Bölge halkını katlettiler!

Bölge halkını katlettiler!
Terör örgütünün sırf Türk askerine yardım etti diye bölge halkını acımasızca katlettiğini dile getiren Gazi Süleyman Ege, "Bize yumurta pişiren, çay ikram eden, ailemizle konuşmak için telefonunu veren vatandaşları hainler bir gecede insafsızca öldürdü"

RÖPORTAJ: EMRE ÖZGÜL

ÜLKEDE TÜRK-KÜRT SORUNU YOK

Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Hakkari ve Kuzey Irak gibi teröristlerin hücrelendiği yerlerde çeşitli çatışmalara giren Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Konya Şube Başkanı Gazi Süleyman Ege; şehit olmaktan değil, dağlarda naaşının teröristlerin eline geçmesinden  korktuğunu dile getirdi. 90'lı yıllarda ülkenin yandığını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin ise daha karışık olduğuna dikkat çeken Ege, "Bu ülkede Türk-Kürt sorunu yok. Sadece ismi sürekli değişen fakat aynı amaca hizmet eden terör sorunu var" diye konuştu.

img_4086.jpg


**Askerlik maceranız nasıl başladı?

-1991 yılında askeri vazifemi yerine getirmek istedim ve silah altına alındım. Acemi Birlik yerim Samsun'a çıktı. Samsun'da Sıhhiye eğitimi aldım. Taburumuzda 5 bölük vardı. Denizci, havacı, karacı, Jandarma... Ben, Jandarma sınıfına düştüm. Diğer bölükteki arkadaşlara Askeri Hastanelerde görev yapacağı söylendi. Jandarma bölüğünde olanların ise Doğu ve Güneydoğu Anadoluya gönderileceği belirtildi. Eğitimleri aldıktan sonra dağıtımımız yapıldı, benim yerim Tunceli'ye çıktı. Askerlik maceram böyle başlamış oldu.


TUNCELİ'Yİ BİR GAZETECİNİN KİTABINDAN ÖĞRENDİM

**Usta birliğinizin Tunceli'ye çıkması sizi korkuttu mu?

-Hemen haritaya baktım, Tunceli haritanın ortasındaydı ilk başta rahatladım. Karakol baskınları falan genellikle 90'lı dönemlerde sınır karakollarına oluyordu. Sadece 'Şu veya bu karakolda böyle olaylar oluyor' tarzında duyumlarımız vardı. İçimden 'Tunceli'de terör yoktur' dedim. Daha 20 yaşlarındaydım. Usta birlik yerimin belli olduğu gece arkadaşımın biri kitap getirdi. Kitabın ismi 'Bir Asteğmenin Dersim Hatıralarıydı.' Bu kitabı yazan da bir gazeteciymiş. Bu gazeteci, yedek subay olarak askerliğini Tunceli'de yapmış ve yaşadıklarını, başından geçenleri kaleme almış. Bir gecede bu kitabı okuyup, bitirdim. Terör, terörist, çatışma, yaralılardan bahsediliyordu kitapta. O zaman anladım işte Tunceli'de terör olaylarının olduğunu. Sonra ben, izin için Konya'ya geldim. Konya'dan da Tunceli'ye gidip, birliğime katılacaktım. İzni yaptım, yola düştük. Elazığ'a kadar gittik, hiç bir sıkıntı yaşamadık. Daha sonra Tunceli'ye yaklaştıkça belli mesafelerle araçlarımız durduruldu. Araçların içine askerler giriyor, kimlikleri kontrol ediyorlar, sonra biz yine yolumuza devam ediyoruz. Böyle sık bir kontrol noktalarından geçtik. Aklımızdan 'Tunceli'ye gideriz, biraz gezeriz sonra birliğe teslim oluruz' diye geçiyordu. Tunceli Otogarı'na girer girmez, inzibatlar gelip bizi aldılar. 'Burada gezemezsiniz dediler' ve bizi birliğimize götürdüler. Tunceli'nin tehlikeli bir yer olduğunu asıl o zaman idrak ettim.

