İslâm Ekonomisi -2-
İSLÂM EKONOMİSİ
İslâm ekonomisi, insanın iradesini daima göz önünde bulundurmak suretiyle, insana İslâmî emirlerin ışığı altında bir rota çizmeye ve insanın ekonomik tavır alışına, İslâmî hedef ve idealler doğrultusunda yönlendirmeye azmeder.(11)
İslâm ekonomisi, İslâm toplumunda kişinin davranışını hazırlayan, dini, ahlâki, sosyal, siyasal ve yapısal kurallar çerçevesinde insanın hâl ve gidişini ele alır.
İslâm ekonomi felsefesini kavramanın anahtarı, insanın Allah ile, O’nun yarattığı âlem ve tüm insanlık ile, tabiat ile olan ilişkilerinde; insanın yaratılışındaki, yeryüzünde hayat sürmesindeki hikmette saklı bulunmaktadır. İnsan- Allah ilişkisi, Tevhit sözcüğüyle ifade edilmektedir. Tevhit anlayışının özü, Allah’ın iradesine kayıtsız şartsız teslimiyet ve insan hayatını Allah’ın rızası doğrultusunda düzenlerken gerek ibadete, gerekse muamelatta bu teslimiyet ilkesine ters düşmemeye dikkat etmektir.(12) Bütün bir âlem, insanoğlunun hizmetine sunulmak için latif olarak yaratılmıştır; bununla birlikte bu âlemin mülkiyeti kesinkes Allah’a aittir. Bu dünya hayatı bir imtihandır ve insanoğlunun ihtiyacı olan rızkı, doğal olarak mevcut bulunan bir tevekkül anlayışı içinde, kendisine garanti edilmiştir.(13)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir.”(14)
“O, öyle bir Allah’dır ki yeryüzünü, sizin (fayda ve rahatınız için) bir döşek, semayı (göğü) bir bina yaptı ve sizin için, gökten bir su indirdi de onunla mahsullerden bir rızık çıkardı. Artık siz de Allah’ın eş ve benzeri olmadığını bildiğiniz halde, Allah’a eşler koşmayınız.”(15) Kur’an, bütün insanların ve canlıların rızıklarının Allah (c.c.) tarafından garanti edildiğini kesin bir ifade ile bildirmektedir.
İslâmiyet denince akla ilâhi bir nizam gelir. İslâm nizamı, insan hayatının ve kâinatın bütün unsurları ile ilgilidir. İslâm tek başına bir nizamdır. İktisadi veçhesi de bir bölümünü teşkil ettiği gibi, temel esaslara bütünüyle bağlıdır.
İslâm’da vahdet prensibi vardır. Öteki dünya ile bu dünya arasında bir denge prensibi mevcuttur. İslâm ekonomisinde meşruiyet içinde bir kâr etme prensibi esastır. Üretim ve tüketimde bir denge mevcuttur. İslâm ekonomi anlayışı, yapılan işlerin Allah’ın emirlerine ters düşmemesi şartıyla, insanların huzur ve refahını garanti eder.
İslâmiyet, esas olarak kabul ettiği mülkiyet türü bakımından sosyalizm ve kapitalizmden temelde ayrılmaktadır.(16) İslâm doktrini ne özel mülkiyeti ilke olarak savunan kapitalizmle ve nede toplumsal mülkiyeti ilke olarak savunan sosyalizmle asla bağdaşmamaktadır. İslâm doktrini karma mülkiyet sistemini (yani çeşitli şekillerdeki bir mülkiyeti) ilke olarak kabul etmektedir. Kapitalizm ve sosyalizmin savundukları tek tip mülkiyeti (bireysel veya toplumsal mülkiyeti) benimsemektedir. İslâmiyet; bireysel mülkiyeti, toplumsal mülkiyeti ve devlet mülkiyetini kabul etmektedir. Bu üç mülkiyet türünden her birinin ayrı ayrı işlerlik alanları vardır. Bu mülkiyetlerden hiç birinin istisna yani kural dışı olarak kabul etmez. Veya bu mülkiyetlerden hiç birini, ortamın gerektirdiği geçici bir hal çaresi olarak kabul etmez.(17) İslâm’da, kazanma serbestisi insanlara tanınmıştır. Ancak mülk ve kazanç elde edilirken, helâl ve haram hudutları çizilmiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Ey müminler, size verdiğim rızıkların temiz ve helâlından yiyin ve Allah’a şükredin, eğer hakikaten O’na tapıyorsanız.”(18)
İslâm, kazancın temiz ve helâl olmasını emreder. İslâm ekonomisinde, başkasının hakkına tecavüz cinsinden veya insanın bizzat kendisine zarar veren ve haram kılınan (içki vs.) gelir ve üretim türleri yasaktır. Bu tür gelir elde etme yolunu tutanlar kesin kez cezalandırılırlar.
