'Dinimizi yok saydılar'
RÖPORTAJ: MUSTAFA GÜZEY
Terör Gazisi Jandarma Astsubayı Mustafa Işık (38), bölücü terör örgütüne yönelik gittikleri her operasyonda dualarla, cevşenler takarak yola çıktıklarını belirterek, “Yıllardır ‘askerler dinsiz’ diye yaygara kopardılar. Adeta dinimizi yok saydılar” dedi
Mustafa Işık, 1993 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) girerek 2005’in 24 Temmuz’unda, bölücü terör örgütü mensuplarıyla girdiği silahlı çatışma sonucu, sağ diz kapağının alt bölgesinden yaralanır ve o günden sonra görevine devam edemez. Şimdilerde Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği’nin Konya Şube Başkanlığı’nı yürüten Işık, yaklaşık 14 yıllık askerlik serüvenini Merhaba’ya anlattı. Jandarma Astsubayı, emri altındaki askerlerle, “Hiç unutamayacağım” dediği olayları bizimle paylaştı. Terör örgütüne yönelik bugünkü izlenen siyaseti de ağır bir şekilde eleştiren Mustafa Işık, “Biz bayrağımız için namusumuz için kan döktük. Tüm bunlar boşuna mıydı?” dedi.
- İlk olarak sizi tanımakla başlasak. Mustafa Işık kimdir?
Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği Konya Şube Başkanı’yım. Aynı zamanda Güneydoğu gazisiyim. 1993 yılında TSK’ya katıldım. Jandarma Astsubayı olarak 14 yıl hizmet verdim. Sonra en son görev yerim olan Şırnak Milli Komando Taburu’na geçtim. Burada Keskin Nişancı Ekip Komutanı olarak görev yaptım. Cudi Dağı bölgesinde bölücü terör örgütü ile girdiğimiz silahlı çatışma sonucu 2005 yılında yaralandım ve askerliğimi bitirmek zorunda kaldım. Evliyim. 15 yaşında bir oğlum, 9 yaşımda da bir kızım var.
- En son katıldığınız operasyon yani yaralanıp TSK’dan ayrılmadan önceki son operasyon hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Aldığımız bir istihbarat sonucu 6 tane asker, 9 tane rütbeli arkadaşımla Cudi Dağı bölgesine gittik. 5 kişiydiler. 4 tanesini ölü olarak ele geçirdikten sonra 1 tanesi nerede derken tepede gözcüleri varmış onun namlusundan çıkan ateş sonucu sağ ayağımın diz kapağımın altından yaralandım. Yaralanma sonucu ayağımda sinir lezyonu oluştu. Ayak parmaklarım ile ayak bileğim çalışmaz hale geldi.
- Beterin beteri varmış düsturu nispetinde iyi atlatmışsınız.
Aynen öyle. Çok şükür derneğimizde derecelerine göre gaziler, derecelerine göre sıralanmış durumda. Onlara göre yine halimize şükrediyoruz. Yani iyi durumdayım diyorum. Çünkü gözü olmayan, ayakları olmayan gazilerimiz var. Onlara göre benim vücut bütünlüğüm var. Kullanamazsak da var.
- Bu sakatlığınız sizi nelerden yoksun bıraktı?
Eskiden haftada 3 kere halı sahada maç yaparken veya hiç durmadan 8 – 10 saat yürürken şimdi bunu yapamıyorum. Ayakta yarım saatten fazla duramıyorum. Tekrar ifade etmek isterim ki çok şükür, şimdi yarım da olsak eli olmayanın eli oluyoruz, ayağı olmayanın ayağı oluyoruz, evladını şehit verene evlat oluyoruz.
- Yani yılmak yok, büyük bir azimle hayat mücadelesine, “devam” diyorsunuz.
Kesinlikle. Derneğimizi gezdiğinizde görürsünüz, bütün şehit ailelerimizle bir bütünüz. Mücadeleye devam etmek zorundayız. Çünkü hakikaten psikolojileri iyi değil. Dediğim gibi haftada 3 – 4 kere maç yaparken birden durup yatağa mahkûm olmak kolay bir durum değil. İster istemez psikojik olarak etkiliyor insanı.
- 14 yıllık askerlik serüveninizde son görev yeriniz olan Şırnak Milli Komando Taburu hariç başka nerelerde bulundunuz?
1993 yılında TSK’ya girdikten sonra 94’te atamam Kastamonu’ya yapıldı. Kastamonu Taş Köprü ilçesinde 2 yıl görev yaptım. Ondan sonra Van Gevaş Komando Bölüğü’ne geçtim. Tabii bu arada da İzmir Foça’ya komando kursuna gittik geldik. Komando eğitimi aldıktan sonra ilk görev yerim Van Gevaş’tı ama ilk görevim Kuzey Irak Murat Operasyonu idi. Öyle de bir şansızlığımız vardı.