42132051_933315596855396_7071676348787326976_n.jpg


BÜTÜN GECE ARKADAŞIMIN NAAŞINI SULADIM

**Tunceli günleriniz nasıl geçmeye başladı?

-Tunceli'de birkaç gün bekledik, ilçe dağıtımlarımız yapıldı. Beni Tunceli'nin Mazgirt ilçesine gönderdiler. Mazgirt'te de bekledik, ardından bizleri karakollara dağıttılar. Benim fizik iyi olmasından dolayı Köprü karakolu vardı, yol araması yapılırdı. Siviller ile muhatap olunduğu için ilk öyle görev yaptım. Sonra Ataçınar Karakolu'na gönderdiler. Tunceli, Bingöl ve Elazığ üçgeninde bulunurdu Ataçınar karakolu ve bu karakol kritik öneme sahipti. Hala Tunceli'deki tehlikenin tam farkında değildim. Biz, Samsun'da Kırıkkale silahları ile eğitim yapıyorduk. Tunceli'de içi mermi dolu G3 verdiler. Silahla spora çıkmaya başladık. Kış ayındaydık ve Ataçınar karakolu, kardan görünmüyordu. Sadece mevziler görünüyordu. Araçlar ile belirli noktalara kadar gidiliyordu. Karakolda neler yaşanabileceğini, işleyişinin nasıl olduğunu anlattılar. Çatışmaların olduğunu, uzun süre devam ettiğini öğrenmeye başladık. Tunceli'ye ve askerliğe tam yeni yeni alışırken 12 gün sonra bizim karakol bölgesinde bir çatışma çıktı. 12 terörist öldürülmüştü. O teröristler, bizim karakolun helikopter pistine serildi. İlk kez bir ceset gördüm. Bunların neden dağa çıktığını, neden ve nasıl örgüte bulaştıklarını sorgulamaya başladım. Bahar ayı geldi. Duyumlar artmaya başladı. Ben de o dönemlerde karakolun telsizini dinliyorum. Bütün istihbarat raporları benim elimden geçiyordu. Hangi bölgeden kaç teröristin geçtiğini, kiminle iletişim kurduklarına dair istihbarat ulaşmaya başladı bize. Yoğun terör propagandalarının yapıldığını öğrenmiş olduk. 1992 yazında uzun süreli çatışmalar oldu. Bir ara çatışmalar kesildi. Teröristler, plan değiştirdi. Devletin işçilerine ve araçlarına zarar verdiler. Ortalığı yakıp yıktılar. Bizim karakola Elazığ Karakoçan'dan erzak gelirdi. Erzak getiren aracımızı yaktılar, şoförü de öldürdüler. Hemen yan köyümüzün muhtarını ve 11 çocuğunu katlettiler. Teröristler, 'Bu muhtar devlete çalışıyor' diyerek, böyle bir girişimde bulundular. Güleç Köyü'nde 17-18 yaşında bir kız kardeşimiz vardı. Bize çay, çorba ikram ederdi. Teröristler, 'Sen düşman askerine hizmet ediyorsun' diyerek bu kardeşimizi de kurşuna dizerek öldürdüler. Bir arkadaşımızı devriyedeyken, pusuya düşürüp şehit ettiler. Benim arkadaşımın vücudu kokmasın diye onun cansız bedenini bütün gece suladım. Sabah helikopter, naaşını aldı ve memleketine götürdü. Anlatacak çok şey var da, Tunceli günlerimiz işte böyle üzücü olaylarla geçti.   

42196409_517056252054490_4478927814803849216_n.jpg


GERİLLA HAREKETİNİN DOĞUM YERİNE ATANDIM!

**Profesyonel asker olma sürecinizden de bahseder misiniz?

- Askerliğim bitti. 1 yıl içinde çok şey yaşadım, gördüm. Memlekete geldim. Öyle bir psikolojiye bürünmüşüm ki, gözlerim sanki hep terörist gelecekmiş diye tepelerdeydi. Sanki her tarafta terörist vardı. Karakoldaki arkadaşlarımız ile iletişimimiz devam ediyordu, sık sık konuşurduk. Jandarma uzman alımı olduğunu söyledi bir arkadaşımız. Olsak mı olmasak mı diye konuşurken, 3 arkadaş hep birlikte Uzman Jandarma olmayalım diye kararlaştırdık. Askerdeyken bir Uzman Çavuş arkadaşımızı şehit vermiştik ve bu bizi çok etkilemişti. Her şey değişti, biz Uzman Çavuş olduk. 2 arkadaşım Kara Kuvvetleri'ne girdi ben de Jandarmaya girdim. Emirdağ'da bir yıl okudum. Daha sonra kura çektik, atamalarımız belli oldu. Ben de Maraş'a gittim. Türkiye'deki ilk silahlı devrimcilerinin eylemlerinin yapıldığı dönemde çalıştım. Gerilla hareketinin başladığı Engizek ve Nurhak Dağları'nda görev yaptım. Komanda birliğine gittim. Terörle mücadele kapsamında yer aldım. Çeşitli operasyonlara katıldım, kendimi çatışmaların içinde buldum. Ülke yanıyordu, doğu bölgesi daha da kötü haldeydi. 2 yıl Maraş'ta kaldım.

