Ne olursa olsun Kıbrıs bizim…

Ne olursa olsun Kıbrıs bizim…

Kuzey Kıbrısta yıllardır süregelen belirsizlik, ihmal edilmişliği ve bezginliği beraberinde getirmiş.

Kuzey Kıbrıs’a ilişkin sorunlara çok boyutlu bakabilmemiz şart. Ada’daki tepkisel yaklaşımlara aldanıp araya duvarlar örmek ne bize, ne de Kuzey Kıbrıs’a bir şey kazandırır…

Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve Kıbrıs Dış Basın Birliği işbirliğiyle organize edilen ‘Barış Harekatı’nın Yıldönümü Kutlamaları’ ziyaret programına katılmak üzere 18 Temmuz sabahı saat 05.30 civarında Konya Gazeteciler Cemiyeti’nden biraz gecikmeli olarak hareket ettik. Birlikte yola çıktığımız Ersin Altınsoy arkadaşımla sadece ikimiz gecikmiştik, Mersin-Taşucu’na kadar muhabbet ortamında yol aldık. Kafilemizin kaptanı, gezinin Konya ayağını organize eden Cemiyet Başkanı Sefa Özdemir’di. Muhabbet faslı içerisinde Taşucu’na ulaştık. Bizi Girne’ye ulaştıracak feribota binmeden önce Taşucu Hudut Kapısı’nda boğucu sıcak altında zorlu bir bekleyişin içerisine giriyoruz. Hudut Kapısı’nın neden daha modern hale getirilmediğini ve işlerin niçin daha hızlı yürütülmediğini sorguluyoruz ister istemez… Kıbrıs’a gitmek için pasaporta gerek yok, üzerinde TC kimlik numarasının bulunduğu nüfus cüzdanı yeterli, tabi bunun yanı sıra feribot bileti, feribota biniş kartı ile KKTC ve Türkiye arasındaki yolcular için doldurulan giriş-çıkış formu da var. Giriş çıkış formunun dönüşte de lazım olacağı ve kaybetmemiz gerektiği yönünde uyarılıyoruz. Havasız bir feribotta yaklaşık 3 saatlik yolculuğun ardından Girne Limanı’na ulaşıyoruz. Taşucu’nda sıcaktan ve nemden iyice bunalmıştık, Girne’de sıcak ve nem baskısının daha da arttığını hissediyor ve damla damla dökülen terlerin etkisiyle her fırsatta su şişelerine sarılıyoruz. Kıbrıs’ta ‘su sorunu’ndan bahsedilirdi, gerçekten de yaz döneminde Kıbrıs’ta insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey su… Bunun için şu espriyi yapmıştım; ‘Kıbrıs’ta insanın yanında su şişesi değil, damacana taşıması lazım.’
KUZEY KIBRIS’TA BENZİNİN LİTRESİ 1,85 TL
KKTC Dış Basın Birliği temsilcileri tarafından karşılandıktan sonra sağlanan servis aracıyla kafile olarak Girne Öğretmenevi’ne gidip yerleşiyoruz. Ziyaret heyetinde Ankara’dan federasyon temsilcileri ve konuklarının yanı sıra, Konya, Nevşehir, Niğde, Adıyaman’dan gazeteciler var. Odalarla ilgili memnuniyetsizlik olsa da şükür ki Öğretmenevi’nin havuzu var; bunaltıcı sıcağın etkisini ancak kısa bir havuz turu ile atabiliyor insan. Kıbrıs’ta yoğun nem ve sıcağın etkisinden biraz kurtulmak için insan ya klimalı ortamda olmalı, ya da havuzun veya denizin içerisinde… Recep Çınar, Ahmet Turan ve Yasin Duysak’la birlikte Öğretmenevi’nin çevresinde kısa bir şehir turu atıyoruz. Fiyatlar genel olarak Türkiye’ye nazaran daha pahalı. Kıbrıs’ta su, Türkiye’nin iki katı kadar pahalı iken, tarladan markete gittiği domates yarı yarıya ucuz. Ancak en önemlisi; bütün maliyetleri etkileyen akaryakıt fiyatlarındaki ucuzluk. Kıbrıs’ta kurşunsuz benzinin litresi 1,85 TL. Türkiye’de 3,20 iken, Ada’da bu ucuzluk imrenilecek bir durum…
Dipkarpaz’dan Güzelyurt’a kadar 3241 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan Kuzey Kıbrıs’ta (Kıbrıs’ın tamamının yüzölçümü 9251 kilometrekare) nüfus 2006 sayımına göre 264 bin. Ada’nın toplam nüfusunun 784 bin olduğu göz önüne alındığında, olası birleşmede Kıbrıslı Türklerin azınlık durumuna düşeceğini söylemek zor değil… (Nüfus açısından Rumlar yüzde 77’de, Türkler ise yüzde 18 oranında.)
