Hocalı kanayan yaramız
26 Şubat 1992 tarihinde Ermeni birlikleri tarafından Azerbaycan'ın Hocalı Kasabası'nda 683 kişinin katledilmesinin üzerinden 22 yıl geçti. Prof. Dr. Mezahir Avşar, Hocalı'nın sadece Azerbaycan için değil, tüm Türk dünyası için kanayan bir yara olduğunu dile getirdi
KATLİAMININ ARKASINDA RUSYA VAR
Prof. Dr. Mezahir Ertuğ Avşar ile Karabağ Savaşı, Hocalı katliamı ve Azerbaycan-Türkiye ilişkileri hakkında konuştuk. Prof. Dr. Avşar, Hocalı katliamınnı ve Karabağ Savaşı'nda yaşanan Ermeni zulmünü anlattı. Karabağ Savaşı'nın başlamasında Sovyet Rusya'nın etkisi olduğunu savunan Prof. Mezahir Avşar, “Karabağ Savaşı'nın arkasında Moskova vardır. Hocalı katliamında, Hocalı'ya giren birlikler arasında Rus alayı da vardı. Bizim Karabağ'ı savunacak gücümüz yoktu” diye konuştu.
TÜRKİYE-AZERBAYCAN ÖZ KARDEŞTİR
Azerbaycan ile Türkiye halkının kardeşliğini kimsenin bozamayacağını belirten Avşar, “Türkiye- Azerbaycan ilişkilerini politikacılar etkilemiyor. Biz kardeşiz. Kimsenin bu kardeşliği bozmaya gücü yetmez. Hepimiz Türk soyundan gelmekteyiz. Kazakistan da benim için aynıdır, Türkmenistan da aynı, Türkiye de aynıdır. Devleti yönetenlerin izlediği politikalar bizim kardeşliğimizi hiçbir şekilde bozamaz. 100 yıldır bu kardeşliğin arasına nifak tohumları ekmek istiyorlar” dedi.
**Öncelikle Hocalı katliamını tetikleyen Karabağ Savaşı nasıl başladı? Bu süreci biraz anlatır mısınız?
-Karabağ Azerbaycan'ın en güzel topraklarından birisidir. Karabağ Savaşı, Ermenilerin Moskova'dan aldıkları emirle, Azerbaycan toprakları üzerinde hak iddia etmelerinden kaynaklanmıştır. 1988'in başlarında Karabağ'da çoğunluğu oluşturan Ermenilerin Ermenistan’a birleşme talep etmesiyle Azerbaycan ile Ermenistan arasında başlayan bir savaştır. Karabağ'da Ermenilerin isyanı başlar. Karabağ tartışması 1988-1989 yıllarında bölgede bazı kesimlerde yoğun nüfusa sahip olan Ermenilerin Ermenistan’la birleşmek için referandum düzenleyip bağımsızlık kararı almasıyla başladı. İki toplum arasında meydana gelen karşılıklı çatışmalar ve sokak gösterileri hat safhadadır. Ermenistan'da yapılan ve yaklaşık 40 bin kişinin katıldığı gösteri sonrasında Ermenilerin Karabağ'a Azerbaycanlılara saldırması, çatışmaları sıcak savaşa dönüştürmüştür. Sovyetler Birliği'ndeki o dönem oluşan boşluktan Ermeniler yararlanmak istiyor. Dağlık Karabağ bölgesini kopararak Ermenistan'a birleştirmek istiyorlar. Biz de Azerbaycan Türkleri olarak buna karşı koymaya başladık. Doğal olarak Ermeniler bunu Moskova'dan destek alarak yapıyorlardı. Ve onlar bir Sumgayıt olayı türetiyorlar kendilerince. Sumgayıt olayında 20 kadar Ermeniyi, Azerbaycan Türkleri katletti diye yansıtmaya çalıştılar. Yani onlar için bir savaş nedeni lazımdı ve onu da kendi insanlarını öldürerek oluşturdular.
**Sumgayıt olayları Ermenilerin eline bir savaş nedeni verdi dediniz. Peki Sumgayıt olayından sonra neler yaşandı? Siz Ermenilere karşı kendinizi nasıl savundunuz?
