‘Mazlumların umudu olmak için yola çıktık’
Kuruluşu hastane odalarına dayanan ve kurulduğu ilk günden bu yana binlerce mazluma umut olan Acil Hastalara Yardım Vakfı, Şehre Hizmet Edenlerin bugünkü konuğu oldu. Acil Hastalara Yardım Vakfı Başkanı Süleyman Doğan, “Bu tür bir şey yapabilecek bir vakıf buluruz diye araştırma yaptık. Ama bu işle ilgilenen bir tane bile vakıf yoktu memlekette. Biz de madem yok, biz kuralım dedik. O zaman imamdım. Cemaatimden birkaç kişi ile bir araya geldik ve Acil Hastalara Yardım Vakfımızı kurduk” ifadelerini kullandı.
HASTANE ODALARINDA BAŞLAYAN VAKIF SERÜVENİ
**Acil Hastalara Yardım Vakfı’nın kuruluş hikâyesini anlatabilir misiniz?
-1995'li yıllardı. Ben Numune Hastanesi'nde dini telkin ve moral hocası olarak görev yapıyordum. O zaman Sağlık Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokol gereği Avrupa'da olduğu gibi Türkiye'de de din adamları hastanelere gidiyorlar ölümü bekleyen hastalara moral verilmesi istemiyle görev yapıyordu. O gün de ben imam olarak görev yapıyordum. Toplamda 14 imam arkadaşımız ile Numune Hastanesi’ne görevlendirildik. Kardiyoloji yoğun bakım, nöroloji yoğun bakım, psikiyatri yoğun bakım gibi birçok bölümde hastalara moral verme çalışmaları yaptık. Hastanın yanına gidip selam verdiğimizde, derdini dinlediğimizde, sohbet ettiğimizde gerçekten hastaya olumlu bir hava geliyordu. İşte bu süreç boyunca birçok hasta ile temasımız oluyordu. Öyle hastalar vardı ki doktor reçete yazmış, günlerdir alamamış hasta ilacını. Evet, ben görevim icabı hastayla sohbet edip, dula ediyordum ama hastanın derdine çözüm olmam gerekiyordu. İlacını alamayan hastaya yapılacak en büyük destek reçetesini almaktı. Ben camiye gidiyordum, cemaate anlatıyordum durumu. Cemaatten de sağ olsunlar yardımcı olanlar oluyordu. İşte vakfımızın ilk temelleri o hastane koridorlarında atıldı. Fakat vakfımızın resmen kurulması için bir gün bardağı taşıran son damla oldu. Bir gün kardiyoloji yoğun bakım ünitesine girdim. Mustarip bir adam gördüm köşede ölümü bekliyor. Yanına gittim o gün de kandildi. Adam hüngür hüngür ağlayarak Kur'an okuyuşumu dinledi. Kuran okuduktan sonra çok merak ettim. Acaba hasta adam sesimin güzel oluşundan dolayı etkilendi mi alıyor yoksa anlatamadığı bir sıkıntı var da ondan mı? Dayanamadım sordum. Hasta adam dedi ki “Benim 13 yaşında bir kızım var. Bana ilaç parası kazanabilmek için erkek kılığında eski garajda Mustafa ismiyle ayakkabı boyacılığı yapıyor. Ayakkabı boyayamadığı günlerde çay garsonluğu yapıyormuş. Ben ölürsem ne olacak bu çocuğun hali ona ağlıyorum.” İşin garip yanı görev yerim Eski garaja yakın. Hasta adama dedim kızına söyle yanıma gelsin. Neyse çocuk yanıma