Erbakan'ı Türkiye anlayamadı
Mustafa Kurdaş kimdir?
Öğrencilik hayatından beri Milli Gazete'de faal olarak çalıştı. Milli Gazete'de 20'inci yılını bitirdi. Milli Gazete'de, parlemonto muhabirliği, başbakan muhabirliği, TV 5 Ankara Temsilciliği ve haber müdürlüğü görevlerini yürüttü. Erbakan Hoca'nın vefatından 20 gün önce de Milli Gazete Genel Yayın Yönetmenliği görevini getirildi. 2 yıldır da bu görevi yürütüyor.
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın medya planlamasını yapan Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, “Türkiye Hoca'yı anlayamadı. Farklı İslam ülkelerine gidin de Hocamızı bir sorun. Onları dinlemeden Hoca'yı anlayamazsınız” dedi
İslam dünyası için gecesini gündüzüne katan Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca'nın yakın çalışma ekibinde bulunan onun medya planlamasını yapan ve aynı zamanda da iki yıldır da Milli Gazete Genel Yayın Yönetmenliği yapan Mustafa Kurdaş ile Erbakan Hoca üzerine röportaj gerçekleştirdik. Kurdaş, Erbakan Hoca'yı daha iyi tanımak isteyenleri yurt dışında bulunan Müslümanlardan dinlemek gerektiğini ifade etti. Kurdaş, yurt dışındaki liderlerin ve Müslümanlar'ın, Türkiye'deki insanların Erbakan Hoca'yı anlayamadıklarını söylediklerini belirtti.
Sayın Kurdaş, sizin Merhum Necmettin Erbakan Hoca ile tanışmanız nasıl oldu?
Milli Gazete'ye yeni başlamıştım. Hocamıza bir ziyaret gerçekleşmişti ve bizden bir foto muhabiri istedi. Büroda sadece ben vardım. Erbakan Hocamız'ın Milli Gazete'nin flaşları ile ilgili darbı meselleri vardı. Arkadaşlarım beni uyarmıştı. Hocamız'dan fotoğraf çekerken flaş patlatmam gerektiğini söylemişlerdi. O zaman büyük flaşlar vardı. Pili dolsun diye açtım. Gittiğimde Hocamın yanında 30-40 kişilik bir ekip vardı. Ben fotoğrafı çektim flaş patladı. Ben şükür ettim orada. Sonra bir fotoğraf daha çek dediler. Flaşı açtım ama çok az doldu. İnsanlar da artık hadi çek der gibi bir havaya girdiler. Hocamız da çek deyince flaşın dolu olup olmadığına bakmadan çektim. Flaş patlamadı ve Erbakan Hocamız 'sen de Milli Gazete'densin' dedi. Hocamız'ın bizimle ilk konuşması böyle oldu. Değilse biz Hocamız'a ortaokul ikinci sınıftan beri bağlandık. Bir keresinde de yine ilk başladığım zamanda Erbakan Hoca Meclis'te bir basın toplantısı düzenleyecekti. Büroda ben olduğum beni götüreceklerdi. Ben de 'benim basın kartım yok ben giremem' dedim ama onlar 'sen gel biz seni götürürüz' dediler. Genel merkeze gittim. Hocamızın makam arabası çekilmiş, bana da 'hadi bin' dediler ve makam aracına bindim. 20-25 günlük gazeteci iken aracın ön koltuğuna oturdum. Ama diz kapaklarım zangır zangır titriyordu. İçimden İnşaalah Hoca bana soru sormaz diye dua ediyordum. Ama bunların hepsinden önce Erbakan Hoca'nın arabasındayım. Refah Partisi ile Meclis'in arası araç ile 15 dakikadır ama Erbakan Hoca'nın arabası ile 5 dakikadır. Ama benim için sanki saatler geçti. Hoca bana bir soru sordu burda ama ne ben Hocanın sorduğu soruyu ne de benim verdiğim cevabı hatırlıyorum. Onun için her zama derim, bir lider muhatabının diz kapaklarını titretiyor olmalı diye.
Erbakan Hoca'nın yakın çalışma ekibi içerisinde uzun yıllar görev aldınız. Peki Erbakan Hoca ismi sizde neyi ifade ediyor?
Erbakan Hoca deyince aklıma ilk gelen 'asrı değiştiren lider'dir. 17 Ekim'de yapılan Kongre'den sonra tekrar Genel Başkan olunca, onun medya planlamasını yürtüyorduk. Yazarları ağırlıyorduk. Bunların birinde Yavuz Donat'ı Hocamız misafir etti. Donat, Hocamız'a 'siz çok şey değiştirdiniz, sıfırdan aldınız, Türkeş gibi büyük bir başarı elde ettiniz' dedi. Sayın Hocamız, 'ne münasebet Sayın Türkeş ne yapmıştır? Biz asrı değiştirdik' ifadesini kullanmıştı.