42104935_283744342351543_4593486846129864704_n.jpg


MURAT KARAYILAN VE EKİBİNE DARBE!

**Katıldığınız en büyük operasyon hangisiydi?

-Daha sonra Diyarbakır Jandarma Özel Harekat (JÖH)'e tayinim çıktı. Bugünkü JÖH'lerin kurulduğu ilk birimde görev yaptım. A timleri sadece Subay ve Astsubaylardan oluşurdu. Ben de B timinde unsur komutanıydım. B timinde de A'ya göre ilaveten uzman çavuşlar vardı. Diyarbakır görev yerimdi, fakat daha sonra Şırnak, Hakkari, Van ve Kuzey Irak bölgesinden de operasyonlara timim ile birlikte katıldık. İhtiyat kuvveti olarak giderdik bu bölgelere fakat her defasında da temasa girerdik. 95 yıllarında Türkiye'de terör eylemleri zirve yaptı. Sürekli sınır hattındaki karakollarımız basılıyordu. Ağır zayiatlar veriyorduk fakat teröristlere de bedelini iyi ödetiyorduk. Teröristler, askerlerimizi kaçırıyordu. Canlı propaganda derdindeydiler. Kuzey Irak'taki kamplara kaçırıyorlardı, askerlerimizi. 95'in sonu, 1997'nin başlarında da Irak'a geniş çaplı operasyonlar düzenledik. En büyük hareket Çekiç hareketiydi. Terörist başı Murat Karayılan'ın da bulunduğu noktalara operasyon yaptık. Bu harekette tıpkı Kıbrıs Barış Harekatında olduğu gibi 30 bin asker görev yaptı. Murat Karayılan'ın girilemez dediği ne kadar nokta varsa hepsine girdik. Her tepenin bir bedeli var. Her tepeye bir bedel karşılığında biz Türk bayrağımızı diktik. Ya şehit verdik o tepelerde ya da gazi. Operasyon 2 buçuk aya yakın sürdü. Örgüt, bir ara eylem yapamaz hale geldi fakat tam anlamı ile bellerini kıramadık. Teröristlerin lojistik depolarını, terzihanelerini, kütüphanelerini ele geçirdik. Örgütte para vardı. Uyuşturucu ve kaçakçılıktan iyi para kazanmışlardı. Aynı zamanda yurtdışından da mali anlamda destek alıyorlardı.

12412541234.jpg


"EMİR VERİYORUM ÖLECEKSİNİZ"