ADA’DA BEYAZ DOKU BOZULUYOR MU?
Girne’nin doğal dokusunda ve kısmen yapılaşmasında beyaz evlerde Ege adalarını anımsatan bir hava var. Yıllar önce gittiğim Rodos Adası ile kıyaslama yapıyorum ister istemez. Ancak şu var ki; Rodos, buraya göre çok daha bakımlı, tarihi yapıları ve kimliğiyle ön plana çıkmış… Yıllardır süren belirsizlik, ambargolar arasında belli ki Kıbrıs’ta bir ihmal ve boşvermişlik doğmuş. Bu nedenle beyaz renkli, güzel bahçeli evlerin yanı sıra yer yer de çarpık yapılaşmaya tanık oluyoruz. Çarpık yapılaşmada şüphesiz ki alınan göçün de ciddi katkısı var. Bu duruma dikkat çeken Orhan Abi (Berk), “1979’da geldiğimde Kıbrıs daha güzeldi. Şimdi görüyorum ki Türkiye’deki çarpık yapılaşma burada da taşınmış” diyor.
Girne’deki ilk akşamımızda üniversitelerin tanıtım programı için Camelot Deniz Tesisleri’ne gideceğiz. Ancak sabah kahvaltısından bu yana 13 saat kadar geçmiş, programın gecikeceğini anlayınca, Recep Abi’yle birlikte soluğu Öğretmenevi’nin karşısındaki Mersin Tantuni salonunda alıyoruz. Sonrasında da iyi ki tantuniciye gidip karnımızı doyurduğumuza şükrediyoruz; zira bizi Girne Camelot Tesisleri’ne götüren otobüsün şoförü yolu şaşırınca programa epeyce gecikmeyle katılıyoruz. Tesislerde içten bir şekilde karşılandıktan sonra da bekleyiş devam ediyor; zira üniversitelerin tanıtımı için hazırlanan kısa filmi bir türlü yayınlamayı başaramıyorlar. Bu esnada 14 saattir aç kalan ve iyice susayan bizim heyetin uyanıkları kendince çareler buluyor. Açık havada asma altında üniversitelerin tanıtım filminin yayınlanmasını beklerken, ekipten Yasin Duysak, İsmail Alemdar ve Ali Düz, üzümlerin olduğunu fark edip bağbozumuna başlıyor. Konuk olduğumuz tesislerin içecek tezgahında kimseyi bulamayınca da Recep Abi durumdan vazife çıkarıp, tezgahın arkasına geçiyor ve konuklara su ikram ediyor. Gerçekten de Kıbrıs’ta susuz kalmamak lazım… Diğer taraftan Ersin Altınsoy dostum, bizim tantuniciye gittiğimizi öğrenince niçin haber vermediğimize dair sitem edip duruyor, zira program uzadıkça açlık da, susuzluk da katlanabilir olmaktan çıkıyor…
KUZEY KIBRIS ÜNİVERSİTELERİ
Kıbrıs üniversitelerine burada bir parantez açmak isterim; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren özel üniversiteler kalite yolculuğunda başarıyla mesafe almış. Fiziki imkanlar açısından Türkiye’deki çoğu üniversiteye göre epey iyiler. Eğitim kalitesinde de son yıllarda mesafe alındığı belirtiliyor. Kuzey Kıbrıs’ta Girne Amerikan Üniversitesi, Lefke Avrupa Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (Lefkoşa), Yakın Doğu Üniversitesi (Lefkoşa), Doğu Akdeniz Üniversitesi(Gazimagosa) ve ODTO’nün Kuzey Kıbrıs Kampüsü faaliyet gösteriyor. Kuzey Kıbrıs ekonomisinin ayakta kalmasında ‘eğitim turizmi’nin ciddi katkısının olduğunu hatırlatmakta yarar var.