İslâm ekonomisinde, herkes çalıştığının ve emeğinin karşılığını alır. Zayıfın hakkı korunur, güçlü kuvvetinden dolayı haksızlık yapamaz, herkes hakkına razı olur. Sermaye sahipleri, paralarını faiz yoluyla değil, teşebbüs güçlerini kullanarak, yatırım ve ticaret alanlarına kanalize ederler. Böylece ekonomide hem üretim artar, hem de işsizlere iş alanları açılmış olur. Ayrıca ekonomi sağlam bir temel üzerine bina edilerek, sermaye sahibinin sermayesi korunarak, iflastan beri olur. İşçi olarak emek sarf edenler de, işini kaybetme korkusu olmadan çalışarak, geleceğe güvenle bakarlar. İslâm toplumunda uygulanacak olan, İslâm ekonomisi ile arzu edilen istikrar sağlanmış olur.
İslâm’ın getirdiği refah, huzur ve istikrar sistemine rağmen, faiz temeli üzerine kurulu toplumlarda; faiz, karaborsa, haksız kazanç yollarıyla insanların birbirlerinin haklarına tecavüz etmeleri, işsize iş imkânının bulunamaması, üretimi artırıp, ihtiyaçların normal olarak karşılanamaması, yoksulların kendi haline terk edilmesi gibi sebeplerle toplum bunalıma sürüklenmekte ve istikrar kurulamamaktadır. İslâm dışı, batı modeli toplumlarda, problemler birbiri üzerine yığılarak karmaşık bir hale gelir. Bu durum meselelere çözüm bulunamadığından dolayı anarşi boy gösterir.
Sonuçta; toplum büyük yaralar alır ve insanlar birbirlerine düşman olur. O nedenle ekonomik kurtuluş vahye dayalı İslâm ekonomisidir.
İslâm ekonomik sistemini organize ederken izlediği stratejinin üç cephesi vardır: Açık seçik belirlenmiş olan amaçlar, ahlâki yönden olgunlaştırılmış tavırlarla birlikte, ekonomik etmenler karşısındaki davranış biçimlerinin keyfiyeti ve devlet tarafından gerektiğinde zorla uygulatılacak olan kanunlar, kararnameler ve tüzüklerdir.(19)
İslâm toplumunda devlet, bir baba şefkatiyle fertlerin meselelerine çare arar. Fertler de, devlete var güçleri ile destek olur. Hal böyle olunca da gerçek bir refah toplumu oluşur. İnsanlarda huzur ve saadet bulur.
İslâm, vahye dayalı ilâhi bir nizam olduğu için, bütün eksiklik ve hatalardan beridir (müstesnadır). Bundan dolayı da beşeri sistemlerle mukayese kabul etmez.
İslâm ekonomisi, vahye dayalı prensiplerle işlediğinden tamamen adildir. Dolayısıyla insan tabiatına uygundur. Uygulandığı zaman hem dünya hem de ahiret için refah, huzur ve saadet getirir.
İHTİYAÇ
İhtiyaç, herhangi bir mala bir maddeye karşı duyulan arzu ve istektir. Karşılandığı zaman haz, karşılanmadığı zaman ise ızdırap ve elem veren bir histir.
İnsan ihtiyaçları öteden beri şu başlıklar altında toplanmıştır:
1) Hayati (zaruri) ihtiyaçlar
2) Normal ihtiyaçlar
3) Lüks ihtiyaçlar
Hayati (zaruri) ihtiyaçlar, karşılanması mutlaka lüzumlu olan ihtiyaçlardır. Bunlar gıda, giyinme ve barınma gibi ihtiyaçları kapsamaktadır. Bir insan, hayatını idame ettirebilmesi için zaruri ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.
Normal ihtiyaçlar, karşılandığı zaman rahatlık ve kolaylık sağlayıcıdırlar. Ayrıca insana sosyal yönden huzur verici özellik taşırlar.
Lüks ihtiyaçlar, tüketimi kişinin verimliliğini artırmayan, hatta belirli ölçüde onu düşüren malları kapsamaktadır. Pahalı arabalar, mobilyalar, saray yapılı binalar (20) lüks sayılabilecek ihtiyaçlardan bazılarıdır.