-Sumgayıt olayından sonra bir provakasyon süreci başladı. Yine KGB (SSCB'nin gizli servisi)'nin eliyle, zaten toprak isteyen Ermenileri daha da kışkırtıyorlar. Sumgayıt olayı bir provakasyondur. Biz kendi kendilerini öldürdüğünü, şöyle anladık: Öldürülen Ermenilerin failleri yakalandığı zaman, baktılar ki yakalananlar arasında Eduard Qrigoryan denilen bir Ermenide vardı. Ancak yakalanan Azeriler idam ediliyor, müebbet hapse tabi tutuluyor, o ise elebaşı olduğuna bakmaksızın özgür bırakılıyor. Ermeniler 'Sumgayıt'ın öcünü alacağız' diyorlar. Sumgayıt gibi bir neden onlara gerekiyordu. Böylece Karabağ'da savaş çıkarsınlar. İntikam alırmış gibi bir ortam yaratmaya çalıştılar. Artık Dağlık Karabağ bölgesinde silahlı Ermeniler görünmeye başlıyor. Sonra biz bir bakıyoruz ki, Dağlık Karabağ'ın ormanları silahlı Ermeniler tarafından işgal edilmiş durumda. Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen bir çok Ermeni vardı orada. Sovyetler Birliği'nden Arjantin'den, Suriye'den, Lübnan'dan Fransa’dan ve dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen eğitimli askerler, Karabağ'ın etrafını çevirmişlerdi. Azerbaycan yöneticileri de buna göz yummuşlardır. Hocalı katliamına kadar Ermeniler, Karabağ'da bir çok katliam yaptılar. Köyleri bastılar, evleri yaktılar, bir çok kişiyi öldürdüler. Artık sıcak çatışma başlamıştı. Bizim de Ermenilere karşı savaşacak gücümüz yoktu. Karşı koyacak gücün, toplanması ve örgütlenmesi gerekiyordu. Bu karşı koyacak gücü organize etmekte devlet çok güçsüz olduğu için, biz halk olarak sivil bir şekilde karşı koymak zorundaydık. Savunma timleri kurulmaya başlandı. Ben de bu savunma timlerinin bizzat kuruculuğunda görev aldım. Ben Bakü'de oturuyordum ve Karabağ'a gitmek durumunda kaldım. Silahımız yok. Ağaçların dallarından veya çeşitli yerlerden topladığımız sopalarımız vardı. Bizim yegane silahımız av tüfeğiydi, o da birkaç kişide vardı. Daha sonra Azerbaycan Hükümeti bir bildiri yayınladı. Bu bildiri 'Karabağ bölgesinde av tüfekleri toplansın' şeklinde bir bildiriydi.
ONLARDA KALAŞNİKOF, BİZDE SOPA VARDI
**Elimizdeki tek silah olan av tüfeğine de, Azerbaycan Hükümeti el koymuş. Peki sizce Azerbaycan Hükümeti neden böyle bir bildiri yayınlayarak, Karabağ bölgesini işgale açık hale getirdi?
-Azerbaycan Hükümeti'nin eli kolu bağlıydı, o dönemde. Azerbaycan Hükümeti emirlerini Moskova'dan alıyordu. Azerbaycan'nın başındakiler, Moskova'nın atadığı kişilerdi. Onların eli kolu, Moskova'ya bağlı idi. Biz taşla, sopayla karşılık veriyorduk Onların elinde ise Kalaşnikof, Uzi, G3 tarzı silahlar vardı. Ve onlar askerdi, biz ise sivildik. Ben ressamdım mesala. Ben ressam olarak karşı koyuyordum, onlarda ise generaller, albaylar, subaylar vardı. ASALA üyesi olan, Türk Büyükelçiliği'ne saldıran teröristler geldiler. İşte biz bunlara karşı savaşıyorduk. Yegane silahımız av tüfeği de elimizden alınmıştı. Doğal olarak bizim elimizdeki silahlar alınıyor, Ermenilerin elinden alınmıyordu. Yani bir Ermenistan yöneticisi bu eli silahlı Ermenilerin arkasında durabildi. Ancak bizim arkamızda kimse yoktu. Biz halk olarak yalnız kaldık. Bizi orada yalnız bıraktı Azerbaycan Hükümeti. Ve biz ellerimiz boş bir şekilde bu Ermenilerin önünde durmak zorunda kaldık. Düşünebiliyor musunuz? Sayıca üstün durumdalar, ellerinde son model silahlar var ve bunlar askeri eğitim almışlar. Biz ise elinde sopa ve taş ile Ermenilerin karşısında durduk. Ancak gerçekler gözler önündedir. O halde ne kadar dayanabilirdik ki? 1992'ye kadar çatışmalar devam etti. Tabi ki bir çok insanımız öldü orada. Ve öyle kurşunla öldürmediler. İşkence ile öldürdüler. Sokaklarda ise cesetler yatıyordu. Bu cesetler çoğaldığı zaman da çukurlara götürüp toplu bir şekilde yakıyorlardı.
**Orada silahsız bir biçimde nasıl dayanabildiniz? Savunmacılardan dayanamayıp gidenler oldu mu peki?
-Karabağ'da artık bir ateş çemberi oluşturulmuştu. Tabi ki kaçmak isteyenler oldu. Ancak ben kaçanların olduğunu görmedim. Çünkü artık Karabağ Bölgesi resmen işgal altındaydı. Yollar, ormanlar, köylerin çevreleri hep Ermenileri tarafından tutuluyordu.1991 yılının sonunda Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Azerbaycan hükümeti kendi ordusunu kurma kararı aldı. Ancak bir ayda ordu kurulmazdı. Askerlerimiz tecrübesizdi. Ruslardan kalan silahla silahlandırdık, bu askerleri. Ama Karabağ'da tam anlamıyla savaş başlamıştı. Oraya da tecrübesiz askerleri göndermenin de bir anlamı yoktu. Ancak biz göndermek zorunda kaldık ve bu da onların bir çoğunun öldürülmesine yol açtı. Bugün Hocalı daha çok biliniyor ancak Hocalı'dan önce Meşeli'de Guşcular'da Karadağlı'da bir çok katliam yapıldı. Az bir insan buradan kurtuldu. Öldürülenler öldürüldü. Öldürülmeyenler de rehin alınarak işkence ile öldürüldü. Biz artık kesilmiş başlar görüyorduk sokaklarda. Bu da tabi ki, bir panik ortamı yarattı, Azerbaycan halkında. Dayanabildiğimiz yere kadar dayanmaya çalıştık. Dayanmak zorundaydık. Orası bizim topraklarımızdı. İkinci sorunuza gelecek olursak, kaçanlar vardı elbette ki. Oradaki baskıya, katliama dayanamayan bir çok kişi göç etdi. Az bir nüfus kaldı orada.
**Dediklerinize göre Hocalı katliamı bir sembol olarak görülüyor. Yani Hocalı katliamından önce Ermeniler bir çok katliam yaptı. Hocalı'yı ele alırsak, savaş Hocalı'da nasıl geçti?
