okuyacağım’ dedim. Babam ustadan izin aldı. Kaydımı yaptırdım ama 1 gün okula gitmeden ustalarımın yanına döndüm. Hiç kimse sizin kafanıza bilgiyi koymaz. Öğrenme hevesi olması gerekiyor. Eğer cevher varsa içinizden o mutlaka çıkıyor. Birkaç sene tereddüt yaşadım. ‘Acaba usta olabilecek miyim’ diye. Allah razı olsun, ustalarımdan aldığım eğitimle şu anda aranan bir sanatkarım. Askerden sonra başkasının atölyesini kullanarak kendime iş yaptım. Sonra kendime yavaş yavaş takım almaya heveslendim. Bir vesile ile mesleği bırakan bir ustadan takımları alarak besmeleyi çekerek işimi devam ettirdim.”
AMAÇ MESLEK DEĞİL GÜNÜ KURTARMAK
Meslek öğreniminde paranın ikinci planda olması gerektiğini ifade eden Duvarcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Meslektaşlarımızın hepsinin elemana ihtiyacı var. Piyasaya bakıyoruz, iş arayan da çok. Böyle olunca sanatkar da yetişmiyor. Ben askere kadar ustamın yanında çalıştım sonra askere gittim. Kedimize göre haksızlığa uğradık ama babam müsaade etmedi, ‘Sen orada paraya bakmayacaksın, ustan ne diyorsa yapacaksın. Meslek öğreneceksin. Oradan çıkamazsın’ dedi. Evden tembihlerlerdi. Şimdi aile evladının yanına gelmiyor bile. Çocuk kendine bir iş buluyor. Canı istediği zaman geliyor, canı istemediği zaman gelmiyor.3 gün bir yerde 3 gün başka bir yerde çalışıyor. Meslek öğreneyim diye bir dert yok. Maalesef meslekler köreliyor. Meslek kahır çekerek. Sabır ve sebatla öğrenilir. Ne iş olursa olsun insanlar bir şeye emek verirse Allah karşılıksız bırakmaz. Nasipte varsa gelir. Gençler sağda solda gezeceğine aranan bir kişi olurlar. Bende fazla titizlik var, yanımda adam çalıştıramıyorum. Her işi kendim yapmaya çalışıyorum. Son zamanlarda büyük işleri bırakarak masif ahşap ağırlıklı küçük şeyler yapmaya başladım. Paketlenebilir, evlerde rahatlıkla kurulabilir demonte ürünler yapıyorum.”
SEDİR AĞACININ HAYRANIYIM
Ahşaba dönüşün altını çizen Duvarcı: “Ahşap her dönemde popülerdi ama dünyanın ve akımın etkisi ile plastik malzemeler çoğaldı. Sonradan farkedildi ki bunlar bize aykırı. Şimdi parası olan ahşaba dönüş yapıyor. Ahşabın yerini hiç bir şey alamaz. İnsanların geneli ahşap kokusunu seviyor. Yazıhanemi de ahşaptan yaptım. Halk arasında katran denir, sedir ağacından. Hayran olduğum ve çokça kullandığım bir ağaç. Bu ağacın kendine has güzel bir kokusu var. İnsanlar yazıhaneye gelince ‘Mis gibi ağaç kokuyor’ diyorlar. Bu ağaç genelde saunalarda vesaire kullanılıyor. Bir özelliği de içinde böcek barındırmıyor. İki bin yaşını geçmiş sedir ağaçları var. Onun dışında çam cinsi köknar ağacını çoğunlukla kullanıyorum” ifadelerini kullandı.
MUSTAFA ÜNÜVAR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.