- Zorunlu askerlik kapsamında mı oluyor bunlar?
Yok ben rütbeli, astsubay olarak yaptım. Van’a tayin oldum. Dediler ki, “Ya Gevaş çok güzel bir yer, tam gölün kenarında, sen komando birliğindesin ama ilk görevin Kuzey Irak Murat Operasyonu.” Yani düşünün ki Batı’da siz 3 yıl kaldınız, 18 yaşında askeriyeye girdiniz. 21 yaşında benim ilk görev yerim Kuzey Irak’tı. 30 gün kaldım. Buradaki operasyonlar çok etkileyiciydi.
- “Etkileyici” derken neyi kastediyorsunuz?
Yani hayattan tamamen kopmuş durumdasın. Askerinle komutanlarınla bir aradasın. Bir nevi Allah ile baş başasın. Filmlerde de seyrediyoruz; uyuma ölürsün, uyuyamıyorsun. Gözetleme yapıyorsun. Gündüz yol yürüyorsun, gece arazi arama taraması yapıyorsun. Biz Kuzey Irak’a Şemdinli’nin Derecik ilçesinde girdik. 4 gün 4 gece hiç uyumadan sadece 45 dakikalık yemek molaları ile yol yürüdüğümüz hatırlıyorum. Bir de o bölge bilmediğiniz bir arazi. Nereden hangi tehdidin geleceğini de bilmiyorsunuz.
BOŞUNA MI KAN DÖKTÜK?
- Bu süreçte motivasyon da önemli, öyle değil mi?
Tabii ki de. Düşünün ki ilk görev yerin, Kuzey Irak’tı. Motivasyonun yüksek olması da haliyle çok zordu. 3 yıl orada görev yaptım ben. Tabii Van bölgesinde de gitmediğimiz ilçesi, çıkmadığımız dağ, görmediğimiz bir kayası kalmadı. Malum şahıs, bebek katili dediğimiz kişinin İmralı’ya getirilme sürecinde görev yaptım. Yani çok acı tablolardı.
- Siz bunları anlatırken benim tüylerim diken diken oluyor. Bunları dile getirirken halet-i ruhiyenizi samimi bir şekilde öğrenebilir miyim?
Şimdi bu yapılan açılımdır, barış sürecidir, adlarını ne koyduklarını da bilmiyoruz, işte Habur olaylarıdır, bunları gördükten sonraki insanın psikolojisi nasıl olabilir? Düşünün 14 sene bir mücadele vermişsin, sırf devletin bekası, vatanın bölünmezliği, milletin huzuru için, bayrağımız, namusumuz, dinimiz için fakat şimdi hükümetin şu uygulamalarını görünce, “Acaba mı?” diye soru işaretleri doğuyor zihnimizde. Yani biz boşu boşuna mı kan döktük?
- Tek bayrak, tek devlet mücadelesi.
Evet. Bu mücadeleyi verirken seve seve veriyorduk. Aziz vatanımızın ulusal değerlerine karşı gelen düşmanlara geçmişte nasıl kanımızı akıttıysak, canımızı verdiysek bugün de hazırız. Ama bu yaşanan süreçte biz hakikaten çok üzülüyoruz.
- Yani hükümetin Müzakere Süreci’ni mi eleştiriyorsunuz?
Evet. Bu süreçte savaşın sona ermesi için istihbarat güçleri görüşebilir. Ama tutup da devletin bakanı, Başbakan’ı TV’lerde açık açık görüşme yapmasının belirtilmesi, bizi rencide ediyor ve incitiyor. Biz görüşülmesin demiyoruz. Muhakkak görüşülecek. Terör örgütünü bitirmek adına her şey yapılacak. Ama bu şekilde bir görüşmeyi doğru bulmuyoruz. Buraya Akil İnsanlar da geldi. Bir Barış Süreci’nden bahsettiler. Ya Barış Süreci diye bir şey yok. Yani barış yapacak bir savaş içerisinde değiliz. Tamam bir mücadele var. Nedir? Terörle mücadeledir. Terörle mücadeleyi bitirmek için bir süreç olabilir. Ülkede terör sorunu var. Ne Kürt sorunu, ne Kürt – Türk savaşı var. Böyle bir savaş söz konusu değil.
- Bu dediklerinizi biraz daha açar mısınız?
Şöyle, tamam terörle mücadele vermek adına her şey yapılsın. Biz de dahil herkes terör bitsin, şehit gelmesin, der. Ama bunu yapmak için boşaltalım verelim, Mısak-ı Milli sınırlarını mı değiştirelim? Yani tutup da adamlara, “Tamam siz Kürdistan’ı kurun mu?” diyelim. 1918 yılından itibaren verilen Kurtuluş Mücadelesi’nin anlamı ne idi? O zaman boşuna mı ecdadımızı şehit verdik. Veya biz kendi üyelerimizden boşuna mı şehit verdik. Bunlar bizim ağrımıza gidiyor, bizim kanımıza dokunuyor. Sürekli taviz tavizi doğuruyor. Habur olayında bayram yeri gibi adamlar teröristleri karşıladılar. Böyle bir şey yok ya!
MEVLANA’DAN DOLAYI KABUL ETTİK
- Akil İnsanlar’a da bunları dile getirdiniz mi?
Tabii ki de dile getirdik. Bizim zaten öncelikli düşüncemiz onların görüşme randevularını kabul etmemekti.
- Buraya gelmeden önce değil mi?
Evet. Biz dedik ki taleplerini kabul etmeyelim. Ancak bunu her ilde yaptılar, gariban bir şehit ailesini buldular, gittiler evine işte, “Terör bitsin mi?” 7’den 70’e herkes terör bitsin der, şehit gelmesin der. Biz Anadolu insanı olarak misafirperveriz. Kim kapını çalarsa Tanrı misafir deyip kapını açarsın. Kapına gelen adama defol git diyemezsin. Ne yaptılar? Bir şehit ailesinin evine gittiler. Yemek yiyeceğiz, sohbet edeceğiz deyip kandırdılar. Dedik ki buna engel olmak adına, Konya’da da böyle birini kullanırlar – nitekim kullandılar da - tamam buyurun derneğe gelin.
-Yani engel olamadınız.
Evet, engel olamadık. Çünkü benim evime de gelse, “Gelmeyin” diyemezsin. Hazreti Mevlana’dan dolayı kabul ettik, çağırdık. Dedik ki, “Ne biliyorsunuz bu süreçle ilgili?” Yani bizim buraya AK Parti milletvekilleri de geliyor. Muhalefet milletvekilleri de geliyor. Hepsine sorduk. Süreç nedir? Ne biliyorsunuz? Hiçbir şey bilmiyorlar. İnanın ne için geldiklerini onlar kendileri de bilmiyorlar.
- Fakat 83’ten beri savaşıyoruz. Hâlâ da bir netice alamadık. Şimdi ise ister istemez Müzakere Süreci konuşuluyor. Yani sonuç almak için her yol denenmemeli mi?
Bakın, kesinlikle bu da denenmeli. Ama TV’lerin önünde şehit ailelerinin ve gazilerin önünde onları rencide edecek şekilde değil. Devletin istihbarat birimi vardır. ASALA ile görüşmedi mi, zamanında istihbarat birimleri. Gitti görüştü, bu şekilde bitirdi. Ama kimin haberi oldu? Müzakere yapılırken böyle TV’lerde bangır bangır bağırıldı mı?
- Yani atılan adımları samimi bulmuyor musunuz?
Bulmuyoruz. Örgüte destek veren Meclis’teki kişilerde bizi temsil etmiyor. Terör örgütünün temsili olan milletin vekili olamaz. Terörün vekili olur.
- Adam akıllı siyaset yapsınlar eyvallah.
Bunların ki siyaset değil ki. Şeker veriyorsun, arkasından lokum istiyor. Lokum isteyince karnım aç diyor. İstekleri bitmiyor ki. Hep daha fazlasını istiyor.
- Türkiye karışık bir nüfus yapısına sahip. İşte Alevi’si, Sünni’si, Kürt’ü, Çerkez’i… Dış güçler de bu karışık yapıyı kaşıyarak bir kaos oluşturuyor. Sizin bölüğünüzde de sırt sırta verdiğiniz farklı kültürlerde kişiler var mıydı?
Olmaz olur mu? Kardeşi terör örgütünde olan askerim vardı benim. İslamiyet’i dört dörtlük yaşayan askerim de vardı, Ateisti de. Biz 72 milletten oluşan ulusuz. Şimdiye kadar ülkemizde Türk – Kürt sorunu mu vardı? Bizim barış, kardeşlik içinde mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamayı tekrar öğrenmemiz lazım. Yani çalışmamız lazım. Hazır yemeğe bakmamamız lazım. Bakın biz hâlâ mücadele veriyoruz. Ben gazi olmama rağmen halen bir mücadelenin içerisindeyim. Böyle olursak biz millet, bir bütün oluruz.
- Ara sıra vakti zamanında TSK’ya hakkıyla hizmet etmiş emekli komutanlardan dinliyoruz, okuyoruz, diyorlar ki,“Teröristleri bir mağarada sıkıştırdık. Pat! Komutanlıktan bir emir geliyor, ‘geri çekilin’ diye biz de operasyonu tamamlayamadan dönüyoruz.” Gerçekten de size göre böyle vakalar yaşanmış mıdır?
Ben 14 yıl askerlik yaptım. Böyle bir şey duymadım.
- Derin yapılanma şeklinde dediğimiz.