geldi. “Hocam babam dedi, beni çağırmışsınız, adım Mustafa” dedi. Baktım adına Mustafa diyor, ellerinde ayakkabı boyası, sırtında boya sandığı, altında erkek ayakkabısı. Kız olduğunu bildiğim halde ses etmedim. Mustafa beni evinize götürür müsün dedim. “Bir bisikletim var, binerseniz gidelim” dedi. Üzerimde takım elbiseyle bindim bisikletin arkasına. Eve vardığımızda ne görelim bir de evde ölümü bekleyen kız kardeşi var. Omurilik felci olmuş o da ölümü bekliyor. Evde eşya, yiyecek, içecek hiçbir şey de yok. Derhal evdeki hasta kızı da hastaneye götürdük. Ben bu aileyi görünce yardımda bulunmak istedim. Ama ne yapmalıyım bilmiyordum. Cemaatten istesem birçok ihtiyaç var, hangi birini karşılasınlar. Aklıma valiliğe ve belediyelere gitmek geldi. Ama hiçbir yerden bir yardım alamadık. En son müftülükten bir gıda poşeti alabildik. En son soluğu yine camide aldım. Cemaate durumu anlattım. Cemaatten biri dedi kömürünü ben alayım, biri dedi eşyasını ben alayım, kimi dedi evini ben vereyim. Olayı bu şekilde çözmüştük. Cemaatin verdiği kömürü bizzat götürdüm evlerine. Soğuk bir kış günü kömür torbalarını evin olduğu sokağın başına bıraktık. Fakat kömürün eve ulaşması gerekiyordu. Evin bulunduğu sokak dardı. Dedim ki kendime ben bu kömürleri eve ulaştırmalıyım. Üzerimde takım elbise. Ceketimi çıkardım kömür torbalarını sırtladım. Tüm kömürleri eve ulaştırdıktan sonra mutlulukla dönüyordum evime. Eve gittiğimde yorgunluktan koltuğun üzerinde uyuyakalmışım. O gün bir rüya gördüm. İşte o rüya hayatımı değiştirecekti. Kıyamet kopmuş, insanlar mahşere sürüler halinde gidiyorlardı rüyamda. Her grup başında bir liderle geliyordu mahşere. Ben de imamlık yaptığım cemaatin önünde ilerliyorum. Derken cemaatin içinden bizim boyacı çocuk da geldi. Sordular çocuğa dünyada elinden tutan biri olmadı mı diye. Çok gariptir o da ne desin: “Dünyada bir Süleyman Hoca tanıdım, bize gıda getirdi, ev verdi, kömür getirdi. Ama ahlaki olarak bir şey vermeden gitti.” Sabah derhal gittim ihtiyaç sahibi eve. Dedim ki kızım ben seni okutmak istiyorum ne dersin. Hocam ben okumasına okurum da evi kim geçindirecek dedi. Dedim sen dert etme bir yolu bulunur. Gerçekten de bulundu. Kızımızı Kuran Kursuna kaydettik elhamdülillah hafız oldu. Gün geldi hafızlara hoca oldu. Şimdi biz bu boyacı kızı ayağa kaldırdık, babasının derdine derman olduk diye mutluyuz. Fakat bir yandan da düşünüyoruz ki bir boyacı kız daha çıksa ne yapacağız? Gücümüz o kadar yok. Bu işi yapabilecek bir vakıf buluruz diye araştırma da yaptık. Ama bu işle ilgilenen bir tane bile vakıf yok memlekette. Madem yok, biz kuralım dedik. Cemaatimden birkaç kişi ile bir araya geldik ve Acil Hastalara Yardım Vakfımızı kurduk.