CANLARIN FEDA EDİLDİĞİ PLAJDA EĞLENCE
Pazara denk gelen adadaki ikinci günümüzde Dış Basın Birliği Başkanı Fevzi Tanpınar, yat gezisi organize etmiş. Girne limanından demir alıp Batı’ya 1974’te Türk askerinin çıkarma yaptığı, günümüzde Barış Anıtı’nın da bulunduğu plaja doğru yol alıyoruz. Bayram hazırlığını yapan Türk yıldızlarının muhteşem uçuşlarını izlerken, bir yandan da biraz açıklarda bulunan Türk savaş gemilerini görmenin huzuru içerisinde ilerliyoruz. Bir süre sonra Barış Anıtı ve Yavuz Çıkarma Plajı beliriyor. Yatta bulunan gazi gazeteciler, başta Ertürk Yöndem olmak üzere, Türk askerinin şiddetli çatışmalar arasında çıkarma yaptığı, kanlarını döktüğü plajda bugün insanların eğlendiğini görünce büyük üzüntü duyuyor. Gazi gazeteciler, “Burayı biz çok daha farklı anlam yükleyerek, bir anıt alan gibi değerlendirebilmeliydik” yorumunu yapıyor. Kan dökülen plajda güneşlenen, denize giren, eğlenen insanlar vefasızlığın ve yeni kuşaklardaki kimlik erozyonunun göstergesi değil de nedir?
Yatların demir attığı koyda Akdeniz’in berrak sularına kendimizi bırakıyoruz. Denizin bu kadar berrak olduğu başka bir yer görmediğimi söylemek isterim. Bu arada; Konya ekibi yüzme açısından hiç de fena değil, hatta kayalık adaya yüzüp Mustafa Abi (Arslan) ve Yasin Duysak ile birlikte küçük bir çıkarma yapıyoruz…
KUMARHANELER KIBRIS’I TÜKETİYOR
Boğucu sıcak ve nemli bir atmosferde Öğretmenevi’ne dönüp hazırlandıktan sonra, Malpas Otel’de KKTC Meclis Başkanı Hasan Bozer’in verdiği resepsiyona katılıyoruz. Pek çok yıldızlı otel gibi otelde de ‘Casino’ için ayrı bir bölüm ayrılmış. Otele girerken casino girişinde, ‘KKTC vatandaşları öğrenciler giremez’ yazısı dikkatimizi çekiyor. Kendi vatandaşlarını koruma ihtiyacı olduğuna göre ortada ciddi bir sorun var demektir. Tüm adada bu sınırlamaya uyulduğunu hiç zannetmiyorum. Benim gözlemlerime göre kumarhaneler Kuzey Kıbrıs’ı sömürüyor, yozlaştırıyor, uyuşturuyor ve toplumu manevi dinamiklerinden uzaklaştırıyor. Bu nedenle kumarhanelerle ilgili sınırlamalar acilen hayata geçirilmeli…
Resepsiyona Türkiye’den Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yanı sıra TBMM’yi temsilen Konya Milletvekili Orhan Erdem de var. Hatta arkadaşımız Ahmet Aka takılıyor; ‘Konya’da görüşemiyorduk ama burada görüşüyoruz’ diye…
Bu arada sohbet ettiğimiz KKTC Güvenlik Kuvvetleri’ne mensup subaylardan birisi şu ilginç kıyaslamayı yapıyor: “Kıbrıs Harekatı öncesini adadaki gençler bilmediği için Rumlarla ilgili yanlış düşüncelere kapılabiliyor. Benim küçüklüğümde minibüsle köyümüzden kasabaya gidip gelirken Rum köylerinden geçilirken aracın farları kapatılırdı. Herhangi bir saldırı olmasın da, canımızı koruyalım diye…”
Kıbrıslı gazeteci dostumuzun aktardığı şu detay da ilgimizi çekti; ‘Rum tarafına 7 bin kişi çalışmak için günübirlik geçiyor. Bu sayı 25 bine çıkınca, (ailelerle birlikte 100 bin kişilik nüfus eder) o zaman Kıbrıs Türkü’nün eğilimleri Rumların lehine değişecektir. Rumların bütün planları bunu gerçekleştirmek…’
NURETTİN ERSİN PAŞA CAMİİ’NDE KANDİL GECESİ
