İSLÂM EKONOMİSİ -4-
KUR’AN-I KERİM’DE FAİZLE İLGİLİ AYETLER
a. Bakara Sûresi’nden
“Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “zaten alışveriş de faiz gibidir” demelerindendir. Oysa Allah alış verişi helâl, faizi haram kıldı. Kime Rabb’inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah’a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır.” (Ayet: 275)
“Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah pek nankör olan hiçbir günahkarı sevmez.” (Ayet: 276)
“İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekat verenlerin Rab’leri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ayet: 277)
“Ey inananlar! Allah’tan sakının, inanmışsanız, faizden arta kalmış hesabdan vazgeçin.” (Ayet: 278)
“Böyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.” (Ayet: 279)
“Borçlu darda ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” (Ayet: 280)
“Allah’a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz.” (Ayet: 281)
b. Ali İmran Sûresi’nden
“Ey inananlar! Faizi kat kat alarak yemeyin. Allah’tan sakının ki başarıya erişesiniz.” (Ayet: 130)
“İnkâr edenler için hazırlanmış ateşten sakının.” (Ayet: 131)
“Size merhamet edilmesi için, Allah’a ve Peygamber’e itâat edin.” (Ayet: 132)
“Rabbinizin mağfiretine ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun.” (Ayet: 133)
“Onlar bollukta ve darlıkta sarf ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.” (Ayet: 134)
“Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıklarında bile bile direnmezler.” (Ayet: 135)
“Onların hareketlerinin karşılığı Rab’lerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır!” (Ayet: 136)
c. Rûm Sûresi’nden
“İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz; fakat, Allah rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka böyle değildir. İşte onlar sevabını kat kat artıranlardır.” (Ayet: 39)
d. Nisâ Sûresi’nden
“Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan men’etmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Onlardan inkâr edenlere, elem verici azap hazırladık.” (Ayet: 160-161)
e. Nûr Sûresi’nden
“Allah’a ve Peygamber’e itâat eden, Allah’tan korkan ve O’ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtulanlardır.” (Ayet: 52)
FAİZ
Lûgat bakımından “riba” faiz, ziyadelik yahut mutlak fazlalık anlamındadır.(40) Arapça riba kelimesi tam olarak, bir şeye “ilâve” veya “zam” yapmak manasına gelmektedir. Teknik bakımdan ise borç verenin borç olarak verdiği ana paraya ilâveten veya muayyen miktarda bir zammı borçluya yüklemesi yani “faiz” karşılığı kullanılmaktadır.(41)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Ey müminler, Allah’tan korkun ve (cahiliyette işlediğiniz) faiz hesabından arta kalanı bırakın (almayın), eğer gerçek müminler iseniz...”(42)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Tıpatıpına denk olmadıkça, altını altın ile satmayınız. Birini diğerine fazla kılmayınız. Tıpatıpına denk olmadıkça, sikkeyi sikke ile (madeni para) satmayınız. Birini diğerinden fazla kılmayınız. Garip olanını da hazır olanına satmayınız.”(43)
Faizle ilgili bazı tarifler:
Prof. Dr. Seyyid Kutup: Faiz, borçlunun emek ve etinden koparılan haram bir fazlalıkla beraber verilen malın geri alınmasıdır.(44)
Ebul-Âla El-Mevdudi: Faiz kelimesi (riba) malın yahut paranın ana para (kapital) üzerinden çoğalması, üremesi anlamındadır. Anaparanın üzerine “artma” olarak konan her fazlalığa faiz denilmektedir.(45)
Yusuf El-Kardavi: Faiz, hiçbir güç ve işe dayanmayan sermayeleri kabartan bir yoldur.(46)
Aristo: Faiz, paranın adına var olduğu şeyin bir ürünü değil, paranın kendisinden çıkan bir kazançtır.(47)
John Maynard Keynes: Paranın faiz rayici, belirli bir para tutarının, bu paranın peşin ya da kasa “Cash” fiyatı diye adlandırabileceğimiz fiyatı üzerine, örneğin bir yıl sonrası için, vadeli olarak teslimi şartıyla bir yüzde fazlalığından başka bir şey değildir.(48)
Faiz, belli miktar bir paranın (sermayenin) belli bir müddet kullanılması sonucu, parayı kullanan tarafından, para sahibine sermaye ile birlikte iade edilen fazlalıktır. Bu fazlalık (faiz), sermaye sahibi tarafından, parayı kullanandan zorla ve cebren alınmaktadır.
