Bir Mürşid-i Kâmile Varsam
Çağımızı aydınlatanlar
Benim tasavvuf ehli insanlarla tanışmam 40 sene öncesine dayanır. İslam’ın Allah’ın (c.c) biz insanlara gönderdiği ölçüler manzumesi olmasının yanı sıra, ruh taşıyan biz insanların ruhlarına hitap eden ve ruhumuzu doyuran bir din olması, ruha en büyük ve en doğru gıdayı verecek yerler olarak bu tasavvuf ocaklarını bulunmaktaydı. Sayıları bir hayli olduğunu haber aldığım bu ocaklardan hangisindeydi acaba benim kısmetim. Bir başka ifade ile ilim sahibi, ilmiyle amil ve ihlâslı mürşit’e hangi ocaklar sahipti acaba?
Zira Peygamberimiz (s.a.v) buyurmamış mıydı; “Bütün ümmetim helak olur, ilim sahipleri müstesna (onlar kurtulurlar)… Bütün ilim sahipleri de helak olur, ilmiyle amil olanlar (ilmini yaşamına yansıtanlar) müstesna… Bütün ilmiyle amil olanlar da helak olur, ihlâslılar (yaptığı işe Allah rızası için yapanlar) müstesna…” diye.
Yaptığım araştırmalar içerisinde o dönemlerde gerçekten de bu ölçülere sahip mürşitlerin bulunduğunu ve bu ocakların müritlerine İslam ahlakını aşılamakta mahir olan yerler olduğunu tespit etmiş olmam beni hayli memnun etmişti.
ÇAĞIMIZI ANDINLATANLAR
1996 yılında Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığını yaptığım dönemlerde “Çağımızı aydınlatanlar” adıyla bir dizi çalışma yapmaya, “Mürşid-i Kâmil” insanları topluma ve özellikle de gençliğe tanıtmaya karar verdik.
Bu zatları; Mehmed Zaid Kotku (r.aleyh), Sami Efendi hazretleri (r.aleyh), Hacı İhsan efendi (Sultan baba) (r.aleyh), Bediuzzaman Saidi Nursi (r.aleyh), Süleyman Hilmi Tunahan (r.aleyh) Şeyh Raşit Efendi (r.aleyh), Hacı Mahmut efendi (r.aleyh), Erzincanlı Dede paşa hazretleri (r.aleyh) v.b isimleri sıraladık ve 15’er günlük periyotlarla bu çalışmaları tekrarlamaya karar verdik. Her bir değerli insanımızın kendi talebelerini davet ederek onları bağlı oldukları kendi âlim ve mürşitlerini onlara anlattırdığımız paneller düzenledik.
Mehmet Zahid Kotku (r.a) hazretleri İstanbul’da, Süleyman Tunahan (r.a) hazretlerini Antalya’da ve Said Nursi (r.a) hazretlerini İstanbul’da yaptığımız panel programlarında gündeme getirdik. Bun panellerin kitapçıklarını bastırarak bütün gençlerimize dağıttık.
Benim 17 yıllık Genel Başkanlığım bu arada sona erdi ve ben vakfın başından ayrıldım ve bu hayırlı çalışma maalesef devam edemedi. Dilerim ki bu hayırlı çalışmayı AGD (Anadolu Gençlik Derneği) idarecisi arkadaşlarım yeniden yapsınlar.
MEHMET ZAHİT KOTKU
Hem ilim sahibi olacak, hem ilmiyle amil bulunacak ve hem de ihlâslı olacak. İşte bu özellikler ‘Mürşit-i Kâmil’in’ özellikleridir.
Yukarıda belirtilen özelliklere sahip zatlardan biri hiç şüphesiz Mehmet Zahit Kotku (r.a) hazretleridir. Bu özelliklerin yanı sıra üniversite gençlerinin yoğun olarak kendisinden istifade ettiğini gördüğüm zaman bu durum beni fazlasıyla memnun etmişti.
İstanbul’da yaptığımız ‘Panel’de’ Hoca efendiyi, kendi talebelerini konuşturarak dinleyicilere anlattılar. Bu panelde Hoca efendiyi tanıtmak üzere konuşmacı olarak katılan eski müsteşarlardan Yahya Oğuz konuşmasının bir yerinde;
“Hoca efendi bir gün bana, Yahya, hâlâ hafızlık için çalışıyorum” deyince ben dayanamadım “Hocam, hafızlar 8 ayda, 9 ayda hıfzlarını tamamlıyorlarmış” dedim.