Yapılan bu ayrıma göre, ekonomik sistemler de ihtiyaç anlayışı şöyledir:
Sosyalizme göre ihtiyaç, “herkesten gücüne göre iş, herkese ihtiyacına göre hak...”(21) esasına dayanmaktadır. Sosyalizm bu felsefesiyle, emeği ihlal etmekte ve mülkiyetin meydana gelmesine izin vermemektedir. Bu haliyle sosyalizm de ihtiyaç kavramı, devletin, insanlara tanıdığı sınırlar dahilinde yerini bulmaktadır. İhtiyaç türlerinin ayrımında hiçbir olumlu özellik yoktur.
Kapitalizm göre de ihtiyaç, hiçbir olumlu özelliğe sahip değildir. Kapitalizm de satın alma gücünün büyük bir kısmı zenginlerin elinde toplanmıştır. Bunun sonucu olarak, lüks ihtiyaçların karşılanması konusu ağırlık taşımaktadır. Kapitalizm bu tutumuyla çoğu fertleri açlığa ve mağduriyete terk etmektedir. Bu ise toplum çoğunluğunun büyük ızdıraplar çekmesine ve zulüm görmesine sebep olmaktadır.
İslâm ekonomisinde ise, ihtiyaçların zaruret derecesine göre karşılanması esas alınmıştır. Lüks ihtiyaç maddelerine yer verilmemiş ve serbestiyet tanınmamıştır. Zaten İslâm ekonomisi kurallarının uygulanması ile lüks ihtiyaç maddeleri üretim alanı bulamaz. Çünkü İslâm toplumunda lüks maddelere karşı talep olmaz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Adem oğlunun ancak üç şeyde hakkı var. Bunlar; belini doğrultacak kadar yemek, mahrem yerini örtecek kadar elbise ve barınacağı kadar bir meskenden ibarettir, fazlasının hesabı vardır.”(22)
İslâm, ihtiyaç türlerini asli olarak üç bölümde ele alır. Bunlar, beslenme, giyinme ve barınma. Bunların dışında elde edilen varlıklar için büyük bir mesuliyet vardır.
TASARRUF VE YATIRIM
Tasarruf, belirli bir sonuca varmak için harcanması gereken para veya emtiadan daha az sarf ederek aynı sonucu elde etmektir.
Yatırım, kâr, kira ve temettü gibi menfaat sağlamak maksadıyla paranın arazi, bina ve tesis gibi sahalara tahsis edilmesidir.
İslâm ekonomisinde, tasarruf ve yatırım önemli bir özellik taşır. Her Müslüman, toplum refahı için ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak zorundadır. Herkes kendi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, başkalarına yardım etmek ve yeni iş sahaları açmak duyguları içinde olmalıdır.
Fertler, normal tüketimlerini yaptıktan sonra, artan imkânlarını tasarruf etmelidirler. Biriken tasarrufları da yatırıma dönüştürmek gerekir. İslâm toplumunda, her Müslüman sahip olduğu servetini bütün insanların faydalanacağı şekilde kullanmalıdır.
Yatırımlar, toplum faydası gözetilerek yapılmalıdır. Lüks malların üretimi için yatırım yapmak israftır ve ekonomik dengeyi de bozar. Toplum yoksulluk ve fakirlikle karşı karşıya kalır. Bu nedenle yatırımların, öncelikle zaruri ihtiyaç maddeleri üretimi esas alınarak, faydalı ve genel refah düzeyini yükseltecek alanlara yapılması gerekir.
İslâm ekonomisinde, tüketim gelirin fonksiyonu değildir. Halbuki batı ekonomilerinde, tüketim gelirin fonksiyonudur. Gelir ne kadar artarsa, tüketimde o kadar artmaktadır. İslâm ekonomisinde orta bir yol vardır. İslâm toplumunda, israf, lüks ve yersiz harcamalar olmadığı için tasarruf prensibi hakimdir. Ayrıca yatırımlar güvenli bir desteğe sahip olduğundan tasarruf yapmak için fertler adeta bir yarış halindedirler. Tasarruf ve yatırımların teşvik edilmesi, ekonomik kalkınmayı hızlandırır. Yatırımlar arttıkça, yeni iş sahaları açılır ve böylece istihdam sağlanmış olur. İnsanlar işsiz kalmaz.
İslâm ekonomisinde, tasarruf ve yatırım yanında, kanaat prensibi de esastır. Herkes, Allah’a teslim olarak, kazandığına razı olur. Toplumda huzur, güven ve kardeşlik duyguları büyük bir güç kazanır. Kimsenin bir başkasının malında ve mülkünde gözü olmaz. İnsanların karnı tok olduğu gibi, gözü de tok olur. Çünkü her Müslüman bilir ki, mal ve mülkün gerçek sahibi Allah’tır.