ONLARCA HASTAYA UMUT IŞIĞI OLDUK
**Vakıf olarak bugüne kadar yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?
-İlk olarak ilaç toplama faaliyeti yaptık. Evlerde kullanılmayan fakat iş gören ilaçları topladık ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Kaymakamlık da destek verdi bu çalışmaya. Ardından ‘Işığa Merhaba’ diyerek görmeyenleri tedavi ettirdik. Gözlükçüler Derneği bize çok ciddi destek oldu bu çalışmada. Sonra yürüyemeyenleri yürütelim dedik. Bir kampanya başlattık. Gücümüz yettiği kadar tekerlekli sandalye dağıttık. Çalışmalarımız hiçbir zaman Konya ile sınırlı kalmadı. Felluce’de dahi faaliyetlerimiz oldu. Savaştan mağdur olan insanlara protez kol, protez bacak taktıralım dedik. Özellikle engellilere yönelik çalışmalarımız oldu. Engelli çocukların müşterek bir sıkıntısı vardır. Biz ölene kadar annemiz babamız bize bakar da ya anne babamız ölürse bize ne olur diye düşünürler. Biz de bu konuyu düşünerek bir darulaceze kuralım dedik. Şefkat Konağı ismini verdiğimiz bir çalışmamız var. Bu konu başka sivil toplum kuruluşlarının bile cesaret edemediği bir alan. Neden diyecek olursanız bu işin maddi hiç bir getirisi yok. Ticari bir karşılığınız asla yok bu çalışmada. Ölümü bekleyen engelli çocuklara hizmet edecek ve bunun karşılığında hiçbir şey almayacaksınız. Bunlara ek olarak yurt genelinde çalışmalar yaptık. Aksaray, Nevşehir, Kayseri, Sivas, Erzincan, Erzurum, Artvin, Rize gibi illerde Sakatlar Derneği ile ortak olarak sakat arabası dağıttık. Öyle ki biz yıllar boyu Konyalıların hayırlarını yurdun dört bir yanına dağıttık.
MÜLTECİLERE DE YARDIMCI OLUYORUZ
**Hizmet verdiğiniz kitle hakkında neler söylersiniz?
Yerli vatandaşlarımızdan da ihtiyaç sahiplerine yardım ediyoruz. Fakat Konya’mızda şu an ciddi oranda mülteci var. Suriye’den, Afganistan’dan şehrimize gelen insanlar var. Şu anki çalışmalarımızı yoğun olarak bu mülteci kardeşlerimize yönelik yapıyoruz. Vakfımız bünyesinde çalışan tercümanlarımız var. En iyi hizmeti sunmanın gayretindeyiz. Konya gerçekten hayrın başını çeken bir şehir. Hatta benim bizzat Suriyeli mültecilerden duyduğum bir söz de var. Eğer yeryüzünde Müslümanın kalabileceği bir cennet arıyorsanız orası Türkiye'dir; eğer o cennetteki köşkü arıyorsanız, o köşk Konya’dır derler. Şu da var ki yardımlarımızı son dönemlerde daha çok Afganlara yönelik sürdürüyoruz. Öyle ki Suriye'ye 10 senedir yardım etmişiz. Her yıl yüklü yardımlar yapmışız ve yapmaya devam ediyoruz. Suriyeliler esasen nereden nasıl yardım alabileceklerini de öğrendi. Ama Afganlar böyle değil. Yeni geldikleri için nereden nasıl yardım alınır bilmiyorlar. Biz de bundan dolayı yardımlarımızı Afganlara yoğunlaştırdık. Afganistan’dan gelenlerde şöyle bir durum da var. O insanlar gerçekten bu duruma düşeceklerini beklemiyordu. Mesela geçen gün biri geldi. Görünüşü çok beyefendi biri belli. Sordum ne iş yapıyordun diye. Savcıydım dedi. Bu şekilde yardım almaya gelen emniyet amirleri var. Afganlardaki durum böyle.
BU VAKIF BİR HAYIR KAPISI
**Son olarak neler söylemek istersiniz?
-Ben her camiye gittiğimde elimi açar, şöyle dua ederim: Yarabbi bu vakıf bir hayır kapısı. Ne olur bu kapıdan içeriye girenleri eli boş çevirme. Emin olun gelene verememek çok zor, çok acı. En azından bir torba un olsun verebildiğimizde içimiz rahat ediyor. Bir de biz vakıf olarak güler yüzü önemsiyoruz. Kim olursa olsun her gelene güler yüzle hizmet etmeyi vizyon kabul ettik. Şu da var ki vakıf olarak yalnızca bağışlardan elde edilen gelirlerle hizmet veriyoruz.
EYYÜB KARAKUZU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.