**Siz hangi olayda gazi oldunuz? Vurulduğunuz ilk an ne hissettiniz?

-1997 yılının Ekim ayının ya 10. ya da 11. gününde Zap kampından ilerlerken Saddam karakolunda mola verdik. Geceyi orada geçirdik. Rütbeli bir komutan geldi ve bizimle toplantı yaptı. Murat Karayılan'ın ekibinin çember içinde keşif atışı yaptığı konuşuldu. Talimat aldık, 200 peşmerge kuvveti ve iki de komando timi ile teröristlerin bulunduğu yeri tıkama görevini üstlendik. Hareket emrini alır almaz, helikopterlerle Kanimasi bölgesine götürüldük. Vardığımız yer kamptı. Teröristlerin yoğun olarak yaşadığı bir yerdi. Bölgede çok sayıda silah bulduk. 5 bine yakın uçaksavar mühimmatı ele geçirdik. Doçkanın kendisini bulamadık. Aramayı genişlettik. Teröristler ise bu esnada karşı dağın zirvelerine kaçmış. Bizi izliyorlarmış. Emniyetimizi alan kimse yoktu. Toplamda 20-25 kişiyiz. Bir tugayın operasyon yapması gereken yerde biz 25 kişiydik. Arazide kalmıştım. Çoğu yerde terörist izi vardı. Büyük kalabalık grup geçmişti ve en fazla 5-6 saat önce geçmişlerdi. Otlar, sararmamıştı henüz. Bir noktaya vardık, zor şartta tırmandık. Yorulduk, mola verdik. Mola verdiğimiz yerden ileri gitmek tehlikeliydi. Telsiz ile geri dönmek istediğimizi söyledik. Cevap beklerken arkadaşlarla konuşuyorduk. Kimi nişanlı kimi de yeni eşya alacak falan. Fakat komutan geri dönme talebimizi kabul etmedi. Gideceksiniz' dedi. 'Bu emir veriyorum öleceksiniz' demekti. Sonucu ölümdü biliyorduk fakat öyle bir emir geldi.  Ayağa kalkar kalkmaz, yanımdaki iki arkadaşım (Hüseyin ve Erol) vuruldu ve şehit oldu. Yoğun bomba ve tarama sesi geldi. Barut kokusu etrafı kapladı. Sağdan soldan mermi yağıyordu üstümüze. İki üç adım sıçradım, bir kayaya dayandım siper aldım. Şehit olacağımı düşündüm. Şehit olmaktan korkmuyordum, naaşımın teröristlerin eline geçmesinden tedirgindim. Pusuya düşmenin ilk şokunu atlattık. Ateş etmeye başladık. Yanımda Keşanlı bir çocuk vardı. Her tarafımız sarılıydı. Heyecandan bomba sistemini kurmayı bile unuttu. 40 mermi taşırdı, 20 mermi kalmıştı. Sabaha kadar belki bölgede kalacaktık. Bir patlama sesi geldi. Önümüzde bir roket patladı, arkaya uçtuk. Edirneli çocuk Sedat'ın kafasından kan fışkırıyordu. Ayağa kalktım, fakat nefes alamıyorum. Elimde kan gördüm. Sedat'tan falan mı bulaştı derken, hücum yeleğimin kan içinde olduğunu farkettim. Korkudan bağırsaklarımın bulunduğu noktaya bakamadım. Bağırsaklarım falan dışarda diye düşündüm. Çok zorlu şartlar altında aşağıya indim. Mermiler amansız şekilde geliyor fakat hiç biri değmedi. Önüme bir bomba düştü Allah'ın takdiri o da patlamadı. Helikopterle Şırnak'a götürdüler. Acilen beni ameliyata aldılar. Koşarak başıma geldiler elbisemi çıkardılar, sedyeye aldılar. Işıklar yandı, göğsümden uyuşturup neşteri vurdular. Beni uyuttular. Gerisini hatırlamıyorum. Uyandığım da Şırnak revirindeydim. Ağlayanlar vardı. Bir de kaset çalıyordu. Candan Erçetin'in 'Dünyada ölümden başkası yalan' şarkısını duydum. Bu şarkıyı, hiç unutmam. Vurulduğum zaman da sözlüydüm.


KOLAY ŞEYLER YAŞAMADIK

**Yaşadıklarınız psikolojik olarak sizleri nasıl etkiledi?

-Tunceli'de askerlik yaparken 20 yaşında bir gençtim. Olayların farkında değildim. İstanbul'da gazetelerin bir köşesinde küçük haberler çıkardı. 'Gerilla vuracak, Kürdistan kurulacak' yazardı haberlerde. O yaşta ne gerillayı bilirdik ne de Kürdistan'ı. Bölgeye gidince çok şeyi öğrendim. Tabi gördüklerimizden dolayı psikolojik olarak yorgunuz. Yeri geliyor aklımızı toplayamıyoruz. O dönemde yaşananlar rüyamıza giriyor. Arkadaşlarımızın yanımızda hayatını kaybetmesi... Hiç kolay şeyler değil bunlar. Bir şey daha söylemek isterim. Bozkır'daki köylü ne ise Tunceli'deki köylü de aynısıdır. Aralarında bir fark yoktur. Terör denilen olay bizi ayrıştırdı. Halkı birbirine boğazlatma hayalleri tutmadı çok şükür. Çünkü halkımız ferasetlidir. Türk-Kürt meselesi yoktur ülkede. 68'li yıllardan sonra saldırılar oldu. Teröristlerin sadece ismi değişti, amaçları aynı. Biz, HDP'nin mecliste yer almasını istemiyoruz. Biz, savaşarak bir şey kaybetmeyiz. Bugün HDP mecliste ise biz masada kaybetmişiz demektir. İnsan hakları, özgürlük açısından olaya bakmamak lazım. HDP'nin kamu gücünü kullanma yetkisi elinden alınmalıdır.  Terörü kim meşrulaştırıyorsa hakkımız onlara helal değildir.

 **Süleyman Ege kimdir?

- 1971 Konya Bozkır doğumlu olan Ege, hayatını askeri mensup olarak çatışmalarda geçirdi. Tunceli, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve Kuzey Irak'ta önemli operasyonlara katıldı. Ayrıca Ege, Türkiye'deki ilk silahlı devrimcilerinin eylemlerinin yapıldığı dönemde başarısıyla adından söz ettirdi. Jandarma Özel Harekat Teşkilatında görev yapan ilk isimlerin arasında yer aldı. Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele (JİTEM)'de çalıştı. Evli ve 2 çocuk babası olan Ege, Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Konya Şube Başkanıdır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum