Şevki Çobanoğlu

Şevki Çobanoğlu

İslâm Birliği

İslâm Birliği

Osmanlı Devleti’nin tarihe mal olmasıyla, birliği bozulan Müslümanlar, yirminci yüzyılın çilekeş milletleri haline geldiler. Yirminci yüzyıl Batı’nın, İslâm dünyasında akıl almaz entrikalar çevirmesine, siyasi ve ekonomik baskılar kurmasına sahne oldu.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslâm toprakları üzerinde sömürge hegemonyası kuran Batılı güçler, nihayet 1948’de Yahudi İsrail Devleti’ne meşruiyet kazandırdılar. Ortadoğu’da İsrail’in meşruiyet kazanması ile Müslümanlar yurtlarından atılması pahasına gerginlikler gittikçe artırıldı. İslâm ülkeleri (Halkı Müslüman ülkeler) arasında siyasi ve ekonomik işbirliği yoluna gidilememesi nedeniyle, başta petrol olmak üzere bütün ekonomik varlıklar öldüm fiyatlarla Batı’ya taşındı.

Batılılar, sömürgeci güçlerini kullanarak, Müslümanların varlıklarıyla yine Müslümanları sömürme metodunu çok usta bir biçimde uyguladılar. Böylece Müslümanların zenginlikleriyle Batılı ülkeler kalkınırken, İslâm ülkeleri geri kaldılar. Emperyalist güçler, İslâm dünyasında soğuk bir harp yürüterek, Müslümanları, fikir, düşünce, inanç, kültür, örf-adet, ilmi çalışma, siyasi yapılanma vb. alanlarda tahribata uğrattılar. Bu tahribatın boyutları öyle büyük oldu ki, bütün alanlarda Müslüman’ı Müslüman’a karşı getirdiler. Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik bozuldu. İslâm dünyasını geri kalmışlık bir bulut gibi kapladı. Sonuçta mana plânında yara alan Müslümanlar, madde plânında da büyük yaralar alarak, fakir düştüler.

Peki İslâm dünyası içine düştüğü bu çıkmazlardan nasıl kurtulacaktır? İşte üzerinde derin derin düşünülmesi gereken soru budur.

İslâm dünyasının kurtuluşuna katkıda bulunmak üzere başta ekonomistlerin, yazarların, müteşebbislerin, ilim adamlarının, siyasetçilerin olmak üzere bütün Müslümanların yoğun bir çaba harcamaları gerektiğine inanmaktayım. Bu alanda yapılan çalışmalar varsa da, bugün için yeterli bir düzeyde olduğunu söylemek mümkün değildir. İslâm ülkelerinin birlik ve beraberliği yolunda hedef gösteren, şuurlu, bilimsel, uygulamaya yönelik yayın ve eserlerin her alanda ortaya konması şarttır.

Aslında son yıllarda İslâm ülkeleri arasında akademisyenlerin, ekonomistlerin, yazarların, müteşebbislerin, ilim adamlarının ve faizsiz finans kurumlarının zaman zaman bir araya gelerek İslâm ekonomisi üzerine toplantı ve konferanslar düzenlediği görülmektedir. Yapılan bu toplantılarda, İslâm ekonomisi, bankacılık ve finans, İslâm ülkeleri arasında işbirliği konuları konuşulmakta ve bildiriler sunulmaktadır. Yapılan bu toplantılar bugün için yeterli sayılmasa da gelecek için umut vericidir.

İslâm ülkeleri arasında siyasi ve ekonomik işbirliğini geliştirmek üzere bir birlik kurulmalıdır. Nasıl ki Avrupa ülkeleri, altı ülkenin bir araya gelmesi ile önce Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), sonra genişleyerek Avrupa Topluluğu (AT) daha sonrada Avrupa Birliği (AB) şeklinde vücut bulmuşsa, İslâm ülkeleri de buna benzer bir düşünce ile bir araya gelebilirler. Önce birkaç ülke bu birliği oluşturup, daha sonra kademe kademe üye kabulü ile geniş bir entegrasyona gidilebilir. Yeter ki birleşme ve bütünleşme yolunda köklü adımlar atılsın.