Sermaye sahibi, parayı kullananın kâr edip etmediğine bakmaz. O daima önceden belirlediği ve teminat altına aldığı faizi düşünür. Önceden kazancı garanti eden bütün işlemler faiz ameliyesidir.
Faizli işlemlerde kazanç (faiz fiyatı), daima sabit ve önceden belli edilmektedir. Bundan dolayı faiz, alın terine dayanmayan, riski gerektirmeyen, sermayenin kullanma fiyatıdır.
FAİZİN ÇEŞİTLERİ
İslâm âlimleri faizi iki kısma ayırmışlardır.
a) Riba Nesie
b) Riba Fadl
a- Riba Nesie: Müddeti uzatmayı veya çeşitli yollarla cereyan eden alışverşlerdeki gizli faizdir. Meselâ; bir kimse yüzbin lira bir parayı altı ay müddetle ödünç alsa ve bu müddetin sonunda ödeme gücü olmadığı için borcunu tehir etse, ancak zaman uzatımından dolayı para sahibine, uzatılan zaman sonunda yüzyirmibin lira vermeyi kabullense bu riba, nesie faiz olur.
Riba nesie hakkında Kattade Hazretleri şöyle diyor:
“Cahiliye devrinde faiz şu şekildeydi: Adamın biri muayyen bir müddet kadar bir eşyayı satardı. Müddet gelip de adamın ödemeye gücü yetmezse satmış olduğu eşyanın fiyatını artırırdı ve alacağını tehir ederdi.”(49)
Mücahid ise şöyle diyor:
“Cahiliyye devrinde bir adamın borcu olurdu. Adam borcunu tehir edersen sana şu kadar fazla para öderim, derdi. Bunun üzerine borç sahibi de alacağını tehir ederdi.”(50)
Ebu Bekr el Cessas da cahiliyye devrindeki riba nesie hakkında şöyle diyor:
“Mâlumdur ki cahiliyet devrindeki faiz, muayyen şartlar ile tehir edilen borçların karşılığında ödenen fazla para şeklindeydi. Alınan fazla para uzatılan borcun karşılığında idi. Sonra Allahü Teâlâ, faizi kökten iptal etti.”(51)
Fahrüddin-i Razî de meşhur tefsirinde şöyle diyor:
“Riba nesie, cahiliyet devrinde en meşhur olan riba şekliydi. Faize para veren kişi her ay borç almış olan kimseden muayyen bir meblağ tahsil ederdi. Ana sermayesi ise eski şekliyle bâki olurdu. Tayin edilmiş olan zaman gelince faize para vermiş olan kişi ana parasını isterdi. Şayet borç para alan kişi ödeyemezse bir ilâve yapılarak vade uzatılırdı.”(52)
Üsame bin Zeyd’den mervi bir Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Riba ancak Nesie’dedir.”(53)
b- Riba Fadl: Vadesiz faizdir. Aynı cins iki madde, birbiri ile değiştirilirken; diğeri üzerine yapılan farktır. Bu çeşit faiz daha ziyade emtia mübadelesi esnasında görülür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Altını altın ile, gümüşü gümüş ile, buğdayı buğday ile, arpayı arpa ile, hurmayı hurma ile, eşiti eşitine, tıpatıpına denk olmak üzere elden ele değiştiriniz. Kim fazla verir veya fazla alırsa faiz yapmış olur. (Günahta) alıcı da, verici de eşittir.”(54)
Bilâl-i Habeşi Hazretleri, Paygamber’e Burnî cinsinden hurma getirdi. Resûlü Ekrem: “Bunu nereden aldın? Dedi. Bilâl da: “Yanımızda kötü hurma vardı. Onu gönderdik, iki sa karşılığında bir sa aldık.” Resûlü Zişan Efendimiz buyurdu: “Of... Ribanın ta kendisi. Ribanın ta kendisi. Yapma böyle. İyi hurma satın almak istiyorsan öyle yapma. Hurmayı bir şeye sat. Sonra onunla iyisini satın al.”(55)
Birinci Hadis’e göre değiştirilen iki cins emtianın birbirine denk olması şarttır. Denk ve eşit olmadığı takdirde faiz doğmuş olur. İkinci Hadis’te de açıklandığına göre, kalitesi biraz düşük bir mal ile, kalitesi daha iyi olan malın değiştirilmemesi, ancak birbiri arasında kalite farkı olan malların satılması suretiyle istenen malın alınması emir buyurulmaktadır.
Her ne kadar İslâm âlimleri, faizi iki kısma ayırmışlarsa da, faizin yetmiş üç çeşit olduğu bildirilmektedir. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Faiz, yetmiş üç bölümdür. En basiti kişinin anası ile nikâhlanması gibidir. Faizin faizi ise Müslüman kişinin ırzıdır.”(56) demiştir.
FAİZ FİYATI VE SEBEPLERİ
Faiz fiyatı, gelir getirmesi için yatırılan bir paranın (aylık veya yıllık) kazanç yüzdesidir. Faiz fiyatı, para alan (kredi kullanan) ile para veren (sermaye sahibi) arasında tespit edilmektedir. Sermaye sahibi, para alanın ihtiyaç durumuna göre, verdiği paraya kıymet biçmektedir. Eğer para alanın ihtiyacı acil ise, tefeci (faizci) o oranda faiz fiyatını yükseltir. Fakat parasını satmakta güçlük çekiyorsa, o zaman faiz fiyatını düşük tutar.
Allah (c.c.) tarafından yasaklanan, azıda çoğu da haksızlık ve istikrarsızlık getiren faiz fiyatının yüksekliği çok kötü sonuçlara sebep olmaktadır.
“Faiz fiyatlarının yüksekliği yüzünden ticaret ve iş sahalarından kapitalin çekilmesiyle piyasada duraklama olur. Kalkınma hamlesi topyekûn geriler, ticaret âlemi nöbet geçirmeye başlar.”(57) Ekonomide bunalım baş gösterir.
Faiz fiyatı şu şekilde tespit edilmektedir:
1- Serbest esaslara göre; faiz fiyatının serbest esaslara göre tespitinde, arz ve talep esastır. Bazı iktisatçılar da bu görüştedirler.
2- Devletin müdahalesi ile; faiz fiyatının tespitinde devletin kanunlaştırdığı bir sınır mevcuttur. Faizin alınıp verilmesi bu sınırlar içerisinde cereyan eder.
Fiyat tespiti ile faizin alınmasının sebebi, tefecilerin kârını garanti etmesi ve fakirin sömürülmesidir. Faizin alınıp verilmesi ekonomik bozukluklara sebep olur.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Allah, faizi eksiltir ve sadakaları artırır. Ve Allah küfran-ı nimette bulunan günahkâr herkesi sevmez.”(58)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimse faiz muamelesini artırırsa, işinin sonu mutlaka azlığa (fakirliğe) müncer olur.”(59)
FAİZİN TARİHİ GELİŞİMİ
İnsanlığın varoluşundan beri, insanlar arası haksızlığa sebep olan ve yardımlaşma duygularını bozan, ekonomiler için bunalım getiren faiz, İslâm toplumları dışında hemen hemen her devirde uygulama alanı bulmuştur.
Faizin tarihi gelişimini ortaya koyarken, üç bölümde ele alarak incelemeye tabi tutmak gerekir.
A- Tarihte Faiz
B- Yirminci Yüzyılda Faiz
C- Yirmi Birinci Yüzyılda Faiz
A- Tarihte Faiz
Tarihte uygulanan faiz hadlerini, çeşitli devirlere ayırarak incelemek, konu itibariyle daha faydalı olur.
1- Eski Yunanda Faiz
Eski Yunanda faizli muamelelerin yapıldığı tarihi kaynaklarla sabittir. Uygulanan faiz fiyatı nispetleri, M.Ö. dördüncü asırda %12, üçüncü asırda %10, ikinci asırda %6 ilâ %9 arasında cereyan etmiştir.
Fakat eski Yunanda bazı bilginler, faize şiddetle karşı çıkmışlar ve faizin terki konusunda mücadele etmişlerdir. Aristo, parayı yumurta vermeyen kısır bir tavuğa benzeterek, faiz konusundaki görüşünü şu şekilde ortaya koymuştur: “Faizcilikten de pek çok nefret edilir ve bu nefret tamamıyle haklıdır; çünkü faiz, paranın adına varolduğu şeyin bir ürünü değil, paranın kendisinden çıkan bir kazançtır. Para bir değiş tokuş aracı olması için düşünülmüştür, faiz ise paranın kendisindeki bir artışı gösterir. Faizden, bir tahıl ürünü ya da hayvan yavrusuymuş gibi kazanç diye söz ediyoruz; çünkü, her canlı benzerini doğurur, faiz de paradan doğan paradır. Dolayısıyla, bütün servet edinme yolları arasında doğaya en aykırı olanı budur.”(60) Aristo’ya göre, faiz suretiyle paranın artırılması yoluna gidilemez. Aristo doktrininin esası, bir para ile diğer bir paranın kazanılmaması kuralına dayanır. Platon da, “Yasalar” adlı kitabında, faizi kötülemekte ve onun zararlı bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır.
DEVAM EDECEK
------------------
DİPNOTLAR:
40) Prof. Muhammed Faruk, Faiz Tarihi ve İslâm, Sinan Yayınevi, İstanbul, 1968, sh: 29
41) Ebul-Âlâ El-Mevdudi, Tefhim-ül Kur’an, Hilâl Yayınları, İstanbul, Cilt: 1, sh: 297
42) Bakara Sûresi, Ayet: 278
43) Ebul-Âlâ El- Mevdudi, Faiz, Hilâl Yayınları, İstanbul, 1979, sh: 103
44) Prof. Dr. Seyyid Kutup, İslâm ve Faiz, İkbal Yayınları, Ankara, sh: 5
45) El-Mevdudi, Faiz, sh: 88
46) Yusuf El-Kardavi, İslâm’da Helâl ve Haram, Beyrut, 1980, sh: 449
47) Aristoteles, Politika, Remzi Kitapevi, İstanbul, sh: 23
48) John Maynard Keynes, İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul, 1980, sh: 231
49) Prof. Seyyid Kutup, Fîzılâl-İl-Kur’an, Hikmet Yayınları, İstanbul, 1971, Cilt: 2, sh: 121
50) A.g.e. sh: 121
51) A.g.e. sh: 121
52) A.g.e. sh: 122
53) A.g.e. sh: 122 (Buhari ve Müslim)
54) El-Mevdudi, Faiz, sh: 102
55) Prof. Seyyid Kutup, Fîzılâl-İl-Kur’an, Cilt: 2, sh: 123
56) El-Mevdudi, Faiz, sh: 95
57) El-Mevdudi, Faiz, sh: 34
58) Bakara Sûresi, Ayet: 276
59) Yrd. Doç. Dr. Selman Başaran, Faiz Hadisleri, İlim ve Kültür Yayınları, Bursa,
1986, sh: 35
60) Aristetoles, Politika, sh: 23-24
a. Bakara Sûresi’nden
“Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “zaten alışveriş de faiz gibidir” demelerindendir. Oysa Allah alış verişi helâl, faizi haram kıldı. Kime Rabb’inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah’a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır.” (Ayet: 275)
“Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah pek nankör olan hiçbir günahkarı sevmez.” (Ayet: 276)
“İnanıp yararlı işler işleyenlerin, namaz kılıp, zekat verenlerin Rab’leri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ayet: 277)
“Ey inananlar! Allah’tan sakının, inanmışsanız, faizden arta kalmış hesabdan vazgeçin.” (Ayet: 278)
“Böyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.” (Ayet: 279)
“Borçlu darda ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Bilmiş olsanız borcu bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.” (Ayet: 280)
“Allah’a döneceğiniz ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz.” (Ayet: 281)
b. Ali İmran Sûresi’nden
“Ey inananlar! Faizi kat kat alarak yemeyin. Allah’tan sakının ki başarıya erişesiniz.” (Ayet: 130)
“İnkâr edenler için hazırlanmış ateşten sakının.” (Ayet: 131)
“Size merhamet edilmesi için, Allah’a ve Peygamber’e itâat edin.” (Ayet: 132)
“Rabbinizin mağfiretine ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun.” (Ayet: 133)
“Onlar bollukta ve darlıkta sarf ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.” (Ayet: 134)
“Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıklarında bile bile direnmezler.” (Ayet: 135)
“Onların hareketlerinin karşılığı Rab’lerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır!” (Ayet: 136)
c. Rûm Sûresi’nden
“İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir faiz Allah katında artmaz; fakat, Allah rızasını dileyerek verdiğiniz herhangi bir sadaka böyle değildir. İşte onlar sevabını kat kat artıranlardır.” (Ayet: 39)
d. Nisâ Sûresi’nden
“Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan men’etmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Onlardan inkâr edenlere, elem verici azap hazırladık.” (Ayet: 160-161)
e. Nûr Sûresi’nden
“Allah’a ve Peygamber’e itâat eden, Allah’tan korkan ve O’ndan sakınan kimseler, işte onlar kurtulanlardır.” (Ayet: 52)
FAİZ
Lûgat bakımından “riba” faiz, ziyadelik yahut mutlak fazlalık anlamındadır.(40) Arapça riba kelimesi tam olarak, bir şeye “ilâve” veya “zam” yapmak manasına gelmektedir. Teknik bakımdan ise borç verenin borç olarak verdiği ana paraya ilâveten veya muayyen miktarda bir zammı borçluya yüklemesi yani “faiz” karşılığı kullanılmaktadır.(41)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Ey müminler, Allah’tan korkun ve (cahiliyette işlediğiniz) faiz hesabından arta kalanı bırakın (almayın), eğer gerçek müminler iseniz...”(42)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Tıpatıpına denk olmadıkça, altını altın ile satmayınız. Birini diğerine fazla kılmayınız. Tıpatıpına denk olmadıkça, sikkeyi sikke ile (madeni para) satmayınız. Birini diğerinden fazla kılmayınız. Garip olanını da hazır olanına satmayınız.”(43)
Faizle ilgili bazı tarifler:
Prof. Dr. Seyyid Kutup: Faiz, borçlunun emek ve etinden koparılan haram bir fazlalıkla beraber verilen malın geri alınmasıdır.(44)
Ebul-Âla El-Mevdudi: Faiz kelimesi (riba) malın yahut paranın ana para (kapital) üzerinden çoğalması, üremesi anlamındadır. Anaparanın üzerine “artma” olarak konan her fazlalığa faiz denilmektedir.(45)
Yusuf El-Kardavi: Faiz, hiçbir güç ve işe dayanmayan sermayeleri kabartan bir yoldur.(46)
Aristo: Faiz, paranın adına var olduğu şeyin bir ürünü değil, paranın kendisinden çıkan bir kazançtır.(47)
John Maynard Keynes: Paranın faiz rayici, belirli bir para tutarının, bu paranın peşin ya da kasa “Cash” fiyatı diye adlandırabileceğimiz fiyatı üzerine, örneğin bir yıl sonrası için, vadeli olarak teslimi şartıyla bir yüzde fazlalığından başka bir şey değildir.(48)
Faiz, belli miktar bir paranın (sermayenin) belli bir müddet kullanılması sonucu, parayı kullanan tarafından, para sahibine sermaye ile birlikte iade edilen fazlalıktır. Bu fazlalık (faiz), sermaye sahibi tarafından, parayı kullanandan zorla ve cebren alınmaktadır.
Sermaye sahibi, parayı kullananın kâr edip etmediğine bakmaz. O daima önceden belirlediği ve teminat altına aldığı faizi düşünür. Önceden kazancı garanti eden bütün işlemler faiz ameliyesidir.
Faizli işlemlerde kazanç (faiz fiyatı), daima sabit ve önceden belli edilmektedir. Bundan dolayı faiz, alın terine dayanmayan, riski gerektirmeyen, sermayenin kullanma fiyatıdır.
FAİZİN ÇEŞİTLERİ
İslâm âlimleri faizi iki kısma ayırmışlardır.
a) Riba Nesie
b) Riba Fadl
a- Riba Nesie: Müddeti uzatmayı veya çeşitli yollarla cereyan eden alışverşlerdeki gizli faizdir. Meselâ; bir kimse yüzbin lira bir parayı altı ay müddetle ödünç alsa ve bu müddetin sonunda ödeme gücü olmadığı için borcunu tehir etse, ancak zaman uzatımından dolayı para sahibine, uzatılan zaman sonunda yüzyirmibin lira vermeyi kabullense bu riba, nesie faiz olur.
Riba nesie hakkında Kattade Hazretleri şöyle diyor:
“Cahiliye devrinde faiz şu şekildeydi: Adamın biri muayyen bir müddet kadar bir eşyayı satardı. Müddet gelip de adamın ödemeye gücü yetmezse satmış olduğu eşyanın fiyatını artırırdı ve alacağını tehir ederdi.”(49)
Mücahid ise şöyle diyor:
“Cahiliyye devrinde bir adamın borcu olurdu. Adam borcunu tehir edersen sana şu kadar fazla para öderim, derdi. Bunun üzerine borç sahibi de alacağını tehir ederdi.”(50)
Ebu Bekr el Cessas da cahiliyye devrindeki riba nesie hakkında şöyle diyor:
“Mâlumdur ki cahiliyet devrindeki faiz, muayyen şartlar ile tehir edilen borçların karşılığında ödenen fazla para şeklindeydi. Alınan fazla para uzatılan borcun karşılığında idi. Sonra Allahü Teâlâ, faizi kökten iptal etti.”(51)
Fahrüddin-i Razî de meşhur tefsirinde şöyle diyor:
“Riba nesie, cahiliyet devrinde en meşhur olan riba şekliydi. Faize para veren kişi her ay borç almış olan kimseden muayyen bir meblağ tahsil ederdi. Ana sermayesi ise eski şekliyle bâki olurdu. Tayin edilmiş olan zaman gelince faize para vermiş olan kişi ana parasını isterdi. Şayet borç para alan kişi ödeyemezse bir ilâve yapılarak vade uzatılırdı.”(52)
Üsame bin Zeyd’den mervi bir Hadis-i Şerif’te Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Riba ancak Nesie’dedir.”(53)
b- Riba Fadl: Vadesiz faizdir. Aynı cins iki madde, birbiri ile değiştirilirken; diğeri üzerine yapılan farktır. Bu çeşit faiz daha ziyade emtia mübadelesi esnasında görülür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Altını altın ile, gümüşü gümüş ile, buğdayı buğday ile, arpayı arpa ile, hurmayı hurma ile, eşiti eşitine, tıpatıpına denk olmak üzere elden ele değiştiriniz. Kim fazla verir veya fazla alırsa faiz yapmış olur. (Günahta) alıcı da, verici de eşittir.”(54)
Bilâl-i Habeşi Hazretleri, Paygamber’e Burnî cinsinden hurma getirdi. Resûlü Ekrem: “Bunu nereden aldın? Dedi. Bilâl da: “Yanımızda kötü hurma vardı. Onu gönderdik, iki sa karşılığında bir sa aldık.” Resûlü Zişan Efendimiz buyurdu: “Of... Ribanın ta kendisi. Ribanın ta kendisi. Yapma böyle. İyi hurma satın almak istiyorsan öyle yapma. Hurmayı bir şeye sat. Sonra onunla iyisini satın al.”(55)
Birinci Hadis’e göre değiştirilen iki cins emtianın birbirine denk olması şarttır. Denk ve eşit olmadığı takdirde faiz doğmuş olur. İkinci Hadis’te de açıklandığına göre, kalitesi biraz düşük bir mal ile, kalitesi daha iyi olan malın değiştirilmemesi, ancak birbiri arasında kalite farkı olan malların satılması suretiyle istenen malın alınması emir buyurulmaktadır.
Her ne kadar İslâm âlimleri, faizi iki kısma ayırmışlarsa da, faizin yetmiş üç çeşit olduğu bildirilmektedir. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Faiz, yetmiş üç bölümdür. En basiti kişinin anası ile nikâhlanması gibidir. Faizin faizi ise Müslüman kişinin ırzıdır.”(56) demiştir.
FAİZ FİYATI VE SEBEPLERİ
Faiz fiyatı, gelir getirmesi için yatırılan bir paranın (aylık veya yıllık) kazanç yüzdesidir. Faiz fiyatı, para alan (kredi kullanan) ile para veren (sermaye sahibi) arasında tespit edilmektedir. Sermaye sahibi, para alanın ihtiyaç durumuna göre, verdiği paraya kıymet biçmektedir. Eğer para alanın ihtiyacı acil ise, tefeci (faizci) o oranda faiz fiyatını yükseltir. Fakat parasını satmakta güçlük çekiyorsa, o zaman faiz fiyatını düşük tutar.
Allah (c.c.) tarafından yasaklanan, azıda çoğu da haksızlık ve istikrarsızlık getiren faiz fiyatının yüksekliği çok kötü sonuçlara sebep olmaktadır.
“Faiz fiyatlarının yüksekliği yüzünden ticaret ve iş sahalarından kapitalin çekilmesiyle piyasada duraklama olur. Kalkınma hamlesi topyekûn geriler, ticaret âlemi nöbet geçirmeye başlar.”(57) Ekonomide bunalım baş gösterir.
Faiz fiyatı şu şekilde tespit edilmektedir:
1- Serbest esaslara göre; faiz fiyatının serbest esaslara göre tespitinde, arz ve talep esastır. Bazı iktisatçılar da bu görüştedirler.
2- Devletin müdahalesi ile; faiz fiyatının tespitinde devletin kanunlaştırdığı bir sınır mevcuttur. Faizin alınıp verilmesi bu sınırlar içerisinde cereyan eder.
Fiyat tespiti ile faizin alınmasının sebebi, tefecilerin kârını garanti etmesi ve fakirin sömürülmesidir. Faizin alınıp verilmesi ekonomik bozukluklara sebep olur.
Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Allah, faizi eksiltir ve sadakaları artırır. Ve Allah küfran-ı nimette bulunan günahkâr herkesi sevmez.”(58)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimse faiz muamelesini artırırsa, işinin sonu mutlaka azlığa (fakirliğe) müncer olur.”(59)
FAİZİN TARİHİ GELİŞİMİ
İnsanlığın varoluşundan beri, insanlar arası haksızlığa sebep olan ve yardımlaşma duygularını bozan, ekonomiler için bunalım getiren faiz, İslâm toplumları dışında hemen hemen her devirde uygulama alanı bulmuştur.