Kesinlikle böyle bir şey yok. Ha, şu vardır; araziye bakıyorsun. Hakim bölge vardır, mahkûm bölge vardır. Sen mahkûm bölgesindesindir, teröristi görürsün hakim bölgededir, adama ateş edemezsin sen bir tanesini öldürürsün o senin 20 kişilik timini öldürür. Bu durumda ateş edemezsin. Ancak bu şekilde geri çekilme olur. Onun dışında olmaz. Ben hiçbir şekilde ne komutanımdan duydum böyle bir şey ne de askerime dedim. Bu tamamen insanların orduyu karıştırmak için yaptıkları bir şey.
- Böyle hadiseler yaşanmamıştır mı demek istiyorsunuz?
Yaşandığına inanmıyorum. TSK’yı yıpratmaya yönelik çalışmalardır.
ALLAH’IN GÜÇ VERDİĞİNE ŞAHİT OLDUK
- Yaklaşık bir 14 yıllık bir askerlik serüveniz var. Bu serüvende unutamadığınız, başınızdan geçen bir olay var mı? Bizimle paylaşmak ister misiniz?
Van’da operasyona gittik. Yerde diz boyu kar var. Karın olmadığı bir bölgede oturduk. Sabah görevimizi tamamladık. İşte kahvaltıdan sonra devam edeceğiz görevimize. Gece sabaha kadar yol yürümüşüz karın içinde. Dağda keven otları vardır. Kışın onlar yanar. Onları yakarak ısınabilirsin ancak. İki tane askerim botlarını çıkardı. İnanın botun içinde çorap buz tutmuştu. O askeri o çorabı çıkartıp keven otundan eritmeye çalıştığını hiç unutamam. Hakikaten oradaki şartlar öyle insanların buradan ahkam kestiği gibi, “bitiremediler” denilecek tarzda bir şey değil. Cenab-ı Allah Türk askerini koruyor biliyor musunuz? Cenab-ı Allah güç veriyor, sağlık veriyor biz o gün şahit olduk.
- Peki girdiğiniz operasyonlarda zaman zaman askerlerinizin gözlerinde bir korku hissettiniz mi?
Ya tabii ki de. 18-20 yaşında bir delikanlıyı alıp gelmişsin. Eline silah vermemişsin. 3- 4 aylık bir eğitimin arkasından adamı gönderiyorsun operasyonlara. Herkes helalleşip, dualarla gidiyordu. Yıllardır askerler dinsiz diye yaygara kopardılar. Adeta dinimiz yok saydılar. Halbuki operasyonlardan sonra kurban kesiyorduk. Operasyonlara dualar ederek gidiyorduk. Cevşenler takıyorduk. “Şu duayı okuyalım oğlum, Allah bizi korur” diyorduk.
- Yani din ile askeriye hep ayrı kefeler olarak değerlendirildi.
Olur mu öyle şey ya. Türk – Kürt ayrımı yapanlar nasıl varsa asker – din ayrımı yapanlar da var. Hepimiz Müslümanız elhamdülillah.
- Peki şu anda Ergenokon’dan Balyoz’da içeride olan muvazzaf askerler, Generaller sizinle aynı düşüncelere sahip midir acaba?
Tamam, 5 parmağın 5’i bir değil. Muhakkak birkaç tane sıkıntı olmuştur ama mümkün değil. Ya biz bu insanlarla sırt sırta verdik. Mücadele ettik. Terörle mücadele verdik.
- Yani Ergenekon denilen yapılanmayı gerçek dışı olarak mı görüyorsunuz?
Suçlu olan vardır. Ama dediğim gibi 5 parmağın 5’i bir değil.
-Anladım. Hükümetin gazilere yönelik çalışmalarını nasıl değerlendirirsiniz? Yaşam kalitelerini yükseltme adına adımlar atılıyor mu?
Biz 3 yıldır bir çalışma yürütüyoruz. Hükümet de son iki yıldır tabi tam istediğimiz seviyeye gelmese de yavaş yavaş torba yasalara birkaç madde sıkıştırarak çalışmalar yapıyorlar.
- Son olarak derneğiniz hakkında neler söylemek istersiniz?
2009 yılının Haziran ayında kuruldu. Derneğin kurucu başkanıyım. İlk başta 39 tane şehit ailesi ve gazi ile yola çıktık. Derneğimizin sloganı da şu idi: “Üye sayısının artmasını istemeyen tek dernek.” Yalnız şu an üye sayımız 250’nin üzerinde.
- Üye sayısı artmasın derken neyi kastediyorsunuz?
Herkes bana genelde bu soruyu soruyor. Başka gazi olmasın, başka şehit vermeyelim. Konya en fazla şehit verdiğimiz illerin başında geliyor. Bundan sonra gazi vermeyelim, şehit vermeyelim üye sayımız artmasın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.