Bunun için öncelikle İslâm ülkeleri arasında siyasi ve ekonomik işbirliğini geliştirecek kurumların oluşturulması gerekir. İslâm ülkeleri arasında ilk önce bir “İslâm Ortak Pazarı” kurulmalıdır. Sonra alış-verişlerde kullanılmak üzere İslâm Kalkınma Bankası tarafından kabul edilen ve ortak bir para birimi olan “İslâm Dinarı” piyasaya çıkartılmalıdır. Daha sonra da “İslâm Gümrük Birliği” kurularak, İslâm ülkeleri arasında mal alış-verişlerinde sıfır gümrük uygulamasına geçilmelidir. İslâm ülkeleri arasında vizeler kaldırılmalı ve serbest dolaşım sağlanmalıdır.

İslâm ülkeleri büyük bir potansiyele sahip olmalarına rağmen, bu potansiyeli harekete geçirecek güçten yoksun durumda kalmışlardır. Bunun sebebi aralarında güçlü bir işbirliğinin olmamasıdır.

İslâm ülkeleri yeraltı kaynakları ve yerüstü zenginlikleri bakımından dünyada önemli bir konumundadırlar. Ancak aralarında gerekli işbirliğinin olmaması ve tam bir ekonomik birlikten yoksun olmaları sebebiyle, bu zengin varlıklardan yeterince istifade edemiyorlar.

Türkiye’nin geçmişte Osmanlı Devleti’nin hâkim olduğu ülkelerle kültürel ve ticari ilişkileri gün geçtikçe artmaktadır. İslâm ülkeleri arasındaki siyasi ve ekonomik işbirliğinin gerçekleşmesi için Türkiye’nin öncülük etmesi şarttır.

Batı, Tanzimat’tan beri Türkiye’yi kendine bağımlı hale getirerek İslâm coğrafyasının uyanmaması için elinden geleni yapmıştır. Batı, İslâm ülkelerinde ticaret hacmini genişleterek Ortadoğu ve Afrika ülkelerini sömürmüştür. Daha ziyade Afrika’nın yer altı zengin kaynakları, madenleri hep Batı’ya taşınmıştır. Batı, Türkiye’nin güçlü olmasını istemiyor. Türkiye güçlendikçe Batı şaşkına dönüyor. Çünkü Türkiye güçlü oldukça İslâm dünyasındaki etkinliği artacaktır. Türkiye’nin öncülüğü ile sağlanacak siyasi ve ekonomik işbirliği sonucu sömürülen İslâm ülkeleri de sömürülmekten kurtulacaklardır.

Türkiye, Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkeleri ile kurduğu yakın ilişkiler sonucu yeni pazarlar elde ederek, ihracatını artırmıştır. Türkiye’nin İslâm İşbirliği Teşkilâtı’na üye ülkelere ihracatı, 2010 yılı Eylül ayı ile 2012 Eylül ayı arasındaki dönemde yüzde yüzün üzerinde artmıştır. Türkiye ile İİT üyesi ülkeler arasındaki ticaret, Türkiye’nin 2002’den sonra uyguladığı programla birlikte gelişme göstermiştir.

2002-2012 döneminde Türkiye ile İslâm İşbirliği Teşkilâtı ülkeleri arasındaki ticaret % 9’dan % 15 seviyesine yükselmiştir. İslâm ülkeleri arasındaki işbirliği gittikçe artan bir oranda çok yönlü olarak gelişmeler kaydetmektedir. Müslümanlar arasındaki işbirliğinin sağlanması konusundaki çabalar her geçen gün artmaktadır. İslâm ülkeleri, siyasette ve ekonomide yükselmeye başlamıştır. Bu durum hem ümit verici hem de sevindiricidir.

2012’den itibaren İslâm İşbirliği Teşkilâtı (İİT), Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı (ECO) ve D-8’lerin daha aktif olmaları konusunda çabalar yoğunlaşmıştır. Yahudi İsrail’in, Filistin’e, Gazze’ye yaptığı saldırıların engellenmesi, dünyada Müslümanlara yapılan zulümlerin önlenmesi için İslâm ülkeleri arasında sık sık toplantılar yapılmaktadır.