O, eve kadar bu konuyu konuşmadı. Eve vardığımızda kütüphaneyi işaret ederek; “Oradan bir Mushaf al” dedi ve ilave etti; “Kur’an-ı Kerim’den rastgele bir sayfa açarak bir ayet oku” dedi. “Bu ayete tekabül eden kaç sayfa önden veya kaç sayfa arkadan okuyayım” dedi. Ben de “On sayfa” dedim ve on sayfa evveli açarak baktım. Hoca efendi benim tespit ettiğim ayeti okuyordu” dedi.
ÂLİMİN ÖLÜMÜ ÂLEMİN ÖLÜMÜDÜR
12 Eylül 1980 tarihi, güya iyi idaredir denildiği halde ülkemizde uygulanan “Demokrasinin” rafa kaldırıldığı, askeri darbenin yapıldığı tarihtir. Bütün partiler ve dernekler kapatılmış, siyasi çalışmalar sona erdirilmiş. Kenan Evren Paşa başkanlığında bir askeri konsey, aldığı her kararlar kanun hükmünde sayılmıştır. Hepimiz bir tarafa savrulmuşuz. Bu dergâhın yetiştirdiği nice siyaset ve devlet adamları hapislere tıkılmış, oralarda toplumdan tecrit edilmişlerdir.
Allah’a hamd ediyorum ki ben de bu fedakâr insanlarla aynı kaderi paylaşmıştım ve Konya Ulaştırma taburunda mecburi ikamete tabi tutuldum.
Tarih 14 Kasım 1980. O gün ziyaretime Konya’da ikamet eden kardeşim Mustafa gelerek ve bana temiz çamaşırlar getirmiş. Tabii bizi görüştürmediler. Bir gazete kağıdına sararak getirdiği çamaşırları almışlar daha sonra bana ulaştırdılar.
Paketi açarken gazetenin “Milli Gazete” olduğunu gördüm. Ama önem vermedim. Zira ambalaj olarak kullanılan bir gazete olsa olsa eski tarihli bir gazetedir, diye düşündüm.
Çamaşırlarımı aldım, dolabıma yerleştirdim. Gazeteyi de “eski gazetedir ama eski de olsa arkadaşlarım istifade etsinler” diye yandaki koğuşta bulunan arkadaşlarıma verdim.
Arkadaşlarım, gazetenin bir ambalaj gazetesi olduğunu bilmedikleri için tarihine bakmışlar, günün gazetesi imiş. Meğer kardeşim, çamaşırlarla birlikte bize günlük bir gazete göndermiş. Çünkü içeriye günlük gazete sokulmuyordu.
Gazetede ki haberlere bakmışlar. Bir de ne görsünler; “Büyük âlim Kotku hoca efendi hazretleri vefat etti” diyerek O’nun haberini veriyormuş. Üzüntü ile okumuşlar.
“Nevzat kardeşimiz bize bu gazeteyi getirirken üzüntülü görünmüyordu. Her halde kendisinin bu haberden haberi yok” diyerek yanıma geldiler ve Mehmet Zahit Kotku (r.aleyh) in vefatını haberini bana bildirdiler.
“İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Allah’tan geldik, yine ona döneceğiz)” diyerek haberi üzüntüyle karşıladım. Ancak İstanbul’da çok büyük bir cemaatin iştirakiyle yapılan Hoca efendinin cenazesine iştirak etmek ve onu kabrine kadar teşyi etmek bizim için mümkün olmadı. Allah bizi şefaatine eriştirsin.
Bütün bunları Mehmet Zahit Kotku (R. Aleyh) hazretlerinin ölümünün sene-i devriyesi olan 13 Kasım 1980 (Muharrem 1401) günü münasebetiyle yazıyorum.
Hoca efendi’nin vaazları, İstanbul’dan yayın yapan ve Türkiye’nin birçok yerinden de dinlenebilen Akra FM de her gün sabah ve akşam kendi sesinden verilmektedir. Kendisinin beş ciltlik Tasavvufî Ahlâk, Dua Mecmuası, Cennet Yolları ve Müminlere Vaazlar isimli eserleri bulunmaktadır.