-Baskı her yerdeydi. Köyler basılıyor, insanlarımız ölüyordu. Ancak Hocalı dayanıyordu. Dayanmak zorundaydı. Hocalı çok stratejik bir bölgedeydi. Hocalı, Dağlık Karabağ'da tek hava limanı olan yerdi. Bu da bizim elimizdeydi. Ermeniler burayı almak istiyorlardı. 35-40 kişilik bir polis gücümüz vardı. Bir de yeni kurulmuş Azerbaycan Ordusu'nun 100'e yakın bir askeri vardı. Bu askerler de 18-19 yaşındaki gençlerden oluşuyordu. Subaylar çok azdı, bizim orduda. Hocalı küçük bir yerdi. Hem nufüsu hem de alanı küçük, köy gibi bir yerdi. Ermenistan'dan, kaçanların bir kısmı da Hocalı'ya yerleştirildi ve Hocalı büyümeye başlıyordu. Özbekistan’dan gelen Ahıska Türklerini de buraya yerleştirdik. Ve Hocalı birden bire 2 bin nüfusu olan bir köyden, 11 binlik nüfusu olan bir kasabaya dönüştü. Ermenilerin, Hocalı'yı almaları gerekiyordu. Ve sürekli tehditler savuruyorlardı. Hocalı'nın dışında yapılan katliamları bizde bir panik havası oluşsun diye yaptılar ki, biz Hocalı'yı terk edelim. 1992'nin Şubat ayında Hocalı'da 2 bin 500'e yakın kişi kalmıştı. Ancak Hocalı da bir abluka altındaydı. Hocalı'nın en yakın köylerinde Ermeniler vardı. Yani insanların kaçacak yeri yoktu. Bir de Hocalı katliamı yapılmadan 3 ay önce Hocalı'nın gazı ve elektriği kesilmişti. Son bir ayda ise Hocalı'nın artık suyu tükenmişti. Hocalı'nın Azerbaycan ile bir bağlantısı kalmamıştı. Haftada bir defa bir helikopter geliyordu O da un, tuz, yiyecek bir şeyler getiriyordu. Azerbaycan Hükümeti’nin Hocalı'ya yapabileceği bunlardı. Başka bir şey yapamıyorlardı. Aslında yapmak da istemiyorlardı. Çünkü yöneticiler hep Moskova'yı dinliyorlardı. Moskova'nın atadığı bu yöneticilerin milletine, halkına, vatanına saygısı yoktu. Onlar her şeyi hiçe sayarlardı. Sadece koltuklarını korumakla meşgullardı. İş böyle olunca Ermeniler 1992'nin Şubat ayının 25'inin gecesinde işi bitirmek için zırhlı birlikleriyle Hocalı'ya girdiler. Hocalı'yı savunan toplam 140 kadar kişi vardı. Hocalı'yı savunanlar benim gibi askerlikle ilişkisi olmayan, 40 kişi ve yeni kurulan ordudan tecrübesiz, 18-19 yaşlarındaki 100 gençten oluşuyordu. Onlarda ise yerli silahlı Ermeniler hariç, 366. Rus Motorize Piyade Alayı vardı. Bu alayında yüzde 40'ını Ermeniler oluşturuyorlardı. Bunların dışında çok ilginçtir, Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a saldıran özel timlerinden seçilmiş, gönüllü 150 kişilik bir birlik vardı. Bu birliğin başına Ermeni subaylar getiriliyordu. Bu birlik de Hocalı'ya saldıran birliklerin içiresindedir. Yine Suriye Ermenilerinden oluşan, Arab-ı Timi, Lübnan Ermenilerinden oluşan timler, Arjantin'den gelmiş keskin nişancı kızlar, bu kızların adı Çöl Kuşlarıdır. Baltık devletlerinden gelmiş keskin nişancı kızlar. Biz onlara 'Beyaz Donlular' diyorduk. İşte bütün bu birlikler Hocalı'ya saldırdı. Hocalı'da bütün dünyanın sessiz kaldığı bir insanlık dramı yaşandı. Orada yapılan işkenceleri tarif etmek mümkün değildir. Ailesinin gözü önünde, evin babası ağaca bağlanıp kafısı kesiliyordu. Hamile kadınlarımızın canlı canlı karnı kesiliyor, bebeğine de süngü vuruyorlardı. Yaralı insanlarımızı ve ölüleri bir çukurda topluyor, hep beraber onları yakıyorlardı. Gençlerin kafa derileri canlı canlı yüzülüyor, köpeklere atılıyordu. İşte Hocalı'da bunlar oldu.