İslâm ülkeleri arasında siyasi ve ekonomik işbirliği sağlanarak bir “İslâm Birliği” kurulmalıdır. Kurulacak olan “İslâm Birliği”ne bütün İslâm ülkeleri ile Türk Cumhuriyetleri de dahil edilmelidir. Ancak İslâm ülkeleri arasında sağlanan yakınlaşma ve kurulması plânlanan “İslâm Birliği”nden, Amerika, Rusya, Çin, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere bütün Batılı ülkeler rahatsızlık duyuyorlar ve korkuyorlar. Bunun için İslâm ülkelerini karıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Müslümanların birliğini engellemeye çalışıyorlar. Eğer tüm İslâm ülkeleri birleşirse, Ortadoğu’nun, İslâm dünyasının hâkimiyeti Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi asıl sahipleri olan Müslümanlara kalacaktır. Sömürgeci güçler de Ortadoğu’dan kovulacaktır. Umut ederiz ki, şer güçlerin entrikalarına rağmen İslâm ülkeleri arasında istenen düzeyde etkin olacak bir birlik inşallah sağlanır.

İslâm ülkeleri muktedir olmak zorundadırlar. İslâm ülkeleri muktedir olurlarsa yükselirler. İtibarlı olmak için güçlü olmak gerekir. Birlik ve beraberlik içinde olan ülkeler güçlü olurlar. İslâm ülkeleri ekonomik ve ticari alanlarda ortaklıklar kurarak kalkınabilirler. İslâm ülkelerinin yöneticileri, kendi meselelerine, kendileri kafa yorarak, kendi çözümlerini geliştirmelidirler.

 Türkiye, İran ve Mısır, İslâm dünyasının üç temel direğidir. Türkiye, Mısır, İran, Pakistan ve Suudi Arabistan, İslâm ülkeleri arsındaki işbirliği konusunda etkin bir rol almalıdırlar. İslâm ülkelerinin işbirliği konusunda Türkiyeli, Mısırlı, Pakistanlı, İranlı ne düşünüyor, Türk Cumhuriyetleri ne düşünüyor, Araplar ne düşünüyor, İslâm ülkelerinin tamamı ne düşünüyor diye geniş bir araştırma yapılmalıdır.

İslâm ülkelerindeki meselelere İslâm inancı, İslâm kültürü, İslâm medeniyeti ve İslâm Devleti kavramları esas alınarak çözümler aranmalıdır. Bugün İslâm ülkeleri arsında yaşanan siyasi ve ekonomik problemler işbirliği kurulmasına engel değildir. Yaşanan problemler görüşmeler yolu ile zaman içinde aşılabilir.

Sömürgeci güçlerin sinsi politikalarına karşı İslâm ülkelerinin siyasi ve ekonomik yönden yakın işbirliği içinde olmaları gerekir. Biz Müslümanlar olarak birlikte hareket edersek, Batılıların oyunlarını bozabiliriz. İslâm ülkelerinin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve milletlerarası alanlarda işbirliği içinde olmaları, dünya barışı için çok önemlidir. Dünya ülkeleri arasında barışın sağlanması, insanlığın huzur bulması için İslâm ülkelerinin ekonomik alanda üstün olmaları ve siyasi alanda da etkin bir biçimde görev üstlenmeleri gerekir. Son yıllarda Arakan ve Doğu Türkistan Müslümanları büyük işkenceler altında inim inim inlemektedir. Bağdat, Basra, Necef, Şam, Halep, Trablus, Beyrut ve Kahire harap olduktan sonra bir araya gelmenin vebali ağır olduğu gibi faydası da olmaz.

Onun için şunu açık ve seçik olarak bilmek gerekir ki; Müslümanlar, ancak devletler düzeyinde bloklaşarak aktif bir güç oldukları gün, İslâm dünyasındaki saldırgan, işgalci ve sömürgeci kuvvetlerin eylemlerine son verilecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şevki Çobanoğlu Arşivi

Vergi

31 Mayıs 2014 Cumartesi 06:00