Resepsiyonun ardından Mustafa Arslan’ın kaptanlığında Lokman Koyuncuoğlu ve Ahmet Turan’la birlikte Miraç kandilini idrak etmek üzere Lefkoşa yolundaki çift minareli camide (Nurettin Ersin Paşa Camii) soluğu alıyoruz. Kıbrıs programının miraç kandiline denk gelmesinin bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum, zira o atmosferde kandil bir başka güzel. İmamın namaz öncesindeki tavsiyelerde yukarıda da dikkat çektiğim toplumsal sorunlara, yozlaşmaya yönelik atıflar var. Bu güzel camiinin 12 Eylülcü paşalardan Nurettin Ersin’in adını taşımasında bir detay gizli; Nurettin Ersin Paşa, Kıbrıs Barış Harekatı’nın önemli komutanlarından birisi… Kuzey Kıbrıs’ta güzel bir dayanışma geleneği namazın ardından dikkatimizi çekiyor; hayırseverler tarafından başta çocuklar olmak üzere tüm cemaate tatlı, çikolata, kek, elma, muz, su ve meyve suyu ikramı yapılıyor. Bunu düşünüp uygulayanlara helal olsun diyorum…
20 Temmuz 2009 Pazartesi günü erkenden resmi törenler için Lefkoşa’ya doğru yol alıyoruz. Takım elbise ile Kıbrıs’ta dolaşılamayacağını burada biraz eziyetli şekilde öğreniyoruz. Mehmet Ali Talat’a nazaran eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a büyük alkış dikkatleri çekiyor. Silahlı birliklerin geçidi, paraşüt takımının iniş gösterisi ve Türk yıldızlarının gösterisi gururla izleniyor. Ancak herhalde töreni izleyenlerin göğsünü en fazla kabartan Türk Mukavemet Teşkilatı’nda görev yapan gazilerin geçididir… Diğer taraftan protokolün karşısında bir vatandaş İngilizce, ‘Kıbrıs Türkleri’nin adada adil bir çözüme dayalı barış içerisinde yaşama hakkı var’ yazılı pankart açıyor. Lefkoşa Büyükelçiliğinde Çalışma Ataşesi olarak görev yapan Konyalı başarılı bürokrat Ali Altuntaş (eski Bursa İl Özel İdare Genel Sekreteri) gülümseyen yüzü ile bizi tören alanında karşılıyor. Törenin yapıldığı Dr. Fuat Küçük Bulvarı’ndan çıkar çıkmaz suya hücum ediyoruz. Böylesine boğucu bir sıcakla daha önce hiç karşılaşmadığımı söylesem abartmış olmam.
KIBRIS LEZZETLERİ
Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamalarının ardından Kıbrıs Aşevi’nde adanın yerel lezzetlerini tadıyoruz. Şeftali köfte (köfte içi kuzu ciğeri gömleğine sarılarak pişiriliyor), hellim peyniri kızartması ve hellimli börek bu lezzetlerden bazıları. Bir de KKTC Meclis resepsiyonunda tattığımız Kuzey Kıbrıs’ın iki meşhur tatlısı var ki bunlardan ceviz tatlısı Anadolu kökenli. Karpuz kabuğu tatlısını da buraya özgü lezzetler arasıda sayabiliriz. Anadolu’dan alınan göçlerle de Kıbrıs mutfağının epey zenginleştiğini, yerel lezzetlerle güzel bir armoni yakalandığını söyleyebiliriz.
Öğleden sonra Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen ‘Gazeteci Gözüyle 20 Temmuz 1974’ paneli de öğreticiydi. Panelin yapıldığı salona girmeden taksiyle Girne’ye kaçan Recep Çınar ve Celalettin Boyalı da akıllı bir iş yapmışlardı… Yat gezisinin yapıldığı gün Lefkoşa’ya gidip müzeleri ziyaret eden Ersin Altınsoy ve Ömer Kara ise çok şey Akdeniz’in berrak sularından mahrum kalmıştı…
Lefkoşa dönüşü sıcaktan öyle bunalmıştık ki Girne’de Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın resepsiyonuna katılmayı düşünmeden otobüsten firar edip Öğretmenevi’ne kaçtık. Her fırsatta yararlandığımız (gece yarısı da dahil!) havuzun serinliğinin ardından akşam saatlerinde ise dönüş öncesinde limanda tarihi mekân gezisi ve hediyelik alışverişine gittik. Bizim ekip valiz fiyatlarını epey ucuz bulunca fırsatı değerlendirdi. Girne Limanı’nda Simitevi’nde yudumladığımız çayların ardından kaldırımlarda sürüklenen valizler ilginç bir final görüntüsü oluşturdu.
Sonraki sabah dönüş için her şey hazırdı. Yolculara açık olan güverteden Kuzey Kıbrıs’ı son defa seyrettik ve ‘ne olursa olsun, burası bizim, buradakiler kardeşimiz’ dedik…

ÇETİN ORANLI

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.