Erbakan Hoca'nın Konya seyahetinde bulunduğunuz bir anınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
20 yıl peşinde koştuk, hocanın hızına hiç yetişemedik. Konyada bir dizi belediye açılışları olmuştu Refah Partisi'nde iken. Ben de o zaman Milli Gazete adına buraya gelmiştim. Erbakan hoca Milli Gazete muhabirlerine çok önem verir ve bizler her zaman escortta yer alırdık. Hoca gittiği her yere, Milli Gazete'nin gelmesini isterdi. Başka yayın organı fazla ilgilendirmezdi. Konya'nın girişinde büyük bir konvoy ile karşılaştık. Bizim escort arabası su kaynattı. Biz yetişemedik. Hoca bir katlı otopark açılışını yaparken 20 dakika bizi bekledi. Milli Gazete muhabirini. İsmimiz ile ananos ettirdi. Hocanın hızına yetişmek kolay bir şey değil. Çalışma temposu çok yüksekti. Ben hocamızın sabah erken saatlerde çıkıp, gece 2-3'lerde evine girdiğini bilirim. Seçim gezilerinde, gece bir de miting yaptığmızı bilirim. Konuşan çalışın oydu ama yorulmuyordu. Hocamıza, son dönemde bir gazete muhabiri, 'Siz nasıl anılmak istersiniz' dedi, Hoca da, 'Başbakan olarak, akademisyen olarak değil, biz malı ile canı ile cihad eden bir Müslüman olarak anılmak isteriz' dedi. 85 yaşında hastanede bile cihadı tarif ediyordu. Benim açımdan akan sular duruyor. Büyük bir lider ve cihad adamı idi. İnşallah biz de onun yolundan gidenlerden oluruz.
Erbakan Hoca çalışma ekibini seçerken nelere dikkat ediyordu?
Hoca açısından bir kişinin ihlası, duruşu, iş tutuşu çok önemlidir. Hocamız, bir işi üstlenen insanı ardından takip etmeyi sevmezdi. Bir insanın önemli noktasını keşfettiği zaman o önemli noktasını bu dava için faydalı şekle dönüştürmeyi biliyordu. Yakınındaki uzağındaki kimseyi kırmadan, kimseyi dışlamadan, kovmadan, herkesi de bu davaya çalışmaya ortak olma noktasında bir liderlik vasfı vardı. Hoca en yakınıdaki insanları en fazla koştururdu. Genel başkan kim olacak tartışması olacağı zaman bile, 'biz Cumhurbaşkanı adayı değil, alnı terleyecek bir genel başkan arıyoruz' derdi. Yanında çalıştırdığı insanları hamama girip de terleyecek insanlardan seçerdi. Onun yanında çalışacak olanların mesaisi olmazdı. Hoca açısından bir sorun yerle gök arasında bir şeyse onun çözümü hoca açısından imkansız değildir. Hoca bu milletin 20-25 yıl önünden koşan bir insandı. Hoca'yı kavrayabilmek herkes için kolay bir şey değildi. Türkiye'de Hoca ile gitmediğimiz yer kalmadı. Bunun yanında birçok yurtdışı seyahetlerine de katıldım. Biz yorulduk ama biz onu evine bıraktığımız zaman o bize elinize sağlık diyerek dua ederdi ve bizim tüm yorgunluğumuz giderdi. Hoca'nın medya yönünü konuşacak olursak, rahmetli Erbakan Hoca'nın gazeteciler ile olan mesafesi nasıldı?
Hocamıza 70'li yıllarda karamala kampanyaları yapıldı. Olmadık iftiralar atıldı. Fotomontaj fotoğraflar basıldı. 1990'lı yıllarda karalama kampanyalarında Hoca hep üzülüyordu. Medya sürekli önünü kesmeye çalışıyordu. Medya sürekli farklı şekilde göstermeye çalışıyordu. 90'lı yıllarda ve 28 Şubatt'tan sonra Erbakan Hoca bir kez daha haklı çıkınca bir çok gazeteci bile Erbakan Hoca'ya hakkını vermeye başladı. Öyle ki birçok itiraflarda bulundu gazeteciler. Erbakan Hocamız'ın basın planlamasını yaparken, yeni yetme gazeteciler gelip de Hocamız'ın karşısına oturdukları zaman önce bi bacak bacak üstüne atarladı. Hoca'nın konuştukça ağırlığını gördükleri için değişiyorlardı ve iki dakika sonra bacaklarını indiriyorlardı. Ama 40 yıllık gazetecilerin Erbakan Hoca'ya saygısı çok yüksekti. Onlar Erbakan Hoca'nın bu ülkede neyi başardığnı, neyin mücadelesini verdiğini çok iyi biliyorlardı. Mücadelesinden dolayı hürmetleri büyüktü. Sevgisinden dolayı değil ama saygısından dolayı böyle idi. Gazetecilere karşı mesafeli dururdu. Onları hiçbir zaman dışarda tutmadı. 90'lı yıllırda ayda bir mantı yemeği düzenleyerek gazeteciler ile bir araya gelirdi. Gelenek haline getirmişti bunu. Erbakan Hoca bir şeklide gazetecilerin de nabzını tutmayı başarabilmiş bir siyasetçi idi.