AZERBAYCAN İLE TÜRKİYE HALKI ETLE TIRNAK GİBİDİR
**Türkiye ile Azerbaycan hakkında hep bir söz söylenir. İki devlet tek millet, diye. Baktığımız zaman gerçekten de öyle. Peki devletler arası ilişkilerde bu 'kardeşlik' vurgusu yansıtılıyor mu sizce? Yakın tarihten bir örnek üzerinden gidersek, Bursa'da oynanan Türkiye-Ermesistan maçına Azerbaycan bayraklarının alınmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
-Ben Azerbaycan veya Türkiye bayrağı diye bir ayrım yapmıyorum kesinlikle. İkisi de benim gözümdeki değeri aynıdır. Orada tribünlere getirilen Azerbaycan bayraklarının alınmamasını nefretle değil, üzüntüyle izledim. Aynen Bakü'de indirilen Türk bayrağına üzüldüğüm gibi. Bunlar bir provakasiyodur. O bayraklar bizim bayrağımız. Benim içim yandı, o bayrağı orada gördüğüm zaman. Türkiye bayrağına burada aynı muamele yapılsa, yine aynı üzüntüyü yaşarım. Kazakiskan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkenistan bayrakları da o muameleyi görse yine üzülürüm. Türk milletini sınırlar mı ayıracak? O bayraklar mı bizi farklı kılacak? Azerbaycan ve Türkiye halkını birbiriden koparmak isteyenler var. Ancak bu oyunlara iki halk da gelmedi, gelmeyecektir. Hepimiz Türküz aynı soydan geliyoruz. 100 yıldır bu iki halkı birbirinizden koparmak istediler. Ancak başarısız oldular. Bir maçta Azerbaycan bayraklarının yerlerde görülmesinden dolayı mı, bu iki halk düşman olacak? Tabii ki, iki halk da artık bilinçlendi. Bu oyunlara gelmiyor. Azerbaycanlılar, Türkiye'ye geldikleri zaman 'ikinci evimize' geldik diyorlar. Bu kardeşliği bozmak öyle kolay değildir. O maçtan sonraki bir olayı söylemek istiyorum. Hepimizin bildiği gibi Azerbaycan Eurovision'da birinci olduğu zaman ellerinde 3 renkli Azerbaycan bayrağı yoktu. Türk bayrağı vardı. Neden, çünkü o bayrak bütün Türklerin bayrağıdır. Biz, etle tırnağız. Etle tırnak ayrılmaz. Bunu Ermeniler başta olmak üzere, herkes duysun.
**Yakın tarihe tekrar geri dönersek, 19 Ocak'ta biliyorsunuz Ermeni gazeteci Hrant Dink için yürüyüşler düzenlendi. Öncelikle Dink'in öldürülmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ve o yürüyüşlerde atılan 'Hepimiz Ermeniyiz' sloganını atanlar doğru mu yapıyorlar?
-Hrant Dink'in öldürülmesi kesinlikle doğru bir şey değildir. Hrank Dink sadece bir yazardı. Söyledikleri yanlıştı, olabilir, ancak ölmesi gerekmiyordu. Bir gazeteci, bir yazar Türkler 1.5 milyon Ermeni'yi öldürdü diyemez. Bunu ancak bir tarihci diyebilir. O dönemde resmi kayıtlarda Ermenilerin nüfusu zaten 1.5 milyonun çok altında. Nasıl oluyor da dedelerimiz olmayan 1.5 milyon insanı öldürüyor? Eylem yapanların hepsi Ermeni olabilir. Buna bir lafım yok ancak. Biz de Türküz. Bunu bilsinler. Bu gün Hrant'ın ölümünden yararlananlar, onu öldüren kişilerdir. Suikaste kurban giden yazara, biz silahla değil kalemle cevap verirdik. Hrant'ı öldürenler Ermenilerin kendileridir. Aynen Sumgayıt'ta olduğu gibi.
MEZAHİR AVŞAR KİMDİR
Prof. Dr. Mezahir Avşar, Azerbaycan-Karabağ'ın Avşar Köyü’nde doğdu. Liseyi bitirdikten sonra, Azerbaycan Devlet Ressamlık okulunu bitirdi. Eğitimine St.Petersburg Endüstriyel Sanat Akademisi'nde devam etti. Polonya'da 6 ay, özel askeri birlkte egitim aldı ve Doğu Almanya'da 1 5. sene askerlik görevini boyunca askerlik görevini yerine getirdi. Daha sonra Bakü'de Azerbaycan Kültür Bakanlığı'nda, Azerbaycan Bilimler Akademisi'nde çalışmaya başladı. Karabağ Savaşı'nda bizzat yer alarak savunma birliklerinin kurucusu olan Avşar, daha sonra Selçuk Üniversitesi'ne atandı. Halen Sanat ve Tasarım fakültesi Seramik Tasarımı Bölüm Başkanlığı'nı yapmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.