Ramazan bayram havasında geçerdi
RÖPORTAJ: BERKHAN PARLAK
Konya'nın yaşayan efsanesi vatandaşın 'Kör Ahmet' olarak bildiği Ahmet Özdemir, Konya'lıların eskiden gelme alışkanlıklarını ve geleneklerini zamanla kaybettiğini söyledi. Özdemir, "Eskiden Ramazan ayının her günü bayram havasında geçerdi" dedi
ESKİDEN BOŞANMAK NEDİR BİLİNMEZDİ
'Kör Ahmet' olarak bilinen Ahmet Özdemir ile Konya'nın gelenekleri, Konya'da eski Ramazanlar ve boşanmaların artması hakkında konuştuk. Özdemir, "Eskiden boşanmak nedir kimse bilmezdi. Boşanan veya boşanmak isteyenlere kötü bakılırdı. Eğer bugün de böyle bakılsaydı boşanmalar artmazdı" diye konuştu.
BAYRAM KÜLTÜRÜMÜZ DEĞİŞİYOR
Eskiden Ramazan'ın her gününün bayram sayıldığını dile getiren Özdemir, eski Ramazan kültürünün günümüzde yok olduğunu söyledi. Özdemir, "Bizim çocukluğumuzda Konya'da Ramazan'ın her gününü bayram havasında geçirirdik. Günümüzde bu anlayış maalesef yok oluyor" ifadelerini kullandı.
**Ramazana sayılı günler kaldı. Eskiden Ramazanlar nasıl geçerdi. Bugün ile geçmişi kıyaslayabilir misiniz?
-Konya çok değişti. Eski alışkanlıklarımızı artık kaybediyoruz. Bunun yanında değerlerimiz de yok oluyor. Konya'da eski Ramazanlarda bir bayram havası yaşanırdı. Ramazan ayını sadece 30 gün olarak görmememiz gerekiyor. Eskiden de bu böyleydi. Ramazan gelmeden 15-20 gün önce hazırlılara başlanırdı. Kadınlarımız yemek hazırlıklarını yapardı. Mahallenin kadınları Ramazan'da toplanırlar ve her gün birinin eriştesini hazırlarlardı. Eskiden bir de kuskus dökülürdü, pilav yapmak için. Şimdi her şeyi marketten karşılıyorlar. Gelişme sadece hayatımıza kolaylık sağlamıyor, bunun yanında kültürümüzü de yok ediyor. Top sesi olmadan Ramazan olmazdı. İftar vakti yaklaşınca, koca Konya'dan çıt çıkmazdı ki top sesi duyulabilsin. Evin balkonlarını mesken tutardık iftar vakti. Top patlayınca da çocuklar 'top patladı' diye mahalleyi inletirdi. Şimdi ahali korkar diye topu da patlatmıyorlar. Topumuz patlayacak ki Ramazanımız beli olacak. Yani tatlı bir telaş olurdu Ramazanlarda. Bugün bakıyoruz, Ramazan ayı geliyor diye üzülenler var. Kahvehane sahipleri üzülüyor mesela satışlarım düşecek diye. Ancak şükretmesini bilseler Allah daha fazlasını verecek. Eskiden restaurantların camları Ramazan'da gazeteyle kapanırdı. Oruç tutmayıp da yemek yiyenler görünmesin diye. Camını kapatmayan restaurantların camına taş atarlardı. Şimdi yok tansiyonum var, yok havalar sıcak diye oruç tutmayanlar var. Oruç tutmanın kolay bir iş olduğunu kimse söylemedi ki? Güzelliği de orada zaten. İnsanın Allah rızası için aç ve susuz kalmasını bilmesi gerekiyor. Bir de Ramazan temizliği vardı. Mübarek gün diye evlerin her yeri temizlenirdi. Halılar yıkanırdı. Bir de elektrik süpürgesi diye bir şey yoktu. Buna rağmen her yeni temizlerlerdi.
KOMŞULUK İLİŞKİLERİ KALMADI
**Ramazan'daki Bizlere biraz da eski iftar sofralarından bahseder misiniz?
-Eskilerden önce günümüzün iftar sofralarına bakalım. Şimdi birine iftar sofrası dendiği zaman, böyle envai çeşit yemek olan, 10 kişi varsa sofrada 20 kişilik yemeği içinde barındıran, her türlü et yemeği, içeceği olan sofralar akıllara gelir. Ancak eskiden böyle iftar sofrası olmazdı. Ramazan demek israfsız bir ay demektir. Sabah oruç, akşam israf olmaz. İnsanın karnı aç olunca gözü de aç oluyor. Normalde yiyeceğinin 2 katı kadar yemeği masaya koyuyor, sonra bu yemekler çöpe gidiyor. Ben bir ekmeğin bir yarısıyla sahuru diğer yarısıyla iftarımı yaptığımı bilirim. Eskiden asla tek başına iftar açan aile bulamazdınız. Yani eskiden ben hiç görmedim öyle bir aile. İftardan yarım saat önce bir tanıdığımızın kapısını çalar, sofraya otururduk. Öyle önceden davet etmek falan da yoktu. Telefon yoktu ki kimsede zaten. Komşuluk ilişkileri de eskisi gibi değil. Komşuluk diye bir şey kalmadı. Aynı apartmanda oturup da birbirlerine Allah'ın selamını bile vermeyen insanlar var. Ben Ramazanlarda hiç bir günümde evimde iftar açmazdım. Her gün birisine giderdim. Kapılarını çalar, iftar sofrasına otururduk. Hiç kimse de ağzını açıp da tek kelime etmezdi. Tanrı misafiri der, evine alırdı. Şimdi misafir çağırmak için evvela telefon edeceksin. Rızasını alacaksın . Ondan sonra da sofrasına otururdun. Hiç unutmam bir gün birine iftara gitmedim de, 'Ahmet abi bir kaşık tuzumuzda mı yoktu, sana ikram edecek' dedi. Daha sonra özür dileyip gönlünü aldım tabi.
FIRSATÇILAR HEVESİMİ KIRDI
**Biraz da sanatçı yönünüzü ele alalım. 60 yılı aşkın bir süredir sanatla iç içesiniz. Ne kadar eseriniz var?
-100'ün üzerinde eserim var. Repertuarımda 5 bin tane türkü var. İç Anadolu bölgesinden bilmediğim türkü yok. Daha çok olabilirdi ancak piyasadaki fırsatçılar benim hevesimi kırıyor. Eserlerimi değiştirip kendi eserleriymiş gibi bundan para kazanmaları benim zoruma gidiyor. Ben bu mesleğe yıllarımı verdim. Şimdi kalkıyor birileri eserlerimi çalıyor. Ben çalışıyorum, üretiyorum kaymağını başkası yiyor. Benim alın terim üzerinden para kazanıyorlar. Ben karnımı udumla doyuruyorum. Ancak emeğe saygısı olmayanlar yüzünden bir daha kaset çıkarmamaya karar verdim. Bir çok düğüne katıldım. Yani bir çok çifti evlendirdim. Geçimimi düğünlere giderek sağladım yıllarca. Daha sonra konserler vermeye başladım. Adım Konya'nın dışına da çıktı. Türkiye'de tanınan bir isim haline geldim. Zamanında beni el üstünde tutan insanlar şimdi yolda görünce tanımıyor. Şimdi piyasada bir çok türkücü türedi. Eli- yüzü fiziği düzgün bir insan kolayca türkücü olabiliyor. Albümleri çıkıyor. Ancak gel gelelim canlı söyleyemiyor. Çünkü sesleri iyi değil. Hatta kendi şarkısını ezberleyemeyen türkücüler var piyasada. Benim zamanımda böyle değildi. Eli saz tutan, sesi güzel olana türkücü denilirdi. Bu yerlere gelmem kolay olmadı. Ailemin çok büyük desteği oldu.
