Aşiretten devlet çıkaran belde: Söğüt

Aşiretten devlet çıkaran belde: Söğüt

Gazetemiz köşe yazarlarından Sadık Gökce ile Anuş Gökce, bu yıl 730.su düzenlenen Söğüt Ertuğrul Gaziyi Anma ve Yörük Şenlikleri izlenimlerini ve Söğütün tarihi ve kültürel yerlerini anlatıyor

Gazetemiz köşe yazarlarından Sadık Gökce ile Anuş Gökce, bu yıl 730.’su düzenlenen Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri izlenimlerini ve Söğüt’ün tarihi ve kültürel yerlerini anlatıyor

 

 

Gazetemiz köşe yazarından Sadık Gökce ve Anuş Gökce'nin, 730.'su düzenlenen

 

Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri izlenimleri – 1

 

Sadık Gökce-Anuş Gökce

 

 

Bu yıl 9-11 Eylül arası 730.'su düzenlenen Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenliklerine katılmak üzere, 10 Eylül Cumartesi günü sabah namazını kıldıktan sonra Çumra ve Havalisi Yörükleri Derneği'nin kiralamış olduğu minibüsle hareket ettik.

 

Kuzucu Yörüklerinden ve Çumra ve Havalisi Yörükleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Osman Can’ın denetimindeki Çumra ve Havalisi Yörükleri Derneği'nin Folklor ekibinin de içinde bulunduğu minibüsümüzde yolculuğumuz çok sakin ve samimi bir atmosfer içinde geçti. Minibüs şoförümüz Ramazan Çetin hoşsohbet birisiydi. İki yerde mola verdik.

 

Mola esnasında herkes ne hazırladıysa ortaya koydu ve temiz havada piknik yapmanın keyfini çıkardık. Minibüsümüz saat 13.00’a doğru Söğüt’e ulaştı. Burada bizi şenlikler için bir gün önce Söğüt’e giden Çumra Yörük Beyi Ahmet Çoban ile Çumra ve Havalisi Yörükleri Derneği Başkan Yardımcısı Mustafa Çetin karşıladı.

 

Hükümet meydanı önünde yapılan törene biz de iştirak ettik.

 

Tören etkinlikleri, Cuma günü Çelebi Sultan Mehmet Camii’nde okunan Mevlitle başlamıştı. Geleneksel etli pilav için kurban kesimi de Cuma günü gerçekleştirilmişti. Biz  ertesi gün öğle saatlerinde Söğüt’e ulaşabildik. Tören saat 13.30’da hükümet meydanının önündeki Türk Büyükleri Anıtı’na çelenk koyma, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı'nın okunmasıyla başladı. Her yöreden gelen Yörük boyları temsilcileri çeşit çeşit geleneksel Yörük kıyafetleriyle meydanı doldurmuştu. Halk oyunları ekipleri bu gösteride olağan üstü bir performans sergilediler.. Törene yurt dışından misafirlerin de gelmesi ve ilgi duyması,  özelikle Kazakistan’dan gelen emekli bir valinin yaptığı birlik, beraberlik ve kardeşlik üzerine konuşması ve bizlere selam getirmesi, dinleyicilerin millî duygularını coşturdu.

ÇELEBİ SULTAN MEHMET CAMİİ

 

Bu arada öğle namazı için kısa bir süreliğine tören alanından ayrıldık. 1414 yılında yapılan Çelebi Sultan Mehmet Camii’nde namazlarımızı eda ettik. Camiinin içine girdikten sonra adeta büyülendik. Kubbe ve pencere kenarlarındaki kalem işi nakışlar bizi bir başka aleme götürdü. Ölmeden önce cennete girdiğimizi düşündük. Caminin taş duvarlarının soğukluğunu bir anda tersine çeviren bir başka unsur da caminin ahşap olarak inşa edilmiş hünkâr mahfili ve minberi idi. Geometrik motiflerle süslü olan minber, Türklerin aynı zamanda tabii bilimlere de ne kadar önem verdiğinin açık bir göstergesidir.