Benim tasavvuf ehli insanlarla tanışmam 40 sene öncesine dayanır. İslam’ın Allah’ın (c.c) biz insanlara gönderdiği ölçüler manzumesi olmasının yanı sıra, ruh taşıyan biz insanların ruhlarına hitap eden ve ruhumuzu doyuran bir din olması, ruha en büyük ve en doğru gıdayı verecek yerler olarak bu tasavvuf ocaklarını bulunmaktaydı. Sayıları bir hayli olduğunu haber aldığım bu ocaklardan hangisindeydi acaba benim kısmetim. Bir başka ifade ile ilim sahibi, ilmiyle amil ve ihlâslı mürşit’e hangi ocaklar sahipti acaba?
Zira Peygamberimiz (s.a.v) buyurmamış mıydı; “Bütün ümmetim helak olur, ilim sahipleri müstesna (onlar kurtulurlar)… Bütün ilim sahipleri de helak olur, ilmiyle amil olanlar (ilmini yaşamına yansıtanlar) müstesna… Bütün ilmiyle amil olanlar da helak olur, ihlâslılar (yaptığı işe Allah rızası için yapanlar) müstesna…” diye.
Yaptığım araştırmalar içerisinde o dönemlerde gerçekten de bu ölçülere sahip mürşitlerin bulunduğunu ve bu ocakların müritlerine İslam ahlakını aşılamakta mahir olan yerler olduğunu tespit etmiş olmam beni hayli memnun etmişti.
ÇAĞIMIZI ANDINLATANLAR
1996 yılında Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanlığını yaptığım dönemlerde “Çağımızı aydınlatanlar” adıyla bir dizi çalışma yapmaya, “Mürşid-i Kâmil” insanları topluma ve özellikle de gençliğe tanıtmaya karar verdik.
Bu zatları; Mehmed Zaid Kotku (r.aleyh), Sami Efendi hazretleri (r.aleyh), Hacı İhsan efendi (Sultan baba) (r.aleyh), Bediuzzaman Saidi Nursi (r.aleyh), Süleyman Hilmi Tunahan (r.aleyh) Şeyh Raşit Efendi (r.aleyh), Hacı Mahmut efendi (r.aleyh), Erzincanlı Dede paşa hazretleri (r.aleyh) v.b isimleri sıraladık ve 15’er günlük periyotlarla bu çalışmaları tekrarlamaya karar verdik. Her bir değerli insanımızın kendi talebelerini davet ederek onları bağlı oldukları kendi âlim ve mürşitlerini onlara anlattırdığımız paneller düzenledik.
Mehmet Zahid Kotku (r.a) hazretleri İstanbul’da, Süleyman Tunahan (r.a) hazretlerini Antalya’da ve Said Nursi (r.a) hazretlerini İstanbul’da yaptığımız panel programlarında gündeme getirdik. Bun panellerin kitapçıklarını bastırarak bütün gençlerimize dağıttık.
Benim 17 yıllık Genel Başkanlığım bu arada sona erdi ve ben vakfın başından ayrıldım ve bu hayırlı çalışma maalesef devam edemedi. Dilerim ki bu hayırlı çalışmayı AGD (Anadolu Gençlik Derneği) idarecisi arkadaşlarım yeniden yapsınlar.
MEHMET ZAHİT KOTKU
Hem ilim sahibi olacak, hem ilmiyle amil bulunacak ve hem de ihlâslı olacak. İşte bu özellikler ‘Mürşit-i Kâmil’in’ özellikleridir.
Yukarıda belirtilen özelliklere sahip zatlardan biri hiç şüphesiz Mehmet Zahit Kotku (r.a) hazretleridir. Bu özelliklerin yanı sıra üniversite gençlerinin yoğun olarak kendisinden istifade ettiğini gördüğüm zaman bu durum beni fazlasıyla memnun etmişti.
İstanbul’da yaptığımız ‘Panel’de’ Hoca efendiyi, kendi talebelerini konuşturarak dinleyicilere anlattılar. Bu panelde Hoca efendiyi tanıtmak üzere konuşmacı olarak katılan eski müsteşarlardan Yahya Oğuz konuşmasının bir yerinde;
“Hoca efendi bir gün bana, Yahya, hâlâ hafızlık için çalışıyorum” deyince ben dayanamadım “Hocam, hafızlar 8 ayda, 9 ayda hıfzlarını tamamlıyorlarmış” dedim.