**Size verilen destekten bahsetmişken, hayattan hiç şikayetçi oldunuz mu?
-Neden şikayetçi olayım ki? İnsanın karnı doyduktan sonra neden hayatından şikayet etsin? Çok şükür karnım doyuyor. Zeki de elim ayağım oluyor benim. Konya'da çevrem çok geniş. Sağolsunlar düğünlerine çağırıyorlar. Orada çalarak ekmeğimi çıkartıyorum. Zekinin desteği çok oldu bana. Asıl şikayetçi olması gereken o bence. Her şeyimi o ve yengen çekiyor sağolsunlar. Eşim de çok vefakar bir kadındır. Onunla evleneli 50 yıl oldu. Hem anneme hem babama, hem de evimize baktı. Bir de sanatı bilen bir kadın. Benim evime bir çok hayranlarım gelir. Hiçbir zaman bu hayranlarımdan şikayetçi olmadı. Benden önce içeri alır hep onları.
**Konyalılardan istediğiniz desteği görüyor musunuz peki?
-Eskiden çok meşhurdum. Bugün de sağolsunlar beni el üstünde tutan, bir ihtiyacımda yardımcı olan insanlar var. Ancak eskisi gibi değil her şey. Her şey değişiyor. İnsanlarımız da değişiyor. Herkes Kur'an-ı Kerim'e yönelse kötü diye bir şey kalmaz bu dünyada. Herkes görevini yapsa kötülük yok olur. Hacca gider gelirler ancak yetim hakkı yerler. Bu doğru bir şey mi? Şimdi ben hacca gitsem elime udumu bir daha asla almamam gerekir. İnsanların bir ayağı ibadette, diğer ayağı da kötülükte duruyor. Biraz önce Ramazanla ilgi konuştuğum zaman da bahsetmiştim. Sabah oruç, akşam israf olmaz diye. Camiye namaza gidiyor, sonra işine geri dönüyor işçinin, çalışanının hakkını yiyor veya parasını vermiyor. İş yeri sahibi olanların bu konuya dikkat etmesi lazım. Çalışana hak ettiğini vermek lazım. Dediğim gibi herkesin görevini yapması gerekiyor. Köylerde çıkıyorlar yağmur duası ediyorlar. Sonra biz dua ettik yağmur niye yağmıyor diye kızıyorlar. Sonra bakıyorsun ki dua edenler arasında küs olanlar var. Biz Müslümanız bizim her şeyi doğru yapmamız gerekiyor.
**Peki tahminen meslek hayatınız boyunca kaç düğüne katıldınız?
-Gittiğim düğünleri eskiden sayardım. Ancak yaşım ilerledikçe takip etmeyi bıraktım. Ancak tahminen 350-400 bin düğüne gitmişimdir. Bir o kadar da çift evlendirdim dolayısıyla. Şimdilerde eskisi gibi pek çağıran yok. Anca tanıdıklar çağırıyor. Eski düğünler de kalmadı. Benim bildiğim düğünler 3-4 gün sürer. Şimdi artık kına gecesi bile yapılmıyor. Bir yemek veriliyor bitiyor. Değiştikçe kültürümüzü de kaybetmeye başlıyoruz.
Ahmet Özdemir kimdir?
1933 yılında Konya'ya bağlı Güvenç köyünde dünyaya geldi. Çocukken geçirdiği çiçek hastalığından dolayı gözlerini kaybetti. Müziğe küçük yıllarda başlayan Konya'nın yaşayan efsanesi 'Kör Ahmet', çocukken ağaca tırmanıp türkü söyleyerek sanat hayatına başladı. 11 yaşındayken annesine 'teyzeme gidiyorum' diyerek, Tevfik Taşbaş'ın yardımıyla Ankara Radyosu'nda işe başladı. 10 yıl boyunca burada staj yaptıktan sonra Yurttan Sesler Korosu'na bir çok türkü kazandırdı. Daha sonra Konya'da çalışmaya devam etti. Bir çok düğüne katıldı. 1961 yılında da evlendi. 100'ün üzerinde eseri bulunan 'Kör Ahmet'in repertuarında ise 5 bin türkü bulunuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.