Faize dayalı kapitalist ekonomilerde, sömürü ve haksızlık vardır. Kapitalist temele dayalı sistemlerde yaşayan insanlar, kanatsızlık ve açgözlülük içindedirler. Bencil duyguların kapladığı bir ruh yapısı içinde yapılan yatırımlardan; toplumun huzur, refah ve saadet bulması mümkün değildir.
EKONOMİK TEŞEBBÜS
Teşebbüs, kâr sağlamak, hizmet etmek ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan her türlü teşkilâttır.
Ekonomik teşebbüslerin yürütülmesinde belli amaçlar vardır. Bu amaçlar bireysel ve toplumsal olmak üzere iki kısma ayrılır. Bireysel amaçlar, ferdin kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılaması ile ilgilidir. Ayrıca geleceği düşünerek tasarruf etme ve daha sonraki nesillere miras bırakma gibi düşünceler bireysel amaçlardandır. Toplumsal amaçlar, cemiyetin bütününü ilgilendiren ekonomik ve hizmet teşebbüslerinin kurulup, geliştirilmesi ve umumun faydasına sunulmasıyla ilgilidir. Gerek bireysel, gerekse toplumsal teşebbüslerin toplum ve fertler yararına olması esas alınmalıdır.
İslâm, ekonomik teşebbüse ilişkin olarak hiçbir yasaklama getirmemiştir. İnsanlar, Allah’ın sınırsız nimetleriyle gerekli tüm şartları hazırlanmış bulunan teşebbüs ruhunun sonsuz fırsatlarından yararlanmaya çalışmakta, bu konuda cesaretlendirilmektedir.(23)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz...”(24)
“Ey insanlar, yeryüzündeki şeylerden helâl ve temiz olmak şartıyla yiyin, şeytanın izini takip etmeyin. Çünkü o, hakikaten size apaçık bir düşmandır.”(25)
Allah, insanlar için sayılamayacak kadar helâl ve temiz rızk vermişken, haram kılınan varlıklara göz dikmek hiç akılla bağdaşır mı?
İslâm ekonomisinde, Allah’ın yasak kıldığı haram, lüks ve israfa dönük teşebbüslere faaliyet izni verilmez.
Kapitalist ve sosyalist sistemlerin hakim olduğu toplumlar da kurulan ekonomik teşebbüslerde; lüks, israf, hatta insanların sıhhatini bozan (içki vs.) maddelerin üretimine faaliyet izni verilmektedir. Bu durum, o toplumlara büyük bunalımlar getirmektedir.
Ekonomik teşebbüs çeşitleri; ziraî, ticari, sınai ve benzeri olmak üzere bölümlere ayrılmaktadırlar.
İslâm ekonomisinin hakim olduğu toplumlar da, kurulan ekonomik teşebbüsler, meşru zeminlerde faaliyet göstererek, insanların refah düzeyini günden güne yükseltmek için yeni atılımlar peşinde olurlar.
İslâm toplumunu ekonomik yönden güçlendirmek, İslâm toplumunu kalkındırmak ve ekonomik bakımdan dünyanın öteki ekonomileriyle yarışır hale getirmek(26) kurulan ekonomik teşebbüslerin plânlı ve programlı bir biçimde yürütülmesi için çaba harcamak gerekir. Bu konuda İslâm Devleti ve fertler sorumluluk altındadır.
DEVAM EDECEK
-------------------
DİPNOTLAR:
11) Muhammed Necatullah Sıddıki, İslâm Ekonomi Düşüncesi, Bir Yayıncılık, İstanbul, 184, sh: 200
12) A.g.e. sh: 31
13) A.g.e. sh: 32
14) Hûd Sûresi, Ayet: 6
15) Bakara Sûresi, Ayet: 22
16) Muhammed Bakır Es-Sadr, İslâm Ekonomi Doktrini, sh: 291
17) A.g.e. sh: 292
18) Bakara Sûresi, Ayet: 172
19) Muhammed Necatullah Sıddıki, İslâm Ekonomi Düşüncesi, sh: 50
20) Prof. M.A. Mannan, İslâm Ekonomisi, Fikir Yayınları, İstanbul, 1980, sh: 131
21) Muhammed Bakır Es-Sadr, İslâm Ekonomi Doktrini, sh: 350
22) İmam Gazali, İhyau Ulûm’d-din, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1975, Cilt: 4, sh: 394
23) Prof. Dr. Muhammed Necatullah Sıddıki, A.g.e. sh: 34
24) İbrahim Sûresi, Ayet: 34
25) Bakara Sûresi, Ayet: 168
26) Prof. Dr. Muhammed Necatullah Sıddıki, A.g.e. sh: 36
İslâm ekonomisi, insanın iradesini daima göz önünde bulundurmak suretiyle, insana İslâmî emirlerin ışığı altında bir rota çizmeye ve insanın ekonomik tavır alışına, İslâmî hedef ve idealler doğrultusunda yönlendirmeye azmeder.(11)
İslâm ekonomisi, İslâm toplumunda kişinin davranışını hazırlayan, dini, ahlâki, sosyal, siyasal ve yapısal kurallar çerçevesinde insanın hâl ve gidişini ele alır.