 

 Namazdan sonra tören alanına geri döndük. Tören, askerî mehteran takımın seslendirdiği marşlarla hükümet meydanındaki tören son buldu. Meydanda toplanan kalabalık Ertuğrul Gazi’nin Türbesine doğru hareketlendi. Biz de kalabalıkla birlikte türbeye doğru yöneldik. Yolda mimari özelliğiyle diğer binalardan ayrılan bir konak dikkatimizi çekti. Önüne vardığımız zaman konağın, Ertuğrul Gazi Müzesi olarak düzenlendiğini öğrendik.

 

ERTUĞRUL GAZİ MÜZESİ

 

Konak 20. yüzyıl başında belediye Reisi Memiş Ağa tarafından Sargı evi olarak yapılmış. 1990’da çıkan bir yangınla tamamen yanan konak,

 

1995- 2000 yılları arasında yeniden yapılarak müze olarak hizmete açılmış. Konak, ahşap olarak iki katlı inşa edilmiş. Alt kat idari hizmetler için ayrılmış. Üst kat ise sergi alanı olarak düzenlenmiş. Burada Selçuklu ve Osmanlı devri kadın ve erkek kıyafetleri, halı ve kilimler, oturma odası, günlük kullanılan kap-kacaklar, zamanın geçim kaynağı olan koyun ve keçilerden elde edilen yünlerin işlenmesinde kullanılan tarak, kirman, kirkit ve çıkrık gibi aletler sergileniyor.

 

Konağın bahçesinde başka yerlerden getirilmiş lahitler, sütunlar ve birkaç tane mezar taşı yer alıyor. Kırılmış bir mezar taşını okuyoruz. Rumi 1302(1886)  tarihli bu mezar taşının, Halil Köleoğlu Hacı Mehmet Ağa’ya ait olduğunu öğreniyoruz. Okuduğumuz mezar taşının alt kısmı da iki adım ilerde mahzun bir halde parçasına kavuşmayı bekliyor. 1328 (1912) tarihli bir kitabede de  hayır ve hasenata dair bilgiler yer alıyor. Müzeden çıkıp yine Ertuğrul Gazi’nin türbesine doğru yürümeye başlıyoruz. Müzenin çapraz karşısında Hamidiye Camiini görüyoruz ve yönümüzü camiye çeviriyoruz.

 

HAMİDİYE CAMİİ VE İDADİ MEKTEBİ

 

Bu cami Hicri 1325 Miladi 1909 yılında Sultan İkinci Abdülhamit tarafından yaptırılmış. Caminin hemen karşısında iki adet eski bina görüyoruz. Camiyi ziyaret ettikten sonra bu binalara yöneliyoruz. Bu binalarında yine Sultan ikinci Abdülhamit tarafından 1323 (1907) tarihinde bugünün lisesi ayarında olan İdadi Mektebi olarak yapıldığını okuyoruz kitabesinden. Restore edilen binalardan birisi Halk Kütüphanesi olarak hizmet veriyor. Diğeri ise halen tadilatta.

 

Ancak orada bulunan bir görevliden, binaların Bilecik Üniversitesine devredildiğini ve bundan sonra Güzel Sanatlar Fakültesi olarak hizmet vereceğini öğreniyoruz.

 

ERTUĞRUL GAZİ TÜRBESİ'NDE

 

Bu ziyaretlerden sonra asıl gitmek istediğimiz menzile doğru hareketleniyor ve Ertuğrul Gazi’nin türbesine ulaşıyoruz. Türbe bakımlı ve geniş bir bahçe içerisinde yer alıyor. Türbenin etrafında Ertuğrul Gazi ve Osman Gazi’nin silah arkadaşlarının kabirleri bulunuyor. Türbe içine girmeden önce burada metfun bulunan bütün gazilerin ruhuna bir Fatiha okuyoruz ve türbeye giriyoruz.

 

13. yüzyıla ait olan türbenin kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Osman gazi tarafından üstü açık bir mezar olarak yapılan türbe daha sonra üzeri, Çelebi Sultan Mehmet tarafından kubbe ile örtülmüş ve türbe haline getirilmiştir. .III. Mustafa döneminde türbe yeniden yaptırılmıştır. En son 1886 yılında Sultan II.

 

Abdülhamit Han tarafından tamir ettirilmiş ve babası Sultan Abdülmecit adına iki çeşme de ilave ettirilmiş, mezar taşları yeniden tanzim edilmiştir.  Altıgen planlı olup, üzeri kubbe il örtülü olan türbeye dikdörtgen bir girişten sonra girilmektedir.

 

Türbenin duvarlarında Mondros anlaşması sonrası bölgeyi işgal eden Yunan askerlerinin vahşetinin göstergesi olarak halen kurşun izlerini görmek mümkün. Zaten işgal sırasında Yunan askerleri tarafından kurşunlanan ve yakılan türbe sonradan yeniden yapılarak bu günkü halini almış.

 

DEĞİŞİK ÜLKELERDEN GETİRİLMİŞ TOPRAKLAR

 

Dua etmek için sandukanın yanına yaklaşıyoruz. Sandukanın etrafında bulunan küçük kutular dikkatimizi çekiyor. Bunların ne olduğunu merak ederek dikkatlice bakınca, Ertuğrul Gazi’nin temelini attığı, oğlu Osman Gazi’nin devlet haline getirdiği Osmanlı’nın bir zamanlar hükmettiği şimdi ise her birinin bağımsız bir devlet olarak varlıklarını devem ettiren ülkelerden getirilen topraklar olduğunu görüyoruz. Burada, Irak, Lübnan, Romanya, Libya, Yemen, Suudi Arabistan, KKTC, İran, Sudan, Mısır, Fas, Kuveyt, Ukrayna, Kosova, Cezayir gibi ülkelerden getirilen topraklar yanında, Azerbaycan ve Türkmenistan gibi Türk cumhuriyetlerinden getirilen topraklar da yer alıyor. Ayrıca Selçuklu mezarları ile ünlü Ahlat, Süleyman Şah’ın kabrinin bulunduğu Suriye Caber Kalesi ve Ertuğrul Gazi’nin annesi Hayme Hatun’un Domaniç Çarşamba Köyünde bulunan kabrinden getirilen topraklarda yer alıyor.

 

Toprakların getirildiği ülkelerin sınırlarını hayalimizde tahayyül etmeye çalışıyoruz. Ancak bu ülkeleri kapsayan bir haritayı hafızamız bize çizemiyor. O zaman atalarımızın bizim hayal dahi edemeyeceğimiz ölçüde bir başarıyı yakalamalarını sağlayan “o asil ruhu” düşünüyor ve şu anda bulunduğumuz durumdan dolayı utanç duyuyoruz.

 

Türbede Ertuğrul Gazi’nin ruhuna bir Fatiha okuduktan sonra bahçeye çıkıyoruz ve çadırların kurulduğu alana yöneliyoruz. Burada Kütahya, Bursa, Urfa Suruç, Bilecik, Bozhüyük, Samsun, Konya, Bilecik Pazarlı vs. den gelen Yörükler çadırlarını kurmuş, misafirlerini ağırlamak için hazır bekliyorlardı. Bütün çadırları tek tek ziyaret ettikten sonra Konya Yörüklerinin kurduğu çadıra misafir olduk.

 

DURSUN FAKİH’İN HUZURUNDA

 

Burada biraz dinlendikten sonra Bilecik’e gitmek için hazırlandık.

 

Niyetimize geceyi Bilecik’te geçirip sabah namazını Şeyh Edebali hazretlerinin türbesinin bulunduğu mahalde kılmayı aldık. Bilecik’te iznini geçiren arkadaşım eski İstanbul Radyo Müdürü Ahmet Akçakaya’yı arayarak bizi alıp alamayacağını sorduk. Sağ olsun gelip bizi aldı ve Bilecik’e doğru hareket ettik. Yolda bize bir sürpriz yaparak Bilecik yolundan Küre yoluna saptı. Daha ne oluyor demeye fırsat bulamadan gördüğümüz nefis bir manzara ile nefesimiz kesildi. Bir virajı aldıktan sonra aniden karşımıza çıkan bir tepe ve tepe üzerinde yöreye hakim olduğu izlenimi veren bir türbe ile karşılaştık. 

 

Bize mihmandarlık eden sayın Akçakaya, bu muhteşem görüntü hakkında bilgi vermeye başladı. Bu nefeslerimizi kesen tepenin üzerindeki türbenin, Osmanlı Devletinin ilk kadısı, Osman Bey adına ilk hutbeyi okuyan ve aslen Konyalı olan Dursun Fakih’e ait olduğunu söyledi.

 

Tepeye çıkarak türbenin yanına vardık. Türbe esaslı bir tamirat görmüş ve ayrıca yanına bir mescit ilave edilmiş. Küre Köylülerinin kurduğu bir vakıf, türbenin bakımını üstlenmiş ve gelen ziyaretçilere pilav dağıtmak için buraya seyyar bir aşevi yerleştirmiş. Küre köyü sakinlerini bu güzel ve anlamlı davranışlarından dolayı kutluyoruz. Burada Küre Köyü sakinleri ile yaptığımız sohbette, Dursun Fakih’in aslen Konyalı olduğunu ve Konya merkezde Selçuklu döneminden kalma bir Dursun Fakih Camii olduğunu anlattık. Burada ikindi namazını kıldıktan sonra  Dursun Fakih’in ruhuna bir Fatiha göndererek Bilecik’e doğru hareket ettik.

 

ŞEYH EDEBALİ TÜRBESİ’NDE SABAH NAMAZI

 

Mihmandarımız Ahmet Akçakaya Bey, bizleri çok güzel ağırladı ve ertesi gün sabah namazını kılmak üzere İtburnunda bulunan Şeyh Edebalı Türbesine doğru hareket ediyoruz. Türbeye vardığımız zaman oldukça kalabalık bir gurupla karşılaştık. İstanbul’dan ve yurdun çeşitli yerlerinden gelen kafileler akın akın Şeyh Edebali’yi ziyaret etmek için gelmişler. Sabah namazını kılmak için gittiğimiz Orhan Bey Camide yer bulmakta epey zorlandık. Namazdan sonra türbeye doğru  hareket ettik. Şeyh Edebali ve yakınlarının ruhuna birer Fatiha gönderdikten sonra hanımı ve kızı Bala Hatun’un kabirlerinin bulunduğu türbeye doğru yöneldik.  Birer Fatiha hediye ettikten sonra tepede güneşin doğuşunu seyrettik. Manzara muhteşemdi. Daha sonra tepedeki çay bahçesinde çaylarımızı yudumlarken bir hayır sever şehir merkezinden arabasıyla getirdiği çorbayı tüm misafirlere ikram etti. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş geleneklerin buralarda yaşadığını görmek bizleri çok mutlu etti.

 

Ahmet Bey ve eşi Behiye Hanım bizleri tören alanına getirdikten sonra vedalaşarak onlardan ayrıldık. Sıkı bir kontrolden sonra tören alanına alındık. Protokol konuşmaları esnasında çadırımıza geldik. Çadırımızda Konya, Çumra ve havalisi, Antalya, Burdur ve Toros  Yörükleri Derneklerinin temsilcileriyle bir arada bulunduk ve onlarla sohbet etme fırsatı bulduk.
 
 
 

* Gazetemiz köşe yazarından Sadık Göke ve Anuş Gökce'nin, 730.'su düzenlenen Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri'ndeki izlenimlerini - 2 yarın

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.