Peki Milli Gazete için konuşacak olursak, Milli Gazete'nin Erbakan Hoca'nın hayatındaki yeri ve önemi neydi?
Milli Gazete, Erbakan Hoca'nın ve Milli Görüş Davası'nın sarsılmaz sesi ve savunucusu oldu. Hiçbir zaman bu çizgiden çıkmadı. Bu önemli bir unsurdu. Hiçbir hareket sessiz bir yürüyüş ile yapılamaz. O sesi vermek gerekir. Bazı televizyonlar Hoca'ya ambargo koydular, sesini vermediler. 28 Şubat sürecinde medyanın oynadığı bir rol vardı. Milli Gazete Hoca'nın sesinin kamuoyuna duyrulması noktasında önemli bir görev yürütüyordu. Bu önemi en iyi Ankara bürosundaki muhabirler bilir. İltifak törenlerinde Erbakan Hoca üç tane farklı farklı poz verir idi. Poz değiştirecekse bizim gözümüze bakardı. Biz gözümüzle 'tamam Hocam' işareti yaptığımız zaman pozunu değiştirirdi. Bir başkası çekmiş çekmemiş umrunda değildi. Hoca 28 Şubat sürecinde medyanın organize olup saldırdığı zamanda 'bugün Milli Gazete 100 bin satıyor olsaydı bunlar bu yaptıklarına cesaret edemezlerdi' demişti.
Yurt dışında Erbakan Hoca'ya bakış nasıl? İslam alemi Erbakan Hoca'yı nasıl görüyor?
Erbakan Hocayı tanımak isteyenler, İslam coğrafyasında başka ülkelere gidip orada tanıyanlardan dinlemesi gerekiyor. En iyi dışardan bakanlar Hoca'yı anlatıyor ve hakkını verebiliyor. Bir milletvekili bir dönem İslam ülkelerinin birinde Refah Parttisi'ni temsilen gitmişti. Namaz için abdest alacağı bir sırada bir Arap nerden geldiğini ve soruyor Türkiye olduğunu öğrenince 'sen Erbakan Hoca'yı tanıyor musun' diye soruyor. Milletvekilimiz, 'evet ben onun partisinin parlementeriyim' diyor. Arap da, 'Siz Tükler ne kadar şanslı bir milletsiniz ki Erbakan Hoca gibi bir lideriniz var. Ama ne kadar da şanssızsınız ki Erbakan Hoca'nın kıymetini bilmiyorsunuz' demiş.
Vekilimiz bunu bize anlattı ve aradan 20 gün sonra da, AK Parti'ye geçti. Erbakan Hoca'yı anlamak için Çeçenistan, Pakistan, Mısır gibi ülkelere bakmamız lazım. Erbakan Hoca'nın liderliğini en iyi anlayanlar ve kavrayanlar yurtdışındakiler.
Yurt dışından gelen liderlerden Erbakan Hoca'yı dinleme fırsatınız oldu mu?
Evet İmam Rabbani İstanbul'a bir konferansa gelmişti. Ben de orada kendisi ile röportaj yaparken, Erbakan Hocamız ile ilgili bir anektodunu paylaşmasını istemiştim. Kendisini bana şunları anlattı: “Erbakan Hoca'yı 70'li yıllardan beri uzaktan sevdik ve bağlandık. Bizler omuzumuzda ağır silahlar ile Sovyetler'e karşı cephede Cihat ettik. Sonra Sovyetleri kovduk, içimizde iç savaş başladı. Erbakan Hoca, 1985 yılında Afganistan'daki grup liderlerini Ankara'ya davet etti. Ben Hoca'yı ilk o zaman gördüm. İç savaşı bırakın diye bizi çağırdı. Biz de kendisine eşlik ettik.Sabah 8'de otelden çıktık, akşam gece yarısı 2'de otele geç vakitte vardık. Namazı bile bazen arabada kıldırdı, bazen yemeği bile arabada yedirdi. Benim Erbakan Hoca'ya bağlanmamdaki en büyük sebeplerden bir tanesi de bu idi. Biz Cihat etmiş olarak, bir İslam düşünürünün Erbakan Hoca kadar böylesine çalışkan olabileceğini 24 saat çalışabileceğini tasavvur bile etmemiştim.” bana bunları kendisi bizzat anlatmıştı. 1980-1990'lı yıllarda hacca gidenlerin yakalarında Türk Bayrağı'nı görenler, hemen Erbakan Hoca demişlerdir. Erbakan Hoca'nın İslam dünyasındaki sevinirliğini ve saygısını kendisinin cenazesinde bir kez daha gördük. Ankara'daki cenazede Bosna'dan iki uçak dolusu lider ve askeri yetkili geldi.
***
RÖPORTAJ: MUSTAFA ÖZÇELİK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.