İslâm ekonomi felsefesini kavramanın anahtarı, insanın Allah ile, O’nun yarattığı âlem ve tüm insanlık ile, tabiat ile olan ilişkilerinde; insanın yaratılışındaki, yeryüzünde hayat sürmesindeki hikmette saklı bulunmaktadır. İnsan- Allah ilişkisi, Tevhit sözcüğüyle ifade edilmektedir. Tevhit anlayışının özü, Allah’ın iradesine kayıtsız şartsız teslimiyet ve insan hayatını Allah’ın rızası doğrultusunda düzenlerken gerek ibadete, gerekse muamelatta bu teslimiyet ilkesine ters düşmemeye dikkat etmektir.(12) Bütün bir âlem, insanoğlunun hizmetine sunulmak için latif olarak yaratılmıştır; bununla birlikte bu âlemin mülkiyeti kesinkes Allah’a aittir. Bu dünya hayatı bir imtihandır ve insanoğlunun ihtiyacı olan rızkı, doğal olarak mevcut bulunan bir tevekkül anlayışı içinde, kendisine garanti edilmiştir.(13)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir.”(14)
“O, öyle bir Allah’dır ki yeryüzünü, sizin (fayda ve rahatınız için) bir döşek, semayı (göğü) bir bina yaptı ve sizin için, gökten bir su indirdi de onunla mahsullerden bir rızık çıkardı. Artık siz de Allah’ın eş ve benzeri olmadığını bildiğiniz halde, Allah’a eşler koşmayınız.”(15) Kur’an, bütün insanların ve canlıların rızıklarının Allah (c.c.) tarafından garanti edildiğini kesin bir ifade ile bildirmektedir.
İslâmiyet denince akla ilâhi bir nizam gelir. İslâm nizamı, insan hayatının ve kâinatın bütün unsurları ile ilgilidir. İslâm tek başına bir nizamdır. İktisadi veçhesi de bir bölümünü teşkil ettiği gibi, temel esaslara bütünüyle bağlıdır.
İslâm’da vahdet prensibi vardır. Öteki dünya ile bu dünya arasında bir denge prensibi mevcuttur. İslâm ekonomisinde meşruiyet içinde bir kâr etme prensibi esastır. Üretim ve tüketimde bir denge mevcuttur. İslâm ekonomi anlayışı, yapılan işlerin Allah’ın emirlerine ters düşmemesi şartıyla, insanların huzur ve refahını garanti eder.
İslâmiyet, esas olarak kabul ettiği mülkiyet türü bakımından sosyalizm ve kapitalizmden temelde ayrılmaktadır.(16) İslâm doktrini ne özel mülkiyeti ilke olarak savunan kapitalizmle ve nede toplumsal mülkiyeti ilke olarak savunan sosyalizmle asla bağdaşmamaktadır. İslâm doktrini karma mülkiyet sistemini (yani çeşitli şekillerdeki bir mülkiyeti) ilke olarak kabul etmektedir. Kapitalizm ve sosyalizmin savundukları tek tip mülkiyeti (bireysel veya toplumsal mülkiyeti) benimsemektedir. İslâmiyet; bireysel mülkiyeti, toplumsal mülkiyeti ve devlet mülkiyetini kabul etmektedir. Bu üç mülkiyet türünden her birinin ayrı ayrı işlerlik alanları vardır. Bu mülkiyetlerden hiç birinin istisna yani kural dışı olarak kabul etmez. Veya bu mülkiyetlerden hiç birini, ortamın gerektirdiği geçici bir hal çaresi olarak kabul etmez.(17) İslâm’da, kazanma serbestisi insanlara tanınmıştır. Ancak mülk ve kazanç elde edilirken, helâl ve haram hudutları çizilmiştir.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Ey müminler, size verdiğim rızıkların temiz ve helâlından yiyin ve Allah’a şükredin, eğer hakikaten O’na tapıyorsanız.”(18)
İslâm, kazancın temiz ve helâl olmasını emreder. İslâm ekonomisinde, başkasının hakkına tecavüz cinsinden veya insanın bizzat kendisine zarar veren ve haram kılınan (içki vs.) gelir ve üretim türleri yasaktır. Bu tür gelir elde etme yolunu tutanlar kesin kez cezalandırılırlar.
İslâm ekonomisinde, herkes çalıştığının ve emeğinin karşılığını alır. Zayıfın hakkı korunur, güçlü kuvvetinden dolayı haksızlık yapamaz, herkes hakkına razı olur. Sermaye sahipleri, paralarını faiz yoluyla değil, teşebbüs güçlerini kullanarak, yatırım ve ticaret alanlarına kanalize ederler. Böylece ekonomide hem üretim artar, hem de işsizlere iş alanları açılmış olur. Ayrıca ekonomi sağlam bir temel üzerine bina edilerek, sermaye sahibinin sermayesi korunarak, iflastan beri olur. İşçi olarak emek sarf edenler de, işini kaybetme korkusu olmadan çalışarak, geleceğe güvenle bakarlar. İslâm toplumunda uygulanacak olan, İslâm ekonomisi ile arzu edilen istikrar sağlanmış olur.
İslâm’ın getirdiği refah, huzur ve istikrar sistemine rağmen, faiz temeli üzerine kurulu toplumlarda; faiz, karaborsa, haksız kazanç yollarıyla insanların birbirlerinin haklarına tecavüz etmeleri, işsize iş imkânının bulunamaması, üretimi artırıp, ihtiyaçların normal olarak karşılanamaması, yoksulların kendi haline terk edilmesi gibi sebeplerle toplum bunalıma sürüklenmekte ve istikrar kurulamamaktadır. İslâm dışı, batı modeli toplumlarda, problemler birbiri üzerine yığılarak karmaşık bir hale gelir. Bu durum meselelere çözüm bulunamadığından dolayı anarşi boy gösterir.
Sonuçta; toplum büyük yaralar alır ve insanlar birbirlerine düşman olur. O nedenle ekonomik kurtuluş vahye dayalı İslâm ekonomisidir.
İslâm ekonomik sistemini organize ederken izlediği stratejinin üç cephesi vardır: Açık seçik belirlenmiş olan amaçlar, ahlâki yönden olgunlaştırılmış tavırlarla birlikte, ekonomik etmenler karşısındaki davranış biçimlerinin keyfiyeti ve devlet tarafından gerektiğinde zorla uygulatılacak olan kanunlar, kararnameler ve tüzüklerdir.(19)
İslâm toplumunda devlet, bir baba şefkatiyle fertlerin meselelerine çare arar. Fertler de, devlete var güçleri ile destek olur. Hal böyle olunca da gerçek bir refah toplumu oluşur. İnsanlarda huzur ve saadet bulur.
İslâm, vahye dayalı ilâhi bir nizam olduğu için, bütün eksiklik ve hatalardan beridir (müstesnadır). Bundan dolayı da beşeri sistemlerle mukayese kabul etmez.
İslâm ekonomisi, vahye dayalı prensiplerle işlediğinden tamamen adildir. Dolayısıyla insan tabiatına uygundur. Uygulandığı zaman hem dünya hem de ahiret için refah, huzur ve saadet getirir.
İHTİYAÇ
İhtiyaç, herhangi bir mala bir maddeye karşı duyulan arzu ve istektir. Karşılandığı zaman haz, karşılanmadığı zaman ise ızdırap ve elem veren bir histir.
İnsan ihtiyaçları öteden beri şu başlıklar altında toplanmıştır:
1) Hayati (zaruri) ihtiyaçlar
2) Normal ihtiyaçlar
3) Lüks ihtiyaçlar
Hayati (zaruri) ihtiyaçlar, karşılanması mutlaka lüzumlu olan ihtiyaçlardır. Bunlar gıda, giyinme ve barınma gibi ihtiyaçları kapsamaktadır. Bir insan, hayatını idame ettirebilmesi için zaruri ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.
Normal ihtiyaçlar, karşılandığı zaman rahatlık ve kolaylık sağlayıcıdırlar. Ayrıca insana sosyal yönden huzur verici özellik taşırlar.
Lüks ihtiyaçlar, tüketimi kişinin verimliliğini artırmayan, hatta belirli ölçüde onu düşüren malları kapsamaktadır. Pahalı arabalar, mobilyalar, saray yapılı binalar (20) lüks sayılabilecek ihtiyaçlardan bazılarıdır.
