Hakk-ı medya ile duyuracağız
RÖPORTAJ:HALİD ŞEN
HAY-DER Hayırda Yarışanlar Derneği Genel Başkanı Nevzat Laleli, "Dünya medyası bir ahtapot gibidir. Komünist medya da, kapitalist medya da, ırkçı medya da bu ahtapotun kolları gibidir. Tek bir merkezden kontrol edilir" dedi
HER GENCİN OKUMASI GEREKEN BİR KİTAP
Hay-Der Genel Başkanı ve Milli Gençlik Vakfı Şeref Başkanı Nevzat Laleli ile 'Flört Yangını' kitabı, yeni çıkacak kitabı ve medya üzerine konuştuk. Laleli Flört Yangını kitabının her gencin mutlaka okuması gerektiğini belirterek, "Gençlerimizin bu kitaba ulaşmaları gerekmektedir. Gençlerimiz bu ateşte yanmasın. Kitabımda, teker teker flörtün ne kadar yanlış bir şey olduğunu belgelerle anlattım" diye konuştu.
MEDYA SİYONİSTELERİN ELİNDE
Dünya medyasının Siyonistler tarafından tek bir merkezden kontrol edildiğini dile getiren Laleli, "Bugün, Türkiye'de de Avrupa'da da medya Siyonistler tarafından yönetiliyor. Bir yahudiye soruyorlar, ‘Devlet mi istersiniz, yoksa medyayı mı?’ Medyayı istiyoruz diyor. Medyayı ele alırsak zaten devleti de kurarız diyor. Bu yüzden medya konusu fevkalade önemlidir" ifadelerini kullandı.
GENÇLERİMİZ BÜYÜK BİR YANGINDA
**Öncelikle Flört Yangını kitabınızdan söz edelim. Kitabın içeriği, anlatmak istediği düşünceler hakkında bilgi verir misiniz?
-Flört Yangını kitabımızı çıkarttık. AGD Genel Merkezi'ne, Saadet Partisi Genel Merkezi'ne, BBP Genel Merkezi'ne, sendikalara hepsine birer yazı ile birlikte üçer örnek kitap takdim ettim. Dedim ki, bu kitabı alın dağıtın. Gençlerimizin bu kitaba ulaşmaları gerekmektedir. Gençlerimiz bu ateşte yanmasın. 3 bin kitap bastırdık imkânlarımızca. 2 binini dağıttık. Bin tanesi duruyor. Bütün Türkiye'ye yayılacak ve bütün gençlerimizi bu yangında yanmaktan kurtaracağız, inşallah.
Ben kitaba gençlerin sadece ahirette yanmalarını yazmadım. Bir ölçü olarak koydum ancak gençlerin dünyada nasıl yandığını ifade ettim. Flört eden bir kız nasıl, oğlan nasıl yanıyor? Aile nasıl yıkılıyor? Toplum nasıl çöküyor? Bunların cevabını veren belgeler koydum kitaba. Kendi ifadelerime çok fazla yer vermedim. Genelde belgelerle anlatmak istediğimi anlattım. Yaşadığım hatıralardan anlatmaya çalıştım. Dolayısıyla bu kitap, öncelikle bütün gençlere ulaştırılması gereken bir kitaptır. Bu kitapta, flörtün aile hayatını ortadan nasıl kaldırdığı anlatılıyor. İki genç nikâhsız olarak birbirlerine yakınlaşıyorlar. Bu yakınlaşmada da, el teması, göz teması, koku teması sağlanıyor. Böylece Allah'ın yarattığı kanunlar çalışıyor ve iki genç birbirine çekiliyorlar.
Bu bir kanundur. Nasıl artı ve eksi kutuplar birbiri çekerse, insanlar da kadın ve erkek olarak birbirlerini çekerler. Allah'ın kanunu bu. Bu çekim başlıyor. İki tarafta da birbirine karşı beğenilme arzusu var. Hal böyle olunca, kız oğlana, oğlan da kıza hep iyi taraflarını göstermeye çalışıyorlar. Kötü çirkin bozuk ahlaksız taraflarını göstermiyorlar. Bir de evlenmeye, hislerle karar veriyorlar ve evleniyorlar. Evleniyorlar ancak “cicim ayları” ndan sonra herkes normal yaşayışına dönülüyor ve iki taraf da birbirlerinin açıklarını görmeye başlıyor. Böylece yuvalar yıkılıyor. Mahkemelerin dosyalarına bakın,. Bütün terekler boşanma dosyaları ile dolu. Yazık, günah.
**Peki, sizce gençler görücü usulü evliliğe neden soğuk bakıyor?
-Bir aile böyle kurulmaz. Gençler görücü usulünü beğenmiyorlar. Görücü usulü kötü bir şey değil. Görücü usulü evlenmeye akıllar karar verilen bir sistem. Böylece hislerle karar verilmiyor.
Flört esnasında genç kızımızın karşısına şu dört tip erkekten birisi çıkıyor, Genç kız bunu bilmiyor, bilemiyor. O, delikanlının ağzındaki güzel kelimelerle, alınan birkaç küçük hediye ile ve kalbi bağlarla çok mükemmel bir insan çıktığını zannediyor kız.
Bu dört tip erkekten 2'si yani bir yarısı dürüsttür, samimidir. Yani evlenmek için flört etmektedir. Diğer bir yarısı ise evlenmek için değil, kızdan istifade edebileceği kadar istifade etmeye çalışıyorlar. Sonra da kızı terk edip gidiyorlar. Öncelikle dürüst iki erkekten bahsetmek gerekirse, bunlardan yüzde 25'i her türlü zorlukları aşıyor ve evleniyorlar. Ancak kalan yüzde 25'i ise ekonomik ve sosyal yönden ailesine bağlı olduğu için erkeğin flört ettiği kızı ailesi kabul etmiyor, kendi uygun gördükleri kızı almak istiyorlar. Böylece daha baştan yüzde 25 kız evlenemeyerek dökülüyor. Flört ederken dökülen kızlar sanki birer ısırılmış elma gibi oluyorlar. Evlenmek isteyen erkekler de sağlam elmayı tercih ediyor, bunlar almıyorlar. Evlenenlerden den ise yüzde 80'i, yukarıda söylediğim sebeplerden dolayı boşanma ile bitiyor. Yüzde 10 veya 15’lik bir evlenen kısım kalıyor. Geriye kalan yüzde 40'lik kısım ise kızdan yararlanabildiği kadar yararlanıp, kızı terk ediyor. Bu yüzde 50'lik kısmın içerisinde de, yüzde 10'luk bir kısım var ki, bunlar tamamen kötü niyetli erkekler. Kızları öyle bir aldatıyorlar ki, kız gözünü açtığında kendini bir pavyonda ve genelevde buluyor. Ve bir hayat böylece heder oluyor.
**Flörtün sonu hep kötü mü bitiyor sizce?
-Elbette ki, kötü bitmeyen istisnalar var. Bakın, Demirel'in başbakanlığı zamanında Türkiye'de vergi rekortmenleri ilan edilirdi. Bu arada iki sefer üst üste Matilt Manukyan isimli bir kadın ilan edildi. Bu Ermeni bir kadındı. Manukyan o dönemin genelevler patronu. Bütün Türkiye'deki genelevler bu kadının kontrolü altındaydı. Günümüzde kendisi öldüğü için artık yerine oğlu bakıyor. Dolayısıyla kızlarımız bunların eline düşüyor. Binlerce kızımız bu batakhanelerde yaşıyor. Kanun da onların işine geliyor. Bu hatalı flört ile kızlarımız yok oluyor. Ne ailesine ne de varsa kocasına dönebiliyor.
**Kız okulları konusuna nasıl bakıyorsunuz?
-Ne yazık ki 28 Şubat'tan önce var olan bizim olan kız okullarımız bir türlü gündeme gelmiyor. Bizim ayrı kız okullarımız vardı, ortaokul, imam hatip lisesi, ticaret lisesi, kız sanat liseleri ve özel kız okulları gibi. 28 Şubattan sonra (Erbakan hükümetinden sonra) bunlar kapatıldı. AK Parti hükümetinde de kaç sefer bunlar söylendiği halde, maalesef kız okullarımız açılmıyor. Dolayısıyla kız ve oğlan sürekli yan yana olduğu için nefisleri uyanıyor. Çocuklar birbirlerini çekiyor ve flört ediyorlar. Doğal olarak da sonları perişan oluyor. Bunları idrak etmek lazım. Bunlar birinci kitabın özetiydi.
**Biraz da yeni çıkacak kitabınızdan söz edelim
-İkinci kitabımızın yazıları devam ediyor. En güçlü silah konusunu işliyoruz. Biz en güçlü silah medyadır diyoruz. Birileri atom bombası diyor en güçlü silah için. Milyonlarca insanı öldürüyor diyorlar. Peki, medya bundan daha güçlü mü? Evet, daha güçlü. Çünkü atom öldürdüğü zaman sadece insanın dünyasını yok ediyor. Ahiretine karışmıyor. Ancak medya öyle bir silah ki, dünyadayken yanlış bir medyaya bu yakalanırsan seni perişan ediyor. Ahirette de cehenneme de sürüklüyor.
**Yeni kitabınızda medya konusunu nasıl ele alıyorsunuz?
-Bağımsızlık, kendi kararlarını kendin vermektir. Kendi kararlarını kendin veremezsen bu bağımsızlık değildir. Medya sürekli yayınlarıyla o ülkede hükümete gelecek insanları seçtiriyor halka. Peki, hükümet kime bağlı, kime şükran duygusu duyuyor. Tabii ki kendini iktidara taşıyan medyaya? Dünyada medya, bir ahtapot gibi kollarını her yere uzatmış ancak tek bir merkezden kontrol edilmektedir. Avrupa da, Amerika da, Türkiye de aynı durum yaşanıyor. Bu işin medya sahasında büyük bir güç olduğunu fark eden ırkçı emperyalizm (Siyonizm) medya ile hareket ediyor. Bir Yahudi’ye soruyorlar; 'Devlet mi istersiniz, yoksa medyayı mı.' Meydayı isteriz diyor. Medyayı ele alırsak zaten devleti de kurarız diyorlar. Bu yüzden medya konusu fevkalade önemlidir. Bizim en kötü yanımız da medyadır. İnsanımız medyanın önemini bilmiyor. Bağımsız olamıyoruz. Bağımsız düşünemiyoruz. Televizyonda gördüğümüze inanıyor ve ona göre hareket ediyor ve ona göre karakterimiz onlar oluşuyor ve bizi şartlandırıyorlar.
**Bütün medya organları Siyonizm’e hizmet ediyor demek doğru olur mu?
-İşte bunun ayrımını iyi yapmamız gerekiyor. Bizim gibi bir yanı Müslüman olan ülkelerde, Komünizm yanlısı medya, Kapitalizm yanlısı medya, Liberal medya, ırkçı medya, diyalogcu medya ve hatta Şeriatçı medyayı hep bu adamlar kuruyorlar. Bunun için bu işlere hevesli adamlar buluyorlar ve bu yolda milyarlar döküyorlar. Siz Kapitalist iseniz bakıyorsunuz. A ne güzel bir medya çıkmış. Alıyorsunuz çevrenize tavsiye ediyorsunuz. Komünistler için durum böyle, ırkçılar için durum böyle hatta şeriatçılar için durum böyle oluyor.
Elbette her ülkede her fikrin idealist insanları da var. Onlar da kendi medyalarını yayınlıyorlar. Bir de bakıyorsunuz her kesimden ikişer, üçer, dörder medya yayınlanıyor. Bunların hangisi idealist yani samimi, hangisi işbirlikçi, bunu anlamanız mümkün olmaz. Gerçek medya ile işbirlikçi medyayı ancak seçimler geldiğinde ayırt edebiliriz. Seçimler geldiği zaman, komünist kanal da olsa, Liberal kanal da olsa, ırkçı kanal da olsa, şeriatçı kanal da olsa aynı adayı desteklemek için bir araya geliverirler. Hepsi de aynı adaylara destek verirler ve onu iktidara taşırlar. Medya bugün bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tek elden kontrol ediliyor. O ahtapotun kollarını düşünün, bu kolların her birinin ismi ırkçı, şeriatçı, komünist, liberal kollar olabiliyor.
**PEYGAMBERİMİZ DE MEDYAYI KULLANMIŞTIR
Medyayı kullanmak, Peygamberimizin bir sünnetidir. İslam’ı yaymak için Mekke’de bütün Mekkelileri Safa tepesi etrafına topladı ve onlara; “Şu dağın ardında size doğru gelmekte olan bir düşman ordusunun varlığını haber versem ne dersiniz? Dedi. Onlar da; “Sana inanırız. Çünkü sen asla yalan söylemezsin ve Muhammed-ül Emin’sin” dediler. O bu cevabı alınca; “O halde şuna da inanın ki ben bir Peygamberim. Allah vardır ve birdir” dedi. Mekke Müşrikleri Mekkelilerin kafasını dağıtmak için itirazlar yaptılar.
İşte Peygamberimiz Mekkelileri bu tepe etrafında toplayabilmek için daha önce Mekkeliler tarafında bir tepeye yerleştirilen bir çanı çalmak suretiyle muvaffak oldu. O çan bu günkü medya işini gördü. Bir haber veya olayı en kısa zamanda birçok insana ulaştırmada vasıta oldu.
**Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
-Eğer Türkiye'de Hakk'ın gelip, batılın zahir olmasını istiyor isek medyaya büyük önem vermeliyiz. Hakkı da medya aracılığı ile insanlara ulaştırmalıyız. Çünkü medyayı biz elimize alamazsak, başkaları alıyor ve halkı istedikleri gibi yönlendiriyor. Biraz önce, güç açısından medya ile atom bombasını karşılaştırmıştık. Atom bombası insanı öldürür. Ancak medya insanı öldürmez, daha beter yapar ve narkozlaştırdığı insanları dünyada bir köle haline getirir, ahrette ise ebedi felakete sürükler. Türkiye'de de durum böyledir, Avrupa'da da, Amerika'da da. Medyayı ele alamazsak, onlar bizi ele alır. Yerel gazetelerin halk üzerinde ki tesirleri de ulusal medyadan farklı değildir. Onun için teşkilat mensupları yerel gazete çıkartmak isterlerse ben kendilerine yardımcı olacağım. Beş kuruş harcamadan onların gazete çıkarmalarına yardım edeceğim.
NEVZAT LALELİ KİMDİR?
Nevzat Laleli, Konya eşrafından Seyit Mehmet Laleli’nin oğlu olup, 1946 yılında Konya’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Konya’da, tamamladı. Daha o yıllarda sosyal ve kültürel çalışmalara katıldı. Yüksek öğrenimini 1968–71 yılları arasında Ankara’da Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği bölümünde tamamladı. İlk sene Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın öğrencisi oldu. Öğrencisi olarak Erbakan’ı yakından tanıyan Laleli, onun siyasi çalışmalarında ona yardımcı oldu. 1969'dan bu yana Milli Görüş çizgisini değiştirmeden çalışmalarını sürdüren Laleli, 1980–97 arası 17 yıl (MGV) Milli Gençlik Vakfı'nın Genel Başkanlığını yürüttü. 17 Ağustos 1997'de yapılan genel kurulda görevden ayrıldı. Aynı genel kurulda delegelerin oyları ile kendisine Milli Gençlik Vakfı Şeref Başkanı unvanı verildi. Günümüzde HAY-DER Hayırda Yarışanlar Derneği Genel Başkanlığı yapmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.