O, eve kadar bu konuyu konuşmadı. Eve vardığımızda kütüphaneyi işaret ederek; “Oradan bir Mushaf al” dedi ve ilave etti; “Kur’an-ı Kerim’den rastgele bir sayfa açarak bir ayet oku” dedi. “Bu ayete tekabül eden kaç sayfa önden veya kaç sayfa arkadan okuyayım” dedi. Ben de “On sayfa” dedim ve on sayfa evveli açarak baktım. Hoca efendi benim tespit ettiğim ayeti okuyordu” dedi.
ÂLİMİN ÖLÜMÜ ÂLEMİN ÖLÜMÜDÜR
12 Eylül 1980 tarihi, güya iyi idaredir denildiği halde ülkemizde uygulanan “Demokrasinin” rafa kaldırıldığı, askeri darbenin yapıldığı tarihtir. Bütün partiler ve dernekler kapatılmış, siyasi çalışmalar sona erdirilmiş. Kenan Evren Paşa başkanlığında bir askeri konsey, aldığı her kararlar kanun hükmünde sayılmıştır. Hepimiz bir tarafa savrulmuşuz. Bu dergâhın yetiştirdiği nice siyaset ve devlet adamları hapislere tıkılmış, oralarda toplumdan tecrit edilmişlerdir.
Allah’a hamd ediyorum ki ben de bu fedakâr insanlarla aynı kaderi paylaşmıştım ve Konya Ulaştırma taburunda mecburi ikamete tabi tutuldum.
Tarih 14 Kasım 1980. O gün ziyaretime Konya’da ikamet eden kardeşim Mustafa gelerek ve bana temiz çamaşırlar getirmiş. Tabii bizi görüştürmediler. Bir gazete kağıdına sararak getirdiği çamaşırları almışlar daha sonra bana ulaştırdılar.
Paketi açarken gazetenin “Milli Gazete” olduğunu gördüm. Ama önem vermedim. Zira ambalaj olarak kullanılan bir gazete olsa olsa eski tarihli bir gazetedir, diye düşündüm.
Çamaşırlarımı aldım, dolabıma yerleştirdim. Gazeteyi de “eski gazetedir ama eski de olsa arkadaşlarım istifade etsinler” diye yandaki koğuşta bulunan arkadaşlarıma verdim.
Arkadaşlarım, gazetenin bir ambalaj gazetesi olduğunu bilmedikleri için tarihine bakmışlar, günün gazetesi imiş. Meğer kardeşim, çamaşırlarla birlikte bize günlük bir gazete göndermiş. Çünkü içeriye günlük gazete sokulmuyordu.
Gazetede ki haberlere bakmışlar. Bir de ne görsünler; “Büyük âlim Kotku hoca efendi hazretleri vefat etti” diyerek O’nun haberini veriyormuş. Üzüntü ile okumuşlar.
“Nevzat kardeşimiz bize bu gazeteyi getirirken üzüntülü görünmüyordu. Her halde kendisinin bu haberden haberi yok” diyerek yanıma geldiler ve Mehmet Zahit Kotku (r.aleyh) in vefatını haberini bana bildirdiler.
“İnna lillah ve inna ileyhi raciun (Allah’tan geldik, yine ona döneceğiz)” diyerek haberi üzüntüyle karşıladım. Ancak İstanbul’da çok büyük bir cemaatin iştirakiyle yapılan Hoca efendinin cenazesine iştirak etmek ve onu kabrine kadar teşyi etmek bizim için mümkün olmadı. Allah bizi şefaatine eriştirsin.
Bütün bunları Mehmet Zahit Kotku (R. Aleyh) hazretlerinin ölümünün sene-i devriyesi olan 13 Kasım 1980 (Muharrem 1401) günü münasebetiyle yazıyorum.
Hoca efendi’nin vaazları, İstanbul’dan yayın yapan ve Türkiye’nin birçok yerinden de dinlenebilen Akra FM de her gün sabah ve akşam kendi sesinden verilmektedir. Kendisinin beş ciltlik Tasavvufî Ahlâk, Dua Mecmuası, Cennet Yolları ve Müminlere Vaazlar isimli eserleri bulunmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.