Yapılan bu ayrıma göre, ekonomik sistemler de ihtiyaç anlayışı şöyledir:
Sosyalizme göre ihtiyaç, “herkesten gücüne göre iş, herkese ihtiyacına göre hak...”(21) esasına dayanmaktadır. Sosyalizm bu felsefesiyle, emeği ihlal etmekte ve mülkiyetin meydana gelmesine izin vermemektedir. Bu haliyle sosyalizm de ihtiyaç kavramı, devletin, insanlara tanıdığı sınırlar dahilinde yerini bulmaktadır. İhtiyaç türlerinin ayrımında hiçbir olumlu özellik yoktur.
Kapitalizm göre de ihtiyaç, hiçbir olumlu özelliğe sahip değildir. Kapitalizm de satın alma gücünün büyük bir kısmı zenginlerin elinde toplanmıştır. Bunun sonucu olarak, lüks ihtiyaçların karşılanması konusu ağırlık taşımaktadır. Kapitalizm bu tutumuyla çoğu fertleri açlığa ve mağduriyete terk etmektedir. Bu ise toplum çoğunluğunun büyük ızdıraplar çekmesine ve zulüm görmesine sebep olmaktadır.
İslâm ekonomisinde ise, ihtiyaçların zaruret derecesine göre karşılanması esas alınmıştır. Lüks ihtiyaç maddelerine yer verilmemiş ve serbestiyet tanınmamıştır. Zaten İslâm ekonomisi kurallarının uygulanması ile lüks ihtiyaç maddeleri üretim alanı bulamaz. Çünkü İslâm toplumunda lüks maddelere karşı talep olmaz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Adem oğlunun ancak üç şeyde hakkı var. Bunlar; belini doğrultacak kadar yemek, mahrem yerini örtecek kadar elbise ve barınacağı kadar bir meskenden ibarettir, fazlasının hesabı vardır.”(22)
İslâm, ihtiyaç türlerini asli olarak üç bölümde ele alır. Bunlar, beslenme, giyinme ve barınma. Bunların dışında elde edilen varlıklar için büyük bir mesuliyet vardır.
TASARRUF VE YATIRIM
Tasarruf, belirli bir sonuca varmak için harcanması gereken para veya emtiadan daha az sarf ederek aynı sonucu elde etmektir.
Yatırım, kâr, kira ve temettü gibi menfaat sağlamak maksadıyla paranın arazi, bina ve tesis gibi sahalara tahsis edilmesidir.
İslâm ekonomisinde, tasarruf ve yatırım önemli bir özellik taşır. Her Müslüman, toplum refahı için ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmak zorundadır. Herkes kendi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, başkalarına yardım etmek ve yeni iş sahaları açmak duyguları içinde olmalıdır.
Fertler, normal tüketimlerini yaptıktan sonra, artan imkânlarını tasarruf etmelidirler. Biriken tasarrufları da yatırıma dönüştürmek gerekir. İslâm toplumunda, her Müslüman sahip olduğu servetini bütün insanların faydalanacağı şekilde kullanmalıdır.
Yatırımlar, toplum faydası gözetilerek yapılmalıdır. Lüks malların üretimi için yatırım yapmak israftır ve ekonomik dengeyi de bozar. Toplum yoksulluk ve fakirlikle karşı karşıya kalır. Bu nedenle yatırımların, öncelikle zaruri ihtiyaç maddeleri üretimi esas alınarak, faydalı ve genel refah düzeyini yükseltecek alanlara yapılması gerekir.
İslâm ekonomisinde, tüketim gelirin fonksiyonu değildir. Halbuki batı ekonomilerinde, tüketim gelirin fonksiyonudur. Gelir ne kadar artarsa, tüketimde o kadar artmaktadır. İslâm ekonomisinde orta bir yol vardır. İslâm toplumunda, israf, lüks ve yersiz harcamalar olmadığı için tasarruf prensibi hakimdir. Ayrıca yatırımlar güvenli bir desteğe sahip olduğundan tasarruf yapmak için fertler adeta bir yarış halindedirler. Tasarruf ve yatırımların teşvik edilmesi, ekonomik kalkınmayı hızlandırır. Yatırımlar arttıkça, yeni iş sahaları açılır ve böylece istihdam sağlanmış olur. İnsanlar işsiz kalmaz.
İslâm ekonomisinde, tasarruf ve yatırım yanında, kanaat prensibi de esastır. Herkes, Allah’a teslim olarak, kazandığına razı olur. Toplumda huzur, güven ve kardeşlik duyguları büyük bir güç kazanır. Kimsenin bir başkasının malında ve mülkünde gözü olmaz. İnsanların karnı tok olduğu gibi, gözü de tok olur. Çünkü her Müslüman bilir ki, mal ve mülkün gerçek sahibi Allah’tır.
