Prof. Dr. İbrahim Cerrah, Polis Müfettişlerine Dava Açtı

Prof. Dr. İbrahim Cerrah, Polis Müfettişlerine Dava Açtı

Polis Akademisi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İbrahim Cerrah, kendisine hiçbir suç isnat edemedikleri halde 'görevden uzaklaştırmasını' isteyen ve hakkında usulsüz işlem yapan polis müfettişleri hakkında dava açtı. Prof. Cerrah’ın avukatı...

Polis Akademisi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İbrahim Cerrah, kendisine hiçbir suç isnat edemedikleri halde 'görevden uzaklaştırmasını' isteyen ve hakkında usulsüz işlem yapan polis müfettişleri hakkında dava açtı.

Prof. Cerrah’ın avukatı Ayşe İrem Yeniçulha; müvekkilinin dava açmasının ardından açıklama yaptı. 17-25 Aralık 2013 tarihinden beri Türkiye'de yürütülmekte olan hukuksuz ‘cadı avının’ mağdurlarından birisinin müvekkili olduğunu vurgulayan Avukat Yeniçulha, "Yaklaşık 6 aydır çeşitli taciz ve baskılarla kendisi susturulmaya çalışılmıştır. Bu süre içerisinde, kendisi hakkında suç tanımına uyan en ufak bir olgu bulup adli bir soruşturma bile açılmamış iken 10 Temmuz 2014 tarihinde müvekkile yönelik hiçbir suçlama yapılmadan ve hiçbir gerekçe gösterilmeden usulsüz ve hukuksuz bir şekilde ‘açığa alma’ işlemi yapılmıştır. Bu işlemin üzerinden yaklaşık iki ay geçmesine rağmen halen idare tarafından müvekkile yönelik hiçbir suç isnadı yapılmamıştır. Müvekkilim, 27 Ağustos 2014 tarihinde görevli müfettişlere ifade vermek için gittiğinde ise kendisine cevaplaması için yöneltilen dokuz (9) sorudan hiçbirisinde yine en ufak bir suç isnadı bulunmamaktadır. Yani bunca çaba ve çırpınışa rağmen bir türlü mevcut mevzuata göre müvekkili suçlayacak bir şey bulamamışlardır." dedi.

Avukat Yeniçulha, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun İfade ve Sorgu usulü başlıklı 147 /1-b maddesi uyarınca 'Kendisine yüklenen suç anlatılır' düzenlemesi ile şüpheliye ne ile suçlandığının belirtilmesi gerektiği zorunluluğu olduğunu ifade etti. Yeniçulha açıklamasına şöyle devam etti: "27 Ağustos 2014 tarihinde ifade vermek amacı ile görüştüğü görevli müfettişler, müvekkilime hiçbir suçlama yöneltmeksizin, sadece kendisinden konuk olduğu televizyon programlarındaki açıklamalarını biraz daha detaylıca anlatmasını istemişlerdir. Müvekkilim, bu durumu müfettişlerin kendisinin görüş ve düşüncelerinden daha fazla istifade etmek arzusu şeklinde algılamış ve kendilerine medyada yer alan görüşlerinin yeterince açık olduğunu, şayet bir dinleyişte anlamıyorlarsa birkaç kez daha dinleyebileceklerini belirtmiştir. Ayrıca, bunun da yeterli olmaması durumunda kendilerine Polis Akademisi ve polis okullarında ders kitabı olarak okutulan kitaplarından da istifade edebileceklerini hatırlatmıştır. Anlaşılan o ki müfettişler müvekkilin medyada yer alan konuşmalarını inceledikten sonra herhangi bir suç unsuru bulamamışlar, ancak buna rağmen kendisini bulmuşken bu konulardaki detaylı görüşlerinden istifade etmek istemişlerdir. Söz konusu hukuka aykırılıklar silsilesi sonucunda tarafımızdan söz konusu usulsüz soruşturma ile ilgili ilk dava açılmış ve tüm sorumlular hakkında da her türlü hukuki yollara da başvurulmaya devam edilecektir."

    "KONUŞMALARIMDA HİÇBİR SUÇ UNSURU BULAMADILAR"

    Avukat Yeniçulha’nın açıklamasında Prof. Dr. Cerrah’ın da yaşadığı süreçle ilgili değerlendirmeleri yer aldı. Prof. Dr. İbrahim Cerrah şöyle konuştu: "Konuşmalarımda hiçbir suç unsuru bulamamalarına rağmen beni hukuksuz bir şekilde ‘açığa alan’ müfettişler suç işlemişlerdir. Müfettişler tarafından bana yöneltilen bu sorular ve onların imzalarını taşıyan ifade tutanağı bir ibret vesikası olarak elimdedir. Bana yapılan usulsüz ve hukuksuz işlemlerden dolayı bu ‘müfettişler hakkında ayrıca görevi kötüye kullanmaktan ceza davası ve maddi manevi tazminat davası açacağım’ ve devletin gücünü suiistimal eden hukuk tanımaz insanların peşini asla bırakmayacağım. Bu arada, müfettişlerin bu suçu bağlı oldukları siyasi makamın baskısı altında işlemiş olabilecekleri de ihtimalden uzak değildir. Şayet, bu hukuksuzlukları siyasi baskı altında işlemek zorunda kaldıklarını ‘itiraf’ eder ve benden ‘özür dilerlerse’ onları affedebilir ve davamı geri alabilirim. Özellikle bu suçların azmettiricisi olan siyasileri ele verir ve bir tür ‘itirafçı’ olarak adalete yardımcı olurlarsa kendilerine karşı daha da bağışlayıcı ve affedici olabilirim."

    Müfettişlerin şüpheli hakkında hiçbir suçlama yapılmadan onun ifadesinin istenmeyeceğini şeklindeki ‘en temel usul ilkesini’ dahi bilmediklerini gördüğünü ifade eden Prof.Dr. Cerrah, "Oysa usul hukukuna göre bir kişi hakkında önce bir suçlama yapılır sonra da savunması istenir. Bu hukuk fakültesi birinci sınıfında okuyan her öğrencinin bilebileceği kadar basit bir usul ilkesidir. Anlaşılan o ki ‘cadı avı’ olarak adlandırılan bu hukuksuzluk sürecinde hukuku bilen müfettişler bu tür işlerden uzak duruyorlar, hukuk ve teftiş konusunda donanımlı olmayanlar da doğal olarak bu işleri bilmedikleri için çok fazla hata yapıyor ve suç işliyorlar." diye konuştu.

    ‘Teftiş zafiyetini’ yazılı olarak yetkili amire bildirdiğini vurgulayan Cerrah, “Kendilerine yapılan siyasi baskılar sonucunda beni ‘meslekten ihraç’ edecek olsalar bile müfettişlerin teftiş becerilerini artırmak için vermeyi düşünecekleri eğitimlerde hiçbir ücret almaksızın ‘Teftiş Etiği’ dersi verebileceğimi de ilave ettim.” şeklinde konuştu.

    Prof.Dr. Cerrah sözlerini şöyle sürdürdü: "Şu anda ülkemizde siyasi ve idari makamlarda oturan bazı kişiler, ne kadar hazindir ki, ‘ifade özgürlüğünden’ dahi korkmakta ve konuşarak masum insanları savunanları susturma çabası içindedirler. Bugün eli silahlı teröristler karşısında çaresizlik içinde sus-pus olanlar konuşmaktan ve mağdurları savunmaktan başka bir şey yapmayan insanları susturmak için her yolu denemektedirler. Bu insanlardan bazıları sözde devleti koruyorum iddiası arkasına sığınarak kendi korku, endişe ve çıkarlarını korumak adına devleti ve hukuku tahrip etmektedirler. Ben, görevleri arasında ‘yozlaşma’ ve ‘yolsuzluk’ gibi alanlar üzerinde ‘araştırma yapmak’, ‘yazmak’ ve ‘konuşmak’ olan, bir akademisyenim. Benim branşımda insanların konuşması ve toplumu uyarması o toplumun gelişmesi, bilincinin artması, yolsuzlukların önlenmesi adına çok önemli bir fonksiyon eda eder. Yakın bir tarihe kadar bizzat zamanın Başbakanın talimat ve desteği ile rüşvet ve yolsuzluk araştırmaları yaptım. Bu durumda bugün yaşanılan süreçle ilgili olarak benim medyada konuşmam görevimdir. Normalde benim rüşvet ve yolsuzluk konusunda söylediğim şeylerden devlet kademesinde görev alan ve görevi devletin malını korumak olan hiç kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Ben bu konuşmaları 17 Aralık 2013 ten önce yapsaydım, benim hakkımda soruşturma açılmaz tam tersine takdirname işle ödüllendirilirdim.

    Oysa tam aksine son aylarda medyada yer alan görüşlerimden her nedense birilerinin rahatsızlık duyduğunu hayret ve ibretle izlemekteyim. Ancak, akademisyenler konuşmalarıyla gerçekleri ortaya koymak zorundadır; bazılarını keyiflendirmek rahatlatmak veya rahatsız etmek değil. ‘Düşünce ve ifade özgürlüğü’ siyasi gücü elinde bulunduran kişi ve kurumlara ‘iltifat ve yalakalık’ yapmak için değil, eleştirme yönünde kullanıldığı zaman asil ve onurludur. Bundan dolayı, 17-25 Aralık 2013 ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonundan’ sonra yapılanların bir ‘cadı avı’, yani hukuksuz, olduğunun en üst siyasi otorite tarafından kabul ve itiraf edildiği bir süreçte ‘hukukun üstünlüğü’ ilkesini ısrarla hatırlatmam benim için hem ‘hukuki’, hem ‘ahlaki’ hem de ‘insani’ bir görevdir." CİHAN

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.