Faizin tarihi gelişimini ortaya koyarken, üç bölümde ele alarak incelemeye tabi tutmak gerekir.
A- Tarihte Faiz
B- Yirminci Yüzyılda Faiz
C- Yirmi Birinci Yüzyılda Faiz
A- Tarihte Faiz
Tarihte uygulanan faiz hadlerini, çeşitli devirlere ayırarak incelemek, konu itibariyle daha faydalı olur.
1- Eski Yunanda Faiz
Eski Yunanda faizli muamelelerin yapıldığı tarihi kaynaklarla sabittir. Uygulanan faiz fiyatı nispetleri, M.Ö. dördüncü asırda %12, üçüncü asırda %10, ikinci asırda %6 ilâ %9 arasında cereyan etmiştir.
Fakat eski Yunanda bazı bilginler, faize şiddetle karşı çıkmışlar ve faizin terki konusunda mücadele etmişlerdir. Aristo, parayı yumurta vermeyen kısır bir tavuğa benzeterek, faiz konusundaki görüşünü şu şekilde ortaya koymuştur: “Faizcilikten de pek çok nefret edilir ve bu nefret tamamıyle haklıdır; çünkü faiz, paranın adına varolduğu şeyin bir ürünü değil, paranın kendisinden çıkan bir kazançtır. Para bir değiş tokuş aracı olması için düşünülmüştür, faiz ise paranın kendisindeki bir artışı gösterir. Faizden, bir tahıl ürünü ya da hayvan yavrusuymuş gibi kazanç diye söz ediyoruz; çünkü, her canlı benzerini doğurur, faiz de paradan doğan paradır. Dolayısıyla, bütün servet edinme yolları arasında doğaya en aykırı olanı budur.”(60) Aristo’ya göre, faiz suretiyle paranın artırılması yoluna gidilemez. Aristo doktrininin esası, bir para ile diğer bir paranın kazanılmaması kuralına dayanır. Platon da, “Yasalar” adlı kitabında, faizi kötülemekte ve onun zararlı bir unsur olduğunu ortaya koymaktadır.
DEVAM EDECEK
------------------
DİPNOTLAR:
40) Prof. Muhammed Faruk, Faiz Tarihi ve İslâm, Sinan Yayınevi, İstanbul, 1968, sh: 29
41) Ebul-Âlâ El-Mevdudi, Tefhim-ül Kur’an, Hilâl Yayınları, İstanbul, Cilt: 1, sh: 297
42) Bakara Sûresi, Ayet: 278
43) Ebul-Âlâ El- Mevdudi, Faiz, Hilâl Yayınları, İstanbul, 1979, sh: 103
44) Prof. Dr. Seyyid Kutup, İslâm ve Faiz, İkbal Yayınları, Ankara, sh: 5
45) El-Mevdudi, Faiz, sh: 88
46) Yusuf El-Kardavi, İslâm’da Helâl ve Haram, Beyrut, 1980, sh: 449
47) Aristoteles, Politika, Remzi Kitapevi, İstanbul, sh: 23
48) John Maynard Keynes, İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul, 1980, sh: 231
49) Prof. Seyyid Kutup, Fîzılâl-İl-Kur’an, Hikmet Yayınları, İstanbul, 1971, Cilt: 2, sh: 121
50) A.g.e. sh: 121
51) A.g.e. sh: 121
52) A.g.e. sh: 122
53) A.g.e. sh: 122 (Buhari ve Müslim)
54) El-Mevdudi, Faiz, sh: 102
55) Prof. Seyyid Kutup, Fîzılâl-İl-Kur’an, Cilt: 2, sh: 123
56) El-Mevdudi, Faiz, sh: 95
57) El-Mevdudi, Faiz, sh: 34
58) Bakara Sûresi, Ayet: 276
59) Yrd. Doç. Dr. Selman Başaran, Faiz Hadisleri, İlim ve Kültür Yayınları, Bursa,
1986, sh: 35
60) Aristetoles, Politika, sh: 23-24
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.