Faize dayalı kapitalist ekonomilerde, sömürü ve haksızlık vardır. Kapitalist temele dayalı sistemlerde yaşayan insanlar, kanatsızlık ve açgözlülük içindedirler. Bencil duyguların kapladığı bir ruh yapısı içinde yapılan yatırımlardan; toplumun huzur, refah ve saadet bulması mümkün değildir.
EKONOMİK TEŞEBBÜS
Teşebbüs, kâr sağlamak, hizmet etmek ve başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan her türlü teşkilâttır.
Ekonomik teşebbüslerin yürütülmesinde belli amaçlar vardır. Bu amaçlar bireysel ve toplumsal olmak üzere iki kısma ayrılır. Bireysel amaçlar, ferdin kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılaması ile ilgilidir. Ayrıca geleceği düşünerek tasarruf etme ve daha sonraki nesillere miras bırakma gibi düşünceler bireysel amaçlardandır. Toplumsal amaçlar, cemiyetin bütününü ilgilendiren ekonomik ve hizmet teşebbüslerinin kurulup, geliştirilmesi ve umumun faydasına sunulmasıyla ilgilidir. Gerek bireysel, gerekse toplumsal teşebbüslerin toplum ve fertler yararına olması esas alınmalıdır.
İslâm, ekonomik teşebbüse ilişkin olarak hiçbir yasaklama getirmemiştir. İnsanlar, Allah’ın sınırsız nimetleriyle gerekli tüm şartları hazırlanmış bulunan teşebbüs ruhunun sonsuz fırsatlarından yararlanmaya çalışmakta, bu konuda cesaretlendirilmektedir.(23)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz...”(24)
“Ey insanlar, yeryüzündeki şeylerden helâl ve temiz olmak şartıyla yiyin, şeytanın izini takip etmeyin. Çünkü o, hakikaten size apaçık bir düşmandır.”(25)
Allah, insanlar için sayılamayacak kadar helâl ve temiz rızk vermişken, haram kılınan varlıklara göz dikmek hiç akılla bağdaşır mı?
İslâm ekonomisinde, Allah’ın yasak kıldığı haram, lüks ve israfa dönük teşebbüslere faaliyet izni verilmez.
Kapitalist ve sosyalist sistemlerin hakim olduğu toplumlar da kurulan ekonomik teşebbüslerde; lüks, israf, hatta insanların sıhhatini bozan (içki vs.) maddelerin üretimine faaliyet izni verilmektedir. Bu durum, o toplumlara büyük bunalımlar getirmektedir.
Ekonomik teşebbüs çeşitleri; ziraî, ticari, sınai ve benzeri olmak üzere bölümlere ayrılmaktadırlar.
İslâm ekonomisinin hakim olduğu toplumlar da, kurulan ekonomik teşebbüsler, meşru zeminlerde faaliyet göstererek, insanların refah düzeyini günden güne yükseltmek için yeni atılımlar peşinde olurlar.
İslâm toplumunu ekonomik yönden güçlendirmek, İslâm toplumunu kalkındırmak ve ekonomik bakımdan dünyanın öteki ekonomileriyle yarışır hale getirmek(26) kurulan ekonomik teşebbüslerin plânlı ve programlı bir biçimde yürütülmesi için çaba harcamak gerekir. Bu konuda İslâm Devleti ve fertler sorumluluk altındadır.
DEVAM EDECEK
-------------------
DİPNOTLAR:
11) Muhammed Necatullah Sıddıki, İslâm Ekonomi Düşüncesi, Bir Yayıncılık, İstanbul, 184, sh: 200
12) A.g.e. sh: 31
13) A.g.e. sh: 32
14) Hûd Sûresi, Ayet: 6
15) Bakara Sûresi, Ayet: 22
16) Muhammed Bakır Es-Sadr, İslâm Ekonomi Doktrini, sh: 291
17) A.g.e. sh: 292
18) Bakara Sûresi, Ayet: 172
19) Muhammed Necatullah Sıddıki, İslâm Ekonomi Düşüncesi, sh: 50
20) Prof. M.A. Mannan, İslâm Ekonomisi, Fikir Yayınları, İstanbul, 1980, sh: 131
21) Muhammed Bakır Es-Sadr, İslâm Ekonomi Doktrini, sh: 350
22) İmam Gazali, İhyau Ulûm’d-din, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1975, Cilt: 4, sh: 394
23) Prof. Dr. Muhammed Necatullah Sıddıki, A.g.e. sh: 34
24) İbrahim Sûresi, Ayet: 34
25) Bakara Sûresi, Ayet: 168
26) Prof. Dr. Muhammed Necatullah Sıddıki, A.g.e. sh: 36
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.